10 YUNUS (Yunus)

İnsanla görünen O İlah adına,

1. Elif, Lam, Ra. ( Doğru, Eğri, Bilgi. ) İşte bilgelik kitabının ayetleri,

("Hikmet": Varlıkların ve olayların iç yüzünü bilip iyi işler yapma yeteneği, ilim adalet ve hoşgörünün birleşmesinden doğan değerli sıfat, akıl söz ve davranıştaki uyum, herkesin bilmediği bilgi, bilgelik.

Hurufu Mukattaa harfleri hakkında 68 Kalem suresi altında bilgi verilmiştir. )

2. İnsanları uyarmak ve iman edenleri rableri katındaki doğruluk makamıyla müjdelemek üzere, içlerinden bir adama vahiy vermemizde şaşılacak ne var ki kâfirler (kalp körleri) bu sadece bir filozof diyorlar?

3. Şüphesiz rabbiniz O İlah'tır ki gökleri (bilgelikleri) ve yeri (insanları) altı günde yarattı, sonra arşı (bilgeliğin geleceğini) kapladı. İşlerin tedbirini alıp yönetir, O izin vermedikçe yardım edebilen yoktur. Rabbiniz O İlah işte budur, yalnızca Ona kulluk edin, hiç düşünmüyor musunuz?

Altı dönüm arpa tarlası bile 6 günde ekilip biçilemez iken, gökleri, yeri ve arasındakileri gerçekten 6 günde yaratmak mümkün mü? Dedelerimiz yerle göğün 6 günde yaratıldığını bilirlerdi ama bunun bu kadar kısa zamanda nasıl yapıldığını anlatamazlardı. Allah ol deyince olur, der geçerlerdi. Meğer bizim bildiğimiz 6 gün değilmiş, 6 Sümer tanrısının (bilgeliğinin) her biri 50 bin yıl süren 6 yaratılış günüymüş. Meğer İbrahim 14/5 ayetinde  Musa'nın İsrail oğullarına anlattığı günler bu günlermiş. Daha ayrıntılı bilgiye Fussilet 41/9-12 ayetlerinde ulaşabilirsiniz)

4. Hepinizin dönüşü Onadır ve O İlah'ın vaadi gerçektir. Şüphesiz O yaratmayı başlatır, sonra iman edip içten olanları adaletle ödüllendirmek için kendine geri döndürür. Kafirlere (kalp körlerine) gelince, körlükleri nedeniyle içtikleri kaynar sudur ve acıklı bir azaba uğrarlar,

( Bu ayet, "Melekler ve ruh elli bin yıl süren bir günde yükselir Ona. Mearic 70/4" ayeti ile ilgili görünüyor. Kafirlerin içtiği kaynar su ise, durmadan kaynayan dünyanın yorucu yaşamıdır. )

5. Güneşi (bilimi) gözün ışığı, ayı (dini) kalbin ışığı yapan ve yılların sayısını hesaplayıp bilmeniz için ona duraklar belirleyen Odur. O İlah ne yarattı ise böyle gerçek olarak yarattı ve bilen bir toplum için ayetlerini ayrıntılı olarak açıkladı,

6. Geceyle (cehaletle) gündüzün (bilginin) yer değiştiren zıtlığında ve O İlah'ın göklerde ve yerde yarattığı şeylerde koruyup korunan toplumlar için ayetler vardır,

7. Şüphesiz bize kavuşmayı ummayanlar ve dünya hayatına razı olup onunla rahat bulanlar ayetlerimizin gerçekliğinden habersizdir,

8. Kazandıkları ile varacakları yer ateştir,

9. İman edip içten olanlara gelince, rableri imanları sebebiyle içinde her şeyin su gibi aktığı cennetlere ulaştırır,

10. Onlar orada eksiksiz ve kusursuz O İlah'ı dile getirir, selam diyerek seslenir ve alemlerin (insanlığın) rabbi O İlah'ı över dururlar,

11. Eğer insanların menfaate acele ettiği gibi O İlah da cezaya acele etseydi sonları geliverirdi. Ne var ki, bizi arayıp sormayanları kendi şaşkınlıkları ile baş başa bırakırız,

12. İnsan dara düştüğünde bize yalvarır da, darlığını giderdiğimizde sanki yalvaran o değilmiş gibi geçip gider. Haddini aşanlara yaptıkları güzel gösterildi,

13. Şüphesiz elçiler belgeler getirdiği halde iman etmeyip zalimlik ettikleri (nefse uydukları) için sizden önce nice nesilleri sildik. Suçlu toplumlara işte böyle karşılık veririz,

14. Sonra ne yapacağınızı görmek üzere yeryüzünde onların yerine sizi halife ettik,

("Hali": Issız, boş, tenha. "Half": Arka, arka taraf, geçmiş. "Halef": Birinin yerine geçen kimse, babadan sonra gelen oğul. "Halif": Arkadan gelen, sonradan gelen. "Halife": Birinin yerine geçen, öncekinin makamına oturan. ) 

15. Ayetlerimiz birer belge olarak okuduğunda bize kavuşmaktan ümitsiz olanlar dediler; Ya bundan başka bir okuma getir veya bunu değiştir. De ki; Bana vahyedilenin dışında kendi keyfime göre değiştirmem veya ekleme yapmam mümkün değil, rabbime isyan edersem büyük günün azabından korkarım,

( Sanırım aynı hatayı bugünlerde bizler de yapıyoruz. Zannımızdaki bir Allah'a ulaşabilmek için bazı şeyleri ekliyor, bazı şeyleri çıkarıyoruz. )  

16. De ki; O İlah dileseydi onu size okuyamaz ve Onu (Allah'ı) size bildiremezdim. Bundan önce bir ömür aranızda yaşadım, hiç düşünmüyor musunuz?

17. O İlah hakkında yalan uydurandan veya gerçekleri saptırandan daha zalim (nefsine uyan) kim olabilir? Şüphesiz O suçluları kurtuluşa yöneltmez,

18. O İlah’ın yanısıra faydası zararı olmayan şeylere kulluk ediyor ve diyorlar ki; Bunlar O İlah katında bize ricacı olurlar. De ki; Siz O İlah’a göklerde (bilgeliklerde) ve yerde (insanlarda) bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? O eksiksiz ve kusursuz olan, ortak koşulan şeylerin üzerinde yükselen bir yücelik,

19. Başlangıçta insanlar tek bir ümmetti (din anlayışları birdi), sonradan ayrılığa düştüler. Eğer rabbinin geçmişte bir kelimesi (kıyamet) olmasaydı ayrılığa düştükleri konuda hemen hüküm verilirdi,
   
20. Diyorlar ki; Ona rabbinden bir ayet (ödül veya ceza) indirilmeli değil miydi? De ki; Olacaklar sadece O İlah’ın elinde. Bekleyin, ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim,

21. İnsanı darlıktan kurtarıp refaha çıkardığımızda, bir de bakarsın ayetlerimizi saptırmaya girişir. De ki; O İlah saptırmada daha hızlıdır, şüphesiz elçilerimiz saptırmalarınızı yazıyor,

22. Odur size karada ve denizde (hayat denizinde) yol aldıran. Ta ki, gemi (hayat gemisi, felek) ferahlatıcı rüzgarlarla (olaylarla) akıp giderken rüzgar (gelişmeler) fırtınaya dönse ve dört bir yandan yükselen dalgalarla kuşatıldıklarını zannetseler, tüm içtenlikleriyle O İlah'ın gerçekliğini arayıp dua ederler; Eğer bizi bundan kurtarırsan teşekkür edenlerden olacağız,

("Seyr": Yürüyüş, yolculuk, eğlenmek ve ibret için bakma, gezip görme, vakiı geçirme. "Felek": Gök, gök katı, dönem, devir, hayat, alem, hal, ahval. "Fülk": Gemi, kayık. "Cari": Akan, akıcı, akıp giden. "Berr": Toprak, yer, kara parçası, su olmayan yer. "Bahr": Deniz, insan denizi, milletler denizi. "Tayyib": Temiz, iyi, hoş, güzel. "Ferah": Sevinç, genişlik, rahatlık. "Rih": Rüzgar, devlet gücü, olaylar, gelişmeler. "Asf": Zulüm, haksızlık, can çekişme, kuvvetli rüzgar, bir yana eğilme, ekini taze iken biçme. "Mevc": Dalga, titreşim, devir, devre. 

Kuran'daki pek çok kelime gibi, Felek kelimesi de zaman içinde anlam kaybına uğrayarak Fülk kelimesine evrilmiş görünüyor. )

23. Fakat kurtulunca yine hakkı çiğneyip aşırı gitmeye başlarlar. Ey insanlar, kötülükleriniz ancak kendi aleyhinizedir, geçici dünyanın sonunda dönüşünüz yine bizedir ve o zaman yaptıklarınızı haber vereceğiz,

24. Dünya hayatı gökten indirdiğimiz suya benzer. Onunla hayvanların ve insanların yediği bitkiler bitiren bir bahçenin sahibi onun süslü güzelliğini kendisinin başardığını düşünürken, gündüzde veya gecede emrimiz gelir biçeriz de sanki dün yerinde yokmuş gibi yok olur gider. Düşünen toplumlar için ayetlerimizi işte böyle açıklıyoruz,

( Sanırım bu misal ile tarikatlar, felsefi akımlar, partiler gibi modası çabuk geçen oluşumlar anlatılıyor. )  

25. O İlah kurtuluş yurduna çağırır ve dilediğini güvenli yola iletir,

26. İyilere daha iyisi, hâttâ fazlası vardır. Yüzlerine katran sıvanmaz ve aşağılanmazlar, işte onlar cennet halkıdır ve orada ebedi kalırlar,

27. Kötülük yapanların cezası ise yaptıkları kötülük kadardır. Aşağılık bir hale düşerler ve O İlah’a karşı onlara yardım edebilen yoktur. Geceden (kötülükten) parçalar yüzlerini gece gibi karartır. İşte onlar ateş halkıdır ve orada ebedi kalırlar,

28. Hepsini bir araya topladığımız gün ortak koşanlara şöyle deriz; Siz ve ortaklarınız, yerinize. Onların arasını ayırmışızdır ve ortak ettikleri der ki; Zaten siz bize kulluk ediyor değildiniz,

29. Aramızda şahit olarak O İlah yeter ki, biz sizin ibadetlerinizden tamamen habersizdik,

30. Herkes geçmişte yaptıklarını görmek üzere O İlah’a döndürülür, artık onları elinde tutan gerçektir ve uydurdukları şeyler kaybolup gitmiştir,

31. De ki; Kimdir gökten (bilgelerden) ve yerden (insanlardan) verdikleriyle sizi yaşatan, kimdir gözlerin ve kulakların sahibi, kimdir ölüden (cahilden) diriyi (aklı başında olanı) ve diriden (aklı başında olandan) ölüyü (cahili) çıkaran, kimdir işleri çekip çeviren? Allah, derlerse de ki; Şu halde neden koruyup korunmuyorsunuz?

32. Sizin rabbiniz O İlah işte o gerçektir. Gerçeklerden geriye sapkınlıktan başka ne kalır ki, şu halde nasıl oluyor da saptırılıyorsunuz?

( Ben anlayabildim mi ki anlatabileyim bu gerçeği, Allah ile gerçeği birbirine bağlamak öyle zor ki.? Belki de ateistler bu nedenle inkar ediyor, deistler bu nedenle karanlığa itiyor, Budistler bu nedenle çiçeğe böceğe indirgiyor ve Müslümanlar bu nedenle yanından geçip gidiyor. ) 

33. Rabbinin yoldan çıkanlar hakkındaki, "artık onlar iman etmezler" sözü işte böyle gerçekleşir,

34. De ki; Ortak ettikleriniz arasında yaratışı başlatacak, sonra onu tekrarlayacak biri var mı? De ki; O İlah yaratışı başlatır sonra onu tekrarlar, şu halde nasıl oluyor da aldatılıyorsunuz?

35. De ki; Ortak ettikleriniz arasında gerçeğin doğru yolunu gösteren var mı? De ki; O İlah gerçeğin doğru yolunu gösterir. Öyleyse gerçeğin doğru yolunu gösteren mi layıktır bağlanmaya, yoksa kendine yol gösterilmedikçe yol gösteremeyen mi? Nasıl oluyor da yalan yanlış sonuçlar çıkarıyorsunuz?

36. Onların çoğu zannından başka bir şeye tabi oluyor değil, ancak zan gerçeğin yerini tutmaz. O İlah onların yaptıklarını bilendir,

37. Bu okunanlar O İlah'tan başka birinin uydurması değil, ellerinde olanı doğrulayan ve kitabı açıklayandır. Onun âlemlerin (insanların) rabbinden olduğunda şüphe yoktur,

38. Yoksa onu uydurdu mu diyorlar? De ki; Eğer samimi iseniz O İlah’tan başka kimi isterseniz çağırın da onun benzeri bir sure de siz söyleyin,

39. Hayır, onlar ilmi açıklanmadıkça anlayamayacakları bir şeyi yalanlıyorlar. Onlardan öncekiler de böyle yalanlamışlardı, ama bak zalimlerin (nefsine uyanların) sonu nasıl oldu,

40. İster iman edenlerden, ister iman etmeyenlerden, rabbin ikilik çıkaranları bilir,

41. Seni yalanlarlarsa de ki; Benim işim bana, sizin işiniz size. Siz benim yaptığımdan sorumlu değilsiniz, ben de sizin yaptığınızdan,

42. Seni dinliyorlar, fakat sağırlara nasıl duyuracaksın, üstelik akıllarını da kullanmıyorlarsa?

43. Sana bakıyorlar, fakat körlere nasıl yol göstereceksin, hele bir de kalp gözleri görmüyorsa?

44. Şüphesiz O İlah insana zalim (nefsine uyan) olmaz, insan kendine zalim (nefsine uyan) olur,

45. Onları diriltip topladığı gün, ancak gündüzün bir saatinde bir tanışma vakti kadar kaldıklarını zannederler. O İlah'a kavuşmayı yalanlayanlar yanılmışlar ve doğru yolu görememişlerdi,

46. Onları tehdit ettiğimiz azabı görsen de, göremeyip ölsen de sonunda dönüşleri bizedir ve O İlah yaptıklarına şahittir,

47. Ve her ümmetin (dini toplumun) bir elçisi vardır, elçiler geldiğinde aralarında adaletle hükmedilir ve asla haksızlık edilmez,

48. Diyorlar ki; Eğer gerçekse bu söylediğin ne zaman?

49. De ki; O İlah’ın dileği dışında benim kendime bile faydam zararım yoktur. Her ümmetin (dini toplumun) bir sonu vardır, o son geldiğinde bir saat bile öne alınmaz ve geri bırakılmaz,

50. De ki; Tutun ki o azap gece veya gündüz geldi, suçlular onu görmekte neden acele ediyor ki?

51. Şimdi hemen görmek istediğiniz o şeye ancak olduktan sonra mı iman edeceksiniz?

52. Sonra haksızlık edenlere şöyle denir; Tadın hiç bitmeyecekmiş gibi görünen cezayı, hak ettiğinizden başka bir şey mi ödeniyor?

53. Diyorlar ki; O sahiden gerçek mi? De ki; Rabbim şahit şüphesiz gerçektir ve siz ondan kaçamazsınız,

54. Haksızlık edenler tüm yeryüzü kendilerinin olsa bile, cezayı gördüklerinde derin bir pişmanlıkla hepsini feda edip kurtulmak isterler. Ve aralarında adaletle hükmedilir ve kimseye haksızlık edilmez,

55. Göklerde ve yerde olanlar O İlah’ın değil mi? Şüphesiz O İlah’ın sözü gerçektir, fakat onların çoğu bilmez,

56. Odur hayat veren ve öldüren, sonra da Ona döndürülürsünüz,

57. Ey insanlar, Bu size rabbinizden bir nasihat ve iman edenler (emin olmak isteyenler) için doğru yolu gösteren bir yardımdır,

58. Söyle ki O İlah’ın bu çok değerli yardımıyla ferahlasınlar, bu onların topladıkları şeylerden hayırlıdır,

59. De ki; Ya O İlah'ın verdiği nimetlerin kimini helal kimini haram etmenize ne dersiniz, söyleyin O İlah mı istedi yoksa O İlah'a mı mal ediyorsunuz?

60. O İlah’ı yalanlarla çarpıtanların diriliş günü hakkındaki düşüncesi nedir? Şüphesiz O İlah insanlara karşı cömerttir, fakat çoğu teşekkür etmez,

61. İster Kuran okuyor olun, ister başka bir işle meşgul olun, hangi halde olursanız olun o sırada size şahidiz. Yerde veya gökte, ister büyük ister küçük hiçbir şey bizden gizli kalmaz, her şey görünen kitabın (gerçek yaşamın) içindedir,

62. Bilesiniz ki, O İlah'ı gözetenlere korku ve üzüntü yoktur,

("Veli": Koruyan, gözeten, arka çıkan, Allah'ın isimlerinden biri.  "Evliya": Veli'nin çoğulu, koruyanlar, gözetenler, kötülükten muhafaza edenler. )

63. Onlar iman eden ve koruyup korunanlardır,

64. Onlara hem bu dünyada, hem de ahirette (gelecek dünyada) müjdeler var. O İlah sözünden dönmez ve büyük kurtuluş işte budur,

65. Onların sözü seni üzmesin. Şüphesiz üstünlük tümüyle O İlah'ındır, O işiten ve bilendir,

66. Göklerde ve yerde olan kimseler O İlah’ın değil mi? O İlah varken ortak koştuklarına dua edenler ancak kendi zanlarına tabi olmuşlardır ve sadece tahminde bulunuyorlar,

67. Odur sizin için sakinleştirici geceyi (ilim gecesi) koyan ve gündüzü (bilgiyi) yol gösterici yapan, dinleyen toplumlar için bunda ayetler vardır,

("Teskin": Yatıştırma, sakinleştirme, şiddet ve hiddeti bastırma, acıyı hafifletme. "Mubsiren": Görücü, gösterici, bilici, bildirici.

Kuran'ın geceleri sadece uyumak ve dinlenmek demek değil, okumak ve geceyi gündüze çevirmek demek. )

68. O İlah oğul edindi diyorlar, oysa O eksiksiz ve kusursuz olandır, Onun buna ihtiyacı olmaz, göklerde ve yerde ne varsa Onundur. Bu konuda herhangi bir ispatınız var mı, yoksa O İlah hakkında bilmediğiniz şeyler mi söylüyorsunuz?

69. De ki; Şüphesiz O İlah hakkında çarpıtılmış yalanlar söyleyenler kurtuluşa ermez,

70. Dünyada biraz geçinir sonra bize dönerler ve kafir (kalp körü) oldukları için şiddetli bir azaba uğratırız,

71. Onlara Nuh’un haberini anlat, kavmine demişti ki; Ey kavmim, benim görevim ve O İlah'ın ayetlerini hatırlatmam zorunuza gidiyorsa, bilin ki ben O İlah’ı vekil ettim. Şu halde siz ve ortak ettikleriniz, toplanıp hakkımdaki kararınızı verin ve beklemeksizin yerine getirin,

72. Bana uyarsanız karşılığında bir ücret isteyecek değilim, benim ücretim O İlah’a aittir ve bana teslim olanlardan olmam emredildi,

73. Onu yalanladıklarında ise hem onu, hem de onunla aynı gemide (inançta) olanları kurtardık ve yeryüzünde halifeler yaptık. Ayetlerimizi yalanlayanları ise boğduk, bak uyarılanların sonu nasıl oldu,

( Nuh tufanı hakkındaki bilgiler Kamer 54/15 ayetinde toplanmıştır. Ayrıca 31 Lokman suresi altında verdiğimiz Gılgamış destanında anlatılan Nuh Tufanını okumanızı öneriyoruz. Burada sadece şu kadarını söyleyelim ki, o bir su baskını değil ve o gemi bildiğiniz bir gemi değil. )  

74. Sonra o toplumlara açık bilgiler getiren başka elçiler de gönderdik. Fakat öncekilerin yaptığı gibi onlar da iman etmediler, haddini aşanların anlayışını işte böyle mühürleriz,

75. Sonra onların ardından Musa ve Harun’u firavunla ileri gelenlerine gönderdik, fakat büyüklendiler ve suçlu bir toplum oldular,

76. Katımızdaki gerçek belirdiğinde dediler; Bu açıkça bir felsefe,

77. Musa dedi; Siz göz önündeki gerçeğe felsefe mi dersiniz, oysa filozoflar kurtuluşa ermez,

( Ayetteki sihirbaz kelimesinin "söz ustası, filozof" anlamında kullanıldığını Hz. Muhammet'ten öğreniyoruz. Diyor ki; "Bazı sözler vardır ki sihir gibidir." )

78. Dediler; Siz bizi atalarımızın dininden döndürmek ve devleti ele geçirmek mi istiyorsunuz? Size iman edecek değiliz,

79. Ve firavun dedi; Tüm usta filozofları bana getirin,

80. Filozoflar geldiğinde Musa onlara dedi; Atacaklarınızı atın (düşüncelerinizi ortaya koyun),

81. Attıklarında Musa dedi; Bu yaptığınız felsefe ve O İlah onu boşa çıkaracaktır, şüphesiz O İlah insanların aklını karıştıranların işini düze çıkarmaz,

82. Suçlular istemese de O İlah kelimeleriyle gerçeği açığa çıkaracaktır,

83. Ve firavun ve ileri gelenleri kötülük eder korkusuyla, kendi kavminden yakınları dışında kimse Musa’ya iman etmedi, şüphesiz firavun azgın bir zorbaydı,

84. Musa dedi; Ey kavmim, eğer O İlah’a iman etmiş ve teslim olmuşsanız Onu vekil edin,

85. Dediler; Biz O İlah’ı vekil ettik, ey rabbimiz bizi bu zalim (nefsine uyan) milletin eline bırakma,

86. Ve yardımınla bizi o kafir (kalp körü) milletten kurtar,

87. Musa'ya ve kardeşine bildirdik; Kavminiz için Mısır'da evler belirleyin ve o evleri toplanma merkezleri yapın. Namazı (duayı) yükseltin ve iman edenleri ümitlendirin,

("Bevvee: Hazırlamak, yerleştirmek, belirlemek. "Kıbel": Yön, taraf, cihet. "Kıble: Hedef, yönelinen taraf, Kabe. )

88. Musa dedi; Rabbimiz, firavuna ve yakınlarına dünyada güç ve ihtişam verdin. Rabbimiz, bunu onlara yoldan çıksınlar diye mi verdin? Öyleyse güçlerini yok edip içlerine sıkıntı ver, çünkü acısını görmedikçe anlamayacaklar,

89. Dedi; İsteğiniz kabul edildi, şu halde siz doğruluktan ayrılmayın ve yolumdan uzaklaşan bilgisizlerin peşinden gitmeyin,

90. Sonra İsrail oğullarının denizi (dünya denizini) geçmelerini sağladık, firavun ve ordusu da öfke ve düşmanlıkla onları takip etti. Nihayet boğulacağını anladığında dedi; İsrail oğullarının iman ettiğinden başka ilah olmadığına ben de iman ettim ve ben de teslim olanlardanım,

("Cevaz": İmkan tanımak, fırsat vermek, sağlamak. "Bahr": Deniz, insan denizi, milletler, devletler. "İdrak": Anlayış, kavrayış, akıl erdirmek. "Gark": Batmak, boğulmak. )

91. Şimdi mi? Oysa önceleri isyan etmiş ve ayrımcılığa sapmıştın,

92. Bugün senden sonra geleceklere bir ayet olması için senin bedenini kurtaracağız. Şüphesiz insanlardan çoğu ayetlerimizden habersizdir,

("Beden": Gövde, vücudun kol-bacak-boyun-baş dışında kalan ana bölümü.  

Habersiz olduğumuz o ayetlerden birisi denizin ikiye ayrılmasıdır. İkiye ayrılan o denizden biri dünya denizi, diğeri ahiret denizidir. Tekvir 81/6 ve İnfitar 82/3 ayetlerinde söz edilen kaynayan denizler de bu dünya denizleridir. Firavunun kurtarılan bedeni ise Mısır ülkesidir. Roma tarafından yıkıldığı günden bu yana ne göklere yükselen bir başı, ne ileriye yürüyen ayakları ve ne de tuttuğunu koparan kolları olamadı. )

93. Şüphesiz İsrail oğullarını doğruluk makamına yerleştirmiş ve helal bir geçim vermiştik. Bir zaman ayrılığa düşmediler, ta ki onlara ilim (sürekli gelişen bilim) gelinceye kadar. Şüphesiz rabbin ayrılığa düştükleri şeyler hakkında diriliş günü hükmedecektir,

( Sürekli gelişen Bilim sadece geçmişte İsrail oğullarını değil, bugün Müslümanları da ayrılığa düşürüyor. Şimdi bu ayrılıktan güncel iki örnek vereceğim.

" Andolsun, Davud’a tarafımızdan bir lütuf verdik. Ey dağlar! Kuşların eşliğinde onunla birlikte tespih edin” dedik ve (Bütün vücudu örtecek) zırhlar yap, işçilikte de ölçüyü tuttur diye demiri ona yumuşattık. Salih amel işleyin. Çünkü ben sizin yaptıklarınızı görürüm, diye vahyettik. Diyanet İşleri: Sebe 34/10-11"

" Bir de Davud’a, sizin için, zırh yapma sanatını öğrettik ki, savaşlarınızda sizi korusun. Şimdi siz şükrediyor musunuz? Diyanet İşleri: Enbiya 21/80”

Oysa ayetlerde zırh ve savaş kelimeleri yok ve ayetlerin doğru tercümesi şöyle;

" Şüphesiz Davut’a bizden ilahi hazineler verdik. Ey dağlar (âlimler) ve kuşlar (imanlı insanlar) onunla birlikte bana dönün. Ve biz ona demiri (sertliği, öfkeyi) yumuşattık, Sebe 34/10." 

"Hadid": Keskin, öfkeli, hiddetli, titiz, çabuk kavrayışlı, demir, çelik, sert, sert olan. "Leyy": Yumuşak huylu, mülayim, sakin, sıcakkanlı, mütevazı.

" Ayrıntının kıymetini bilin, sözü anlamlı bir biçimde birbirine bağlayarak aktarın ve içten olun, kuşkusuz yaptıklarınızı görmekteyim, Sebe 34/11."

"Sabiga": Tam, tafsilatlı, ayrıntılı, uzun, bol. "Kadr": İtibar, değer, kıymet, haysiyet, derece, miktar, meblağ, takat, takdir, rızk taksimi. "Serd": Sözü birbirine anlamlı biçimde bağlamak ve güzel bir eda ile söylemek, halkaları birbirine geçirmek, delmek, dikmek.

Neden böyle oluyor? Çünkü Bilim zırhı icat ediyor ve icat ettiği zırh özellikle kelime hazinesi az toplumlarda en yakınındaki Dini kelimenin yerini alıyor. Bu örnekte, Zırh kelimesinin Takva gömleği, ahlak elbisesi kelimelerinin yerini aldığı gibi
)


94. Eğer bu sana aktardıklarımızdan şüphen varsa kitabı senden önce okuyanlara sor, şüphen olmasın rabbinden sana gelen gerçektir,

95. Sakın O İlah’ın ayetlerini yalanlayanlardan olma, sonra hayal kırıklığına uğrarsın,

96. Onlar rabbinin kendileri hakkındaki sözünü gerçeklediler, “artık iman etmezler”,

97. Tüm gerçekler söylense bile, ta ki cezasını görünceye kadar,

98. Keşke her toplum bu gerçeğe iman etseydi de bu imanları kendilerine fayda verseydi. Mesela Yunus'un kavmi iman edince azabı kaldırmış ve dünyada bir süre daha geçindirmiştik,

( Saffat 37/148 ayetinde daha ayrıntılı anlatılır. )

99. Rabbin dileseydi yeryüzünde olanların hepsi iman ederdi, yoksa insanları iman edinceye kadar zorlayacak mısın?

100. O İlah’ın izni olmadan hiç kimse iman edemez ve O aklını kullanmayanın üzerine kendi kirlerini bırakır,

101. De ki; Bak göklerde ve yerde olanlara, fakat iman etmeyen bir topluma ayetler ve uyarılar fayda etmez,

102. Yoksa öncekilerin akıbetinden farklı bir son mu bekliyorlar? De ki; Bekleyin, ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim,

103. Ama biz elçilerimizi ve iman edenleri kurtarırız, iman sahiplerini kurtarmak boynumuzun borcudur,

104. De ki; Ey insanlar, siz benim dinimden şüphe etseniz de ben sizin O İlah dışında bağlandıklarınıza bağlanmam. Ben ancak hepinizi öldürecek O İlah'a bağlanırım, bana iman edenlerden olmam emredildi,

105. Bir de, yüzümü yanlışı reddeden doğruluk dinine döndürmem ve ortak koşanlardan olmamam,

106. O İlah'ı bırakıp da faydası zararı olmayan şeylere dua etme, eğer böyle yaparsan zalimlerden (nefsine uyanlardan) olursun,

107. O İlah seni dara düşürecek olsa ondan başka giderecek yoktur, bir iyilik dilerse önüne geçebilen de yoktur. O kullarından dilediğine yardım eder, O merhametiyle kusurları örtendir,

108. De ki; Ey insanlar, rabbinizden gelen gerçektir. Artık kim doğru yolu görürse kendi için görür, kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapar. Ben size vekil olamam,

109. Sana bildirilene uy ve O İlah hüküm verene kadar sabret, O bilgelerin en hayırlısıdır.

***


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder