36 YASİN (Yaşayan ölüler)

İnsanla görünen O İlah adına,

1. Ya, Sin. ( Yaşam, Ölüm. ) 

( Hurufu Mukattaa harfleri hakkında 89 Kalem suresi altında bilgi verilmiştir. )

2. Bak bilgelik dolu okumalara,

3. Şüphesiz sen gönderilenlerdensin,

4. Güvenli bir yoldasın,

5. Merhametli Sevgiliden indirildi,

6. Ataları uyarılmadığı için habersiz kalan bir toplumu uyarman için,

7. Ancak “onların çoğu iman etmez” sözü gerçekleşti,

8. Sanki boyunlarına çenelerine kadar dayanan halkalar geçirdik de başları bu yüzden dik,

9. Sanki önlerine ve arkalarına duvar çektik de bu yüzden geçmişi ve geleceği görmüyorlar,

10. Onları uyarsan da uyarmasan da birdir, artık iman etmezler,

11. Sen ancak zikre (Allah ilmine) tabi olan ve Rahmanın (geçmişten gelenin) görünmezliğinden ürperenleri uyarabilirsin, böylelerini af ve mükafatla müjdele,

12. Şüphesiz ölüleri dirilten ve ne yaptılar ne bıraktılarsa yazan biziz, onu önde olduğu açıkça görünenin (sevgili bilgenin) içinde tek tek sıraladık,

("Mevt": Ölüm. "Mevta": Ölü. "İmam": Öne geçen, önde olan, delil, rehber. "Mübin": Açık, aşikar, görünen, gösteren. "İmam-ı mübin": Önde olduğu açıkça görünen. 

Kimdir önde olduğu açıkça görünen ve her şeyi yazan? Kuran imam konusunda şu bilgileri veriyor,

Ahkaf 46/12 ve Hud 11/17 ayetleri; Musa'nın kitabı ve Kuran imamdır,
Bakara 2/124 ve Secde 32/24 ayetleri; Doğru yolu gösteren peygamberler imamdır,
Kasas 28/41 ayeti; Yanlış yola ve ateşe götüren dünya liderleri imamdır,
Enbiya 21/3, Furkan 25/74 ve Kasas 28/5 ayetleri; İmamlar halkın içinden çıkar,
İsra 17/71 ayeti; Kıyamet günü tüm imamlar cemaatiyle birlikte toplanır,
Hicr 15/79 ayeti; Eski toplumların açıkça görünen harabeleri bile imamlık görevi yapabilir.

Bu bilgileri 112 İhlas suresinin verdiği bilgilerle birleştirdiğimizde en öndeki imamın O İlah, yani sevgili bilge olduğu anlaşılıyor. )

13. Onlara elçiler gönderdiğimiz şu şehir halkını örnek ver,

( Söz edilen şehrin Antakya şehri, gelen elçilerin ise İsa'nın havarileri olduğu söylenir. )

14. Onlar gönderdiklerimizden ikisini yalanlamışlardı. Bunun üzerine bir üçüncüyle sevgimizi arttırdık ve dediler; Şüphesiz biz size gönderilenleriz,

( İsterseniz bu ayetlerle ilgili olarak anlatılanlara bir göz atalım;

Antakya M.Ö. 300 civarında Büyük İskender'in komutanlarından Seleucus Nicator tarafından kurulmuştur. Eski kaynaklara göre üç yüz bin nüfusuyla Roma İmparatorluğu'nun 3. dünyanın ise 4. büyük kentiydi. Antakya civarında yerleşim ise şehrin kuruluşuna göre çok daha eskidir. Arkeolojik kazılar MÖ. 5000 yıllarına kadar uzandığını gösteriyor. Mezopotamya ile Doğu Akdeniz’i birbirine bağlayan eski bir yol güzergâhındadır.

M.S. 40’lı yıllarda İsa, havarilerinden ikisini Antakya’ya gönderir. Bu iki elçi Antakya'ya girerken marangoz Habib-i Neccar ile karşılaşırlar ve Neccar İsa'nın getirdiği dine iman eder. Ancak Antakyalılar elçileri hoş karşılamaz ve onları hapse atarlar. İsa bunun üzerine şehre üçüncü bir elçi gönderir. Elçilerin tüm çabalarına rağmen halk İsa'nın dinine inanmaz ve onları öldürmeyi planlar. Bunu öğrenen Habib-i Neccar, şehre giderek Antakyalılara "Sizden hiçbir ücret talep etmeden hak dinini anlatan bu elçilerin söylediklerine uyun" diye seslenir. Ancak İsa'nın elçileri de, Habib-i Neccar da öldürülür. )

15. Dediler; Siz de ancak bizim gibi birer beşersiniz (insansınız) ve Rahman hiçbir bir şey indirmiş değil, sadece yalan söylüyorsunuz,

16. Dediler; Rabbimiz biliyor ki biz gerçekten size gönderilenleriz,

17. Ve anlayabileceğiniz kadarını açıklamaktan başka bir sorumluluğumuz yok,

("Belagat": Hitap edilen insanların anlayacağı biçimde, yerinde, zamanında ve güzel söz söyleme sanatı. "Mübin": Açık, aşikar, görünen, gösteren. )

18. Dediler; Şüphesiz biz sizin yüzünüzden uçuşup dağıldık, eğer vazgeçmezseniz sizi muhakkak taşlarız ve muhakkak bizden size acıklı bir azap dokunur,

("Tayr": Kuş, uçmak. "Tayeran": Uçuş, uçma. "Tetayyer": Uçuşma, uçuşup dağılma

Bu ayeti 105 Fil suresindeki taş atan kuşlarla birlikte değerlendirmenizi öneriyoruz. )

19. Dediler; Sizler zikrettiğinizde (kalbinizin sesini dinlediğinizde)  sizin kuşunuz sizinle birlikte değil mi? Gerçek şu ki siz kendinizi ziyan eden bir kavimsiniz,

("Tair": Uçucu, uçan, kuş. "Müsrif": Değerli şeylerini boş yere harcayıp ziyan eden. )

20. Derken bir adam şehrin uzaklarından koşarak gelip dedi; Ey kavmim bu gönderilenleri dinleyin,

( Kuran "Şehrin uzaklarından gelen adam" deyimini Kasas 23/20 ayetinde Musa'nın yardımına koşan bir adam için bir kere daha kullanır. Kuran'ın kalıplaştırdığı bir deyimdir. Şehrin uzaklarında olmak, köyde olmak veya medeniyetten uzak olmak değil, medeniyetin içinde Allah'a yakın olmak demektir. )

21. Doğru yolu bulan ve sizden hiçbir bir karşılık beklemeyen kimselere uyun,

("Hidayet": Doğruluk, doğruyu bulmak. "Muhtedi": Doğru yolu bulan, doğru yolu seçen, doğru yola giren. )

22. Niçin beni yaratana ve tekrar kendine döndürecek olana kulluk etmeyeyim de,

23. Ondan başka ilahlar edineyim? Eğer Rahman beni bir darlığa düşürmeyi dilerse onlar bana ricacı olup kurtaramaz,

24. Bunu yaparsam açık bir yanlışın içine düşmüş olurum,

25. Beni dinleyin, şüphesiz ben sizin rabbinize iman ettim.

26. Cennete gir denildiğinde dedi; Keşke kavmim bilseydi,

27. Rabbim'in beni bu sebeple bağışlayıp ödüllendirdiğini.

28. Sonrasında o kavmin üstüne göğün ordularından birini indirmedik, ancak munzilin (hayır indirici, vahiy gönderici) de olmadık,

29. İşte tek bir ceza, ölü gibi idraksiz ve suskun olarak kalakaldılar,

("Sayha": Çığlık, feryat, azap, eziyet, ceza. "Hamid": Alevi sönen ateş, idraksiz, suskun ve sessiz olan, ölü gibi hareketsiz olan.

Ortadoğu'yu ölü gibi sessiz ve etkisiz bırakan bu ceza cehalet cezasıydı, vahiy dediğimiz bilginin kesilmesi cezasıydı. Bu ceza ile ne Ahmed (öven)olabildiler, ne de Muhammed (övülen). İnsanlığın beşiği olduğu halde Nuh zamanından beri cezalandırılan yaşlı Mezopotamya, İsa ile bir kez daha cezalandırıldı.

Meğer Türkiye'nin de içinde bulunduğu tüm Ortadoğu ülkeleri, bu bilgisizlik cezasına İsa ile çarpılmış da kimse anlamamış. Meğer ölenlerin ruhuna okuduğumuz Yasin'i kendi ruhumuza okuyormuşuz da, ruhumuz bile duymamış. Bu ayetteki anlatımın bir benzerini Enbiya 21/12-15 ayetlerinde göreceksiniz. )

30. Yazık o kulluk edenlere ki alay etmedikleri tek bir gönderilen bile olmadı,

31. Görmüyorlar mı ki kendilerinden önce nice nesilleri yok ettik de hiçbiri onlara geri dönmedi,

32. Onların hepsi de toplandıklarında karşımızda hazır olacaklar,

33. Ölü yer onlar için ayettir, ona hayat verdik de yedikleri taneleri çıkardık,

34. Ve orada hurma ve üzüm bahçeleri kurup pınarlar fışkırttık,

35. Onların meyvelerinden ve o meyvelerle yaptıklarından yesinler diye, yine de teşekkür etmezler mi?

36. O eksiksiz ve kusursuz olan, yerin yetiştirdiklerinden erkekli dişili çiftler yarattı. Bilmedikleri tüm diğer çiftleri de onlardan yarattı,

( Tarım ve hayvancılıkta aşılama ve dölleme yoluyla gerçekleştirilen çeşitlilikten söz ediliyor. )

37. Onlar için gece (cehalet) de bir ayettir, gündüzü (bilgiyi) sıyırıp alırız da karanlığa gömülürler,

38. Güneş (bilim) de kendine belirlenen yere akıp gider, işte bu her şeyi Bilen Sevgilinin ölçüp biçmesidir,

39. Ay (din) için de duraklar belirledik. Gider gider de eğri bir hurma dalı gibi geri döner,

40. Ne güneş (bilim) aya (dine) iner, ne gece (cehalet) gündüzü (bilgiyi) geçer, her biri kendi gök (bilgelik) katında yüzer gider,

("Felek": Gök, gök katı, dönem, devir, hayat, alem, hal, ahval. "Sebh": Suda yüzme, yüzdürme, su üstünde tutma, yaşatma. )

41. Onların nesillerini dolu gemide (dinlerde, inançlarda) toplayıp taşımamız da onlar için bir ayettir,

("Felek": Gök, gök katı, dönem, devir, yol, yörünge, hayat, alem, hal, ahval. "Meşhun": Dolu, dopdolu, doldurulmuş. 

42. Onlar için onun benzeri başka binekler de yarattık,

( Adetler, gelenekler, bayramlar, yarışmalar gibi sosyal ve kültürel faaliyetler kastediliyor. )

43. Dilersek onları boğarız da yardım edip kurtaranları olmaz,

44. Ancak yaratışımız belli bir vakte kadar geçindirmek,

45. Onlara denilmişti ki; Önünüze gelenlerden ve arkanızda bırakacak olduklarınızdan koruyup korunun, umulur ki böylelikle merhamet edilirsiniz,

46. Ancak rablerinden gelen hiçbir ayet olmadı ki yüz çevirmiş olmasınlar,

47. O İlah’ın size verdiklerinden siz de ihtiyaç sahiplerine verin denildiğinde, kafirler (kalp körleri) iman edenlere dediler; Allah'ın dileseydi doyuracağı kimseleri biz mi doyuracağız, bunlar boş laflar,

48. Ve derler ki; Eğer gerçekse söyleyin o vaat ne zaman?

49. Onlar bu tartışmalar içinde kendilerini yakalayacak o tek sayhadan (cezadan) başka bir şeyi bekliyor değiller,

( O tek cezanın cahil bırakma cezası olduğunu yukarıdaki 28. ayette okumuştuk. Bir hadiste, kıyamete doğru bu cezanın insanları Allah ilminden uzaklaştıracağı ve sadece nefsi için yaşayan insanlara döndüreceği anlatılır. Ve o süreç, Sevgili Bilgenin ayağa kalktığı günden bu yana sürekli hızlanarak ilerlemektedir. )

50. O zaman ne ailelerine bir şey öğretmeye, ne de onların yanlışlarını düzeltmeye güçleri yetmez,

("Tavsiye": Tavsiye etmek, birini başkasına iyi olarak tanıtmak, tavsif etmek, vasıflarını söylemek, bir şeyin iç yüzünü anlatmak, öğüt vermek, ilim, ısmarlamak, sipariş etmek, vasiyet etmek. "Vasiyet": Bir işi bir kimseye havale etmek, emir, bir mal veya menfaati ölüm sonrası kaydıyla karşılıksız olarak başkasına yönlendirmek. "Vasiyy": Yetim ve engelli gibi kimselerin sorumluluğu kendisine verilen. "Rücu: Geri dönmek, geri adım atmak, vazgeçmek, daha iyisi veya daha doğrusu bulununca eskisinden vazgeçmek, yanlış sözü düzeltmek. )

51. Ve sura (suretlere, resimlere) üfürüldüğünde ölü bedenlerinden kalkıp koşarak rablerine giderler,

("Sur": Boynuzdan yapılan ve ses çıkaran boru. Buna İsrafil'in borusu da denir. Ayrıca suretin çoğulu yani suretler manasındadır. "Suret": Dıştan görünüş, yol, gidiş, hal. "Nefh": Üflemek, şişmek, kabarmak, değişmek. "Cedes": Ceset, ölü beden. "Ecdas": Cedes'in çoğulu, cesetler, ölü bedenler. 

Gördüğünüz gibi toprak altındaki bir mezardan çıkış söz konusu değil. Çünkü ölümsüz olan varlığımız O İlah'ın kendinden üflediği ruhtur ve yeniden var olmak için çürümüş eski bedenlerimize çok ihtiyacımız yoktur. Kuran'ın söz ettiği ölü bedenler, bizim kendi nefsimizin karanlığına gömülmüş kendi cahilliğimizdir ve bu çıkış nasıl olacağını henüz bilmediğimiz bir diriliştir. )

52. Derler ki; Eyvah, kim uyandırdı bizi bu derin uykudan? Bu Rahmanın vadettiği gündür, gönderilenler doğru söylüyorlarmış,

("Ba's": Göndermek, peygamber göndermek, uykudan uyandırmak, diriltmek. "Merkad": Uyunan yer, yatacak yer, mezar, kabir. )

53. Her şey o tek kargaşadan ibarettir, sonra hepsi karşımızda toplanırlar,

54. O gün hiç kimseye zalimce (nefse uyarak) davranılmaz ve yaptığınızın dışında bir şeyle cezalandırılmazsınız,

55. Gerçekten o gün cennet halkı keyif sürmektedir,

56. Eşleriyle birlikte gölgeliklerdeki koltuklara kurulurlar,

57. Orada meyveler ve her istedikleri vardır,

58. Yaratıcı rablerinin sözü selamdır,

59. Ve; Bugün bir yana ayrılın ey suçlular,

60. Ey Âdem oğulları, size açık düşman olan şeytana kulluk etmeyin,

61. Bana kulluk edin, güvenli yol budur, dememiş miydim?

62. Şüphesiz sizden nice toplumları aldatıp saptırdı, hâlâ anlamıyor musunuz?

("Cibill": İnsanlardan bir grup, bir topluluk. "Cibilli": Cibilliyet, huy, tabiat, yaratılıştan gelen. )

63. İşte size haber verilen cehennem,

64. Bugün girin kafir (kalp körü) olduğunuz yere, 

65. O gün ağızlarını mühürleriz, neler yaptıklarını elleri anlatır ayakları şahitlik eder,

("Yed": El, güç, kuvvet, yardım, vasıta, araç, aracılık eden, mülk. "Ricl": Ayak, kadem, adım.)

66. Dileseydik gözlerini de kör ederdik ama o durumda tekrar koşturacakları yolu nasıl görecekler?

("Ayn": Göz, pınar, eşyanın hakikati, tıpkı aynısı, casus, muayene. "Basiret": Anlayış sahibi olmak, gerçeği görmek.

İnsanlar dirildiklerinde kendi zamanlarına göre değişmiş, ama hep aynı gerçeklikte olan bir dünya görürler ve kendi yaşamlarında takip ettikleri yolu daha iyi anlarlar. )

67. Yine dileseydik onları oldukları yerde bitkin düşürürdük de, bir adım ileriye veya geriye güçleri yetmezdi,

("Mesh": Hayvanı kovalayıp sıkıştırarak yorgun ve bitkin hale getirmek, bir şeyin görünüşünü değiştirip çirkinleştirmek. )

68. Ve kimin ömrünü uzatırsak yaratılışını tersine çevirip güçten düşürürüz, hala akıl etmiyorlar mı?

69. Biz ona şiir öğretmedik, zaten yakışmazdı da. O sadece apaçık okunan bir zikirdir (Allah ilmidir),

70. Diri kimseleri (aklı başında olanları) uyarır ve kâfirler (kalp körleri) hakkındaki söz gerçek olur,

("Hayy": Hayat sahibi, diri, canlı, sağ, aklı başında olan. "Kavl": Söz, anlaşma, sözleşme, konuşulan sözler.

Bu ayet, 7. ayette okuduğumuz “Onların çoğu iman etmez” sözünü hatırlatıyor. )
  
71. Görmüyorlar mı ellerimizle yarattığımız hayvanları nasıl sahiplendiler?

72. Onlara boyun eğdirdik de kimine biner kimini yerler,

73. Onlarda başka faydalar ve içilecek şeyler de var, hâlâ teşekkür etmezler mi?

74. Onlar yardım edeceğini umdukları O İlah'tan başka ilahlar edindiler, 

75. Oysa onun için savaşmaya hazır oldukları halde, onun onlara yardıma gücü yetmez,

( Müslümanlar, şimdi anladınız mı uğruna öldüğümüz Allah'ın bize neden yardım etmediğini? Anlamadıysanız, rahmetli Yaşar Nuri Öztürk'ün yıllarca anlatmaya çalıştığı Fatır 35/5 ayetini hatırlayın, " Dikkat edin, şeytan sizi Allah ile aldatmasın." )

76. Artık onların sözü seni üzmesin, şüphesiz biz onların söylediklerini de gizlediklerini de biliriz,

77. İnsan görmez mi ki onu nutfeden (bir bebeğin duru saflığından) yaratan biz olduğumuz halde açıkça bize düşman kesildi,

78. Kendi yaratılışını unutarak örnek veriyor ve diyor ki; Şu çürümüş kemikleri kim diriltebilir?

( İnsanın yaratılışındaki kan ve kemiklerden Sümer Yaratılış Destanı Enuma Eliş'te de söz ediliyor ve halen çalışmaktayız.)

79. De ki; Onları ilk yaratmış olan diriltecek, O yaratılış ilminin âlimidir,

80. Yaş ağaçtan bile ateş çıkardı ki hala yakar durursunuz,

( Bu yaş ağacın ilginç hikayesini ve yaratılışın alimini Vakıa 56/71-73 ayetlerinde görebilirsiniz. )

81. Gökleri ve yeri yaratanın onların benzerlerini yaratmaya gücü yetmez mi? Elbette yeter, O yaratmayı en iyi bilendir,

82. Bir şey dilediğinde emri sadece ol demektir, böylece olur,

83. O eksiksiz ve kusursuz olan ki, Onun elindedir ölümsüzlükler ve hepiniz Ona döneceksiniz.

***


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder