41 FUSSİLET ( Açıklamalar)

İnsanla görünen O İlah adına,

1. Ha, Mim. ( Bilge, İnsan. )

( Hurufu Mukattaa harfleri hakkında 68 Kalem suresi altında bilgi verilmiştir. )

2. İnsanla görünenden indirildi,

("Rahman": Geçmişten gelen. "Rahim": Gelecekte olan.

İhlas suresi ve Sümer yaratılış destanı 'Enuma Eliş' besmeleye verdiğimiz bu anlamı doğruluyor. )

3. Düşünen bir toplum için kitabın ayetleri Arapça okumalarla ayrı ayrı açıklandı,

4. Güzel haberler veren veya korkutan, fakat çoğu yüz çevirdi dinlemiyor,

5. Dediler ki; Söylediklerini hiç anlamıyoruz, anlayışlarımız arasında büyük fark var. Onun için sen ne dersen de biz kendi bildiğimizi yapacağız,

6. De ki; Ben de sizin gibi bir insanım, ancak bana ilahınızın tek bir ilah olduğu vahyediliyor, şu halde Ona yönelin ve Ondan af dileyin. Vay haline ortak koşanların,

Şimdi size Sümer yaratılış destanı Enuma Eliş'ten bazı satırlar aktarıyorum;

“ Sonra dediler; Sen Marduk, sen yüce tanrıların en büyüğüsün. Senin eşin benzerin yoktur. Bugünden sonra senin sözlerin en üstün olacaktır. Senin kararların ebedi olacaktır. Tanrılar arasında hiçbiri senin hükmüne karşı gelmeyecek. Sana tüm evrenin krallığını bağışlıyoruz. Yüceltme veya alçaltma, yaratma veya yok etme senin elinde olacak.”)

7. Onlar mallarından verip temizlenmez ve yeniden dirilişe kafir (kalp körü) kesilirler,

8. Oysa iman edip içten olanlar için karşılıksız mükâfatlar vardır,

9. De ki; Siz yeri iki günde yaratana mı kafir (kalp körü) kesilip ortak koşuyorsunuz, O âlemlerin (insanlığın) rabbidir,

( Taberi diyor ki; 
" Bu ayetlere göre yeryüzü göklerden önce yaratılmıştır. Naziat 79/ 27-33 ayetleri ise önce göğün, sonra yerin yaratıldığı intibaını vermektedir. Nitekim bir adam Abdullah bin Abbas'a gelerek Kuran'ın bazı ayetlerini anlamakta güçlük çektiğini, bu ayetlerle Naziat Suresi arasında bir farklılık gördüğünü söyledi. Abdullah bin Abbas ona şu cevabı verdi;

- Allah önce iki günde yeryüzünü yaratmış, sonraki iki günde göğü yaratıp düzene koymuş, daha sonraki iki günde de yeryüzünü düzene koymuştur. Yeryüzünü düzene koymasından maksat ise, oradan sular çıkarma, otları bitirme, dağlan, develeri, diğer hayvanları ve yerle gök arasında bulunan diğer varlıkları yaratmasıdır. İşte Naziat süresindeki maksat budur." 

Soru soran ne kadar tatmin olmuştu bilmem ama ben tatmin olmadım. Olmadım çünkü Bakara 2/29 ayeti şöyle diyor; 
" O ki sizin için yerdekilerin hepsini yarattı, sonra göğe yöneldi ve onu yedi kat olarak düzenledi. Şüphesiz o her şeyi bilendir."
Dikkat edin yeri demiyor, yerdekileri de demiyor, yerdekilerin hepsini diyor ve Abdullah bin Abbas’ı doğrulamıyor. Şimdi düşünün, yer, üzerindeki her şeyle birlikte gökten önce yaratıldı ise yerdeki bitkiler ve hayvanlar hangi gökten inen suyla yaşayıp yayıldı?

Şimdi Taberi Tarihini bir yana koyuyor ve gerçeği bulmak üzere daha eski bir tarihe, Anu, Enki ve Enlil gibi tanrıların hüküm sürdüğü çok tanrılı döneme gidiyoruz. Orada Sümer yaratılış destanı 'Enuma Eliş'i okuyacak, tüm tanrıların ittifakla tek tanrı seçip tanrılıklarını devrettikleri genç Marduk'u ve onun işlerini tanıyacağız. )

10. Onun üzerinde büyük dağlar (alimler) koydu, onları bereketli kıldı ve orada ihtiyaç sahiplerinin ihtiyacını belirledi. Dördüncü günde ve kimseyi ayırmaksızın, 

( "Cebel": Dağ, yüksek tepe, bir topluluğun önde geleni, alim. "Rasiye": Büyük dağ. "Revasiye": Büyük dağlar.

Şimdi yine Enuma Eliş destanından birkaç satır daha aktarıyorum;

" Sonra Marduk, Tiamat'ın cesedini kabuklu bir hayvan (midye) gibi iki parçaya ayırdı. Tiamat'ın yarısıyla göğü kurdu, diğer parçasıyla da yeri oluşturdu. Tiamat'in tükürüğüyle bulutları yarattı ve onları suyla doldurdu, ancak rüzgarların, yağmurların ve soğuğun sorumluluğunu kendisi aldı. Tiamat'ın başını yeryüzündeki dağları oluşturacak şekilde yerleştirdi ve Dicle ile Fırat nehirlerinin Tiamat'ın gözlerinden akmasını sağladı." )

11. Sonra duman (zorluklar) içindeki göğe yönelerek ona ve yere dedi; İsteyerek veya istemeyerek gelin. Dediler; İsteyerek geldik,

("Duhan": Kıtlık, kuraklık, yokluk, sıkıntı, şiddetli zorluklar, şiddetli güçlükler, duman. 

Bu ayette geçen duman kelimesi Sümerlerin Yaratılış Destanı Enuma Eliş metninde de geçer ve Sümerologlar tarafından "sis" olarak çevrilir. 

" Başlangıçta sadece su
Ve onun üzerinde salınıp duran sis mevcuttu.
Baba Apsu ortaya çıktı ve tatlı suların efendisi oldu.
Ana Tiamat ortaya çıktı ve tuzlu suları yönetti
Ve her iki su birlikte aktılar.
Onların oğlu Mumnu, suları kaplayan sislerin içindeydi.
Ne en yukarıdaki gökler ne de yeryüzü henüz ortaya çıkmamıştı."

Bu eski metinleri anlamadığımız sürece, göğü kaplayan dumanları da, göğün içine düştüğü zorlukları da, Allah'ın onlarla nasıl konuştuğunu da anlamamız pek mümkün değil. Bu ayet rahmetli Elmalılı hocamızı da çok şaşırtmış ve çaresiz bırakmış olmalı ki özetle şöyle diyor; " Bu ayet bizi maddenin ezeli olduğunu söyleyen Materyalizme götürüyor, ben bu nedenle naçizane çoğunluğun görüşüne tabi olacağım." 
Hocamın görüşüne saygı duyarım ama ben o görüşe tabi olmam. Ben İbrahim'in yanlışı terk edip gerçeğe dönen Hanif dinine uyarım. Çünkü Hz. Muhammet'in doğruluğuna da, ona yol gösteren en büyük bilgenin bilgisine de güvenim tam ve okuduğum Kuran bunu doğruluyor.

Gördüğünüz gibi ayette henüz sadece bir gök var ve o gök Marduk'un ikiye böldüğü Tiamat'ın bir yarısıyla inşa ettiği gök. Peki, neden zorluklar içinde? Tiamat'ın diğer yarısıyla inşa ettiği Yere bakıp doyurmak zorunda da onun için, tıpkı bir anne babanın çocuklarına bakıp doyurduğu gibi. Yerde doyurulmayı bekleyen o insanlar, tefsir ehlinin cinlerin atası cann olarak anlattığı ilkel insanlardır ve o sıralarda Adem henüz ortalarda yoktur. )

12. Derken yedi göğü (yedi bilgeliği) iki günde yerine koydu ve her bir göğe (bilgeliğe) kendi işini bildirdi. Ve en alttaki dünya göğünü kandillerle (peygamberlerle) donatıp korudu, işte bu alimlerin sevgilisinin ölçüp biçmesidir,

Şimdi buraya kadar çalıştıklarımızı bir araya toplayacak ve yaratılışın altı gününü görmeye çalışacağız.

1. ve 2. Günler:

Kuran anlatımı: Allah birbirine bitişik olan yer (cinler) ile göğü (bilgeleri) ayırdı ve sonra yerdekileri (cinleri) düzenledi.

Sümer anlatımı: Marduk Tiamat’ı ikiye ayırdıktan sonra bir parçasıyla yerdekileri (cinleri) düzenledi ve yönetmesi için babası Ea'ya verdi. Diğer parçasıyla göktekileri (bilgeleri) düzenledi ve yönetmesi için büyükbabası Anu’ya verdi.

3. ve 4. Günler:

Kuran anlatımı: Allah yerle göğün arasındaki hayvanları, bitkileri, dağları, nehirleri, rüzgârları ve bulutları düzenledi.

Sümer anlatımı: Marduk Tiamat'in tükürüğüyle bulutları yarattı ve onları suyla doldurdu. Tiamat'ın başını yerin dağlarını oluşturacak şekilde yerleştirdi ve Dicle ile Fırat nehirlerinin Tiamat'ın gözlerinden akmasını sağladı. Gök ile yer arasındaki işleri yönetmesi için Enlil'e emir verdi.

5. ve 6. Günler:

Kuran anlatımı: Allah yedi göğü (yedi bilgeliği) kurdu ve her bir göğe (bilgeye) kendi görevini bildirdi. Güneşi, ayı ve yıldızları yaratıp yerine koydu.

Sümer anlatımı: Marduk yılı, aylara ve günlere böldü. Ayın, yani Sin'in, geceleri ayın değişik günlerini işaret edecek şekilde parlamasını sağladı. Geceleri Sin'e verdi ve güneşi yaratarak gündüzleri de Samaş'a verdi.


Evet ama eski zamanlarda 6 dönüm arpa tarlası bile 6 günde ekilip biçilemez iken, gökleri, yeri ve arasındakileri gerçekten 6 günde yaratmak mümkün mü? 
Yer ile göğün 6 günde yaratıldığını dedelerimiz de bilirlerdi ama bu kadar büyük bir işin bu kadar kısa zamanda nasıl yapıldığını merak etmezlerdi. Allah ol deyince olur, derlerdi. 

Yunanistan'da, MÖ 500 yılında önce materyalist filozoflar kalktı ayağa. Sonra 1843 yılında bir İngiliz, Charles Darwin. İngiltere Krallığının tahsis ettiği bir araştırma gemisiyle dünyayı dolaşıyor ve insanın geçmişini arıyordu. Sonra aynı tarihlerde başka bir İngiliz Sir Austen Henry Layard, 1847 yılında Irak'ın Musul kenti yakınlarındaki eski Ninova kentini kazmaya ve ilk yazılı kil tablet belgeleri aramaya başladı. Bir süre sonra iki çalışmanın sonuçları birleştirildi ve şu ortaya çıktı. İnsanın yaratılışı Tevratın söz ettiği gibi MÖ 3761 yıl önceye değil 2 milyon yıl önceye dayanıyordu ve eski tanrılar insan suretindeydiler.

Bu inkar edilemez gerçek ortaya çıktıktan sonradır ki Tevrat, İncil ve Kuran müfessirleri "Melekler ve ruh 50 bin yıl süren bir günde yükselir ona. Mearic 70/4" ayetini fark ettiler ve günden değil dönemden/aşamadan söz etmeye başladılar. Hatta bu buluşlar o kadar çok heyecan yarattı ki, Zecharia Sitchin isimli Yahudi asıllı bir araştırmacı, 7 göğü her biri 50 bin yıl süren 350 bin yılda yaratan uzaylı tanrılardan söz etmeye başladı. Kuran'ın söz ettiği İlah, uzayın derinliklerinden gelen ve tekrar gelmek üzere geri dönen uzaylı bir insan olabilir mi.?

Benim bu konuda bilgim yok, bildiğim kadarı ile uzay çalışmalarını yürüten bilim adamlarının da bilgisi yok. Bu nedenle Kuran'ın "Bilmediğin şeyin ardına düşme. İsra 17/36" tavsiyesine uyuyor ve bu tür iddiaları ciddiye almıyorum. Kaldı ki Kuran başka bir ayetinde de şöyle uyarır; " O İlah hakkında sonradan tabi oldukları şeylerle tartışanların delilleri rableri katında değersizdir. Onların üzerine öfke ve şiddetli ceza var. Şura 42/16"
         
Peki ama nedir ayetin söz ettiği 6 gün, kimdir gökleri 6 günde yaratarak arşı kaplayan Rahman, kimlerdir bu işin aslını bilenler? Sonradan tabi olduğumuz bilgiler yanlışsa, tabi olacağımız eski bilgileri nerede bulacağız?

Rahman'ın, tek tanrı Allah'ın çok tanrılı dönemdeki unutulmuş isimleri olduğunu anladıktan sonradır ki, bu soruyu tarihe sordum. Sümer kil tabletleri işin aslının 6 gün değil, 6 tanrı olduğunu söylüyor. Her birinin yaratışı ve yaratılışı 50 bin yıl süren 6 Tanrı! Anu (gök tanrısı), Enlil (rüzgar tanrısı), Enki (su tanrısı), Sin (ay tanrısı), Şamaş (güneş tanrısı) ve Adad (yağmur tanrısı). Son 50 bin yıl içindeki 7. günde tanrılar birleşirler ve tek tanrıya dönüşüp insanı yaratırlar.

Meğer kutsal kitapların söz ettiği 6 gün, 6 tanrının yaratıldığı günlermiş ve bütün yaratılış o altı tanrısal günün içindeymiş. Meğer İbrahim 14/5 ayetinde Musa’nın İsrail oğullarına anlatmaya çalıştığı günler bu günlermiş. Şüphem yok ki, Charles Darwin'in Evrim Teorisi ile aradığı şey de bu günlerdi. )

13. Eğer hâlâ yüz çevirirlerse de ki; Ben sizi Ad ve Semud’un sarhoşluğu bir sarhoşlukla uyarıyorum,

("Saika": Yıldırım, kendinden geçme, baygınlık, sarhoşluk. )

14. Elçiler onlara bilinen bilinmeyen türlü misaller vererek O İlah’tan başkasına kulluk etmemelerini söylediklerinde dediler; Rabbimiz dileseydi elbette gökten melekler (bilgeler) indirirdi, onun için sizin söylediğiniz şeylere karşı kafiriz (kalp körüyüz),

15. Ad kavmi ise yeryüzünde boş yere yere büyüklenip dedi; Bizden daha güçlü kim var? Yaratıcı O İlah’ın kendilerinden daha güçlü olduğunu görmüyorlar mıydı ki bile bile ayetlerimize karşı çıktılar,

16. Bu nedenle onları uğursuz günlerde gönderdiğimiz fırtınalı rüzgarlarla (savaş ve saldırılarla) dünya hayatında cezalandırdık. Ölümden sonraki hayatın azabı ise elbette daha acı vericidir, üstelik orada yardım eden de yoktur,

17. Semud’a gelince, onlara da doğru yolu göstermiştik ama onlar da körlüğü doğru yola tercih ettiler. Böylece kendi yaptıkları ile alçaltıcı cezaya çarpıldılar,

18. İman eden ve koruyup korunanları ise kurtardık,

19. O gün O İlah düşmanlarının hepsi ateşte toplanır,

20. Orada kulakları, gözleri ve derileri onlara karşı şahitlik eder,

21. Derilerine derler; Neden aleyhimize şahitlik ettiniz? Derler; Her şeyi konuşturan O İlah bizi de konuşturdu. Sizi O yaratmıştı ve yine Ona döndünüz,

( Derilerin nasıl konuştuğunu biliyor musunuz? Bilge Gılgamış biliyormuş ve 11. tablette şöyle anlatıyor;

" Utanapişti (Nuh) ona, Kayıkçı Urşanabi'ye şöyle dedi:
"Urşanabi, buraya kadar getirdiğin bu adamın,
Karmakarışık saçları yüzünden güzel olduğu fark edilmiyor.
Sırtındaki hayvan postu (deri) bedeninin güzelliğini göstermiyor,
Düş önüne de arınmaya götür onu,
Birbirine karışmış saçlarını bir güzel yıkasın,
Sırtındaki postu (deri) denize atsın, bedeninin güzelliği ortaya çıksın,
Alnına yeni bir saç bağı dolasın,
Ve ona yakışan bir Giysiye (insanlık) bürünsün,
Yurduna (cennete/sonsuz hayata) giden Yolun (dünya hayatının) sonuna varıncaya dek,
Giysileri eskimesin, yepyeni kalsın."
Bu sözler üzerine, Urşanabi arınmaya götürdü onu,
Karmakarışık saçlarını bir güzel yıkadı, sırtındaki postu (deriyi, çirkin huyları) denize attı,
Ve vücudunun güzelliği ortaya çıktı,
Alnına yeni bir Saç Bağı doladı,
Ona yakışan bir Giysiye büründü,
Yurduna giden Yolun sonuna varıncaya dek, 
Giysisi yepyeni kaldı." )

22. Siz ne kulaklarınızın, ne gözlerinizin, ne de derilerinizin aleyhinize şahitlik etmesinden sakınmıyor, O İlah’ın yaptıklarınızı görmediğini sanıyordunuz,

23. Rabbiniz hakkındaki zannınız sizi mahvetti de hüsrana düşenlerden oldunuz,

24. Eğer dayanabilirlerse kalacakları yer ateştir ve özür dileseler de affedilecek değiller,

25. Biz onlara akranlarını musallat ettik de eskiden beri yapa geldiklerini güzel gösterip aldattılar. Artık kendilerinden önce gelip geçen cin ve insan ümmetler (toplumlar) için verilen söz onlar için de hak oldu, kuşkusuz onlar hüsrana düşenlerdi,

26. Kafirler (kalp körleri) dediler ki; Şu okunanları dinlemeyin veya içindekileri çarpıtın ki önüne geçebilesiniz,

27. İşte o kafirleri (kalp körlerini) yaptıklarına karşılık en ağır biçimde cezalandıracağız,

28. O İlah düşmanlarının cezası ateştir ve ayetlerimize bilerek karşı çıktıkları için orada ebedi kalacaklar,

29. Sonrasında kafirler (kalp körleri) derler; Rabbimiz, insanlardan ve cinlerden bizi yanıltanları göster de ayaklarımızın altına alıp çiğneyelim,

30. Şüphesiz ki rabbimiz O İlah'tır deyip de sonra dosdoğru bir yolda yürüyenleri melekler (bilgeler) karşılayacak ve korkmayın, üzülmeyin, size vaat edilen cennetle sevinin diyecekler,

31. Biz dünya hayatında da, ölümden sonraki hayatta da sizin koruyucunuz ve orada istediğiniz her şey hazırlanmıştır,

32. Kusurları örten yaratıcının bir ikramı olarak,

33. O İlah’a çağıran, içten olan ve ben teslim olanlardanım diyenden daha güzel sözlü kim olabilir?

34. İyilikle kötülük bir olmaz, sen kötülüğü iyilikle karşılarsan düşmanların bile candan dost olur,

35. Ancak buna sabredenlerden başkası ulaştırılmaz, kararlılıktan büyük haz duyanlardan başkası da ulaştırılmaz,

("Sabr": Sabır, olmuş veya olacak bir şeyi telaşsız karşılama, acıların geçmesini bekleme, sessiz direniş. "Haz": Hoşlanma duygusu, zevk alma, hep sürmesi istenen coşku ve doygunluk. "Azim": Bir işteki engelleri yenme kararı, bir yere ulaşma kararı, kesin karar ve niyet. )

36. Eğer şeytan şüpheye düşürecek olursa O İlah’a sığın, çünkü O işiten ve bilendir,

37. Geceyle (cehaletle) gündüz (bilgi) ve güneşle (bilimle) ay (din) da Onun eserlerindendir. Güneşe (bilime) ve aya (dine) değil, sadece onları yaratan (tanımlayan) O İlah’a secde edin ki (sadece Onun ayaklarına kapanın ki) yalnızca Ona kul olabilesiniz,

( Çok tanrılı dinler döneminde insanlar güneşin, ayın ve yıldızların tanrı olduklarına inanıyorlardı. Enam 6/75-79 ayetleri Hz. İbrahim'in bu inançlarla büyüdüğünü anlatır. Ancak daha sonraları başka bir şeyler öğrenir ve bu inançların yanlışlığını görüp Allah'a döner. Neydi başka insanların göremediği ama İbrahim'in gördüğü şey, kimdi güneşi ve ayı yaratan Allah?

Sorgulamaya gökteki güneşi kimin yarattığını sorarak başlarsanız, güneş ve ayın öncesine uzanan karanlık bir evrenin içinde kaybolur gidersiniz. Çünkü güneşin oluştuğu günleri görüp bilgi veren bir insan yok. Bu karanlığın içinde bulacağınız tek şey, yalnızca sizin inandığınız hayali bir Allahtır. Ancak İbrahim'in gördüğü İlah sizin hayalinizde yarattığınız Allah değil, Rabbim dediği yaşayan gerçek bilgelerdi. Ve o bilgeler İbrahim'e zamanın içinde görünmez olan en büyük yaratıcı bilgeyi anlatıyorlardı
)

38. Eğer büyüklük taslarsanız, bilin ki rabbine yakın olanlar gece gündüz hiç bıkmadan Onu dile getirirler,

39. Üzerine indirdiğimiz suyla kuru yerin kabarıp kıpırdaması da ayetlerimizdendir. Ona can veren O İlah elbette ölüleri de diriltir, O her şeye gücü yetendir,

40. Ayetlerimizi saptıranlar bize gizli kalmaz, diriliş günü ateşe düşen mi iyidir yoksa güvende olan mı? Dilediğinizi yapın, kuşkusuz O yaptıklarınızı görendir,

41. Onlar kendilerine gelen zikre (Allah ilmine) kafir (kalp körü) kesildiler, oysa o şüphesiz Sevgilinin kitabıdır,

42. Bilinen bilinmeyen hiçbir yalan onu bozamaz, Övülen Bilgeden indirilmiştir,

43. Sana söylenenler senden önceki elçilere de söylenmiş olandan başka bir şey değil, şüphesiz rabbin kusurları bağışlayan ama cevabı da acıklı olandır,

44. Eğer bu okunanları yabancı bir dilde anlatmış olsaydık derlerdi ki; Ne dediği anlaşılmıyor, Arap'a yabancı bir dilde söylenir mi? De ki; O iman edenler için doğru yolu gösteren bir rehber ve dertlerine devadır, ön yargılı olanların ise kulakları doğru söze tıkalıdır ve duymuyorlar, sanki çok uzaklardan sesleniliyor gibi,

( Arap'a yabancı bir dilde söylenmiyor da Türk'e niçin Arapça dayatılıyor? Siyaset ve Diyanet bu suçun ilk sorumlularıdır. )

45. Şüphesiz biz bu gerçeği Musa’ya da anlatmıştık da, o zaman da görüş ayrılığına düşülmüştü. Eğer rabbinin geçmişte bir kelimesi (diriliş vaadi) olmasaydı aralarında hemen hüküm verilirdi ve şüphesiz onlar bundan derin bir şüphe içindeler,

( Yahudilerin bu görüş ayrılığı bugün hala devam ediyor. Kimileri Kudüs'teki ağlama duvarında dua ediyor, kimileri bilime sarılıp göklere uzanmaya çalışıyor. ) 

46. Kim içten olursa kendi lehine, kim de kötü niyet beslerse kendi aleyhinedir, rabbin kullarına haksızlık etmez,

47. Dirilişin vakti Onda saklıdır. Onun ilmi dışında hiçbir meyve tomurcuk vermez ve hiçbir kadın gebe kalıp doğurmaz. Ve o gün onlara seslenir; Nerede ortaklarım? Derler; İtiraf ederiz ki onları hiç görmemiştik,

("Onun ilmi" cümlesinden hayali bir Allah çıkarmak gerçeklerden sapmak demektir. Elbetteki tomurcuk veren meyve ağaçlarının bilgisi onları eken ve baharı bekleyen çiftçilerde, hamile kalıp doğuran kadınların bilgisi kocalarında, analarında ve ebelerindedir. Ayet, bazısı yerlerde bazısı göklerde yaşayan insanlık ilminden söz ediyor. )

48. Böylece dua ettikleri hayallerin yok olduğunu yakından görür, kaçacak yer olmadığını anlarlar,

49. İnsan sürekli istemekten usanmaz da sıkıntıya düştüğünde kızıp küsüverir,

50. Sonra sıkıntısını kaldırıp iyiliğe döndürdüğümüzde; Bu benim başarım, dirilişin gerçek olduğunu da hiç sanmam, zaten dirilecek olsam bile muhakkak rabbimin katında kabul görenlerden olurdum, der. O kâfirlere (kalp körlerine) tüm yaptıklarını göstereceğiz ve şüphesiz en ağır biçimde cezalandıracağız,

51. İnsan keyfi yerindeyken umursamaz da, ancak bir musibete uğradığında yalvarıp yakarır,

52. De ki; Ya o O İlah katından ise de siz gerçeğe kafir (kalp körü) olmuşsanız, düşünsenize gerçeklerden uzaklaşan kimseden daha sapık kim vardır?

53. Onun gerçek olduğu anlaşılıncaya kadar, onlara gerek kendi hayatlarında, gerekse dış dünyada ayetlerimizi göstermeye devam edeceğiz. Rabbinin her şeyi görüp biliyor olması bunun için yetmez mi?

54. Onlar rablerine kavuşacaklarından hiç emin değiller, oysa O her şeyi kuşatandır.
                                                                      
*** 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder