37 SAFFAT (Saflar)

İnsanla görünen O İlah adına,

1. Bak saflarda dizilenlere,

2. Uyarıp yön verenlere,

3. Ve zikri (Allah ilmini) okuyanlara ki,

4. Şüphesiz ilahınız birdir,

( Yukarıdaki ayetler dinlerin toplumları yönlendirmeye çalışan eğitici yapısına dikkat çekiyor. Dördüncü ayet ise Allah kelimesinin İlah kelimesinden türetildiğini açık olarak ortaya koyuyor. ) 

5. Göklerin (bilgeliklerin), yerin (insanlığın) ve ikisi arasında bulunanların rabbi, doğuların da rabbidir,

( Rahman 55/17 ayeti bu ayetin benzeridir ve şöyle diyor; " O iki doğunun da, iki batının da rabbidir."  Evet ama güneş bir tane olunca doğu nasıl iki olur? Biz yerdeki insanlar doğu denince güneşin doğduğu yönü, batı denince de güneşin battığı yönü anlıyoruz. Oysa gökteki bilgeler öyle anlamıyor, onlar doğu denince Allah'ın insanı ilk yaratışını, batı denince de Allah'ın insanı ikinci yaratışını, yani kıyameti anlıyorlar. )

6. Biz dünyanın göğünü (bilgeliklerini) yıldızlarla (bilgelerle, peygamberlerle) süsledik,

7. Ve şeytanlıkta azgınlaşanların hepsinden koruduk,

8. Onlar yükseklerdeki melekleri (bilgeleri) dinleyemez, dört bir yanından atılırlar,

( O melekler değerli insanlar, değerli sözler, değerli kitaplar ve değerli bilgilerdir. )

9. Bu çaresizlik ve sıkıntı içinde sürekli ararlar,

10. Biri bir şeyler kapıp kaçacak olsa, delip geçen cehennem alevi onu yakalar,

( Bu ayet Cinn 72/8-10 ayetlerinde daha ayrıntılı anlatılır. )

11. Sor onlara, yaratma konusunda onlar mı daha güçlü, yoksa bizim yarattığımız kimseler (bilgeler) mi? Şüphesiz biz onları yapışkan balçıktan yarattık,

( Sorunun muhatabı kim? Ayetin gelişine bakılırsa, yaratıcılık konusunda kendini dev aynasında gören bilim taraftarları olmalı. )

12. Evet garip bir boş vermişlik,

13. Söz söylendiğinde durup düşünmez,

14. Bir ayet duysalar alay eder,

15. Bu sadece bir felsefe derler,

16. Biz mi ölüp toprak olduktan sonra tekrar dirileceğiz?

17. Hem de atalarımızla birlikte, öyle mi?

18. De ki; Evet, hem de hor hakir olarak,

19. Sadece tek bir davet, işte o zaman görürler,

20. Derler; Eyvah bu hesap günü,

21. İşte bu yalanladığınız ayırma günüdür,

22. Zalimleri (nefsine uyanları), yandaşlarını ve kulluk ettiklerini toplayın,

23. O İlah dışında kulluk ettiklerini. Ve onlara kızgın ateşin yolunu gösterip,

24. Tutuklayın, çünkü sanık durumundalar,

25. Galiba birbirinize yardım edecek halde değilsiniz?

26. Evet, o gün tam teslim olmuşlardır,

27. İşte o vakit birbirlerini suçlamaya başlarlar,

28. Derler; Siz bize sağcılardan (dindarlardan) görünüyordunuz,

( Ülkemizdeki şu sağcılık yobazlığını yeniden gözden geçirsek iyi olacak. Ayrıntılı bilgi için Vakıa 56/27-60 ayetlerine bakınız. )

29. Derler; hayır siz zaten iman etmemiştiniz,

30. Sizi zorlamadık, siz zaten azıtmış bir toplumdunuz,

31. Şimdi rabbimizin hakkımızdaki sözü gerçekleşti ve cezasını çekeceğiz,

32. Evet sizi azdırdık, çünkü kendimiz de azmıştık,

33. Şüphesiz o gün azapta ortaktırlar,

34. İşte biz suçlulara böyle yaparız,

35. Çünkü onlar, O İlah’tan başka ilah yok denildiğinde büyüklenir,

36. Deli bir şair için mi ilahlarımızı bırakacağız derlerdi,

37. Hayır, o gerçeği getirdi ve önceki elçileri doğruladı,

38. Kuşkusuz şimdi ceza göreceksiniz,

39. Ve yaptıklarınızın dışında ceza görmezsiniz,

40. Ancak O İlah’ın içten kulları hariç,

41. Onlara bildiğiniz yiyecekler,

42. Meyveler ikram edilir,

43. İstedikleri her şeyin verildiği cennetlerde,

44. Tahtlar üzerinde karşılıklı oturur,

45. Aralarında içki dolu kadehler dolaştırılır,

46. Berrak, lezzetli,

47. Ve dokunup sarhoş etmeyen,

48. Yanlarında kendilerine âşık,

49. Saklı inciler gibi eşler vardır.

50. Birbirleriyle sohbet ederler,

51. Onlardan biri dedi; Benim bir yakınım vardı,

52. Bana derdi ki; Yoksa sende mi iman edenlerdensin,

53. Ölüp kemiklerimiz toprağa karıştıktan sonra hesap vereceğiz öyle mi?

54. Yine dedi; Sizce ne haldedir acaba?

55. Derken onu ateşin ortasında gördü,

56. Dedi; O İlah şahit az kalsın beni de yakacaktın,

57. Rabbimin nimeti olmasaydı ben de orada olurdum,

58. Artık ölecek değiliz öyle mi,

59. İlk öldüğümüzden başka, demek acı çekmek de yok?

60. Şüphesiz büyük kurtuluş işte budur,

61. Çalışanlar böylesi bir kurtuluş için çalışsınlar,

62. Şimdi ziyafet olarak bunlar mı daha iyi, yoksa zakkum (güzel görünen kötülükler) ağacı mı?

( Zakkum, pembe beyaz çiçekleriyle güzel görünümlü, çalı türünden zehirli bir bitkidir. Ayet bu örnekle, insana güzel görünen bazı söz ve davranışların kötü olabileceğini hatırlatıyor. Aynı misal İsra 17/60 ve Vakıa 56/52 ayetinde de verilir. )

63. Biz onu zalimleri (nefsine uyanları) saptıran bir sebep yaptık,

64. Şüphesiz o ateşin dibinde biten ağaçtır,

65. Ve meyveleri şeytanların başları gibi,

Hz. Muhammet’in bu ayetle ilgili olduğu bilinen bir hatırası var ve Hz. Ayşe anlatıyor;

" Bir keresinde Peygambere büyü yapılmıştı. Kendisinde unutkanlık peyda oldu. Yaptığı bir işi yapmadığını, yapmadığı bir işi yaptığını zanneder oldu. Nihayet günün birinde uzun uzadıya dua ettikten sonra;
- Ya Ayşe! Bilir misin ki Allah bana bu derdin çaresini bildirdi. Her zaman gelen iki melek geldiler. Bunlardan biri baş ucumda, diğeri ayak ucumda oturdu. Biri diğerine; Bu şahsın hastalığı nedir, diye sordu. Diğeri; Buna büyü yapıldığı söyleniyor, dedi. O biri tekrar sordu; Kim yapmıştır? Diğeri; Lebid İbn-i Asam, diye cevap verdi. O biri tekrar sordu; Ne ile yapılmıştır? Diğeri; Saç sakal kılları ile bir tarak, bir de kuru hurma çiçeği ile. O biri tekrar sordu; Nerede yapılmıştır? Diğeri cevap verdi; Zervan kuyusunda!
Sonra Peygamber arkadaşları ile birlikte o kuyuya gitti. Döndüğü zaman bana;
- Ya Ayşe! Kuyu çevresindeki ağacın meyveleri, sanki şeytan başları gibidir, buyurdu. Bunun üzerine ben;
- Ey Allah’ın Resulü, o büyüyü çıkardınız mı, diye sordum. Peygamber şöyle cevap verdi;
- Hayır, çıkarmadım. Çünkü Allah bana büyünün çaresini vermişti. Onu çıkarmak için uğraşsaydım, büyü korkusunun halk arasında ciddiye alınmasına neden olabilirdim. Bu nedenle kuyunun toprakla örtülmesini emrettim."


Kuşkunuz olmasın, Hz. Muhammet’in şeytan meyveleri olarak tarif ettiği o şeyler, kuyu başında toplanan meraklıların kendini bilmez sözleriydi. Allah'ın büyü diye bilinen asılsız vesveseye karşı ona bildirdiği çare ise Kuran'ın en sonundaki 114 Nas suresidir. )

66. Artık muhakkak ondan yiyecek ve karınlarını onunla dolduracaklar,

( İlim sahipleri bu ayetleri şöyle tefsir ederler; Kuran'da ‘lanetlenmiş ağaç’ diye tanımlanan zakkum bildiğimiz zakkum ağacı olmayıp, düşmanlık ve karışıklık nedeni olan kötü söz söyleme, ağır konuşma, hakaret etme, iğneleyici ve incitici konuşma anlamındadır. Bu ayetler, dünyadayken böyle rahatsız edici, hakaret edici, iğneleyici sözler söyleyenlerin, ahiretteki cehennemde de birbirleriyle yine böyle çirkin sözler kullanarak ve birbirleriyle didişerek yaşayacaklarını bildirir." )

67. Muhakkak üstüne de kaynar sudan bir içecek,

68. Sonra da muhakkak gidiş ateşe,

69. Şüphesiz onlar atalarını yanlış yolda bulmuşlar,

70. Ve onların peşinden koşuyorlardı,

71. Gerçek şu ki eski toplumların çoğu çığırından çıkmıştı,

72. Oysa biz onlara da uyarıcılar göndermiştik,

73. Bak uyarılanların sonu nasıl oldu,

74. Ancak O İlah’ın içten kulları hariç,

75. Sese cevap almak ne güzel, şüphesiz Nuh bize seslenmişti de,

76. Kendisini ve yakınlarını büyük felaketten kurtardık,

77. Ve Onun soyunu kalıcı kıldık,

("Zürriyet": Soy, nesil, kuşak. "Baki": Ölümsüz, sonsuz, ebedi, daimi, artan, geri kalan, kalıcı. )

78. Ve Onu gelecek nesiller içinde bıraktık,

("Terk": Bırakmak. "Aleyhi": Ona, onu, onun üzerine. "Ahirin": Sonrakiler, sonra gelenler, gelecek nesiller. 

Bu ayet kalıplaşmış bir biçimde, aşağıda gelecek olan 108. ayette İbrahim, 119. ayette Musa ve Harun, 129. ayette İlyas için kullanılıyor. 

" Senden önce hiçbir insana ebedilik vermedik, şimdi sen ölürsün de onlar ebedi mi kalırlar? Her nefis ölümü tadacaktır. Enbiya 21/34-35" ayeti ile birlikte düşünülmelidir. )

79. Âlemler içinde (insanlık alemi içinde) Nuh'a selam olsun,

80. Şüphesiz rabbini görür gibi olanlara biz işte böyle karşılık veririz,

81. Şüphesiz o bizim iman eden kullarımızdandı,

82. Sonra diğerlerini boğduk.

83. Şüphesiz İbrahim de Onun yolundan gidenlerdendi,

84. Rabbine temiz bir kalp (içtenlik) ile gelmişti,

85. Babasına ve kavmine demişti; Siz neye kulluk ettiğinizin farkında mısınız,

86. O İlah varken hayali ilahlar mı istiyorsunuz,

87. Hiç düşündünüz mü âlemlerin (insanlığın) rabbi kimdir, nedir?

( İbrahim'in topluma sorduğu bu soruyu siz hiç kendinize sordunuz mu? Bu çeviride işte bu soruyu sorduk ve cevabını bulmaya çalışıyoruz. )

88. Sonra yıldızlara (peygamberlere) göz attı ve,

( Boşuna gökteki yıldızlara bakmayın, zira İbrahim'in baktığı yıldızlar gökteki yıldızlar değildi. İbrahim güneş, ay ve yıldızları tanıyıp isim edinen eski bilgeleri anlamaya çalışıyor, onların adına yapılan heykellerin anlamsızlığını ortaya koymaya çalışıyordu. )

89. Ben bu gidişten rahatsızım, dedi,

90. Onlar dönüp gidince de,

91. Gizlice onların ilahlarına sokulup dedi; Neden yemiyorsunuz,

92. Niçin konuşmuyorsunuz?

93. Sonra hepsini vurup devirdi,

94. Toplu halde koşarak oraya geldiklerinde,

95. Kendi elinizle yonttuğunuz şeylere mi kulluk ediyorsunuz?

96. Oysaki sizi ve o yaptıklarınızı O İlah yaratmıştır,

97. Dediler; Onun için bir bina yapın da alevli ateşe atın,

("Bina": Yapma, kurma. "Bünyan": Yapı, inşaat, bina. 

Bu ayet hakkında ayrıntılı bilgiye Enbiya 21/68-69 ayetlerinde ulaşabilirsiniz. Burada söz edilen bina, Harran'da yapılması planlanan hapishane benzeri bir yapı olmalıdır. Harran ismi Harr, hararet kökünden gelir, ateş gibi yakan susuz yer demektir. )

98. Ona böyle bir tuzak kurmuşlardı ama biz onları düşkün bir hale düşürdük,

99. Ve o dedi; Ben rabbime gidiyorum, O bana doğru yolu gösterir,

100. Rabbim bana içten olanlardan bağışla,

101. Böylece ona itaatkâr bir gulam (tanrı kölesi) müjdeledik,

102. Nihayet çalışma çağına gelince dedi; Ey oğlum, uykuda olduğum zamanlarda seni boğazladığımı görüyorum. Bir düşün, sen ne dersin? O dedi; Baba sana emredileni yap, O İlah dilerse beni sabredenlerden bulacaksın,

("Say": Çalışıp çabalama, gayret etme, bir maksadın meydana gelmesi için elden geleni yapma, hacıların safa ile merve tepeleri arasında gidip gelmesi. "Menam" Uyku, uyku zamanı, uyunacak yer. "Zebh": Kesme, boğazlama, boğazlanacak hayvan. "İnzar" Nazar kökünden, tehir etme, geciktirme, mühlet verme. "Nazar": Bakmak, göz atmak, düşünmek, değerlendirmek. 

Kuran çocukların boğazlanması konusunda bu ayetin dışında başka bir örnek daha verir. Bakara 2/46, Araf 7/141 ve İbrahim 14/6 ayetlerinde verdiği o örnekte Firavunun boğazladığı çocuklardan söz eder. Oysa tarihi belgelerde Musa'nın yaşadığı MÖ 1300 yıllarında Mısırda çocuk kurban edildiğine dair hiç bir bilgi yoktur. Ayetleri incelediğimizde bu boğazlamanın eğitim yoluyla gerçekleştirilen kültürel bir boğazlama olduğunu görüyoruz. Esasen Musa da firavunun sarayında yetiştirilmiştir. Firavunun bu kültürel boğazlamayı nasıl yaptığını Bakara 2/46 ayetinde göreceksiniz.

Ancak İbrahim zamanında öyle değilmiş. Yine tarihi kayıtlar MÖ 2000 yıllarında, yağışların yetersiz olduğu zamanlarda bakire genç kızların bereket getirmesi için Nil nehrine atıldıklarını, erkek çocukların deprem ve salgın hastalık gibi felaketlerden korunmak için yakılarak kurban edildiklerini bildiriyor. Bu durum sadece Mısıra özgü değilmiş, o yıllarda Mezopotamya, Hindistan, Çin gibi dünyanın diğer bölgelerinde de uygulanırmış. Bu bilgilerden sonra şimdi tekrar ayete dönüyor ve dikkatlice inceliyoruz;

Ayetteki sa'y kelimesi çocuğun koşacak veya çalışacak çağa değil, O İlah hakkında dini terbiye alacak ve yaratıcısı O İlah'ı tanıyacak çağa ulaştığını anlatıyor. Esasen ayetteki "bir düşün, sen ne dersin" hitabı bunu çok açık olarak gösteriyor.

İbrahim'in uykuda olduğu zamanlar, atalarının dinine tabi olduğu ve O İlahı bilmediği zamanlardır. İbrahim dünyaya baktığında çocuklarını kurban eden milletlerin uykuda olduğunu görüyor ve kurban edilen çocuklar için kendi çocuklarıymış gibi üzülüyordu.

İbrahim'in söz ettiği boğazlama oğlunun boğazını kesmek değildi. Kendisinden 1000 yıl sonra gelecek firavunun yaptığı gibi kültürel bir boğazlamaydı ve oğluna şunu diyordu; Eğer rabbim gerçeği göstermemiş olsaydı ben de seni atalarımdan gördüğüm gibi yanlış eğiterek cehenneme düşmene sebep olacak ve belki de seni gerçekten kurban etmiş olacaktım.  

Oğlunun cevabındaki "emredileni yap" cümlesine ayrıca dikkat edin, Allah bir çocuğun kesilmesini emretmiş olabilir miydi? Oysa oğlu O İlah'ı bilmiştir ve kötü bir iş emretmeyeceğinden emindir. "Beni sabredenlerden bulacaksın" cümlesiyle ifade ettiği ise O İlah'a olan güveni ve bağlılığıdır. )

103. Nihayet her ikisi de teslim olup onu alnı üzerine yatırınca,

( İnsan aklı ne zavallı bir yaratık.? Bu ayeti kırk yıldır okurum da, ayetin alnı üzerine secdeye kapanan bir insanı anlattığı hiç aklıma gelmedi. Öyle ya, alnı üzerine yatırılan bir çocuğun ensesinden kesilmesi gerekmez miydi.? )  

104. Ona seslendik; Ey İbrahim,

105. Sen bir rüyayı gerçeğe çevirdin, şüphesiz rabbini görür gibi olanlara biz işte böyle karşılık veririz,

("Hulm": Rüya, düş, hayal, kabus. "Ru'ya": Görüş, öngörü. )

106. Şüphesiz o (insan kurbanı) apaçık bir belaydı,

( "Bela": Dert, sıkıntı, bela, musibet, kötülük

Bu belayı başımıza kim sarmış ve nasıl sarmış biliyor musunuz?

" Dedi; Çık oradan, artık sen kovuldun, Ve şüphesiz hesap gününe kadar lanetim üzerindedir,
Dedi; Rabbim şu halde diriltilecekleri güne kadar bana izin ver,
Dedi; Muhakkak sen izin verilenlerdensin, O malum güne kadar,
Dedi; Şu halde senin sevginle onların hepsini azdıracağım, Sad 38/77-82."

Gördüğünüz gibi, Allah hakkındaki yanlış inançlarımız sonucunda O İlah yerine şeytanı seviyor olabiliyoruz. 

107. Ve ona fidye (bedel) olarak sürekli uygulanacak olan hayvan kesimini verdik,

("Fidye": Kölelikten kurtulmanın bedeli, bir şeyi kurtarmak için ödenen bedel. "Zebh": Kesme, boğazlama, kesilecek hayvan. "Azim": Azmeden, kararlı, azimle ilerleyen, Allah'ın isimlerinden biri. 

Burada cevaplamamız gereken bir soru daha var; Fidyeyi alan kim, fidyeyi veren kim.? Öyle ya, görünüşte İbrahim İsmail'i kesmeye hazır ve hiçbir şey talep etmiyor..?

Biraz derine inildiğinde fidyeyi alanın da verenin de O İlah olduğu ve kulu bilge İbrahim'in kalbinde onunla iç içe geçerek saklandığı anlaşılıyor)

108. Ve onu gelecek nesiller içinde bıraktık,

109. İbrahim'e selam olsun,

110. Şüphesiz rabbini görür gibi olanlara biz işte böyle karşılık veririz,

111. Şüphesiz o bizim iman eden kullarımızdandı,

112. Ona içten olanlardan bir haberci olarak İshak'ı müjdeledik,

113. Onun ve İshak'ın soyunu çoğalttık, rabbini görür gibi olanları ve açıkça kendine eden zalimleriyle (nefsine uyanlarıyla) birlikte.

114. Şüphesiz Musa ve Harun'u da ödüllendirmiştik,

115. Onları ve kavimlerini kararlılıkla ilerleyen o kederden kurtardık,

("Kerb": Gam, keder, tasa. "Azim": Azmeden, kararlı, kararlı biçimde ilerleyen.

Kararlılıkla ilerleyen o keder, Rahim isminin şeytanla birlikte ilerleyen bilimsel yolculuğudur. Güzel başladığı ve güzel gittiği düşünülen öyle garip bir yolculuk ki, yolun sonunda yolculardan çoğu adını bile duymak istemedikleri berbat bir ülkede indirildiklerini görürler. )  

116. Onlara yardım ettik de üstünlüğe ulaşan onlar oldular,

117. İkisine de kitabı açıkladık,

118. İkisini de güvenli yola ilettik,

119. Ve onları gelecek nesiller içinde bıraktık,

120. Musa ve Harun'a selam olsun,

121. Şüphesiz rabbini görür gibi olanlara biz işte böyle karşılık veririz,

122. Şüphesiz onlar iman eden kullarımızdandı.

123. Şüphesiz İlyas da gönderilen elçilerdendi,

124. Kavmine demişti ki; Hala koruyup korunmayacak mısınız,

125. En güzel yaratıcıyı bırakıp Baal'den mi istiyorsunuz?

( Vikipedi'den edindiğim bilgilere göre Baal kelimesi, efendi, sahip, melik, malik, tanrı anlamı taşırmış. Sümerlerin MÖ 2000 yıllarında tek tanrı kabul ettikleri güneş tanrısı U-mar-Utu'nun (Marduk) Fenike ve Kartaca yöresindeki uzantısıymış. Ürünlere bereket vermesi ve felaketlerden koruması için çocuk kurban edilirmiş. )

126. O İlah sizin de, sizden önceki atalarınızın da rabbidir.

127. Ama onlar yalanladılar, bu yüzden kesinlikle yargılanacaklar,

128. Ancak O İlah’ın içten kulları hariç,

129. Ve onu gelecek nesiller içinde bıraktık,

130. İlyas'a selam olsun,

131. Şüphesiz rabbini görür gibi olanlara biz işte böyle karşılık veririz,

132. Şüphesiz o bizim iman eden kullarımızdandı.

133. Şüphesiz Lut da gönderilen elçilerdendi,

134. Onu ve yakınlarının hepsini kurtardık,

135. Ancak gelecekte (ahirette) çirkinleşecek olan hariç,

("Acuze": Yaşlı kadın, çirkin kadın. "Gabir": İstikbal, gelecek, kalan. )

136. Kalan diğerlerini dumura uğrattık (körelttik),

137. Hiç şüphesiz sabahları onlara uğruyorsunuz,

138. Hatta geceleri de, hala anlamıyor musunuz?

( Sevgili Müslümanlar, hala anlamıyor musunuz? O köreltilen toplum bizleriz ve aklı eren bilgeler sabah akşam yanımızdan acıyarak geçiyorlar. )

139. Şüphesiz Yunus da gönderilen elçilerdendi,

140. Dolu gemiye (halkın imanına) kaçtığında,

("İbak": Kölenin sahibinden kaçması. 

Yunus, Süleyman'ın ölümünden sonra, MÖ 950 - MÖ 750 yılları arasında Asur Krallığı'nın başkenti Ninova'da görevlendirilen bir İsrail peygamberidir. Ayetin söz ettiği dolu gemi ise Asur halkıdır. Yunus'un halkın inançlarına tabi olduğu takdirde daha başarılı olacağını düşündüğü anlaşılıyor. Esasen onu yutan balık da bu kararı ve kendi aklı olmuştu. )    

141. Nasibini aradı ve kaybedenlerden oldu,

("Sehm": Nasip, hisse, pay, ok. )

142. Böylece Hut (büyük balık, büyük akıl) onu yuttu ve o kendini suçluyordu,

143. Eğer bizi tespih edenlerden (dile getirenlerden) olmasaydı,

144. Diriliş gününe kadar onun karnında (kendi aklının doğrultusunda) kalırdı,

145. Sonunda onu bunalmış bir haldeyken boş bir ovaya çıkardık,

146. Ve ona dalları yerde sürünen bir bitki yetiştirdik,

("Yaktin": Kavun, karpuz, kabak cinsinden dalları yerde sürünen bir bitki türü. 

Dalları yerlerde sürünen o bitki bizleriz ve bu ayet bir zamanlar Nebatiler denilen bir inanç toplumunun yaratılışını anlatıyor. 

Ve bu noktada, Ezidiliğin kurucusu büyük bilge Şeyh Adiyy bin Müsafir'i anmadan geçemeyeceğim. Ezidi Mushafı Reş kitabında anlatılan kabak yasağını ve kabak törenlerini hep merak ederdim, şimdi anladım. Şeytana tapıyor zannedip alay ettiğimiz Ezidilerin ne kadar aşağısında bir mertebede olduğumuzu şimdi siz de görebiliyor musunuz? )

147. Sonra yüz bin veya daha çok kişiye gönderdik,

148. Sonunda Ona iman ettiler, bunun üzerine biz de onları bir süre daha geçindirdik.

149. Sor onlara; Erkekler onların da kızlar rabbinin mi?

150. Yoksa melekleri (bilgeleri) kız olarak yarattığımızı görmüşler mi?

151. Söyledikleri yalanlardan biri de,

152. O İlah'a çocuk isnadı. Şüphesiz bu da bir uydurma,

153. Oğulları bırakıp kızları mı seçti,

154. Nasıl böyle sonuçlar çıkarıyorsunuz,

155. Yoksa hiç düşünmüyor musunuz,

156. Yoksa bu konuda açık bir bilginiz mi var?

157. Öyleyse getirin kitabınızı da gösterin,

158. Onunla cinler (akıllı geçinenler) arasında akrabalık bile kurdular, oysa bir gün hesaba çekileceklerini şüphesiz cinler de bilirler,

("Neseb": Akrabalık, hısımlık, soy, atalar zinciri. 

159. Eksiksiz ve kusursuz O İlah onların düşündüğünden (akrabalıktan) ayrıdır,

160. Ancak O İlah’ın içten kulları hariç,

161. Sizler ve kulluk ettiğiniz şeyler,

162. Hiçbiriniz onları (içten olanları, Onu içinde yaşatanları) saptıramazsınız,

163. Cehenneme yürüyenden başkasını.

164. Bizim her birimizin ayrı bir makamı vardır ama,

165. Bizler hep aynı saftayızdır,

166. Ve şüphesiz bizler Onu dile getirenleriz.

167. Şöyle diyorlar,

168. Eğer eski atalarımızdan kalan bir zikir (Allah ilmi) olsaydı,

169. Elbette biz de O İlah'ın içten kullarından olurduk,

170. Böylece Ona kafir (kalp körü) kesildiler ama ileride bilecekler,

171. Şüphesiz gönderilen kullarımız için geçmişte bir kelimemiz geçti,

( Geçmişte geçen kelime Bakara 2/38 ayetidir ve şöyle der;

" Dedik; Hepiniz oradan inin. Muhakkak benden bir yol gösterici gelecek, işte o yol göstericiye tabi olanlar korku ve üzüntü çekmeyecekler." )

172. İşte onlar, şüphesiz onlara yardım edilecek,

173. Ve şüphesiz bizim ordumuz üstün gelecektir,

174. Bir süre onları unut,

175. Ve uzaktan bak, yakında görecekler,

176. Hemen mi istiyorlar azabı?

177. Derde düşenlerin sabahı ne kötü olur,

178. Bir süre onları unut,

179. Ve uzaktan bak, yakında görecekler.

180. Senin eksiksiz ve kusursuz rabbinin rabliği onların verdiği sıfatlardan çok daha yüksek,

181. Selam olsun gönderilenlere,

182. Ve övgüler olsun âlemlerin (insanlığın) rabbi O İlah’a.
                                                                      
***


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder