İnsanla
görünen O İlah adına,
1. De ki;
O İlah birisidir,
( "Hüve": O. "Allah": El İlah, O İlah. "Ehad": Birisi, bir kimse, bir insan. "Vahid": Tek, bir. "Vahideten": Bir olarak, tek olarak.
Ehad kelimesi Kuran'ın 70 ayetinde geçiyor. Bu ayetler şunlar,
Bakara 2/96, 102,136, 180, 266, 285, Al-i İmran 3/73, 84, 91, 153, Nisa 3/18, 43, 152, Maide 5/6, 20, 27, 106, 115, Enam 6/61, Araf 7/80, Tövbe 9/4, 6, 84, 127, Hud 11/81, Yusuf 12/36, 41, 78, Hicr 15/65, Nahl 16/58, 76, İsra 17/23, Kehf 18/19, 22, 26, 32, 38, 42, 47, 49, 110, Meryem 19/26, 98, Müminun 23/99, Nur 24/21, 28, Ankebut 29/28, Ahzab 33/32, 39, 40, Fatır 35/41, Sad 38/35, Zuhruf 43/17, Hucurat 49/12, Haşr 59/11, Münafıkun 63/10, Hakka 69/47, Cinn 72/2, 7, 18, 20, 22, 26, Fecr 89/25, 26, Beled 90/5, 7, Leyl 92/19, İhlas 112/1, 4.
İhlas suresindeki iki ehad hariç, tümü "birisi, bir kimse, bir insan", olarak tercüme ediliyor. Hepsinin yazılışları ve okunuşları aynı, harfleri ve sonradan konulan hareke işaretleri de aynı. Şu halde niçin bu sureye gelince tek, bir diye çeviriyorlar? Hem de Kuran Allah'ın birliğini anlatmak için sürekli vahid kelimesini kullanırken..?
Diyorlar ki; Arap dil bilgisi kuralıdır, ehad kelimesinden bir önceki kelime Allah, Rab, ya da O zamiri şeklinde Allah'ı anlatıyor ise ehad orada "bir, tek" anlamına bürünür.
Ne var ki Kuran bu kuralı doğrulamıyor. Cin 72/7 ayeti şöyle diyor; " Böylece onlar da sizin gibi, O İlah’ın bir kimseyi tekrar diriltemeyeceğini zannediyorlar." Bu ayette "bir kimse" kelimesinin hemen önünde Allah kelimesi var ama oradaki kimse kelimesi ehad (Allah'ın birliği) anlamında çevrilemiyor.
Ehad kelimesi Kuran'ın 70 ayetinde geçiyor. Bu ayetler şunlar,
Bakara 2/96, 102,136, 180, 266, 285, Al-i İmran 3/73, 84, 91, 153, Nisa 3/18, 43, 152, Maide 5/6, 20, 27, 106, 115, Enam 6/61, Araf 7/80, Tövbe 9/4, 6, 84, 127, Hud 11/81, Yusuf 12/36, 41, 78, Hicr 15/65, Nahl 16/58, 76, İsra 17/23, Kehf 18/19, 22, 26, 32, 38, 42, 47, 49, 110, Meryem 19/26, 98, Müminun 23/99, Nur 24/21, 28, Ankebut 29/28, Ahzab 33/32, 39, 40, Fatır 35/41, Sad 38/35, Zuhruf 43/17, Hucurat 49/12, Haşr 59/11, Münafıkun 63/10, Hakka 69/47, Cinn 72/2, 7, 18, 20, 22, 26, Fecr 89/25, 26, Beled 90/5, 7, Leyl 92/19, İhlas 112/1, 4.
İhlas suresindeki iki ehad hariç, tümü "birisi, bir kimse, bir insan", olarak tercüme ediliyor. Hepsinin yazılışları ve okunuşları aynı, harfleri ve sonradan konulan hareke işaretleri de aynı. Şu halde niçin bu sureye gelince tek, bir diye çeviriyorlar? Hem de Kuran Allah'ın birliğini anlatmak için sürekli vahid kelimesini kullanırken..?
Diyorlar ki; Arap dil bilgisi kuralıdır, ehad kelimesinden bir önceki kelime Allah, Rab, ya da O zamiri şeklinde Allah'ı anlatıyor ise ehad orada "bir, tek" anlamına bürünür.
Ne var ki Kuran bu kuralı doğrulamıyor. Cin 72/7 ayeti şöyle diyor; " Böylece onlar da sizin gibi, O İlah’ın bir kimseyi tekrar diriltemeyeceğini zannediyorlar." Bu ayette "bir kimse" kelimesinin hemen önünde Allah kelimesi var ama oradaki kimse kelimesi ehad (Allah'ın birliği) anlamında çevrilemiyor.
Bu kargaşanın sebebi nedir?
Bu
surenin diğer bir adı Tevhid suresidir. Tevhid Türkçeye; bir, tek, birlemek, olarak
çevrilir. Bunun sonucu insanımız sonsuz varlığın içinde
tanrılaştırabileceği tek bir şeyi arar ve bulamayınca da kendi zihninde
yarattığı soyut bir hayale inanmak zorunda kalır.
Oysa bu tanım yanlıştır. Eski sözlükler kelimenin gerçek anlamının, birleştirmek, bütünlemek, olduğunu yazıyor. Birlemek ve birleştirmek birbirinin aynı gibi görünse de taban tabana zıt iki kavramdır. Birlemek bir şeyi diğerlerinden ayırıp uzaklaştırmak, birleştirmek ise bir şeyi diğer şeylere katıp bütünleştirmek demektir. Bu kavram kargaşasının bizi gerçeklerden uzaklaştırdığını düşünüyorum. )
Oysa bu tanım yanlıştır. Eski sözlükler kelimenin gerçek anlamının, birleştirmek, bütünlemek, olduğunu yazıyor. Birlemek ve birleştirmek birbirinin aynı gibi görünse de taban tabana zıt iki kavramdır. Birlemek bir şeyi diğerlerinden ayırıp uzaklaştırmak, birleştirmek ise bir şeyi diğer şeylere katıp bütünleştirmek demektir. Bu kavram kargaşasının bizi gerçeklerden uzaklaştırdığını düşünüyorum. )
2. O İlah samed'dir (iki şeyi birbirine bağlayandır),
("Samed": Dil uzmanları bu kelimenin Arapça olmadığını, Aramice olduğunu söylüyor. "Samad": Aramice ve İbranice Samad; Çift koşma, çiftleme, iki şeyi birbirine eşleme. "Smad": Aramice ve İbranicede; İki öküzü birbirine bağlayan düzenek, boyunduruk, koşum.
Nedir insan suretindeki Allah'ın birbirine bağladığı iki şey? İki öküz mü, gökte melekler ve yerde insanlar mı, yoksa ölümlü dünya hayatı ile ölümsüz gelecek hayat mı? Bu derin soruların cevabını sonraya bırakıp kendime en yakın olan bağlara baktığımda iki şey görüyorum; Anamla babam ve oğlumla kızım.
Bu bağı anamla babamdan geriye doğru götürdüğümde Adem ve Havva ile insanın yaratılışı, daha gerideki çok tanrılı döneme götürdüğümde kadınlı erkekli insan tanrılar görünüyor. Daha da geriye gittiğimde ise insanlarla birlikte tanrılar da yok oluyor ve geriye tek bir şey kalıyor; Sular.
Sümer kil tabletleri iki sudan söz ediyor; Tatlı sular ve Acı sular. Kelimelerin derinliğine inildiğinde su kelimesinin hayatı, sular kelimesinin insanlaşma sürecindeki sürüleri anlattığı görülüyor. Tatlı sular bu sürülerin birbirini koruyan gelişmişleri, Acı sular birbirini yiyen ilkelleridir. Diğer kutsal kitaplar gibi Kuran da bu gerçeği bilir ve şöyle dile getirir; " Odur arşı su üzerinde iken hanginizin güzel işler yapacağını görmek üzere gökleri ve yeri altı günde yaratan. Hud 11/7."
Sulardan, yani canlılardan daha geriye gidemiyorum, çünkü dinsel veya bilimsel hiçbir bilgi yok. Evet, bilimin söylediği şeyler var ama söylediği şeylerin Allah ile ilgisi yok. Bundan sonrası ancak kişisel uydurmaya girer ki, dinsel açıdan günah bilimsel açıdan ayıptır.
Ya oğlumla kızımdan ileri doğru gidersem..? İşte bu çeviride bu sorunun cevabını aradık ve şunları bulduk.
Kuran bir bilgelik kitabıdır.
Hayatı, ölümü, dirilişi ve bunları yapan yaratıcı tanrıyı anlatır.
Çok tanrılı Sümerler zamanında 6 büyük tanrı vardır ve onlar 6 büyük bilgedir. Bu 6 bilgenin yetiştirdiği her insan 7. bilge olur ve böylece 7 gök oluşur.
Bilgeler çok şey bilirler ama en iyi bildikleri şey, bildiklerini bir önceki bilgeden aldıkları ve her şeyi bilmedikleridir. Her şeyi bildiğini zanneden kimse bilge değildir.
Her bilge borçlu olduğu bir önceki bilgeyi arar ve sonunda ulaştıkları yer, ayağa kalkan ilk insandır. Ayağa kalktığı ve sonra diğerlerini de ayağa kaldırdığı için yüzünü görmedikleri ve sesini duymadıkları o ilk bilgenin ellerine sarılmak, ayaklarına kapanmak isterler. Dinlerin rüku ve secde dediği ibadetler bilgelerin bu teşekkür ifadesidir.
Onun yüzünü görmedikleri ve sesini duymadıkları gibi ismini de bilmezler. Çünkü isimler ve kelimeler ondan doğmuştur. O varlıklara isim vermiştir ama ilk olduğu için Ona isim verecek biri olmamıştır. Bu nedenle her bilge Ona ayrı bir isim verir ve Onun isimleri gittikçe çoğalır.
Ona Araplar Allah, İngilizler God, Türkler Tanrı, Çinliler Shangdi, Hintliler Bhagavaan derler. İsrailliler bu konuda çok çalıştıkları için daha tecrübelidirler ve duruma göre kullandıkları iki farklı isim vardır. Herkesi ilgilendiren ortak konularda Elohim, yakarış gibi kişisel konularda Yhvh ismini kullanırlar. Elohim ilah anlamı taşır, Yhvh ise kişiye özeldir ve tanımlanamaz. Ancak çok merak eder ve zorlarsanız, Yhvh'nin Kuran'daki Hüve zamirine veya Bektaşi tekkelerinin kapısına asılan Ya-hu hitabına çok benzediğini görürsünüz. Hüve; O, Ya-hu, Ey O, demektir.
Kuran ise isimler açısından İsrailoğulları'ndan çok daha zengindir. Hadislerde 99 olduğu söylenen isim sayısı Kuranda 120'ye yaklaşır. Şüphesiz Allah isminden sonra onların en çok bilinenleri Besmelede yer alan Rahman ve Rahim isimleridir. Rahman geçmişteki ve gelecekteki görünmez Allah'ı, Rahim yaşanan zamandaki Allah'ı anlatır. Kuran'ın çok sık kullandığı isimlerden biri de Aziz'ül Hakim'dir. Aziz'ül Hakim, Sevgili Bilge demektir.
Bu Sevgili Bilge, ilk ayağa kalkan ve sonraki bilgeleri de ayağa kaldıran O bilge mi? Evet O bilge.
Emin miyim..? Evet, Hz. Muhammet ne kadar eminse ben de o kadar eminim. Çünkü şimdi söyleyeceklerimi ben değil Allah ve peygamberi Hz. Muhammet söylüyorlar.
Hz. Muhammet'in vakit namazlarına başlamadan önce okuduğu bir dua var, adı Sübhaneke duası. Arapça metnin latince okunuşu şöyle;
"Sübhaneke Allahümme, ve bi hamdike ve tebarekesmüke, ve teala ceddüke ve la ilahe gayrüke."
Bu metinde Ceddüke diye bir ifade geçiyor, işte o ifadenin içindeki cedd en eski atalar demek ve metnin Türkçe anlamı şöyle;
" Ey eksiksiz ve kusursuz olan Allah'ım, seni sayısız isminle yüceltirim, sen geçmişteki ataların üzerinde yükselirsin ve senden başka ilah yok."
Şimdi okuyacağım ise bir Kuran ayeti. Cin suresinde anlatıldığına göre 8-10 kişilik bir cin grubu Kuran ayetlerini dinledikten sonra Müslüman olmuşlar ve şöyle demişler;
" Doğruları gösteriyor ve ona iman ettik, artık hiç kimseyi rabbimize ortak koşmayız. Ve O ilk atalarımızın üzerinde yükselen rabbimizdir. Bir hanımı eş edinmedi ve çocuğu olmadı. Cinn 73/2-3. "
Bu noktada bir soru sorabiliriz;
Kuran neden "anası babası olmadı" demiyor da, "eşi ve çocuğu olmadı" diyor? Bilgeler bu soruyu şöyle cevaplıyorlar;
Çünkü Onun ayağa kalktığı zamanlarda evlilik kavramı yoktu ve doğan çocuklar sürünün çocuğu olurdu.
Bu gerçekliğin içinde başka bir soru daha sorabiliriz;
Evet ama O bir insan ise daha o zamanlar ölmüş olmalıdır, nasıl oluyor da sonsuza kadar hep var olabiliyor?
İşte bu sorunun cevabı bizim aradığımız Samed'dir. Onun birbirine bağladığı iki şeyden biri kendi kalbi, diğeri kendisinden sonra gelen insanların kalbidir. Onun kalbi insanların kalbinde atar ve kimin kalbi Ona bakarsa O da ona bakar. Ona bakmayan kişi, kendi gözleriyle görüldüğünden ve kendi kulakları ile dinlenildiğinden habersizdir, bu yüzden bilmez Onun her şeyi görüp bildiğini. Bir zamanlar Thales ve Platon'un da aradığı bu sessiz iletişime Batılılar İnisiyasyon, Budistler Nirvana, Anadolu halkı Çile der. Bu garip bağlantının Kurandaki adı rabıta'dır ve şöyle açıklanır;
" Bilin ki O İlah kişi ile kalbi arasına girer ve şüphesiz Onda toplanacaksınız. Enfal 8/24."
Aradığımızı bulduk ama şimdi okuduğumuz ayetle ilgili son bir soru daha sorabiliriz;
Peki ya kıyamet ve diriliş, bunlar gerçekten gerçek mi..?
Bu konuda söylenecek çok söz vardı ama Kıyamet suresinin 16-19 ayetlerini okuduktan sonra söz söylemeye utanıyorum. Ancak iki ipucu verebilirim. Biri; Hayvanların ölümsüz olduğunu ve Onun hayvanlar alemine en yakın insan olduğunu hatırlayın. Bir de; Çıldırmış gibi koşan günümüz bilgelerine bakın. Bu iki şey size kıyametin kesin gerçek olduğunu anlatabilir. )
3. Doğurmadı ve doğurulmadı,
( Bu meal son yirmi yıldır bazı araştırmacılar tarafından yetersiz, hatta yanlış
bulunuyor ve tartışılıyor olsa da, uzun tereddütlerden sonra ben de eski mealleri doğru buldum. Nedeni şu ki; Eğer O tek bir insandan ibaret olsaydı mutlaka doğurmuş veya doğurulmuş olması gerekecekti. Oysa söz ettiğimiz tek tanrı, Onunla birleşen bilgelerin yarattığı tevhidi bir tekliktir. Bu yüzden doğmamış ve doğurmamıştır ve bu yüzden benzersizdir. Bu açıdan bakılınca, doğum kelimesinin maksadı oldukça güzel ifade ettiği görülüyor. )
4. Ve onun dengi birisi de hiç olmadı.
( Bu cümle benim yıllardır aradığım huzur verici gerçek. Çoban tanrıların, Mazda'nın, alef'in, elif'in, öküzün ve diğer insanların bir araya toplanıp birleştiği bir gerçek. Surenin adı ihlas ve ihlas içtenlik ise, benim önce
kendime içten olmam gerekir. Ben bu surede bilgelerin eşsiz
birliğinden başka bir yaratıcı görmüyorum. Bu birliği dile getirenlerden biri, "Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm." diyen Yunus Emre'dir. Onun izinden yürüyen bir diğeri ise yakın yıllarda yaşamış olan Ahmet Edip Harabi'dir. Vahdetname isimli şiirini aşağıda ekledim.)
***
VAHDETNAME
Daha
Allah ile Cihan yok iken
Biz
anı var edip ilan eyledik
Hakk'a
hiçbir layık mekan yok iken
Hanemize
aldık mihman eyledik.
Kendisinin
ismi henüz yok idi
İsmi
söyle dursun cismi yok idi
Hiçbir
kıyafeti resmi yok idi
Şekil
verip tıpkı İnsan eyledik.
Allah
ile biz burada birleştik
Nokta-ı
amaya girdik birleştik
Sırr-ı
Küntü kenzi orda söyleştik
İsmi
şerifini Rahman eyledik.
Aşikar
olunca zat ü sıfatı
Kûn
dedik var ettik bu Semavatı
Birlikte
yarattık hep Kainatı
Nam
ü nişanını cihan eyledik.
Yerleri
gökleri yaptık yedi kat
Altı
günde tamam oldu kainat
Yarattık
içinde bunca mahlûkat
Erzakını
verdik ihsan eyledik.
Asılsız
fasılsız yaptık cenneti
Huri
gılmanlara verdik ziyneti
Türlü
vaidlerle her bir milleti
Sevindirip
şad ü handan eyledik.
Bir
cehennem kazdık gayetle derin
Laf
ateşi ile eyledik tezyin
Kıldan
gayet ince kılıçtan keskin
Üstüne
bir köprü mizan eyledik.
Gerçi
Kün emriyle var oldu cihan
Arş-ı
Kürsü gezdik durduk bir zaman
Boş
kalmasın diye bu kevnü mekan
Adem’in
halkını ferman eyledik.
İrfan
olan bilir sırrı müphemi
İzhar
etmek için ism-i azamı
Çamurdan
yoğurduk yaptık Adem’i
Ruhumuzdan
bir ruh revan eyledik.
Adem
ile Havva birlik idiler
Ne
güzel bir mekan bulduk dediler
Cennetin
içinde buğday yediler
Sürdük
bir tarafa puyan eyledik.
Adem
ile Havva’dan geldi çok insan
Nebiler
Veliler oldu mümayan
Yüzbin
kerre doldu boşaldı cihan
Nuh
Nacıyullah'a Tufan eyledik.
Salihe
bir deve eyledik ihsan
Kayanın
içinden çıktı nagehan
Pek
çokları buna etmedi iman
Anları
hak ile yeksan eyledik.
Bir
zaman Eshab-ı kefhi uyuttuk
Hazreti
Musa'yı Tur'da okuttuk
Şiti
çulha yaptık bezler dokuttuk
İdris'e
biçtirip kaftan eyledik.
Süleyman'ı
dehre sultan eyledik
Eyyub'a
acıdık derman eyledik
Yakub'u
ağlattık nalan eyledik
Musa'yı
Şuayb'a çoban eyledik.
Yusuf'u
kuyuya attırmış idik
Mısır'da
kul diye sattırmış idik
Zeliha'yı
ona çattırmış idik
Zellesinden
bendi zindan eyledik.
Davut
peygambere çaldırdık udu
Kazadan
kurtardık Lût ile Hûd'u
Bak
ne hale koyduk nar-ı Nemrud'u
İbrahim'e
bağ ü bostan eyledik.
İsmail'e
bedel cennetten kurban
Gönderdik
şad oldu Halilürrahman
Balığın
karnını bir hayli zaman
Yunus
peygambere mekan eyledik.
Bir
mescide soktuk Meryem Anayı
Pedersiz
doğurttuk orda İsa'yı
Bir
ağaç içinde Zekeriyya'yı
Biçtirip
kanına rizan eyledik.
Beytimukaddeste
Kudüs şehrinde
Nehri
Seria'da Erden nehrinde
Tathir
etmek için günün birinde
Yahya'yı
İsa'yı üryan eyledik.
Böyle
cilvelerle vakit geçirdik
Bu
enbiya ile çok iş bitirdik
Başka
bir Nebiy-i zi şan getirdik
Anın
her nutkunu Kur'an eyledik.
Küffar-ı
Kureyşi ettik bahane
Mehmet
Mustafa geldi cihane
Halkı
davet etmek için imane
Murtaza'yı
ona ihvan eyledik.
Ana
kıyas olmaz asla bir nebi
Nebiler
şahıdır Hakk'ın habibi
Dünyanın ukba'nın O'dur sebebi
Biz
anı Nebi-i zi-şan eyledik.
Hak
Muhammed Ali ile birleştik
Hep
beraber kabekavseyne gittik
O
makamda pek çok muhabbet ettik
Leylerelesrayı
seyran eyledik.
Bu
sözleri sanma her insan anlar
Kuş dilidir bunu Süleyman anlar
Bu
sırrı müphemi arifan anlar
Çünkü
cahillerden pinhan eyledik.
Hak
ile hak idik biz ezelide
Ta
ruz-i Elestte Kalubelide
Mekan-i
Hüda'da bezm-i celide
Cemalini
gördük iman eyledik.
Vahdet
alemini bilmeyen insan
İnsan
suretinde kaldı bir hayvan
Bizden
ayrı değil Hazreti Süphan
Bunu
Kur'an ile ayan eyledik.
Sözlerimiz
bizim pek muhakkaktır
Doğan
ölen yapan bozan hep Haktır
Her
nereye baksan Hakkı mutlaktır
Ahval-ı
vahdeti beyan eyledik.
Vahdet
sarayına girenler için
Hakkı
aynelyakın görenler için
Bu
sırrı Harabi bilenler için
Birlik
meydanında cevlan eyledik.
Ahmet Edip
(Harabi) (1853-1917)
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder