İnsanla görünen O İlah adına,
1. O İlah'ın emri geldi, şu
halde onu istemekte acele etmeyin. O eksiksiz ve kusursuz olan, ortak koşulan şeylerden yücedir,
( Bu ayetteki emrin kıyamet olduğu biliniyor, ancak "geldi" ifadesi konusunda görüş birliği yok. Geldi mi, gelecek mi? Onun şu anda bile içinde olduğumuzu ve tüm zamanları içine alan bir gerçeklik olduğunu düşünüyorum. )
( Bu ayetteki emrin kıyamet olduğu biliniyor, ancak "geldi" ifadesi konusunda görüş birliği yok. Geldi mi, gelecek mi? Onun şu anda bile içinde olduğumuzu ve tüm zamanları içine alan bir gerçeklik olduğunu düşünüyorum. )
2. Meleklerini (bilgelerini) emrinden (işlerinden) ruh (ölümsüzlük nefesi) ile
kullarından dilediğine gönderir ki, "Benden başka ilah yok, şu halde koruyup korunun" sözüyle uyarsınlar,
3. Gökleri (bilgelikleri) ve yeri (insanlığı) gerçek olarak
yarattı. O, ortak koşulan şeylerin üzerinde bir yükseliş,
4. İnsanı nutfe'den (saflıktan) yarattı
da, sonra o açıkça düşman olup çıktı,
("Nutfe": Duru ve saf su, deniz, meni, döl. "Hasım": Düşman, karşıt.
Bu yaratılış safhası Müminun 23/14 ayetinde daha ayrıntılı anlatılır. Nutfe kelimesinin taşıdığı duru, saf anlamının yeni doğmuş bir bebeği de kapsadığı düşünülebilir. )
Bu yaratılış safhası Müminun 23/14 ayetinde daha ayrıntılı anlatılır. Nutfe kelimesinin taşıdığı duru, saf anlamının yeni doğmuş bir bebeği de kapsadığı düşünülebilir. )
5. Sizin için ehlileştirilmiş hayvanları da yarattı ki, onlarla soğuktan korunur, etlerini yer ve türlü
faydalar edinirsiniz,
6. Sabah yayılmaya çıkışları ve akşam
dönüşleri bile sizin için bir keyiftir,
7. Ölseniz götüremeyeceğiniz
eşyaları yüklenir, ülkeden ülkeye taşırlar. Şüphesiz rabbiniz müşfik
bir yaratıcı,
( Esma’ül Hüsna önemli bir veri,
ancak bugüne kadar yeterince üzerinde çalışılmamış. Burada da “Rauf” tam belirgin
değil. )
8. Binmeniz için atları, katırları
ve eşekleri de yarattı ve kim bilir bilmediğiniz daha ne zenginlikler yaratır,
9. Yol belirlemek O İlah’a ait ve onun eğri olanı da var. Dileseydi herkesi doğru yola iletirdi,
10. Odur gökten (bilgeliklerden) size su (ilim, hayat) indiren,
ondandır içtikleriniz ve otlattığınız çayırlar,
11. Yine onunla ekinler, zeytinler,
hurmalar, üzümler ve diğer meyvelerden bitirir. Bunlarda düşünen bir toplum
için ayetler vardır,
( Tekrar etmekte fayda var; Bu ayetin söz ettiği su gökten yağan yağmur değil, gök denilen bilgelerin bilgi birikiminin emeği ve üretimidir. )
( Tekrar etmekte fayda var; Bu ayetin söz ettiği su gökten yağan yağmur değil, gök denilen bilgelerin bilgi birikiminin emeği ve üretimidir. )
13. Ve yerde ziraat ettiği (üretip çoğalttığı) rengârenk türlü şeyler de zikreden (Allah ilmini düşünen) bir toplum için birer ayettir,
("Zerae": Tohum ekmek, yere tohum saçmak, çoğaltmak, üretmek, ziraat, yaratmak. )
("Zerae": Tohum ekmek, yere tohum saçmak, çoğaltmak, üretmek, ziraat, yaratmak. )
14. Taze et yemeniz (yeni bilgiler edinmeniz) ve süsler takınmanız (güzel sıfatlar edinmeniz) için denizi (insanlık denizini) emrinize veren Odur ki, gemilerin (dinlerin, inançların) denizi yara
yara gittiklerini ve Onun zenginliklerinden nasip aradıklarını görürsün, umulur ki teşekkür edersiniz,
("Bahr": Deniz, insan denizi, milletler. "Lahm": Et, her şeyin içi ve üzeri, bir işi sağlam yapmak, kırık şeyi yapıştırmak. "Tari": Taze, körpe, yumuşak, yeni. "Ekl": Yemek yemek. "Hilye": Güzel sıfatlar, güzel görünüş, güzel yüz, süs. "Lebs": Giyme, giyinme, bir manayı başka bir mana ile karıştırmak, sözün karışık ve şüpheli olması, sözü karıştırıp şüpheye düşmek. "Telbis": Ayıbını kusurunu örtüp güzel görünmek, sureti haktan görünerek aldatmak. "Telebbüs": Giymek, giyinmek, birbirine benzeyen iki şeyi ayıramamak.
Deniz emrimizde ve şimdi seçim bizim. Ya sadece et yemekle ve süslenmekle yetineceğiz, ya da işin gerçeğini arayacağız. )
("Bahr": Deniz, insan denizi, milletler. "Lahm": Et, her şeyin içi ve üzeri, bir işi sağlam yapmak, kırık şeyi yapıştırmak. "Tari": Taze, körpe, yumuşak, yeni. "Ekl": Yemek yemek. "Hilye": Güzel sıfatlar, güzel görünüş, güzel yüz, süs. "Lebs": Giyme, giyinme, bir manayı başka bir mana ile karıştırmak, sözün karışık ve şüpheli olması, sözü karıştırıp şüpheye düşmek. "Telbis": Ayıbını kusurunu örtüp güzel görünmek, sureti haktan görünerek aldatmak. "Telebbüs": Giymek, giyinmek, birbirine benzeyen iki şeyi ayıramamak.
Deniz emrimizde ve şimdi seçim bizim. Ya sadece et yemekle ve süslenmekle yetineceğiz, ya da işin gerçeğini arayacağız. )
16. Onların işaretlerini ve
yıldızları (peygamberleri) izleyerek onu
bulurlar,
17. Şu halde yaratıcı olanla yaratıcı olmayan
bir olur mu, hiç düşünmüyor musunuz?
18. O İlah’ın nimetini anlatmaya
kalksanız sonunu getiremezsiniz, şüphesiz O İlah merhametiyle kusurları örtendir,
19. O İlah gizli açık her
yaptığınızı bilir,
20. O İlah dışında dua ettikleri hiçbir şey yaratamazlar, çünkü kendileri yaratıktır,
21. Onlar canlılık taşımayan
ölülerdir ve dirilişi de bilmezler,
22. Hepinizin İlahı tektir,
fakat kalpleri inkar eden kimseler ahirete (sonraki hayata) iman etmezler, onlar büyüklenen kimselerdir,
("İnkar": Bilmeme, tanımama, reddetme, ayak direme, yaptığını ve söylediğini inkar etme. "Ahir": Gelecek, sonraki. )
("İnkar": Bilmeme, tanımama, reddetme, ayak direme, yaptığını ve söylediğini inkar etme. "Ahir": Gelecek, sonraki. )
23. Oysa hiç kuşku yok ki O İlah onların
gizli açık her şeyini bilir ve O büyüklenenleri sevmez,
24. Onlara rabbiniz ne indirdi diye
sorulduğunda, öncekilerin masalları derler,
25. Böylece diriliş gününde hem
kendi günahlarını, hem de bilgisizce yanılttıkları kimselerin günahını yüklenip
gelirler. Bak ki yüklendikleri şey ne kötü,
26. Onlardan öncekiler de böyle tuzaklar kurmuşlardı da, O İlah kurdukları yapıları (sistemleri) temelinden söküp tepelerine çökertti. Bu azap onlara ummadıkları bir yerden geldi,
27. Sonra diriliş gününde onları
sorguya çekip der ki; Uğrunda ikilik çıkardığınız ortaklarım nerede?
Kendilerine ilim verilmiş olanlar derler ki; Şüphesiz bugün rezillik ve aşağılanma kafirleredir (kalp körlerinedir),
( İnsanların ve dinlerin genel
yapısı yaratıcıyı bilinmezliğe iterek tapınmaktır. Oysaki Kuran bunu reddeder,
O İlah bilinmeli ve görülmelidir. Bilinemiyorsa bilinmezliğiyle, görülemiyorsa
görünmezliğiyle bilinmelidir, ama mutlaka bilinmelidir. )
28. Melekler (bilgeler) o zalimlerin (nefse uyanların) nefislerini vefat ettirirken (ahde vefa hesabı görürken) atılırlar; Teslim, biz kötülük yapanlardan değiliz. Hayır, şüphesiz O İlah yaptıklarınızı bilir,
29. Şimdi
içinde ebedi kalacağınız cehennem kapılarından girin. Büyüklenenlerin yeri ne
kötü,
30. Ve koruyup korunanlara rabbiniz ne indirdi diye sorulduğunda dediler; Hayır (iyilikler, güzellikler) indirdi. En iyilerden olmaya çalışana bu dünyada iyilikler vardır, ölümden sonraki hayat ise şüphesiz daha da güzeldir, koruyup korunanların yurdu ne
güzel,
31. İçinde
her şeyin su gibi aktığı ve içinde diledikleri her şeyi buldukları cennet
bahçelerine girerler, O İlah koruyup korunanları işte böyle mükafatlandırır,
32.
Melekler (bilgeler) temiz olarak vefat ettirdikleri (ahde vefa hesabından temiz çıkan) kimselere derler; Siz emniyet içindesiniz,
yaptıklarınızın karşılığı olarak cennet bahçelerine girin,
(
Konuşan bu meleklerin geleceğin insanları olduğu Araf 7/46 ayetinde açıklanır. )
33. Onlar
bu meleklerin (bilgelerin) hemen şimdi görünmesini ve rabbinin diriliş emrinin hemen
gerçekleşmesini mi bekliyorlar? Onlardan öncekiler de böyle yapmışlardı. O İlah
onlara zalim (nefsine uyan) olmadı, onlar kendilerine zalim (nefsine uyan) oldular,
34.
Böylece yaptıkları kötülük başlarına geldi ve önemsemedikleri şey onları
kuşattı,
35. Ortak koşanlar diyorlar ki; Allah dileseydi biz ve atalarımız Ondan başkasına
kulluk etmez, Ondan habersiz emir ve yasaklar koymazdık. Onlardan öncekiler de
böyle demişlerdi, elçilere düşen uyarmaktan başka bir şey mi?
36.
Şüphesiz O İlah’a kulluk etsinler ve yalanlardan sakınsınlar diye her ümmete (topluma) ayrı bir elçi gönderdik. O İlah onlardan kimine doğru yolu gösterdi, onlardan kimileri de saptırılmayı hak etti.
Yeryüzünde dolaşıp bakın da yalancıların sonu nasıl olmuş görün,
37. Sen doğru yolu göstermeyi çok istesen de, O İlah saptırdığı kimseye doğru yolu göstermez ve onlara
yardım edebilen de yoktur,
38. O
İlah ölenleri asla diriltemez diye var güçleriyle yemin
ediyorlar. Aksine bu onun yüklenip vadettiği bir gerçektir,
fakat insanların çoğu bilmez,
(
Buradaki "yüklenme" fiilini, insanlığın yüklendiği bilimsel gelişme süreci
olarak anlıyorum. )
39. Hakkında
tartıştıkları şeyi açıklamak ve kâfirlerin (kalp körlerinin) yalancı olduklarını göstermek
için,
40. Biz
bir şeyin olmasını dilediğimizde sözümüz sadece ol demektir, o olur,
41. O
İlah yolunda eziyete uğrayıp terki diyar edenlere dünyada kucak açarız, ahiretteki (gelecek yaşamdaki) mükafatları ise elbette daha büyüktür, keşke bilselerdi,
42. Onlar sabredenler ve rablerini vekil edenlerdir,
43.
Senden önce vahiy verip gönderdiklerimiz de ancak birer insandılar, bilmiyorsanız zikri (Allah ilmini) bilenlere sorun,
44. Biz sana eski sayfalardaki belgelerle birlikte zikri (Allah ilmini) de indirdik ki, onların insanlar için indirildiğini onlara açıklayasın. Umulur ki bunun üzerinde düşünürler,
45.
Kötülük tuzakları kuranlar O İlah’ın yerin dibine geçirmesinden veya
beklemedikleri bir azaba uğratmasından eminler mi?
46. Veya
şuraya buraya dönüp dururken önüne geçemedikleri bir şekilde yakalamasından?
47. Veya
korkular içinde eritip tüketmesinden? Ancak, şüphesiz rabbiniz merhametiyle şefkatli,
48. O
İlah’ın yarattığı şeylerden bir şeyi (bir cini veya bir insanı) görmüyorlar mı? O İlah'a secde eder de onun gölgesi (sığındığı menfaatler) sağdan sola meyleder. Onlar küçülüp aşağılık olanlardır,
( Ayet gölge kavramı anlaşıldıktan sonra anlam kazanıyor. )
( Ayet gölge kavramı anlaşıldıktan sonra anlam kazanıyor. )
49. Oysa göklerde (bilgeliklerde) ve yerde (insanlarda), meleklerden (bilgelerden) ve yürüyenlerden bazısı var ki O İlah'a secde ederler (ayaklarına kapanırlar) ve onlar büyüklenmezler,
50.
Üstlerindeki rablerinden korkar ve emredileni yaparlar,
51. O
İlah dedi; " İki ilahınız olmasın, O ilah tektir. Şu halde yalnız benden korkun",
( O tek İlah, İhlas 112/1-4 ayetlerinde daha yakından tanıtılır. )
52.
Göklerde (bilgeliklerde) ve yerde (insanlıkta) olanlar Onundur, dinler de sürekli Onundur. Böyleyken O
İlah’ın dışındakilerden mi çekiniyorsunuz?
53.
Faydalandığınız ne varsa O İlah’tandır, dara düştüğünüzde yine Ondan yardım
istersiniz,
54. Ve O darlığı kaldırdığında, içinizden bazıları rabbini bırakıp yine ortak koşarlar,
55.
Verdiklerimize nankörlük ederler. Bir süre daha geçinin bakalım, yakında
göreceksiniz,
56.
Üstelik verdiğimiz nimetlerden bilmedikleri şeylere pay ayırıyorlar. O İlah
şahit, uydurduğunuz yalanlardan mutlaka sorguya çekileceksiniz,
57.
Kız evlatları eksiksiz ve kusursuz O İlah’a mal ederler de, hoşlarına gideni kendilerinden bilirler,
58.
Onlardan birine kız evlat haberi verildiğinde öfkeden yüzü gölgelenip kapkara kesilir,
59.
Verilen haberin utancıyla insanlardan gizlenip düşünür, onu besleyip büyütse
mi, yoksa gömüp yok mu etse? Düşüncesi bile ne kötü,
60. Çirkin misaller ahirete (dirilişe) iman etmeyenlerden gelir, O İlah ise değerli misaller verir. Odur Sevgili Bilge,
61. Eğer
O İlah insanları zalimlikleri (nefislerine uydukları) için hemen sorgulayacak olsaydı, yeryüzünde hiçbir dabbe (hayvan gibi debelenen insan) bırakmazdı, fakat onları belirli bir vakte kadar erteliyor. Ecelleri
gelince ne bir saat geri, ne bir saat ileri,
( Ayet Fatır 35/45 ayetiyle benzerdir ve cezayı hak eden o dabbe hayvanlarını Sad 38/34 ve Neml 27/82 ayetlerinde daha yakından tanıyabilirsiniz. )
( Ayet Fatır 35/45 ayetiyle benzerdir ve cezayı hak eden o dabbe hayvanlarını Sad 38/34 ve Neml 27/82 ayetlerinde daha yakından tanıyabilirsiniz. )
62.
Hoşlarına gitmeyen ne varsa O İlah’a mal eder, dilleri güzel olanın
kendilerinden olduğu yalanını söyler. Kuşku yok aşırı gidiyorlar ve ateş onlar
içindir,
63. O
İlah şahit senden önceki ümmetlere de (toplumlara da) elçiler göndermiştik de, şeytan onlara
yaptıklarını güzel gösterdi. Bugün onların dostu hâlâ odur ve onlar için acıklı bir azap var,
64. Biz
sana kitabı onların görüş ayrılığına düştükleri konuları açıklamak ve
iman edenlere doğru yolu gösterip yardım etmek dışında bir maksatla indirmedik,
65. O
İlah gökten (bilgeliklerden) indirdiği suyla (ilimle) ölü yere (insanlığa) hayat verir, dinleyen kimseler için bunda
ibret vardır,
66.
Kuşkusuz hayvanlarda da bir ibret vardır. Karınlarındaki posa ile kanın arasından
leziz bir süt çıkarırız da keyifle içersiniz,
( Hayvanları sağmayı kimden öğrendik.? )
67. Hurma
ve üzüm gibi meyveleri yer, sularından baş döndüren içkiler sıkarsınız. İşte
bunlarda bile düşünen kimseler için ibret vardır,
68.
Rabbin bal arısına vahyetti; Dağlardan (alimlerden), ağaçlardan (doğru insanlardan) ve onların yaptıkları şeylerden kendine evler edin,
( Bu ve benzeri ayetlerdeki teşbih sanatı insanları Budizm veya vahdeti vücud gibi Allah kavramını örten karanlık düşüncelere götürüyor. Oysa birazdan o arıların başka türlü arılar olduğunu göreceğiz. )
( Bu ve benzeri ayetlerdeki teşbih sanatı insanları Budizm veya vahdeti vücud gibi Allah kavramını örten karanlık düşüncelere götürüyor. Oysa birazdan o arıların başka türlü arılar olduğunu göreceğiz. )
69. Sonra rabbinin geniş yollarında yayıl ve türlü ürünlerinden ye. Onların karınlarından
da farklı lezzetlerde ballar çıkar ki insanlar için şifa vardır. Elbette
düşünen toplumlar için bunda da bir ibret vardır,
( Rabbin geniş yolları farklı bilim dalları, Bal arıları bilim adamları, yedikleri ürünler o konuda kendilerinden önce üretilen bilgiler, karınlarından çıkan farklı lezzetteki ballar ise farklı buluşlardır. Örneğin kuduz aşısı Fransız Louis Pasteur'un karnından çıkan tatlı bir baldır. O bal arılarını saymaya kalksak bitiremeyiz. )
( Rabbin geniş yolları farklı bilim dalları, Bal arıları bilim adamları, yedikleri ürünler o konuda kendilerinden önce üretilen bilgiler, karınlarından çıkan farklı lezzetteki ballar ise farklı buluşlardır. Örneğin kuduz aşısı Fransız Louis Pasteur'un karnından çıkan tatlı bir baldır. O bal arılarını saymaya kalksak bitiremeyiz. )
70. O
İlah sizi yaratır, sonra sonra vefat (ahde vefa) ettirir. Ve sizden kimilerinin ömrü yaşlılığın düşkün çağlarına
kadar uzatılır ki, ilimden bildiklerini bile bilmez olur. Şüphesiz her şeyi bilen ve
her şeye gücü yeten yalnızca O İlah'tır,
( Bu ayet Hac 22/5 ayetinin kısa bir tekrarıdır. )
( Bu ayet Hac 22/5 ayetinin kısa bir tekrarıdır. )
71. O
İlah geçim konusunda kimine kiminden çok verdi. Ama çok verilenler emri
altındaki az verilenlerle paylaşmıyorlar, oysa onlar bu konuda eşittirler.
Yoksa O İlah’ın verdiğine bilerek kafirlik (kalp körlüğü) mi ediyorlar?
72. O
İlah size kendi cinsinizden eşler, eşlerinizden de çocuklar torunlar verdi ve
temiz şeylerle geçindirdi. Hâlâ hurafelere iman ederek O İlah’a kafirlik (kalp körlüğü) eder
misiniz?
73. O
İlah dışında kulluk ettikleri şeyler gökten (bilgeliklerden) geçim sağlayamaz ve yerden (insanlıktan) başka
bir şeye güçleri yetmez,
74.
Artık O İlah’ın benzerini aramaya çalışmayın, şüphesiz siz O İlah’ın
bildiğini bilemezsiniz,
75. O
İlah şu misali verir; Biri köleliğe mahkûm çaresiz bir kul, diğeri katımızdan
geçimini genişlettiğimiz ve gizli açık paylaşan bir kul, bunlar bir olur mu?
Doğrusu övgüyü hak eden O İlah'tır ama insanların çoğu bunu bilmez,
76. O
İlah şu iki adamı da misal verir ki; Biri hiçbir şeye gücü yetmeyen, verilen
işi bitiremeyen ailesine yük bir dilsiz, diğeri güvenli bir yolda adaletle davranan biri, bunlar bir olur mu?
77.
Göklerin (bilgeliklerin) ve yerin (insanlığın) bilinmezlikleri O İlah'ındır ve o emrin vakti anlık bir bakıştır, belki daha da yakın. Şüphesiz O İlah her şeye
gücü yetendir,
("Lemh": Bir anlık göz atma, anlık bir bakış, şimşeğin ani çakması, parlama. )
("Lemh": Bir anlık göz atma, anlık bir bakış, şimşeğin ani çakması, parlama. )
78. O
İlah sizi analarınızın karnından siz hiçbir şeyin farkında değilken çıkardı, sonra
da işitir, görür ve anlar yaptı. Umulur ki teşekkür edersiniz,
79. Yerle göğün
arasındaki bir boşlukta emre amade bekleyen kuşları (imanlı insanları) görmüyorlar mı, onları o boşlukta kısıtlayan (göklere çıkmalarına izin vermeyen) O
İlah’tan başkası değil. Doğrusu iman edenler için bunda ayetler (dersler) vardır,
("Tayr": Kuş, imanlı insan. "Musahharat": Emir altına alınmış, emre amade kılınmış. "Cevv": Boşluk, yer ile gök arasındaki boşluk, ev veya odanın içi. "İmsak": Kendini tutmak, bir şeyden el çekmek, orucu bozan şeyleri yasaklamak, yemez içmez adam, cimri, pinti.
Ayetin verdiği ders şudur; Namaz kılarsak ama kıldığımız namazı Allah'a yükseltmezsek, Kuran okursak ama okuduğunuzu anlamazsak, üstelik anladıklarımızı da hayata geçirmezsek, yerimiz imansızların üzerinde, ama göktekilerin altında bir boşluktur. )
("Tayr": Kuş, imanlı insan. "Musahharat": Emir altına alınmış, emre amade kılınmış. "Cevv": Boşluk, yer ile gök arasındaki boşluk, ev veya odanın içi. "İmsak": Kendini tutmak, bir şeyden el çekmek, orucu bozan şeyleri yasaklamak, yemez içmez adam, cimri, pinti.
Ayetin verdiği ders şudur; Namaz kılarsak ama kıldığımız namazı Allah'a yükseltmezsek, Kuran okursak ama okuduğunuzu anlamazsak, üstelik anladıklarımızı da hayata geçirmezsek, yerimiz imansızların üzerinde, ama göktekilerin altında bir boşluktur. )
80. O
İlah size evlerinizi iman ile sakinleştiğiniz meskenler yaptı. Ve yine size yolda olduğunuz günlerde rahatça taşıdığınız hayvan derilerinden evler yaptı ki, ona yerleştiğiniz gün bir süre onun yününden, tüyünden ve kılından elde ettiğiniz ev eşyaları ve ticaret malı edinirsiniz,
("Büyut": Beyt'in çoğulu, evler. "Sekene": Oturanlar, sakin olanlar, kalbi sükunet bulanlar. "Cülud": Cild'in çoğulu, ciltler, deriler. "Suf": Yün, yapağı. "Veber": Bedevi, göçer, deve yünü. "Şearu": Hayvan kılları. "Esas": Ev eşyası, ev ihtiyaçları. "Meta": Fayda, menfaat, ticaret malı.
( Hayvan derisinden evler bizim kendi bedenimizdir ve o deriler bizim kendi hayvan cildimizdir. O evde oturmakla elde ettiğimiz ise kıl ve tüyden ibarettir. Bu benzetme Gılgamış Destanının 11. tabletinde de anlatılır. )
("Büyut": Beyt'in çoğulu, evler. "Sekene": Oturanlar, sakin olanlar, kalbi sükunet bulanlar. "Cülud": Cild'in çoğulu, ciltler, deriler. "Suf": Yün, yapağı. "Veber": Bedevi, göçer, deve yünü. "Şearu": Hayvan kılları. "Esas": Ev eşyası, ev ihtiyaçları. "Meta": Fayda, menfaat, ticaret malı.
( Hayvan derisinden evler bizim kendi bedenimizdir ve o deriler bizim kendi hayvan cildimizdir. O evde oturmakla elde ettiğimiz ise kıl ve tüyden ibarettir. Bu benzetme Gılgamış Destanının 11. tabletinde de anlatılır. )
81. Yine
O İlah yarattığı şeylerden gölgelikler (menfaat, rahatlık), dağlardan (alimlerden) sığınacağınız yerler, sizi ateşten koruyacak gömlekler ve sizi kötülükten koruyacak gömlekler verdi. O İlah
size nimetini işte böyle tamamlıyor, umulur ki artık teslim olursunuz,
("Zülal": Gölge, korunma, rahatlık. "Eknan": sığınacak yerler, muhafaza yerleri, perde. "Sirbal": Gömlek. "Serabil": Sirbal'in çoğulu, gömlekler. "Harr": Ateş, cehennem. "Bes": Kötülük.
Ayetin söz ettiği sığınaklar iman ve ilim, gömlekler ise takva dediğimiz ahlak ve fazilettir. Bu gömlekler teknolojik gelişmelerin etkisiyle bugünlerde zırh olarak çevriliyor. )
("Zülal": Gölge, korunma, rahatlık. "Eknan": sığınacak yerler, muhafaza yerleri, perde. "Sirbal": Gömlek. "Serabil": Sirbal'in çoğulu, gömlekler. "Harr": Ateş, cehennem. "Bes": Kötülük.
Ayetin söz ettiği sığınaklar iman ve ilim, gömlekler ise takva dediğimiz ahlak ve fazilettir. Bu gömlekler teknolojik gelişmelerin etkisiyle bugünlerde zırh olarak çevriliyor. )
82.
İsterlerse dinlemesinler, sana düşen açıkça anlatmaktır,
83. Onlar
O İlah’ın nimetini bilir ama görmezden gelirler. Onların çoğu kafirdir (kalp körüdür),
84. Her ümmetten (toplumdan) bir şahit göndereceğimiz o gün kafirlere (kalp körlerine) fırsat verilmez ve özürleri
kabul edilmez,
85.
Zalimler (nefsine uyanlar) azabı gördüklerinde artık affedilmezler ve yüzlerine bakılmaz,
86.
Ortak koşanlar ortaklarını gördüklerinde derler; Rabbimiz, işte bunlardı
seni bırakıp yalvardığımız ortaklarımız. Derken diğerleri söz atar; Yalancısınız yalancı,
( Konuşabilen bu ortakların Kabe'deki putlara hiç benzemediğini siz de fark ettiniz mi? )
( Konuşabilen bu ortakların Kabe'deki putlara hiç benzemediğini siz de fark ettiniz mi? )
87. O gün
O İlah’a teslim olmuşlar ve ilah zannettikleri kaybolup gitmiştir,
88.
Şaşırttıkları için O İlah’ın yolunu saptıran kafirlerin (kalp körlerinin) cezasını kat kat
artıracağız,
89. O gün
her ümmete (topluma) kendilerinden bir şahit getirecek ve seni de onların üzerine şahit
tutacağız. Çünkü sana kitabı her şeyi açıklayıp doğru yolu göstermek ve teslim olanlara bir yardım ve müjde olarak indirdik,
90.
Muhakkak ki O İlah adaleti, iyiliği, yakınlara yardımı emreder, çirkinliği,
kötülüğü ve haddi aşmayı yasaklar. Bu size bir öğüt, umulur ki dikkate
alırsınız,
91. O
İlah’ın ahdine vefa edin. Bir anlaşma yaptığınızda O İlah’ı kefil ettiğiniz
yeminleri bozmayın. Şüphesiz O İlah yaptıklarınızı bilir,
92. Yeminlerinizi (verdiğiniz sözleri) aldatma aracı olarak kullanmayın ki yününü sıkıca eğirdikten sonra çözen
kadınlar gibi olmayasınız. Bir ümmetin (topluluğun) diğer bir ümmetten (topluluktan) daha kalabalık olması yalnızca O İlah'ın sizi bir imtihanıdır ve
ihtilafa düştüğünüz şeyleri diriliş gününde açıklayacaktır,
93. O
İlah dileseydi hepinizi tek bir ümmet yapardı (aynı anlayışta toplardı). Fakat O dilediğini saptırır,
dilediğini doğru yola iletir. Şüphesiz yaptıklarınızdan hesaba çekileceksiniz,
94.
Yemini birbirinizi aldatmak için kullanmayın. Aksi halde sağlam ayağınız kayar
da O İlah yolundan saptığınız için cezalandırılırsınız. Ve sonrasında daha ağır
bir ceza daha var,
95. O
İlah’a verdiğiniz sözleri dünya malına değişmeyin, eğer bilirseniz bu O İlah
katında sizin için daha hayırlıdır,
96.
Dünyadan kazandıklarınız geçici, O İlah katındaki şeyler ise kalıcıdır.
Elbette sabredenleri yaptıklarına karşılık fazlasıyla ödüllendireceğiz,
97. Erkek
veya kadın, kim iman edip içten olursa huzur içinde yaşatır, yaptıklarının
daha fazlasıyla ödüllendiririz,
98. Kuran
okuyacağın zaman taşlanmış şeytandan O İlah’a sığın,
( Çok
tuhaf? “euzübillahimineşşeytanirracim” demeyi beceriyoruz da, kendi imanımızda
saklanan şeytanı geçip doğrulara kulak vermeyi
beceremiyoruz. )
99. Zaten
onun iman ederek rabbini vekil edenler üzerinde bir gücü yoktur,
100. Onun
gücü ancak ona yönelenlere ve onu ortak edenlere yeter,
101. Biz
bir ayeti başka bir ayetle değiştirdiğimizde; Sen bir yalancısın, dediler. O
İlah ne indirdiğini bilir, aksine onların çoğu işin gerçeğini bilmiyorlar,
102. De
ki; Kutsal ruh (ölümsüz nefes) onu rabbinden bir gerçek olarak indirdi, iman edenlere yol gösterip güçlendirmek ve teslim olanları müjdelemek üzere,
103.
Şüphesiz biz onların; Ona birisi öğretiyor, dediklerini biliyoruz. Ama
kastettikleri şahsın dili yabancıdır, oysa bu apaçık bir Arapça,
104. O
İlah’ın ayetlerine iman etmeyenleri O İlah doğru yola iletmez ve onlar için acı
verici bir azap var,
105. O
İlah’ın ayetlerine iman etmeyenler (anlamayanlar) sadece uydururlar ve onlar yalancıdırlar,
106.
Baskı altındaki iman sahipleri hariç, kim iman ettikten sonra O İlah’a kafir (kalp körü) olur ve kötülüğe kucak açarsa O İlah’ın hışmına uğrar ve ağır bir azap onlar içindir,
107. Bu
onların dünyayı gelecek hayata tercih etmeleri sebebiyledir ve O İlah kafirlere (kalp körlerine) yol
göstermez,
108. İşte
onlar O İlah’ın gözlerini kulaklarını ve anlayışlarını mühürlediği duyarsız kimselerdir,
109.
Kuşku yok diriliş gününde hayal kırıklığına düşecekler,
110.
Şüphesiz rabbin eziyete uğradığı yerden göç ettikten sonra sabırla mücadele
edenlere yardım edip sahip çıkar,
111. O
gün geldiğinde herkes kendi nefsiyle uğraşır ve her nefsin yaptığı eksiksiz
ödenir,
112. O
İlah bir yerleşim yerini ibret gösterir; Güvenlik ve huzur içindeydiler ve her türlü
ihtiyaçları dört bir yandan bol bol akmaktaydı. Fakat O İlah’ın nimetlerine
nankörlük ettiler de O İlah yaptıkları sebebiyle açlık ve ölüm korkusu içinde
bırakıverdi,
(
Müfessirler bu şehrin Mekke veya Kudüs olduğunu söylerler ama çalışma arkadaşımız Selahaddin bey bu yerleşim yerinin bir insan hayatı olduğu görüşünde. )
113.
Onlara kendi içlerinden bir elçi gelmişti, fakat onu yalanladılar ve azap o
zalimleri (nefsine uyanları) yakaladı,
(
Gerek Taberi gerekse diğer müfessirler ayetin söz ettiği resulün Hz. Muhammet
olduğunda hemfikirdir. Ancak o günlerde Mekke’de artık unutulmuş başka biri
daha vardı, dört haniflerden Amir bin Nüfeyl.
Hz. Muhammet yirmi beş yaşlarındayken
o seksen yaşlarındaydı. Tanışıyorlar ve zaman zaman Mekke çevresindeki bedevi
çadırlarını ziyarete gidiyorlardı. Onlardan birinde, Nüfey’lin ikram edilen eti
O İlah’ın adı anılmadan kesildiği için yemediği ve onlara O İlah’ı anlatmaya
çalıştığı anlatılır. Nüfeyl yetim kız çocukları himayesine alıp büyütür
evlendirir ve Kâbe’nin yanında yaptığı konuşmalarda Mekkelilerin din anlayışını
eleştirip O İlah’ın birliğini anlatmaya çalışırdı. Hz. Muhammet Nüfeyl hakkında
yıllar sonra Medine’de şöyle demişti; “O kıyamette tek kişilik bir din olarak
diriltilecektir.”)
114. Şu
halde O İlah’ın verdiği yiyeceklerin temiz olanlarından yiyin ve eğer Ona kulluk ediyorsanız O İlah’a teşekkür edin,
115. Size
sadece leş, kan, domuz eti ve O İlah’tan başkası adına helal edileni haram kıldı.
Ancak mecbur kalan ve aşırıya kaçmayanlar için O İlah merhametiyle kusurları
örtendir,
116.
Kendi kendinize helaller haramlar uydurarak O İlah’a mal etmeyin. Şüphesiz O
İlah hakkında yalan söyleyenler iflah olmaz,
117.
Küçük bir menfaat karşılığında büyük bir risk alınır mı?
118. Sana
saydıklarımızı daha önceleri Yahudilere de haram kılmıştık. Biz onlara zalim (nefsine uyan) olmadık, onlar kendilerine zalim (nefsine uyan) oldular,
119.
Şüphesiz rabbin bilmeyerek kötülük edip de pişman olup düzelenlerin kusurlarını
örtüp bağışlayacaktır,
120.
Şüphesiz İbrahim yanlıştan dönerek O İlah’a yönelen bir ümmet (topluluk) oldu, ortak koşanlardan olmadı,
("Hanif": Arapçada; Eğri, eğrilikten doğruluğa dönen, yanlıştan geri dönen. Aramicede; Putperest, puta tapan. İbranicede; Dinsiz, kafir. )
("Hanif": Arapçada; Eğri, eğrilikten doğruluğa dönen, yanlıştan geri dönen. Aramicede; Putperest, puta tapan. İbranicede; Dinsiz, kafir. )
121. Onu
seçip güvenli bir yola ulaştırdığı için Ona şükrederdi,
122. Biz
onun dünyasını güzelleştirmiştik, şüphesiz diriliş günü de içten olanlardandır,
123. Sonra sana
da İbrahim'in yanlıştan döndüğü dinine tabi olmayı vahyettik, o ortak koşanlardan değildi,
124. Sebt (Yahudilerin Cumartesi kutsallığı), kutsallar konusunda görüş ayrılığına düşenler için konuldu. Şüphesiz rabbin diriliş günü ihtilafa düştükleri şeyler hakkında hüküm verecektir,
125.
Rabbinin yoluna güzel sözlerle çağır ve güzellikle tartış. Şüphesiz rabbin yoldan çıkanları da, yolda olanları da bilir,
126.
Karşılık vermek gerektiğinde ancak karşılaştığınız kadarıyla karşılık verin.
Karşılık vermez sabrederseniz elbette sabredenler için o daha hayırlıdır,
127.
Sabret, sabrın O İlah’tan başkası için değil. Onların hazırladığı tuzaklar seni
telaşa düşürüp üzmesin,
128.
Şüphesiz O İlah koruyup korunanlarla beraberdir. Onlar, rabbini görür gibi olanlardır.
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder