26 ŞUARA (Şairler)

İnsanla görünen O İlah adına,

1. Ta, Sin, Mim. ( Uçmak, Ölüm, İnsan.)

( Hurufu Mukattaa harfleri hakkında 68 Kalem suresi altında bilgi verilmiştir. )

2. İşte açıklayan kitabın ayetleri,

3. İman sahibi olmuyorlar diye neredeyse kendini paralayacaksın öyle mi?

4. Dileseydik gökten (bilgeliklerden) indirdiğimiz bir ayet (menfaat veya ceza) ile boyunlarını gölgelerdik de onun karşısında hemen alçalıp boyun bükerlerdi,

("Huzu": Alçalma, tevazu sahibi olma, alçak gönüllü olma. "Hazıin": Alçak gönüllü olanlar, tevazu gösterenler, alçalanlar. ) 

5. Rahmandan gelen hiçbir yeni zikir (Allah ilmi) olmaz ki yüz çevirmesinler,
  
6. Evet yalanladılar ama, alay ettikleri şeyin haberi yakında onlara ulaşacaktır, 

7. Yeryüzünde her türden nice bitkiler yetiştirdiğimizi görmüyorlar mı?

8. Şüphesiz bu da bir ayet ama onların çoğu iman sahibi olmuyor,

9. Şüphesiz senin rabbin O Merhametli Sevgili.

10. Hani rabbin Musa’ya; O zalim (nefsine uyan) kavme git diye seslenmişti,

11. Firavun kavmi hala koruyup korunmayacak mı?

12. Dedi; Rabbim beni yalanlayacaklarından korkuyorum,

13. Öyle olursa içim daralır, dilim dönmez olur, onun için Harun'u da görevlendir,

14. Üstelik onların nazarında suçluyum da, bundan ötürü beni öldürmelerinden korkuyorum,

15. Dedi ki; Şüphesiz sizinle birlikteyiz ve duyuyoruz, ikiniz bir olup ayetlerimizi götürün,

( Ne demek istiyor bu ayet, kim o görünmediği halde Musa'nın yanında olanlar? Bu soruların cevabını Kasas 28/20, Yasin 36/20 ve Cin 72/27-28 ayetlerinde buluyoruz. Ve görüyoruz ki, ister firavun olsun ister kral, iş başına getirilen her yöneticinin etrafı gerçek inancı bilinmeyen kimselerle çevrilidir. Buna peygamberler de dahil. )

16. Firavuna gidip deyin ki; Biz âlemlerin (insanlığın) rabbinin elçisiyiz,

17. İsrail oğullarını bizimle birlikte bırak,

18. O dedi; Seni himayemize alıp büyütmedik mi, hayatının birçok yıllarını aramızda geçirmedin mi?

19. Sonunda o yaptığın işi bile yaptın, sen kafirlerdensin (kalp körlerindensin),

20. Dedi; Evet ama onu bilmeyerek yaptım,

21. Korkunca da sizden kaçtım, sonra rabbim bana gerçeği gösterdi ve elçilikle görevlendirdi,

22. O nimet diye başıma kaktığın ise, aslında İsrail oğullarını kendine kul köle etmendir,

23. Dedi; Âlemlerin (insanlığın) rabbi dediğin nedir?

24. Dedi; Eğer kesin gerçeği bilseydiniz görürdünüz ki O göklerin (bilgeliklerin), yerin (insanlığın) ve ikisi arasında olanların rabbidir,

25. O etrafındakilere dedi; Duymuyor musunuz?

26. Dedi; Sizin ve önceki atalarınızın da rabbidir,

27. Dedi; Bu size gönderilen elçiniz şüphesiz bir deli,

28. Dedi; Biraz düşünseniz görürsünüz ki O doğunun, batının ve ikisi arasında bulunanların rabbidir,

( Doğu, insanlığın doğuştur. Batı, insanlığın kıyametteki ikinci doğuşudur. )

29. Dedi; Benden başka bir ilah edinirsen seni zindanlarda çürütürüm,

30. Dedi; Açık bir şey getirmiş olsam da mı?

31. Dedi; Doğru söylüyorsan ispatla,

32. Bunun üzerine asasını (ilmini) attığında (konuştuğunda), o büyük ejderha (nefis şeytanı) açıkça göründü,

("Suban": Büyük yılan, ejderha, canavar, nefis, şeytan. "Mübin": Açık, aşikar, gösteren, açıklayan. )

33. Ve elini çıkardığında bembeyaz göründü seyredenlere,

34. Çevresindeki ileri gelenlere dedi; Bu gerçekten bilgili bir filozof,

35. Bu felsefeyle yurdunuzu ele geçirmek istiyor, ne yapmalı?

36. Dediler; Onu ve kardeşini biraz oyala da kültür merkezlerine görevliler gönder,

37. En bilgili filozofları toplayıp sana getirsinler,

38. Böylece filozoflar belli bir günde bir araya toplandılar,

39. Ve halka denildi; Siz gelmiyor musunuz,

40. Eğer filozoflar galip gelirse onların peşinden gideriz,

41. Filozoflar firavuna geldiklerinde dediler; Biz galip gelirsek ödüllendireceksin değil mi?

42. Dedi; Evet, o takdirde gözdelerimden olacaksınız,

43. Musa onlara dedi; Atacaklarınızı atın (söyleyeceklerinizi söyleyin),

44. Bunun üzerine iplerini ve asalarını atarken (damarlarını şişirerek ilimlerini sergilerken) dediler; Firavunun şöhret bulmuş ilmiyle şüphesiz biz üstün geleceğiz,

("Hibal": Habl'ın çoğulu, ipler, halatlar, urganlar, vücutta ip gibi olan adaleler, damarlar. "Asa": Sopa, değnek, baston, ilim, irfan, güç, iktidar.

Kuran'ın ip, halat olarak nitelediği bu öfkeyle şişmiş damarları 111 Leheb suresinden tanıyoruz. ) 

45. Sonra Musa asasını (ilmini) attığında (konuştuğunda) o onların uydurdukları şeyleri yuttu,

46. Bunu görünce filozoflar derhal secdeye kapanıp (ayaklarına kapanıp),

47. Dediler; Âlemlerin (insanlığın) rabbine iman ettik,

48. Musa'nın ve Harun'un rabbine,

( Ortada yılan yok, yılana dönüşen bir asa da yok, sadece filozoflara iletilen bir Allah ilmi var. Şu halde neydi filozofları imana getiren o ilim.?

O ilim, hurufu mukattaa ilmindeki "Elif" harfidir. Dosdoğru bir haldeyken Allah'ı ve doğruluğu, ucu çengel gibi kıvrılıp L harfine döndüğünde dünya alemini ve yalanı, daha da çok kıvrıldığında ise S harfine dönerek nefsi ve yılanı temsil eder. Yeryüzündeki bütün alfabelerin, kelimelerin, cümlelerin ve kitapların çıkış noktası Elif, yani A harfidir. Yeryüzündeki bütün filozoflar bir araya gelseler ve denizler dolusu düşünce üretip kitap yazsalar, hepsinin toplamı tek bir Elifi geçemez ve ona borçlu kalırlar. İlmiyle övünen ahmaklar hariç, hiçbir aklı başında bilge ilmini borçlu olduğu hocalarını inkar etmez ve o hocaların sonu Allah'ta son bulur. İşte buydu filozofları çaresiz bırakan ve imana getiren Rahman ilmi.

Arkeolojik kalıntılar ve edebi metinler, elif harfinin ilk kez düz bir selvi ağacıyla resmedilerek başladığını ve zamanla farklı görüntüler aldığını gösteriyor. Sümerlerin çivi yazısıyla başlayan bu değişim son kez Fenikeliler ve Romalılar zamanında yaşanmış. Fenikeliler öküzün iş hayatındaki büyük katkısına ve kutsallığına istinaden olsa gerek Elifi boynuzlu bir öküz başı olarak ifade etmişler. Sonraki yıllarda Romalılar bu öküz başını ters çevirmişler ve bugün kullandığımız A harfi meydana çıkmış. )

49. Dedi; Ona benden izinsiz iman ettiniz öyle mi, demek ki o sizin sihirdeki (felsefedeki) ustanızmış. Ama size ne yapacağımı göreceksiniz, ellerinizi ve ayaklarınızı kestireceğim, hepinizi astıracağım,

50. Dediler; Önemi yok, nasıl olsa rabbimize döneceğiz,

51. Herkesten önce iman ettiğimiz için rabbimizin bizi bağışlayacağını umarız,

52. Ve Musa'ya vahyettik; Kullarımı gece yürüt (geceleri okut), şüphesiz sizler tabi olunacak olanlarsınız,

53. Derken firavun kültür merkezlerine konuşmacılar gönderdi,

54. Bunlar güçsüz bir azınlık oldukları halde,

55. Belli ki bizden nefret ediyorlar,

56. Oysa biz aydın ve tedbirli bir toplumuz.

57. Onları cennet bahçelerinden ve pınarlardan böyle ayırdık,

58. İlahi hazinelerden ve ilahi makamlardan,

59. Ve onları İsrail oğullarına böyle miras bıraktık,

60. Doğuya (Rahmana) doğru onları takip ettiler,

61. İki topluluk birbirine bakar bir haldeyken Musa'nın dostları dediler; Şüphesiz bizim yolumuzu anladılar,

( Değerli okur, Kuran zaman, mekan ve felsefe ötesi olan özel bir bilgelik kitabıdır. Musa ve dostları  hala bulundukları yerdeler ve firavun ordusuna mensup olan bizler ise onları  takip ediyoruz. Ve işte tam şu anda karşı karşıya bakışıyoruz ve onlar kendilerini anlamamızı bekliyorlar. )

62. Dedi; Hayır daha anlamadılar ama şüphesiz rabbim benimledir ve hepimize doğru yolu gösterecek,

63. O zaman Musa’ya asasını denize (dünya denizine) vurmasını vahyettik, böylece araları ayrıldı ve tarafların her biri koca bir dağ gibi oldu,

("İdrab": Darb kökünden, geri dönmek, vazgeçmek, yüz çevirmek, vurmak, çarpmak, yere çalmak. "Bahr": Deniz, insan denizi. "İnfilak": Açılma, ayrılma. "Tavd": Büyük dağ, tepe, sebat, kararlılık. "Fırka": İnsan topluluğu, bölük, tümen.

Çalışma arkadaşımız Fethi bey, Nesimi'den bir deyişi hatırıma getirmeseydi belki de bu ayeti hiçbir zaman anlamayacaktım.. 

"Ben melamet hırkasını kendim giydim yenime,
Ar u namus şişesini taşa çaldım kime ne?"

Meğer mesele denizi ikiye ayırmak değil, dünya hayatıyla ahiret hayatını ikiye ayırmakmış. Tıpkı Sad 38/42 ayetinde Allah'ın Eyüp'e tavsiye ettiği gibi; " Vur tekmeyi şeytana gitsin, işte bu yenileyen serin bir içecektir." )

64. Sonra diğerlerini oraya yaklaştırıp,

65. Musa'yı ve yanındakilerin hepsini kurtardık,

66. Sonra diğerlerini boğduk,

67. Şüphesiz bu da açık bir bilgi ama onların çoğu dinlemedi bile,

68. Şüphesiz ki senin rabbin O Merhametli Sevgili.

69. Onlara İbrahim’in haberini de anlat,

70. Hani o babasına ve kavmine sormuştu; Nelere kulluk ettiğinizin farkında mısınız?

71. Dediler; Putlara (suret verilen sıfatlara) kulluk ediyoruz ve onlarda toplanmayı sürdürüyoruz,

72. Dedi; Yalvardığınızda sizi işitiyorlar mı?

73. Veya size bir fayda ve zararları var mı?

74. Dediler; Hayır ama atalarımızdan böyle gördük,

75. Dedi; Gördünüz mü neye kulluk ettiğinizi,

76. Siz ve geçmiş atalarınız,

77. Onlar benim düşmanımdır, âlemlerin (insanların) rabbi hariç,

78. Beni yaratan ve doğru yolu gösteren Odur,

79. Beni yediren içiren Odur,

80. Hastalandığımda şifa veren Odur,

( Allah deyip geçmeden önce annemizin, babamızın, doktorların ve bilimin hakkını nereye koyacağımız iyi düşünülmelidir. )

81. Öldükten sonra diriltecek olan da Odur,

82. Ve ceza gününde suçlarımı bağışlayacağını umduğum da Odur,

83. Rabbim bana anlayış ver ve beni içten olan kullarının arasına kat,

84. Gelecek nesiller içinde iyilikle anılmayı nasip eyle,

85. Beni ödüllendirdiğin cennetliklerden kıl,

86. Yanlış yola sapan babamı da bağışla,

87. Diriliş günü beni mahzun etme.

88. O gün ne mal fayda verir ne oğullar,

89. Ancak O İlah'a temiz bir kalp ile gelenler hariç,

90. Koruyup korunanlara cennet yaklaştırılır,

91. Azgınlara cehennem açıkça gösterilir,

92. Ve onlara denir; Kulluk ettiğiniz şeyler nerede,

93. O İlah dışındakiler? Kendilerine veya size yardım edebiliyorlar mı?

94. Sonra azgınlarla birlikte yüzüstü oraya atılırlar,

95. İblisin tüm ordusuyla birlikte,

96. Orada birbirleriyle çekişerek derler ki,

97. İşte O İlah, biz gerçekten yanılmışız,

98. Sizi âlemlerin (insanlığın) rabbi ile bir tutuyorduk,

99. Bizi yoldan çıkan suçlular saptırdı,

100. Şimdi ne yardım edenimiz var,

101. Ne de bir dostumuz,

102. Keşke geri dönüş mümkün olsaydı, o zaman iman edenlerden olurduk.

103. Şüphesiz bu da açık bir bilgi ama onların çoğu dinlemedi bile,

104. Şüphesiz ki senin rabbin O Merhametli Sevgili.

105. Gönderilenleri Nuh kavmi de yalanlamıştı,

106. Kardeşleri Nuh demişti ki; Hala koruyup korunmayacak mısınız?

107. Şüphesiz ben sizin için güvenilir bir elçiyim,

108. Şu halde O İlah için koruyup korunun ve beni dinleyin,

109. Buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum, benim ücretim âlemlerin (insanlığın) rabbinde,

110. Şu halde O İlah için koruyup korunun ve beni dinleyin,

111. Dediler; Seni ancak ahmaklar dinlerken sana iman eder miyiz?

112. Dedi; Onların ne yaptığını bilemem,

113. Onların hesabı rabbime aittir, eğer anlayabilirseniz,

114. Ama iman ettim diyenleri kovamam ya,

115. Sonuçta ben sadece bir uyarıcıyım,

116. Dediler; Ey Nuh eğer vazgeçmezsen taşlanarak kovulacaksın,

117. Dedi; Rabbim kavmim beni yalanladı,

118. Artık benimle onların arasını açarak beni ve maiyetimdeki iman sahiplerini kurtar,

119. Bunun üzerine onu ve beraberindekileri dolu geminin (iman ve inanç gemisinin) içinde kurtardık,

120. Sonra diğerlerini boğduk,

( Nuh tufanı hakkındaki bilgiler Kamer 54/15 ayetinde toplanmıştır. Burada sadece şu kadarını söyleyelim ki, o bir su baskını değildi ve o gemi de bildiğiniz bir gemi değil. )

121. Şüphesiz bu da açık bir bilgi ama onların çoğu dinlemedi bile,

122. Şüphesiz ki senin rabbin O Merhametli Sevgili.

123. Gönderilen elçileri Ad kavmi de yalanlamıştı,

124. Kardeşleri Hud onlara demişti ki; Hala koruyup korunmayacak mısınız?

125. Şüphesiz ben sizin için güvenilir bir elçiyim,

126. Şu halde O İlah için koruyup korunun ve beni dinleyin,

127. Buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum, benim ücretim âlemlerin (insanlığın) rabbinde,

128. Her tepeye bir anıt dikerek avunacak,

129. Sizi ebedi kılacağını zannettiğiniz tapınaklar yapacak,

130. Ve güç elinize geçtiğinde zorbalık mı yapacaksınız?

131. Artık O İlah için koruyup korunun ve beni dinleyin,

132. Koruyup korunun ki Onun size hangi şeylerle yardım ettiğini bilirsiniz,

133. Size oğullar ve hayvanlar verdi,

134. Ve bahçeler pınarlar,

135. Doğrusu sizin adınıza büyük günün cezasından ürküyorum.

136. Dediler; Ne söylersen söyle bizim için fark etmez,

137. Bunlar eskilerin uydurmalarından başka bir şey değil,

138. Ve biz azap edilecek olanlardan da değiliz,

139. Böylece yalanladılar da onları perişan ettik. Doğrusu bunların bir gerçeği var ama onlardan çoğu gerçeği aramaz,

140. Şüphesiz ki senin rabbin O Merhametli Sevgili.

141. Gönderilen elçileri Semud kavmi de yalanlamıştı,

142. Kardeşleri Salih onlara demişti ki; Hala koruyup korunmayacak mısınız?

143. Ben sizin için güvenilir bir elçiyim,

144. Şu halde O İlah için koruyup korunun ve beni dinleyin,

145. Buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum, benim ücretim âlemlerin (insanlığın) rabbinde,

146. Bu yaşadığınız yerlerde sürekli emniyette misiniz?

147. Böyle bahçelerde, pınar başlarında,

148. Ekinlerin ve salkım saçak hurmalıkların arasında,

149. Ve dağlarda ustalıkla oyulmuş evlerin içinde?

150. Şu halde O İlah için koruyup korunun ve beni dinleyin,

151. O aşırıya gidenlere uymayın,

152. Onlar yeryüzünde dirlik düzeni bozarlar ve düzeltmeye çalışmazlar,

153. Dediler; Sen sadece delirmişsin,

154. Sonuçta sen de bizim gibi bir insansın, eğer doğru söylüyorsan açık bir bilgiyle ispatla,

155. Dedi; İşte şu dişi deve, onun içmesi ile sizin içmeniz malum gün (kıyamet günü) ile belirlendi,

156. Ona kötü niyetle temas etmeyin, yoksa büyük günün azabı sizi yakalar,

157. Sonunda onu kestiler de pişman olanlardan oldular,

158. Böylece cezalandırıldılar. Şüphesiz bunda bir ayet var ama onlardan çoğu iman etmez (anlamaz),

( Dişi deveyle sembolize edilen bu ayet hakkında Neml 27/48 ayetinde bilgi verilmiştir. O dişi deve gerçek bir deve değil, kelimeleri ve cümleleri doğuran cim, cemel, yani C harfiymiş. Cenini, cemali ve cenneti doğurduğu gibi, cinneti, cinayeti ve cesedi de doğururmuş. Bu ilmi kesmek, harfleri ve kelimeleri kötü yolda kullanmak demekmiş. )

159. Şüphesiz ki senin rabbin O Merhametli Sevgili.

160. Gönderilen elçileri Lut kavmi de yalanlamıştı,

161. Kardeşleri Lut onlara demişti ki;  Hala koruyup korunmayacak mısınız?

162. Ben sizin için güvenilir bir elçiyim,

163. Şu halde O İlah için koruyup korunun ve beni dinleyin,

164. Buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum, benim ücretim âlemlerin (insanlığın) rabbinde,

165. Alemlerden (insanlık aleminden) erkek cinsine mi yaklaşıyorsunuz,

166. Rabbinizin sizin için yarattığı eşleri bırakıyorsunuz, doğrusu siz aşırıya giden bir kavimsiniz.

167. Dediler; Ey Lut vazgeçmezsen kovulacaksın,

168. Dedi; Doğrusu sizin yaptıklarınızdan tiksinmekteyim,

169. Rabbim beni ve yakınlarımı onların bu yaptığından kurtar,

170. Bunun üzerine onu ve yanındakilerin hepsini kurtardık,

171. Ancak gelecekte çirkinleşecek olan kadın hariç,

("Acuze": Yaşlı kadın. çirkin kadın. "Gabir": İstikbal, gelecek, sonra, sonraya kalan. )

172. Kalanların hepsinin kökünü kazıdık,

173. Üzerlerine yağmur gibi yağdık, uyarılanların yağmuru ne kötü,

174. Doğrusu bunların bir gerçeği var ama onlardan çoğu gerçeği aramaz,

( Bu ayetlerdeki gerçeği Araf 7/163 ayetinde görebilirsiniz. )

175. Şüphesiz ki senin rabbin O Merhametli Sevgili.

176. Gönderilen elçileri Eyke halkı da yalanlamıştı,

177. Şuayb onlara demişti ki; Hala koruyup korunmayacak mısınız?

178. Ben sizin için güvenilir bir elçiyim,

179. Şu halde O İlah için koruyup korunun ve beni dinleyin,

180. Buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum, benim ücretim âlemlerin (insanlığın) rabbinde,

181. Doğru ölçün, eksiltenlerden olmayın,

182. Doğru ölçü ile ölçün,

183. İnsanların hakkı olan şeyleri eksiltmeyin ve yeryüzünde karışıklık çıkarıp düzeni bozmayın,

184. Koruyup korunun ki, sizi ve sizden önceki nesilleri O yarattı,

185. Dediler; Sen sadece delirmişsin,

186. Sen de ancak bizim gibi bir insansın ve yalan söylediğini düşünüyoruz,

187. Eğer doğru söylüyorsan gökten bir şey indir de görelim,

188. Dedi; Rabbim yaptıklarınızı daha iyi bilir,

189. Böylece onu yalanladılar da gölge gününün (hak edilmemiş rahatlığın) azabı onları yakalayıverdi, şüphesiz o büyük günün azabıdır,

( Görüldüğü gibi gölge her zaman rahatlık ve huzur anlamı taşımıyor, nankörlük edildiğinde kara güne dönüşebiliyor. )

190. Doğrusu bunların bir gerçeği var ama onlardan çoğu gerçeği aramaz,

191. Şüphesiz ki senin rabbin O Merhametli Sevgili.

192. Şüphesiz ki o alemlerin (insanlığın) rabbinden indirildi,

193. Onu güvenilir ruh (ölümsüz nefes) getirdi,

194. Uyarıcılardan olasın diye senin kalbine,

195. Arap diliyle apaçık,

196. O (Kuran) şüphesiz önceki sayfalarda da vardır,

197. İsrail oğullarından âlimlerin onu bilmesi onlar için kanıt değil mi?
  
198. Eğer onu yabancı bir dilde gönderseydik,

199. Ve onlara öylece okunsaydı anlamazlardı,

200. Biz onu suçluların kalbine işte böyle anlamsız soktuk,

("Selk": Çekmek, çekilmek, gitmek, sokmak, içeri itmek, girdirmek.

Bu ayet "Selk" kelimesinin ikincil anlamına göre şöyle de tercüme edilebilirdi, "Biz onu suçluların kalbinden işte böyle çekip aldık." )

201. Acıklı azabı görünceye kadar da ona iman etmezler,

202. Ve bu azap onlar farkında olmaksızın ansızın gelecektir,

203. O zaman derler ki; Bir fırsat daha verilmez mi?

204. Azabımızın hemen gösterilmesini hâlâ istiyorlar mı?

205. Eğer biz onları uzun yıllar yaşatsaydık,

206. Uyarıldıkları ceza yıllar sonra başlarına gelseydi bile,

207. Bu onlara bir yarar sağlamazdı,

208. Biz uyarmadıkça hiçbir ülkeyi yok etmedik,

209. İşte zikir (Allah ilmi), biz zalim (nefsine uyan) olmadık,

210. Onu şeytanlar indirmedi,

211. Onlara düşmez ve zaten güçleri de yetmez,

212. Şüphesiz onlar işitmekten uzaktırlar,

213. Şu halde O İlah varken başka ilah edinme, sonra ceza görenlerden olursun,

214. En yakınlarından başlayarak uyar,

215. Seni dinleyen iman sahiplerine kol kanat ger,

216. Şayet sana aykırı davranırlarsa de ki; Ben sizin yaptıklarınızdan uzağım,

217. O Merhametli Sevgiliyi vekil et,

218. O ki kalktığında (duayı ayağa kaldırmak için kalktığında) seni görür,

219. Secde edenlerin (ayağa kapananların) arasında dolaşıp durduğunu da,

( Bu ayetleri namazla sınırlamaya çalışmak çok doğru değil. Çünkü bu surenin okunduğu günlerde okuma vardır, toplu namaz yoktur. Zaten kelimelerin geçtiği diğer ayetler bunu açığa çıkarıyor. Tekumu kelimesi: Müzzemmil 73/20, Tur 52/48, Casiye 45/27, Mümin 40/46, Sebe 34/46, Rum 30/55, 14, 12, Nisa 4/127. Tekallube kelimesi: Bakara 2/144, Al-i imran 3/196. )

220. Şüphesiz O işiten ve bilendir,

221. Şeytanların kime musallat olacağını size haber vereyim mi?

222. Yalancı sahtekârların tümüne,

223. Onlar ona kulak verirler ve çoğu yalancıdırlar,

224. Ve şairleri de ancak şaşkınlar dinler,

225. Baksana her konuda boş boş konuşur,

226. Ve yapmadıkları şeyleri anlatır dururlar,

227. Ancak iman edip içten olan, O İlah’ı zikreden (Allah'ın ilmini düşünen) ve eziyet görüp yardım edilenler hariç. Zalimler (nefsine uyanlar) ise nereye döndürüldüklerini yakında bilecekler.

***


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder