42 ŞURA (Meclis)

İnsanla görünen O İlah adına,

1. Ha, Mim. ( Bilge, İnsan. )

2. Ayn, Sin, Kaf. ( Şahit, Ölüm, Diriliş. )

( Hurufu Mukattaa harfleri hakkında 68 Kalem suresi altında bilgi verilmiştir. )

3. Bilgelerin Sevgilisi O İlah sana ve senden öncekilere işte böyle vahyeder,

("Aziz": Seven, sevilen, sevgili. Allah'ın isimlerinden biri. "Hakim": Herkesin bilmediğini bilen, bilge, Allah'ın isimlerinden biri. ) 

4. Göklerde (bilgeliklerde) ve yerde (insanlıkta) ne varsa Onundur, Odur azmederek ilerleyenlerin yücesi,

("Aliyy": Yüksek, yükselen, yüce, Allah'ın isimlerinden biri. "Azim": Azmeden, kesin kararlı, kesin karar ile ilerleyen, Allah'ın isimlerinden biri. )  

5. Melekler (ölümsüz bilgeler) överek rablerini dile getirir ve yerdeki kimseler için af dilerlerken, üstlerinde neredeyse gökler (bilgelikler) çatlayacak. Ancak O İlah merhametiyle kusurları örten değil mi?

6. O İlah kendisinden başka koruyucu edineni koruyor, sen onların vekili değilsin,

( Ölümsüz bilgeleri çatlatacak kadar öfkelendiren şey nedir? Hemen aşağıda gelen 16. ayet bunun sebebinin Medine döneminde Necran Hıristiyanları ile Meryem ve İsa hakkında yapılan tartışmalar olduğunu gösteriyor. )

7. Keza biz sana bu Arapça okumaları okuma yazma bilmez bir şehri ve çevresindeki kimseleri uyarman için indirdik. Uyar ki hakkında şüphe olmayan toplanma gününde kimisi cennette, kimisi alevli ateştedir,

8. O İlah dileseydi onları tek bir ümmet (toplum) yapardı, fakat O kendi merhametine ancak dilediğini dahil eder. Zalimlerin (nefsine uyanların) ise koruyucusu ve yardımcısı yoktur,

9. Yoksa Ondan başka koruyucular mı buldular? Oysa tek koruyucuları O İlah'tır, Odur ölüleri dirilten ve her şeye gücü yeten,

10. Herhangi bir konuda ayrılığa düşerseniz hüküm O İlah'ındır. İşte benim rabbim O İlah budur, ben Onu vekil ettim ve Ona yöneldim,

11. Gökleri (bilgelikleri) ve yeri (insanlığı) şaşkınlık verici biçimde yaratan, size kendi cinsinizden eşler, hayvanlara da kendi cinslerinden eşler verdi ve çoğalttı. Onun benzeri bir şey yoktur, O işitendir, görendir,

12. Göklerin ve yerin hazinelerinin anahtarları Onundur, bir kimsenin nasibini dilerse genişletir, dilerse kısar, Şüphesiz O her şeyi bilendir,

13. Din konusunda Nuh’a vasiyet ettiğini İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya da vasiyet etti ve “Dini ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin” emrini sana da vahyederek size de şeriat (dini hüküm) kıldı. Ancak onları davet ettiğin şey ortak koşanlara ağır geldi. O İlah dilediğini kendine seçer ve kendine yöneleni doğru yola iletir,

14. Onlar kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler. Eğer rabbinden çıkan "belirlenmiş bir vakte kadar" sözü olmasaydı hükümleri hemen verilirdi. Şüphesiz kitabı onlardan miras alan sonrakiler de ondan (dirilişten) şüphe içindeler,

15. Sen doğruları söylemeye devam et ve emredildiğin gibi dosdoğru ol. Onların heveslerine uyma ve de ki; Ben O İlah'ın kitabından indirilenlere iman ettim ve aranızda adil olmam emrediliyor. O İlah hepimizin rabbidir. Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız sizedir, aramızda tartışılacak bir şey yoktur. Dönüşümüz Onadır, O İlah hepimizi bir araya toplayacaktır,

16. Onlar O İlah hakkında sonradan tabi oldukları şeyleri tartışıyorlar. Onların delilleri rableri katında değersizdir, onların üzerinde öfke ve şiddetli ceza var,

( Sonradan tabi olunan şeyler, peygamberlerden sonra beliren mezheplerdir. )

17. O İlah kitabı hak ve adalet terazisi üzerine indirdi. Ne bilirsin, belki de o saat (belirlenmiş vakit) yakındır,

18. Ona iman etmeyenler çabuk gelmesini ister, iman edenlerse onun gerçek olduğunu bilir ve ondan korkarlar. Şüphesiz ki o saat (belirlenmiş vakit) hakkında tartışanlar derin bir yanılgı içinde, 

19. O İlah kullarına gizlidir, dilediği kimseye dilediği gibi verir. Odur sevenlerin ve sevilenlerin kuvveti,

20. Ahiret (diriliş) kazancı isteyenin kazancını arttırırız, dünya kazancını isteyene de ondan veririz, fakat onun ahirette payı olmaz,

21. Yoksa onların din konusunda O İlah’ın yasak ettiğini serbest kılan başka ortakları mı var? Eğer kıyamette ayrılacaklarını söz vermiş olmasaydık hükümleri derhal verilirdi, şüphesiz cezanın acıklı olanı zalimler (nefsine uyanlar) içindir,

22. Yaptıklarına kavuşurken zalimlerin (nefsine uyanların) ürperdiklerini görürsün. İman edip içten olanlarsa rableri katından diledikleri her şeyi buldukları cennet bahçelerindedir. O (çok istenen) büyük üstünlük işte budur,

23. O İlah’ın iman edip içten olan kullarına vaadi işte budur. De ki; Buna karşılık sizden yakınlıkta (Allah'a yakınlıkta) sevgiden başka bir ücret istemiyorum. Kim iyilik yaparsa onun iyiliğini artırırız, şüphesiz O İlah kusurları örten ve teşekkürün karşılığını verendir,

24. Yoksa, O İlah hakkında yalanlar uyduruyor mu diyorlar? Eğer O İlah uydurmanı dileseydi senin kalbini (anlayışını) mühürler ve kelimeleriyle senin yalandan Allah'ını yok edip gerçeği gerçekleştirirdi. Şüphesiz O gönüllerde olanı bilendir,

25. O ki, kullarının pişmanlığını kabul eder, günahlarını affeder ve ne yaptıklarını bilir,

26. İman edip içten olanları kabul eder ve kendi hazinesinden onların iyiliğini artırır. Kâfirler (kalp körleri) içinse şiddetli cezalar var,

27. Eğer O İlah kullarının geçimini sınırsız genişletseydi yeryüzünde azarlardı, bu yüzden dilediği bir ölçüyle indirir. Şüphesiz O kullarını görüp haberdar olandır,

28. O ki, ümitler kesilirken imdada koşup yardımını yayandır, Odur övülen koruyucu,

("Gays": İmdada koşmak, yardım etmek, yağmur. )

29. Gökleri (bilgelikleri) ve yeri (insanlığı) yaratması ve o ikisinde yürüyen hayvanlar yayması da Onun ayetlerindendir, dilediğinde hepsini bir araya toplamaya gücü yeter,

( Çok tuhaf, ben dabbe adı verilen bu iki ayaklı hayvanları hep yerde yaşarlar bilirdim, meğer göklerde bilgelerin arasında da yaşarlarmış..? ) 

30. Başınıza gelen herhangi bir musibet kendi yaptıklarınız yüzündendir ve yine de çoğunu affeder,

31. Onun önüne geçemezsiniz ve O İlah'tan başka bir koruyucunuz ve yardımcınız da yoktur,

32. Denizde (hayat denizinde) dağlar misali akıp gidenler (dinler, inançlar, alimler) de Onun ayetlerindendir,

("Bahr": Deniz, insanlık denizi, milletler."Alam": Alametin çoğulu, alametler, büyük âlimler, büyük dağlar. "Cari": Akan, akmakta olan, geçmekte olan. "Cariye": Akıp giden, yol alan, giden, güneş, gemi, kadın köle, kadın hizmetçi. "Cevari": Akanlar, akıp gidenler, kadın köleler.

Yukarıdaki kelimeleri özellikle verdim ve gördüğünüz gibi kelimeler Sümerlerin anlattığı Nuh tufanından bu yana sürekli anlam kaybına uğramış görünüyorlar. Hatta bu anlam kaymalarının daha Sümerler zamanında başladığını ve Gılgamış destanının bu anlam kaymalarını düzeltmek için anlatılan bir metin olduğunu söylemek çok yanlış olmayacaktır. Kuran'ın bu anlam kaymalarını dikkate aldığını, su, gemi, nehir, ateş, yer, gök gibi kelimeleri zaman zaman halkın anladığı anlamda, zaman zaman da eski anlamlarıyla kullandığını görüyoruz. )

33. Dileseydi rüzgarı (desteğini) keserdi de, oldukları yerde kalakalırlardı (gelişemezlerdi). Çalışıp teşekkür edenler için bunda ibretler vardır,

34. Onları kendi hataları nedeniyle ortadan kaldırır, pek çoğunu da kurtarır,

35. Bilsinler ki ayetlerimiz (gerçeklerimiz) hakkında tartışanlar için kaçacak bir yer yoktur,

36. Size dünya hayatında verilen şeyler geçici geçimliktir. İman eden ve rabbini vekil edinen kimseler için O İlah’ın katında olan şeyler hem daha güzel, hem de süreklidir,

37. Onlar büyük günahlardan ve haddi aşmaktan kaçınır, kızdıkları zaman da bağışlarlar,

38. Yine onlar rablerinin davetine uyup namazı (duayı) yükseltir, işlerini aralarında görüşüp danışır, kendilerine verdiğimizden başkalarına da verir,

39. Ve haksızlığa uğradıklarında yardımlaşırlar,

40. Bir kötülüğün cezası yine onun gibi bir kötülüktür, ama kim bağışlar ve vazgeçerse onun mükafatı O İlah'a aittir. Doğrusu O zalimleri (nefsine uyanları) sevmez,

41. Elbette zalim (nefsine uyan) karşısında kendini savunanlar suçlanamaz,

42. Suçlama, insanlara zalimce (nefsine uyarak) davranana ve yeryüzünde azgınlık edenleredir, onlar için ağır cezalar var,

43. Yine de kim sabreder ve affederse, şüphesiz bu çok asil bir davranıştır,

44. O İlah’ın saptırdığına yol gösteren bulamazsın. Zalimleri (nefsine uyanları) azabı gördüklerinde; Geri dönüşün çaresi yok mu, derken görürsün,

45. Görürsün ki ateşe götürülürken başları öne düşer, bakışlarını gizlerken iman edenler şöyle derler; Aldananlar diriliş gününde hem kendilerini hem de sevdiklerini aldattılar öyle mi? Şüphesiz zalimler (nefsine uyanlar) artık hiç bitmeyecek bir azabın içindeler,

46. Onların O İlah’tan başka yardım edecek koruyucuları yoktur ve O İlah’ın kendi yanlışları içinde terk ettiğine çare bulunmaz,

47. O İlah'ın geri çevrilmesi imkansız günü gelmeden önce rabbinize dönün, çünkü o gün yaptıklarınıza kafir (kalp körü) kesilemez, sığınacak bir yer de bulamazsınız,

48. Eğer dinlemezlerse bil ki seni onların üzerine bekçi göndermedik, sana düşen sadece duyurmaktır. Biz insana bir iyilik verdiğimizde sevinir de, kendi yaptıkları yüzünden başı derde girince dönüp yine bize küser. İnsan işte böyle kafir (kalp körü) bir varlık,

49. Göklerin (bilgeliklerin) ve yerin (insanlığın) yönetimi O İlah'tadır, dilediği gibi yaratır. Dilediğine kız evlat verir, dilediğine erkek,

50. Dilerse hem erkekten hem kızdan çifter verir, dilerse kısır bırakır. O her şeyi bilen ve her şeye gücü yetendir,

51. Bir insanın O İlah ile konuşması hiç olmadı ve olmaz. Onun konuşması, bazen vahiy iledir bazen perde arkasından, ve izin verip gönderdiği elçileriyle dilediği şeyleri bildirir. Şüphesiz O bilgelerin yücesidir,

52. İşte sana da işlerimizden bir ruhu (ölümsüz nefesi) böyle vahyettik. Yoksa sen kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Biz onu kullarımızdan dilediğimize doğru yolu gösterdiğimiz bir ışık yaptık ve sen şüphesiz güvenli bir yol göstermektesin,

53. Göklerde ve yerde olanların sahibi O İlah’ın yolunu. Zaten bütün işler dönüp dolaşıp O İlah'a varmaz mı?
                                                                      
***


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder