11 HUD (Hud)

İnsanla görünen O İlah adına,

1. Elif, Lam, Ra. ( Doğru, Eğri, Bilgi. ) Kitabın ayetleri sağlamlaştırıldı, sonra her şeyden haberdar olan bilge katından ayrı ayrı açıklandı,

("Ayet": Eser, bilgi, belge, işaret, ifade. "Muhkem": Tahkim etmek, sıkılaştırmak, sağlamlaştırmak. "Habir": Haber alan, haberdar olan, Allah'ın isimlerinden biri. "Hakim": Herkesin bilmediğini bilen, bilge, Allah'ın isimlerinden biri.

Hurufu Mukattaa harfleri hakkında 68 Kalem suresi altında bilgi verilmiştir. )

2. O İlah'tan başkasına kulluk etmemeniz için. Şüphesiz ben Ondan bir uyarıcı ve müjdeciyim,

3. Pişman olup rabbinizden af dileyin ki, O da sizi belli bir zamana kadar güzelce geçindirsin ve her iyilik sahibine iyilik versin. Yüz çevirirseniz başınıza gelecek büyük günün azabından korkarım,

4. Dönüşünüz O İlah'adır ve Onun her şeye gücü yeter,

5. Ondan gizlenmek için örtüsüne bürünüp yan dönen onlar değil mi? Ama O onların gizlediklerini de açıkladıklarını da bilir, çünkü O kalplerin içini bilendir,

6. Yeryüzünde hiçbir dabbe (yürüyen hayvan) yoktur ki geçimi O İlah'a ait olmasın. O onların karar kıldığı yeri de, gönderileceği yeri de bilir, hepsi görünen kitaptadır,

( Dabbe yürüyen hayvan demek. Sad 38/34 ve Neml 27/82 ayetlerinde göreceğiniz gibi sadece hayvanlar için değil hayvanlaşmış insanlar için de kullanılıyor. )

7. Odur arş'ı (tahtı, yüksekliği, bilgeliği) su üzerinde iken hanginizin güzel işler yapacağını görmek üzere gökleri ve yeri altı günde yaratan. Öldükten sonra tekrar dirileceksiniz dediğinde kâfirler (kalp körleri) diyorlar ki; Bu sadece etkileyici bir felsefe,

8. Biz bir ümmetin (toplumun) cezalandırılmasını bir süreliğine ertelesek derler; Onu tutan nedir? Oysa o geldiğinde geri dönüşü yoktur ve önemsemedikleri şey onları çepeçevre kuşatmaktadır,

9. Şüphesiz insana kendimizden bir genişlik versek de sonra geri çeksek, ümitsizliğe düşüp kafir (kalp körü) kesilir,

10. Darlıktan kurtarıp feraha çıkardığımızda ise, sanırım aksilikler yakamı bıraktı der. Şüphesiz o boş yere sevinip övünür,

11. Ancak sabredenler ve içten olanlar hariç, onlar için bağışlanma ve büyük bir ödül var,

12. Şimdi sen onların; Ona bir hazine verilmeli veya yanında bir melek (bilge) dolaşmalıydı, demelerine sıkılıp sana vahyedilenleri duyurmayı terk mi edeceksin? Sen sadece bir uyarıcısın, her şey O İlah’ın elinde,

13. Yoksa onu uydurdu mu diyorlar? De ki; Öyleyse O İlah’tan başka kim varsa çağırıp siz de onun gibi uydurulmuş on sure söylesenize,

14. Eğer cevap veremiyorlarsa bilin ki o ancak O İlah’ın ilmiyle indirilmiştir ve Ondan başka ilah yoktur. Hala teslim olmuyor musunuz?

15. Kim dünyayı ve onun zenginliğini isterse çalışmasının karşılığını eksiksiz veririz,

16. Ancak onların dirilişte ateşten başka şeyleri yoktur, yaptıkları boşa gitmiş ve değersizleşmiştir,

17. Rabbinin açık belgelerini okuyan ve kendisinden öncekilere de bir merhamet olarak Musa'nın kitabının yol gösterdiğine şahit olup iman edenlerle, ateş vaat edilen kafir (kalp körü) ayrılıkçılar bir olur mu? Şu halde bundan şüphe etme, çünkü o rabbinden bir gerçektir ama ne yazık ki insanların çoğu iman etmez,

18. O İlah hakkında yalan söyleyenden daha zalim (nefsine uyan) kim var? Rablerine döndüklerinde şahitler der ki; Rableri hakkında yalan söyleyenler işte bunlardı, O İlah’ın nefreti yalancıların üzerine değil mi?

19. Onlar O İlah’ın yoluna (doğruluğa) set çeken ve onu çarpıtmak isteyenlerdir. Onlar ahirete (ölümden sonraki hayata) kafir (kalp körü) olanlardır,

( Yanlış görmüyorsam bu ayetler inkar edenlerin yanı sıra bağnaz iman sahiplerine de hitap ediyor. )  

20. Ama önüne geçebilecek değiller. Çünkü O İlah’tan başka yardımcıları yoktur ve cezaları kat kat arttırılır, çünkü duymuyor ve görmüyorlardı,

21. İşte onlar kendi kendilerini aldatmışlardı ve hayal ettikleri şeyler yok oldu,

22. Çaresi yok dirilişte büyük hayal kırıklığına düşecekler,

23. İman edip içten olanlar ve rablerine sevgi duyanlar ise cennet halkıdır ve orada ebedi kalırlar,

("İman": Emn kökünden, emin olan, şüphe duymayan. "Amil": İş işleyen, bir işi yapan, sebep. "Salih": Halas kökünden, ihlas sahibi, içi dışında olan, içten, samimi. "Hubb": Muhabbet, sevgi, dostluk, bağlılık. )

24. Bu ikisinin hali körle görene veya sağırla işitene benzer, ikisi bir olur mu, hiç düşünmüyor musunuz?

25. Nuh’u kavmine göndermiştik de; Ben size açık konuşan bir uyarıcıyım,

26. O İlah’tan başkasına kulluk etmeyin, zira sizin adınıza o zor günün cezasından korkuyorum,

27. Kavminden ileri gelen kâfirler (kalp körleri) dediler; Sen de bizim gibi bir insansın ve bize karşı bir üstünlüğün yok. Üstelik görüyoruz ki sana fakir cahillerden başkası tabi olmuyor. Biz sizin bir üstünlüğünüzü görmüyoruz, aksine yalan söylediğinizi düşünüyoruz,

28. Dedi; Ey kavmim hiç düşündünüz mü, ya ben rabbimin size gizli tutup bana açtığı kendi katından bir bilgiye sahipsem? Zaten istemediğiniz sürece sizi buna zorlayamayız ki,

29. Ey kavmim, buna karşılık sizden mal istiyor değilim, varsa bir karşılığı O İlah’a aittir. Ancak rablerine kavuşacak olan iman sahiplerini de kovamam, ben sizin bilgisiz bir toplum olduğunuzu düşünüyorum,

30. Ey kavmim, onları kovarsam beni O İlah’tan kim korur düşünmüyor musunuz?

31. Ben size O İlah’ın hazineleri bendedir demiyorum, geleceği de bilmem, meleğim (bilgeyim) de demiyorum. Ama hor gördüğünüz kimseler için O İlah onlara değer vermez de diyemem, içlerini O İlah bilir, o takdirde ben de zalimlerden (nefsine uyanlardan) olmuş olurum,

32. Dediler; Ey Nuh bu tartışmada çok ileri gittin, doğru söylüyorsan bizi tehdit ettiğini azabı getir de görelim,

33. Dedi; Onu dilerse  O İlah getirir ve siz önüne geçemezsiniz,

34. O İlah sizi şaşırtmayı dilediyse, ben istesem de nasihatlerim fayda etmez. O sizin rabbinizdir ve Ona döndürüleceksiniz,

35. Yoksa onu uydurdu mu diyorlar? De ki; Eğer onu uydurduysam suçu benimdir, fakat ben sizin suçlarınızdan uzağım,

36. Sonra Nuh’a denildi ki; Artık iman etmiş olanlardan başkası asla iman etmez, artık onların yaptıklarına üzülme,

37. Gözetimimiz altında ve sana bildirdiğimiz üzere gemiyi (dini, inanç esaslarını) kur ve o zalimler (nefsine uyanlar) için bana bir şey söyleme, şüphesiz onlar boğulacak olanlardır,

("Sınaat": Sanat, maharet, ustalık. "Felek": Gök, gök katı, devir, dönem, yol, yörünge, hayat yolu, din, inanç. "Fülk": Gemi, kayık.

Gökler ve göklere ulaşan yollarla ilgili olan "felek" kavramı zaman içinde çeşitli deformasyonlara uğramış görünüyor. Nuh'tan sonra gelişen gemiciliğe bağlı olarak önce fülk (gemi) anlamı kazanmış, astronomi biliminin gelişmesi ile de yörünge anlamı verilmiştir. Dinler tarihinde, "deniz/milletler", "nehir/bolluk", "gölge/rahatlık", "ahlak/gömlek", "gömlek/zırh", "gece/cehalet", "gündüz/ilim" gibi bu değişimin sayısız örneklerini görmek mümkündür. )   

38. Gemiyi (inanç esaslarını) kurarken kavminden ileri gelenler her uğradıklarında onunla alay ediyorlardı. Dedi ki; Şimdi bizimle alay ettiğiniz gibi sonra biz de sizinle alay edeceğiz,

39. Pişman edici azabın kimin başına gelip oturacağını yakında göreceksiniz,

40. Nihayet emrimiz gelip tandır coştuğunda dedik; Sözü kendi aleyhine gerçekleştirenler hariç, iman eden bütün çiftleri ve aileni oraya yerleştir. Zaten onunla birlikte iman edenler pek azdı,

("Tennur": Tandır, fırın. "Feveran": Maddi manevi kaynayıp fışkırmak, coşup köpürmek, şiddet, kokunun etrafa yayılması. "Zevc": Sınıf, cins, nevi, çift, iki şey. 

Ayetin söz ettiği tandır bir geminin kazanı değil, tapınaklarda ve köy evlerinde bulunan pişirme tandırlarıdır. Ayetteki kelimelerin anlattığı sahne ortalığın kan gölüne döndüğü bir kurban bayramına benziyor. O günlerde Hz. İbrahim henüz sahneye çıkmamıştır ve kurban edilenlerin tanrıya adanan büyük oğullar olması muhtemeldir. )

41. Dedi; Ona binin, onun akması da, durması da O İlah adınadır. Şüphesiz rabbim merhametiyle kusurları örtendir,

42. Ve o (inanç gemisi) arka arkaya gelen dağ gibi dalgaların (büyük değişimlerin) arasında akarken, Nuh ayrı bir yerde duran oğluna seslendi; Ey oğlum sen de bizimle beraber gel, kafirlerle  (kalp körleriyle) beraber olma,

("Mevc": Dalga, deniz dalgası, devir, devre. )

43. Dedi; Ben dağa (alimlere) sığınacağım, beni sulardan korur. Dedi ki; Bugün yardım ettikleri hariç O İlah’ın emrinden koruyabilen yoktur. Derken aralarına dalgalar (hayat dalgaları) girdi ve böylece o da boğulanlardan oldu,

44. Ve denildi ki; Ey yer (insanlar) suyunu yut ve ey gök (bilgeler) sen de tut. Ve sular çekildi, emir yerine getirilip cud (lütuf) yerleşti ve denildi; Uzak olsun zalim (nefsine uyan) kavimler,

("Cud": Cömertlik, yardımseverlik, muhtaçların halini fark etmek ve istemesine fırsat vermeden yardım etmek, lütuf.

Bu ayette dağ kelimesi yoktur. Buna rağmen müfessirlerimiz ayetin mealine dağ kelimesini eklerler. Bunun nedeni Tevrat anlatımlarına itibar etmeleridir. Ancak biz Tevratta daha önemli şeyler bulduk ve onları Kamer 54/15 ayetinde okuyabilirsiniz. )
                                                                                                       
45. Nuh rabbine seslenip dedi; Rabbim, oğlum da ailemdendir ve şüphesiz senin vaadin gerçektir, sen bilgelerin bilgesisin,

46. Dedi; Ey Nuh, o senin ailenden değildir. O bu işi içinden gelerek yapmadı, şu halde hakkında ilmin olmayan bir şeyi benden isteme. Cahillerden olmamanı hatırlatırım,

47. Dedi; Rabbim bilmediğim şeyi istemekten sana sığınırım. Eğer affedip yardım etmezsen ben de hüsrana (ayrılık acısına) düşenlerden olurum,

48. Denildi; Ey Nuh, korumamız altında güvenle inip yerleş. Sana ve senin çevrendeki ümmetlere (toplumlara) yardımımız sürecek. Ancak o ümmetleri (toplumları) bir süre geçindirip sonra cezalandıracağız,

( Tevrat ve İncilde anlatılanlar o yardımların üzüm yetiştiriciliği ve şarapçılık olduğunu, tufandan sonra insan kurbanı ve kanının yerine kırmızı şarabın konulduğunu gösteriyor. Hıristiyanların şarabı kutsaması ve üzüm bayramı kutlamaları o günlerden kalma bir kutsallıkmış. )

49. Bu anlattıklarımız senin ve kavminin daha önce duymadığı unutulmuş haberlerdendir. Artık sabret, şüphesiz zafer koruyup korunanlarındır.

( Nuh tufanı hakkındaki bilgiler Kamer 54/15 ayetinde toplanmıştır. Ayrıca 31 Lokman suresi altında verdiğimiz Gılgamış Destanını ve orada anlatılan Nuh Tufanını da okumanızı öneriyoruz. Burada sadece şu kadarını söyleyelim ki, o bir su baskını değil ve o gemi de bildiğiniz bir gemi değil. )  

50. Ad kavmine de kardeşleri Hud’u göndermiştik, dedi ki; Ey kavmim, O İlah’a kulluk edin, sizin Ondan başka ilahınız yoktur, siz sadece uydurmalara inanmaktasınız,

51. Ey kavmim buna karşılık sizden bir ücret istiyor değilim. Bir ücreti varsa da ancak beni yaratan öder, hiç düşünmüyor musunuz?

52. Ey kavmim, hatalarınızı görüp  rabbinizden  yardım  isteyin ki göğü yağarcasına üzerinize göndersin ve gücünüze güç katsın, yüz çevirip suçlulardan olmayın,

( Bazı çevirilerin de fark ettiği gibi ayetin yağmurla ilgisi yok. )

53. Dediler; Ey Hud anlaşılır şeyler söylemiyorsun, senin sözünle ilahlarımızı bırakacak değiliz, sana iman etmeyiz,

54. Galiba ilahlarımızdan biri seni kötü çarpmış. Dedi; Ben O İlah'ı şahit tutuyorum ama siz de şahit olun ki ben sizin ortak koştuklarınızdan uzağım,

55. Ondan başka kim varsa hepiniz toplanın ve elinizden geleni ardınıza koymayın,

56. Çünkü ben hepimizin rabbi olan O İlah’ı vekil ettim. Hiçbir dabbe (yürüyen hayvan) yoktur ki O onun alnından tutmuş olmasın, şüphesiz benim rabbim güvenli yol üzerindedir,

( Bu yürüyen hayvanlar hakkında Sad 38/34, Neml 27/82 ve Fatır 35/45 ayetlerinde bilgi verilmiştir. )

57. İster iman edin ister iman etmeyin, söylemem gerekenleri söyledim. Artık rabbim yerinize başka bir kavim gönderirse elinizden hiçbir şey gelmez, rabbim her şeyi gözetendir,

58. Ve emrimiz geldiğinde Hud’u ve ona iman edenleri bizden bir yardımla çok ağır bir azaptan kurtardık.

59. Ad kavmi rablerinin ayetlerine işte böyle karşı çıktılar ve onun elçilerine işte böyle isyan ettiler de, inatçı zorbaların emrine uydular,

60. Ve hem bu dünyada, hem de gelecek dünyada lanetlik oldular. Bilin ki Hud'un kavmi Ad rabbine böyle kafir (kalp körü) oldu ve Ad için uzaklık böyle oluştu,

61. Semud kavmine de kardeşleri Salih demişti ki; Ey kavmim O İlah’a kulluk edin, Ondan başka ilah yoktur. Odur sizi yerden inşa eden ve orayı imar etmekle görevlendiren. Şu halde hatalarınızdan dönüp af dileyin ki, rabbim hem yakın olan hem de davete icabet edendir,

( Semud kavmine imar ettirilen bu şehrin Ürdün'deki antik Petra kenti olduğu söylenir. Mezopotamya ile Mısır arasındaki ticaret yoluna hakim olmak üzere kurulmuştur. Kurak bir bölgede kayalara oyulmuş evlerden oluşan şehir, yine kayalara oyulmuş su kanallarına sahiptir. )

62. Dediler; Ey Salih sen bu toplumda geleceği parlak biriydin, neden bizi atalarımızın dininden vazgeçirmeye çalışıyorsun? Doğrusu senin söylediğin anlaşılmaz şeyleri şüpheyle karşılıyoruz,

63. Dedi; Ey kavmim, ya rabbimin kendinden bir yardımla bana verdiği belgelere dayanıyorsam? Eğer Ona isyan edersem O İlah'a karşı bana kimse yardım edemez, o durumda zararımı arttırmaktan başka bana bir faydanız olmaz,

64. Ey kavmim, O İlah'ın işte şu dişi devesi size bir ayettir. Onu kendi haline bırakın da O İlah'ın dünyasında dilediğince yesin. Ona kötü niyetle temas etmeyin, yoksa çok sürmez cezasını görürsünüz,

Ayetin müteşabih derinliğine inildiğinde söz konusu dişi devenin bildiğimiz deve olmadığı, kelimeler doğuran ve deveye adını veren İbranice "Cemel", Arapça "Cim", yani C harfi olduğu görülüyor. İyi niyetle kullanıldığında cemal, cesaret, cami, cennet gibi güzel kelimeleri, kötü niyetle kullanıldığında ise cehalet, cinnet, cinayet ve ceset gibi kötü kelimeleri doğururmuş. Kelimeleri kötüye kullanmak dişi deve cemel'in tuzağına düşmek demekmiş, çünkü kötü kelimeler kötü işleri, kötü işler de cezayı getirirmiş. Araf 7/73, Şuara 26/158, Neml 27/48 ve Şems 91/14 ayetlerinde daha ayrıntılı anlatılmıştır. )

65. Fakat onu alıp boğazladılar (kötüye kullandılar). Bunun üzerine dedi; Buralarda üç gününüz kaldı, bu gerçek bir tehdit,

66. Derken emrimiz geldiğinde Salih’i ve yanındaki iman edenleri bizden bir merhametle işlerin tatil edildiği o günün (kıyamet günü) utancından kurtardık. Şüphesiz senin rabbin O Sevilen Kuvvettir,

67. Ve ceza o zalimleri (nefsine uyanları) kapladı ve yurtlarında diz üstü çöküp kaldılar,

68. Sanki orada hiç yaşamamışlardı. Bilin ki Semud rabbine böyle kafir (kalp körü) oldu ve Semud için uzaklık böyle oluştu,

69. Elçilerimiz İbrahim’e müjde getirdiklerinde selam demişlerdi, selam dedi ve gecikmeden kızarmış buzağıyı getirdi,

70. Ona el uzatmadıklarını görünce endişelendi ve içine bir korku düştü. Dediler; Korkma, biz Lut kavmine gönderildik,

71. O sırada ayakta duran hanımı bunu duyunca güldü. Sonra ona İshak’ı ve İshak’ın arkasından Yakub’u müjdeledik,

( İbrahim'in hanımı neden güldü? Bunu sormak ve bu konuda söz söylemek bize düşmez, ancak İncil'den birkaç ayet aktarabiliriz. 

" Din bilginleri ve Ferisiler, zina ederken yakalanmış bir kadın getirdiler. Kadını orta yere çıkararak İsa'ya; Öğretmen, bu kadın tam zina ederken yakalandı. Musa Yasa'da bize böyle kadınların taşlanmasını buyurdu, sen ne dersin? dediler. Bunları İsa'yı denemek amacıyla söylüyorlardı, Onu suçlayabilmek için bir neden arıyorlardı. İsa ise eğilmiş, parmağıyla toprağa yazı yazıyordu. Durmadan aynı soruyu sormaları üzerine doğruldu ve; İçinizde kim günahsızsa ilk taşı o atsın! dedi.Yuhanna 8:3-7." )

72. Karısı dedi; Hayret, ben bir kısır, kocam din ulusu iken mi çocuk doğuracağım (çocuk sahibi olacağım). Bu şaşırtıcı bir şey,

( Eski zamanlarda kutsal insanlar kendi çocuklarını tanrı hizmetine adarlar ve onlar üzerinde analık babalık hakları kalmazmış. Geri almaları da söz konusu değilmiş ve toplum içinde bu nedenle kısır sayılırlarmış. Ayet İbrahim ile birlikte bu kuralların değiştirilmeye başlandığını gösteriyor. )

73. Dediler; O İlah’ın emrine mi şaşıyorsun? O İlah’ın yardımı ve bereketi ev halkının üzerindedir, şüphesiz O övülen yüceler yücesi,

74. İbrahim’in korkusu dağılıp müjdeyi de alınca Lut kavmini korumaya başladı,

75. İbrahim gerçekten yumuşak huylu ve hakka yönelen biriydi,

76. Ey İbrahim onları korumaktan vazgeç, çünkü rabbinin emri cezalandırılmalarını gerektiriyor ve geri çevrilemez,

77. Elçilerimiz geldiğinde Lut'un bu ziyaretten içi daraldı ve dedi; Bu zor bir gündür,

( Elmalılı şöyle diyor; "Süddi'den ve Mukatil'den gelen rivayetlere göre bu melekler parlak yüzlü genç oğlanlardı, Süddi on bir, Mukatil on iki kişi olduklarını söyler."  Bunun ne anlama geldiği Araf 7/163 ayetinde daha iyi anlaşılıyor. )

78. Çirkin işleri alışkanlık edinen kavmi koşarak geldiğinde Lut dedi; Ey kavmim işte kızlarım, onlar sizin için daha temizdir. O İlah için koruyup korunun da misafirlerimin önünde beni mahcup etmeyin, içinizde aklı başında bir adam yok mu?

79. Dediler ki; Şüphesiz kızların üzerinde hakkımız olmadığını biliyorsun, sen ne istediğimizi bilirsin,

( Bu hakkın İbrahim öncesi eski dinlerden kalan ve erkek fahişeler ile ilişkiler içeren dinsel törenler olduğu düşünülüyor. )

80. Dedi; Keşke size karşı koyacak bir gücüm veya sığınacak bir yerim olsaydı,

81. Elçiler dediler; Ey Lut, şüphesiz biz rabbinin elçileriyiz. Onlar sana asla ulaşamayacaklar. Şu halde yakınlarınla birlikte gecenin bazı vakitlerinde yürü (çalış) ve sizden hiç kimse geride kalanlara iltifat etmesin. Ancak karın hariç, çünkü diğerlerine isabet edecek olan şey ona da isabet edecektir. Şüphesiz onlara vaat edilen sabahtır. O sabah yakın değil mi?

("Vasl": Aşığın sevdiğine kavuşması, kavuşma, ulaşma. "Vasıl": Ulaşan, kavuşan, hakka vasıl olan. "İsra": Yürütmek, gece seferi yapmak. "Kıt'a": Parça, bölüm, kısım. "Leyl": Gece.

Bu ayet bir kaçışa benzemiyor. Bu bir gece ayeti ve diğerleri gibi gece çalışmasını anlatıyor. Söz edilen sabah, gece çalışıp kaçanlar için aydınlık bir kurtuluş, uykuyla ve kötülükle geçirenler için ise dertlerle dolu bir sabah. )

82. Emrimiz gelince oranın en yücesini oranın en değersizi yaptık ve onun üzerine yığın yığın çamurdan taşlar (taşlaşmış insanlar) yağdırdık,

("Aliyy": Yüksek, yükselen, yüce, Allah'ın isimlerinden biri. "Sefil": Sefalet içinde olan, muhtaç düşen, değersiz olan. "Hicar": Hacer'in çoğulu, taşlar. "Siccil": Çamurun taşlaşmış hali, ateşte pişerek taş gibi olmuş tuğla, taşlaşmış insan. "Mendud": Yığılı, istifli. )

83. Rabbinin katında işaretli ve zalimlerden (nefsine uyanlardan) uzak olmayan.

("Müsevvem": Alametli, işaretli, nişanlı. "Baid": Uzak, ırak, umulmadık. 

" Bi hicaretin min siccil", yani çamurdan pişirilip taşlaşmış tuğla, Kuran'ın sık kullandığı kalıplaşmış bir deyimdir. Rabbin katında işaretli o taşlar, tıpkı atıldığı insanlar gibi taş kesilmiş başka insanlardır ve Kuran şöyle der;

" De ki; Odur size yerden veya gökten bir bela göndermeye gücü yeten, ya da sizi birbirinize kırdırarak acılar tattıran. Bak, anlasınlar diye nasıl açıklıyoruz ayetleri. Enam 6/65."

" Zalimleri (nefsine uyanları) zalimlere (nefsine uyanlara) işte böyle yaklaştırırız. Enam 6/129."

Peki o taş kesilen insanların işareti nerede? O işaret rablerinin katında, yani kendi kalplerinde olduğu için göze görünmez. Onların işareti kendi kalplerinde gizlenen O İlah'tır ve onlara şahit olur. )

84. Medyen’e de kardeşleri Şuayb demişti ki; Ey kavmim O İlah’a kulluk edin, Ondan başka ilah yoktur. Ölçüyü tartıyı eksik tutmayın, zira ben sizi refah içinde görüyor ve bir gün cezalandırılırsınız diye korkuyorum,

85. Ey kavmim ölçüyü tartıyı doğru tutun, insanların hakkını çalmayın ve yeryüzünde ikilik çıkarmayın,

86. Ben üzerinizde bekçi değilim ama iman edenlerden iseniz O İlah'ın bıraktığı kazanç sizin için daha hayırlıdır,

87. Dediler; Ey Şuayb, biz seni akıllı ve aydın bir insan biliriz. Atalarımızın kulluk ettiği şeyleri terk etmemizi veya mallarımızı dilediğimizce kullanamayacağımızı söyleyen şey senin namazın (duaların) mıdır?

88. Dedi; Ey kavmim, ya ben rabbimden bir belgeye dayanıyorsam ve bana kendinden bir ilim vermişse ne dersiniz? Size yasakladığım şeylerin aksini yapıyor veya size muhalefet ediyor değilim, sadece gücümün yettiği kadar düzeltmek istiyorum ve başarmam da ancak O İlah iledir. Ben Onu vekil ettim ve Ona yöneldim,

89. Ey kavmim, sakın bana muhalefetiniz Nuh kavminin, Hud kavminin, Salih kavminin veya daha yakınlarda Lut kavminin başına gelenler gibi size de bir musibet getirmesin?

90. Rabbinizden af dileyip hatalarınızdan dönün, şüphesiz ki rabbim seven ve merhamet edendir,

91. Dediler; Ey Şuayb söylediklerinin çoğunu anlamıyoruz ve seni meczup görüyoruz. Yanındaki üç beş arkadaşın olmasaydı seni kovardık. Sen bizim için sevgili biri değilsin,

92. Dedi; Sizin için arkadaşlarım O İlah'tan daha mı sevgili ki Ona değil de onlara önem veriyorsunuz? Şüphesiz rabbim yaptıklarınızı kuşatandır,

93. Ey kavmim siz bildiğinizi yapın, ben de bildiğimi yapacağım. Perişan eden cezanın kime geleceğini ve kimi yalancı çıkaracağını yakında öğreneceksiniz. Bekleyin, ben de sizinle beraber beklemekteyim,

94. Emrimiz geldiğinde Şuayb’ı ve yanındakileri bizden bir yardımla kurtardık. Çığlıklar zalimleri (nefsine uyanları) kapladı da yurtlarında diz üstü çöke kalıp perişan oldular,

95. Sanki orada hiç yaşamamışlardı. Bilin ki Semud nasıl ayrı düştüyse Medyen de öyle ayrı düştü.

96. Şüphesiz Musa’yı da ayetlerimizin açık bilgisiyle göndermiştik,

97. Firavun ve ileri gelenlerine. Fakat onlar firavunun emrine uydular, oysa firavunun emri öğretici değildi,

98. Diriliş gününde kavminin önüne düşecek ve ateşe götürecek, gittikleri yer ne kötü,

99. Hem burada hem diriliş gününde lanetle anıldılar, ne kötü bir ödül,

100. İşte sana ülkelerin haberlerinden anlatıyoruz, onlardan ayakta kalan da vardır, biçilmiş ekin gibi yok olan da,

101. Biz onlara zalim (nefsine uyan) olmadık, onlar kendilerine zalim (nefsine uyan) oldular. Ve rabbinin emri geldiğinde O İlah dışında dua ettikleri ilahları acılarını artırmaktan başka bir işe yaramadı,

102. Rabbin halkı zalim (nefsine uyan) olan ülkeleri işte böyle yakalar ve şüphesiz Onun tutuşu çok serttir,

103. İşte halkların toplandığı günler, işte gözle görünen günler. Dirilişteki cezadan korkanlar için bunda dersler vardır,

( Hac ibadetine ve insanların toplandığı Arafat meydanına işaret ediliyor. )

104. Biz onu belli bir zamana bekletiyoruz,

105. O gün Onun izni olmadan hiç kimse konuşamaz, o gün kimi bedbahttır kimi mutlu,

106. Bedbaht olanlar ateştedir, nefes nefese,

107. Gökler ve yer durduğu sürece orada ebedi kalırlar. Ancak rabbinin affettiği hariç, şüphesiz rabbin dilediğini yapandır,

108. Fakat mutlu olanlar cennetlerdedir, gökler ve yer durduğu sürece orada ebedi kalırlar. Ancak rabbinin yükselttiği hariç, rabbinin hediyeleri bitip tükenmez,

109. Artık önceki atalarının kulluğu gibi kulluk eden şu halkın dini seni şaşırtmasın, hak ettiklerini eksiksiz ödeyeceğiz,

110. Musa’ya kitabı vermiştik de onda görüş ayrılığına düşmüşlerdi. Eğer rabbinin geçmişte bir kelimesi (Adem'e verilen diriliş sözü) olmasaydı elbette aralarında hüküm verilirdi. Ama onlar bu konuda gizli bir şüphe içindeler,

111. Şüphesiz rabbin onların yaptıklarının karşılığını tam olarak öder, çünkü O onların yaptıklarından haberdardır,

112. Şu halde emredildiğin gibi dosdoğru ol, seninle birlikte rabbine dönenler de dosdoğru olsun. Aşırıya gitmeyin, çünkü O yaptıklarınızı görendir,

( Bir hadiste şunlar anlatılıyor,

“ Bir gün Ebubekir Hz. Muhammet’e şöyle dedi; - Ey Allah’ın resulü yaşlandınız, saçınıza sakalınıza aklar düştü. Hz. Muhammet şu cevabı verdi; - Beni Hud, Şura ve benzeri sureler ihtiyarlattı.”

Ebubekir, Hz. Muhammet’in bu sözüyle söz konusu surelerdeki “emredildiğin gibi dosdoğru ol” ayetlerini kastettiğini biliyormuş. Böylece onun aracılığıyla bu önemli konuşma dilden dile aktarılarak bize kadar gelmiş. O ayetlerden biri şimdi okuduğumuz Hud 112. ayetidir, diğerleri ise şunlar;

“ Sen doğruları söylemeye devam et ve emredildiğin gibi dosdoğru ol. Şura 42/15”

“ Şüphesiz ki Rabbimiz Allah’tır deyip de sonra dosdoğru bir yolda yürüyenleri melekler karşılayacak ve korkmayın, üzülmeyin, size vaat edilen cennetle sevinin diyecekler. Fussilet 41/30.”

“ Şüphesiz ki rabbimiz Allah’tır diyen, sonra da dosdoğru olanlar için korku ve üzüntü yoktur. Ahkaf 46/13.”

Diyanetin bu hadisten anladığı tek şey doğruluğun önemidir. Oysaki hadisten sonuç çıkarmadan önce sorulması gereken önemli bir soru var..

- Ey Allah’ın Resulü, yeterince doğru değil miydiniz de yaşlanacak kadar sıkıntı çektiniz?

Bu soruyu sormakta haklıyız, çünkü bakın altında neler var?

Hz. Muhammet, Bakara suresinin 2/67-71 ayetlerinde kesilmesi istenen buzağının nasıl bir buzağı olduğunu ve ne anlama geldiğini açıklamış mı? Hayır, hadislerde bununla ilgili hiçbir kayıt yok.

Saffat 37/142 ayetinde Yunus’u yutan büyük balığın nasıl bir balık olduğunu söylemiş mi? Hayır, bununla ilgili de hiçbir kayıt yok.

Araf 7/163 ayetindeki akıllı balıkları açıklamış mı? Hayır, açıklamamış.

Nuh'un gemisini açıklamış mı? Hayır, açıklamamış. 

Kamer 54/1 ayetinde Ayın ikiye yarılması konusunda bir şeyler söylemiş mi? Hayır, söylememiş.

Araf 7/117 ayetinde Musa’nın yılanının sihirbazların yılanını nasıl yuttuğunu anlatmış mı? Hayır, anlatmamış.

Taha 20/78 ayetinde Denizin ikiye ayrılması konusunda ipucu vermiş mi? Hayır, vermemiş.

Kıyame 75/9 ayetinde Dünya var olduğundan bu yana gökyüzünde seyreden güneş ve ayın kıyamette nasıl birleşeceklerini izah etmiş mi? Hayır, etmemiş.

Kısacası, halk tarafından uydurulan rivayetler hariç, bu konularda Hz. Muhammet tarafından söylenmiş en ufak ciddi bir bilgi yoktur. İşte, Hz. Muhammet’in yaşlanmasına neden olan korkusunun nedeni bu büyük sessizliğidir.

Neden susmuş..?

Ne yazık ki bu soruyu kendisine sorma şansımız yok. Aynı soruyu Kurana sorduğumuzda ise Kuran Zümer 39/23 ayetini gösteriyor ve bu sessizliğin sırrının insanların anlayışı olduğunu söylüyor.

“ Allah kitabın en güzel anlatımlarını birbirine benzeyen ikişerli öyle bir geçiş ile indirdi ki, rabbini bilip korkanların tüyleri ürperir ve ancak Allah’ı hatırlayınca yatışırlar. İşte bu Allah’ın yol rehberidir ki onunla dilediğine doğru yolu gösterir, Allah’ın saptırdığı kimseye doğru yolu gösterebilen yoktur. Zümer 39/23.”

Ne diyor bu ayet, nedir bu ikili anlamlar? Hem niçin ikili de, üçlü veya beşli değil..?

Kuran’ın Yer - Gök kavramlarını anlayıncaya kadar bu ayetten hiçbir şey anlamamış ve Kuran’ın sırrını çözememiştim. Meğer Yer, toprak, balçık gibi kelimeler alt sınıf insanları, Gök, güneş, ay, yıldız gibi kelimeler de tanrısal üst sınıf insanları anlatırmış. İşin güzel yanı, Sümer kil tabletlerinden yansıyan bu bilgileri başta Kuran olmak üzere diğer kutsal kitaplar da doğruluyor.

Tüyler ürperten gerçek şu ki, Âdemoğlu dediğimiz biz insanlar Allah dediğimiz yaratıcının eğitim yöntemiyle yarattığı ikinci yaratışıyız. Birinci yaratışı, kim ve ne olduklarını şimdilik bilmediğimiz melekler ve cinlerdir. Bu yüzdendir ki bir kelime iki anlam kazanıyor. Örneğin, güneş dediğimizde biz sadece gökteki güneşi hatırlarken, melekler güneşin yanı sıra ilmin ışığını hatırlarlar. Gece denince bizim aklımıza uyku gelir, meleklerin aklına cehalet ve ölüm gelir. Nehir bize suyu hatırlatır, meleklere bolluğu hatırlatır. Su, deniz, dağ, rüzgar, yağmur, bulut, gölge gibi daha onlarca farklı örnek verilebilir. Nitekim bu ikili anlamları konu eden Kuran ayetinin bir benzerini Zebur'da da görüyoruz; " Tanrı bir şey söyledi, ben iki şey duydum. Mez. 62:11 "

Şimdi kendinizi Hz. Muhammet’in yerine koyun ve düşünün. Hurmadan, deveden ve kadından başka bir şey bilmeyen cahillere ne anlatacaksınız? Bunu yapsaydı muhtemelen ya öldürülür, ya da başarısız olurdu. Kuran’ın mucize olarak nitelenen bu iki dilli yapısı Hz. Muhammet’in başarısının ardındaki en önemli etkenlerden biridir. Sözü söyle ve bırak, yerden bakanlar başka anlasın, gökten bakanlar başka anlasın.

Bir insan bu kadar ketum olabilir mi, hiç kimseye hiçbir şey söylememiş olabilir mi?

Hadis tarihinde rastladığım bazı hatıralar Ebubekir, Ömer, Ali, Huzeyfe gibi bazı şahsiyetlerin bazı şeyler duyduğunu gösteriyor.

" Bir gün Ömer bin Hattab yağmur duasına davet edildi ve orada mağfiret dilemekten başka bir dua etmedi. Geri dönünce; - Ey müminlerin emiri, senin Allah'tan yağmur istediğini işitmedik, dediler. Ömer de onlara şu cevabı verdi; - Ben yağmuru göğün kepçeleriyle istedim. Ömer daha sonra da, Nuh suresinin 10. ve 11. ayetlerini okudu."

Ömer’in okuduğu ayetleri okuduğumda bu göğün bizim bildiğimiz gök olmadığını, Ömer’in de bunu bildiğini gördüm.

Ali ise Hz. Muhammet’in bu sırrını şöyle dile getiriyor,

“ İnsanlara anlayabilecekleri şeyler söyleyin. Allah ve Resulünün yalancı yerine konulmalarını ister misiniz..? ” )

113. Zalimlere (nefsine uyanlara) uymayın ki ateşe düşmeyin. Sizin O İlah’tan başka koruyucunuz ve yardımcınız yoktur,

114. Gündüzün iki ucunda ve gecenin gündüze yaklaştığı vakitlerde namazı (duayı) yükselt, şüphesiz iyilikler kötülükleri giderir. İşte bu, arayış sahipleri için bir hatırlatmadır,

("Zülef": Gecenin gündüze yakın olduğu saatler, yakınlık, menzil. "Zikra": Anma, hatırlama, öğüt, ibret. "Zakir": Anımsayan, hatırlayan.

Gündüzün iki ucundan biri alaca karanlık sabah ve diğeri alaca karanlık akşamdır. Her ikisi de geceye yakın oldukları için geceden sayılırlar ve şüpheden kurtulmak için aydınlatılmaları gerekir. )

115. Ve sabret ki O İlah kendisini görür gibi olanların yaptığını karşılıksız bırakmaz,

116. Keşke geçmiş nesillerden artakalan ilim sahipleri yeryüzünde bozulmayı engelleselerdi, ne var ki kurtardığımız birazı hariç zalimlerin (nefsine uyanların) peşine düşüp yozlaştılar,

117. Rabbin düzgün toplumları haksız yere yok etmez,

118. Rabbin dileseydi insanları tek bir ümmet yapardı (aynı anlayışta toplardı), fakat görüş ayrılıkları hiç bitmeyecek,

119. Zaten yardım ettikleri hariç rabbin onları bunun için yarattı ve rabbinin; Şüphesiz cehennemi tümüyle insanlarla ve cinlerle dolduracağım, sözü böylece yerini buldu,

120. Elçilerin haberlerinden sana anlattıklarımızla senin anlayışını keskinleştirdik. Sana öğrettiğimiz bu gerçek, gerçeği arayanlar için bir nasihat ve zikirdir (Allah ilmidir),

121. Buna iman etmeyenlere de ki; Bildiğinizi yapın, biz de yapacağız,

122. Bekleyin, biz de beklemekteyiz,

123. Göklerin ve yerin bilinmezliği O İlah'ındır ve bütün işler Ona döner. Şu halde Ona kulluk edin ve Onu vekil edinin, rabbin yaptıklarınızdan habersiz değil.
                                                                      
***  


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder