53 NECM (İndirilenler)

İnsanla görünen O İlah adına,

1. Bak belli vakitlerde indirilenlere,

("Necm": Yıldız, belli vakitler, belli vakitlerde indirilenler, resuller, vahiyler. "Heva": Yer ile gök arası, yukarıdan aşağı inmek. 

Ayet peygamberlerden ve getirdikleri vahiylerden söz ediyor. Necm kelimesinin taşıdığı bu anlamı rahmetli Elmalılı da biliyor ve tefsirinde yazmış. Ancak güneşi, ayı ve yıldızları yaratan bilgeleri bilmediği için emin olamamış ve necm kelimesini orijinal haliyle bırakmayı tercih etmiş. Sonraki yıllarda Elmalılı mealini güncelleyenler, daha iyi anlaşılsın diye necm kelimesini yıldız olarak çevirmişler. Bu bir hata olmuş, çünkü kelimenin yıldız olarak çevrilmesi bir sonraki ayetle bağını koparıyor. Ne yazık ki aynı hata 49. ayetteki Şira kelimesinde de yapılmış. ) 

2. Arkadaşınız aldanmadı ve aldatmadı,

3. Kendi bildiğince konuşmuyor,

4. O vahyedilen bir vahiydir,

("Vahiy": Aklın kalpteki Allah'ı dinlemesinden doğan ve sadece peygamberlere özgü olan iletişim biçimi. )

5. Ona güçlü hisler öğretti,


("Şedid": Sert, sıkı, sağlam, güçlü, şiddetli.  "Kuva": Kuvvetin çoğulu, kuvvetler, güçler, güçlü hisler, güçlü anlayışlar. )

6. Anlayış sahibi böylece doğrulup yükseldi,


("Zu": Sahip. "Mirre": Kuvvet, akıl, anlayış, yol alma. "İstiva":  Müsavi oluş, eşit oluş, yükselmek, istikamet, yöneliş, kaplayış.

Önceleri ayette adı geçen anlayış sahibinin Cebrail olduğunu düşünürdüm, sonra yanlış düşündüğümü fark ettim. Bu anlayış Hz. Muhammet'in anlayışı, yükseldiği yer Cebrail'in yüksekliğidir. )

7. Ve O ufkun yükseklerinde iken,

("Ufk": Gök ile yerin birleşmiş gibi göründüğü yer, görüşün son sınırı, görüş ve anlayış derecesi. "A'la": En yüksek, en yükseğe yükselen.


Ufkunu açmak deyimini hatırlarsanız, Hz. Muhammet'in düşünce ufkunun nasıl yükseldiğini de görebilirsiniz. )

8. Sonra indi, derken eğildi,


("Dena": İnmek, inerek yaklaşmak. "Tedelli": Tevazu göstermek, aşağı inmek, eğilmek. )

9. Ve uzaklık yayın iki ucu arası kadar oldu, belki daha da yakın,

("Kab": Bir yayın iki ucunun kabzaya (tutma yerine) olan mesafesi. "Kavs": Yay, yay biçiminde olan şeyler, eğrilik. 

Yay, ok atmakta kullanılan eski bir harp silahıdır. İki ucu da eğridir ve gerildiği anda daha da eğilir. Doğru gibi görünen tek yeri elin tuttuğu ve okun çıktığı kabza denilen yeridir. Gerçekte kabza da tam doğru değildir, yay gerildikçe o da eğrilir. Böylece doğruluk iki eğri uç arasında belirsiz noktaya dönüşür. Ayet Hz. Muhammet'in kalbinin doğruluğundan ve dünyanın eğriliğinden söz ediyor. )

10. İşte kuluna vahyettiği şeyi böyle vahyetti,

11. Anlayışı gördüğü şeyi yalanlamadı,

12. Yoksa gördüğü şeyler hakkında bilir bilmez tartışıyor musunuz?

("Tumarune": İleri geri konuşmak, bilir bilmez tartışmak.)

13. Şüphesiz onu başka bir inişinde daha görmüştü,

14. Son derece göz kamaştıran ağaçların yanında,

("Sidre": Arabistan kirazı denilen bir tür meyveli ağaç, hayrette kalmak, gözleri kamaşmak, hayran olmak. "Münteha": Son, en son derece, en son yer, uç nokta. )

15. Onun da yanında cennet mekanları,


("Meva": Mekan, mesken, varılacak yer, sığınılacak yer.) 

16. İşte orada ağacı bürüyen bürümüştü, ama ne bürüme.!

17. Fakat  bakışları kaymadı ve gerçeğin dışına çıkmadı,

18. Ve şüphesiz rabbinin haberlerinden en büyüklerini gördü,

Yukarıdaki ayetlerin Hz. Muhammet'in Cebrail ile birlikte gerçekleştirdiği miraç hadisesinden söz ettiği ve gösterilen bu şeylerin cennetle ilgili olduğu söylenir. Şimdi büyük bir samimiyetle kendinize sorun; Ne anlatıyor bu ayetler, kim bu Cebrail, ne gördü Hz. Muhammet, kim o bilir bilmez tartışanlar, biz neler biliyoruz bu anlatılanlar konusunda?

Hayal etmeyi düşünüyorsanız edin, hayale sınır yok. Nitekim bazı tefsirler hayal edenlerin, bilir bilmez konuşanların hayalleriyle dolu. İtiraf etmeliyim ki Gılgamış Destanını okuyuncaya kadar ben de hiçbir şey anlamamış, türlü şeyler hayal etmiştim. Sonra eski peygamberlerden Lokman olduğu anlaşılan Gılgamış belirdi ve bu garip yolculuğun sırrını anlattı. Arzu edenler 31 Lokman suresinin altında verdiğimiz Destanın 9. Tabletinde okuyabilirler, burada bölümün sonundan kısa bir pasaj aktaracağım. 

" On bir Beru yol aldığında Güneşin ışığı göründü,
On iki Beru yol aldığında Apaydınlık oldu her şey,
Böylece ilerledi Değerli Taş Ağaçları Bahçesi'ne,
Meyveye durmuştu Kırmızı Akik, göz kamaştırıcı salkımlarıyla,
Yaprakları meyvelerle donanmış Lacivert Taşı Ağacının doyum olmuyordu seyrine,
Sedirler, siyah damarlı beyaz Taştandı,
Deniz İncisi, Sasu Taşlarla bezenmişti,
Böğürtlenler, dikenler bürümüştü An.za.gul.me Taşı'nı,
Keçiboynuzu Ağacı, Yeşil Abaşmu Taşlarla kaplıydı,
Akik ve Elmas ve Firuze,
Ve Gılgamış, bu harikalar arasında dolaşırken,
Dönüp Güneş'e baktı."

Sanırım neler olup bittiğini anlamışsınızdır. Taş kesilmiş mücevher ağaçlar, taş kesilmiş insanların değer verdiği nesnelerdir. Miraç yolculuğunu anlatan bu satırlar İnsanoğlunun altın ve mücevhere olan tutkusundan söz ediyor ve peygamberler bizim hayran olduğumuz bu şeylere dönüp bakmıyor bile. ) 

19. Hiç düşündünüz mü Lat ve Uzza’yı,

20. Ve üçüncüleri Menat’ı?

21. Erkekler sizin de kızlar Onun öyle mi?

22. Bu ne kadar çarpık bir paylaşım,

23. Bunlar sadece sizin ve atalarınızın yakıştırması ve O İlah bu konuda bir bilgi indirmedi. Onlar ancak zanlarına ve nefislerinin hevesine uyuyorlar, oysa rablerinden yol gösterici geldi, 

24. Yoksa her şey insanın istediği gibi mi olacak?

25. Oysa dünya hayatının sonu da başı da O İlah'ındır,

26. Göklerde (bilgeliklerde) nice melek (bilge) var ki, O İlah'ın razı olup izin verdikleri hariç kimse için ricacı olamazlar,


( Bugün bizler meleği göze görünmeyen ruhani varlıklar olarak anlıyorsak da eski kültürler öyle anlamıyorlarmış. Örneğin Antik Mısır halkı firavunu tanrı bilir, yanındaki güç sahibi vezirlerine melek derlermiş. Bunlar benim değil Kuran'ın ifadeleridir ve Enam 6/8, Furkan 25/7, 21, 22, 25, ve Yusuf 12/31, ayetlerinde okuyoruz. Ancak meleği anlamak yetmiyor, arkasından gökleri de anlamak gerekiyor. O da yetmiyor, göklerin üstündeki Allah'a yakınlaşmak gerekiyor. )
  
27. Görünen o ki dirilişe iman etmeyenler melekleri (bilgeleri) dişi sanıyor,

28. Oysa bu hususta hiç bir bilgileri yoktur, sadece zanna uyuyorlar. Zan ise hiç şüphesiz gerçeği ifade etmez,

29. Şu halde zikrimizden (ilmimizden) yüz çeviren ve dünya hayatından başka bir şey düşünmeyen kimseyi boş ver,

30. İşte onların bilgiden ulaşabilecekleri bu kadar. Şüphesiz rabbin yolundan çıkanı da, doğru yolda olanı da bilir,

31. Göklerde ve yerde olan şeyler, O İlah'ın kötülük edenleri cezalandırması ve iyilik yapanları daha güzeliyle ödüllendirmesi içindir,

32. Ufak tefek kusurları dışında büyük günahlardan kaçınanlara gelince, bil ki rabbinin hoşgörüsü geniştir. O sizin yerden inşa edilişinizi de, analarınızın karnındaki gizliliğinizi de bilendir. Bu nedenle kendinizi kusursuz zannetmeyin, O koruyup korunanları bilir,

("Ecinne": Cenin'in çoğulu, ceninler, ana karnındaki çocuklar. "Cenin": Ana karnında harekete başlayan çocuk, gizli ve örtülü olan şey. "Cenn": Bir şeyi gizlemek, gizli olmak, ana karnındaki çocuk. 

Ana karnında oluşan her çocuk Allah'ın gizliliğinden gelen yeni bir yüzdür. Doğduktan sonra anası babası ve toplumun diğer yüzleri onu eğitir ve insan inşa ederler. 

33. Gördün mü yüz çevireni?

34. Azıcık verip de cimrilik edeni?

35. Yoksa geleceğin ilmine sahip de görüyor mu olacakları?

36. Yoksa kendisine haber verilmedi mi Musa'nın sayfalarında olanlar,

37. Ve sadakat borcunu ödeyen İbrahim’in?

("Vefa": Sözünde durma, sevgide ve dostlukta sürekli olma, sorumlu olduğu şeyi yerine getirip sorumluluktan kurtulma. ) 

38. Doğrusu kimse kimsenin günahını yüklenmez,

39. Ve insan için kendi yaptığından başka bir şey yoktur,

40. Şüphesiz yaptıkları yakında görülecek,

41. Ve karşılığı eksiksiz ödenecektir,

42. Şüphesiz dönüş rabbinedir,

43. Doğrusu güldürüp ağlatan da Odur,

44. Öldürüp dirilten de,

45. Şüphesiz erkek ve dişi çiftleri de O yarattı,

46. Atılan bir damla sudan,

47. Şüphesiz tekrar diriltmek de Ona aittir,

48. Şüphesiz kimine yeterince verip kimini zengin eden de Odur,

49. Şüphesiz Odur Şira'nın rabbi,

("Şi'ra": Şuur, anlayış, idrak, Sirius yıldızı

Sirius, büyük köpek takımyıldızı olarak bilinen bir yıldız kümesinin en parlak yıldızıymış. Çoban yıldızı, kutup yıldızı, sabah yıldızı, akşam yıldızı gibi farklı isimleri de varmış. 

Elmalılı ve Yaşar Nuri Öztürk, Şira kelimesinin kök anlamının şuur olduğunu, Sirius yıldızının bu şuurdan isim aldığını söylüyorlar. Ancak halk arasında genellikle yıldız olarak algılanıyor. Güneşin, ayın ve yıldızların nasıl yaratıldığını anladığımızda, ister yıldız olsun ister şuur, ayetin her iki anlamı da doğruladığını görüyoruz. Fussilet 41/37 ayetinde ayrıntılı bilgi bulabilirsiniz. )

50. Geçmişte Ad halkını O yok etti,

51. Kimseyi bırakmaksızın Semud halkını da,

52. Ve daha eskilerde zalimlikte (nefsine uymakta) azgınlaşan Nuh kavmini de,

53. Alt üst edip yerin dibine geçirdi,

54. Örtüp görünmez etti,

55. Şu halde rabbinin yaptıklarından nasıl şüphe edersin?

56. Bu da öncekiler gibi bir uyarıdır,

57. Gelmekte olan yaklaşıyor,

58. Ve onu O İlah’tan başka gösterebilecek olan yoktur,

59. Yoksa siz bu sözlere şaşıyor musunuz?

60. Ağlanacak halinize gülüyor,

61. Ve umursamıyorsunuz,

62. Artık secde (ayaklara kapanmak) ve kulluk O İlah'a.

***


4 yorum:

  1. - İki yayın beraberliği gibi, belki ondan da yakındı. (Necm 9)
    Peygamberimiz Cebrail'i ufukta, Ufku istiva etmiş biçimde azametiyle birlikte görmüştür. Ve Cebrail peygamberimize iki yay belki daha yakın biçimde yaklaşmış ve Kuran'ı peygamberimize vahyetmiştir.
    Çağımız ve geçmişteki müfessirler yay'ı açıklamakta zorlanmışlar çeşitli anlamlar vermiş olsalar da, asıl olarak Necm 9 ayetinde bahsedilen yay, Kavsi kuzah'dır. Yani ebemkuşağıdır.
    Risalet zamanı bazı müşriklerde ve tarihteki bazı topluluklarda ebemkuşağını istediği yere yıldırım şimşek atmak için omuzuna yay olarak takmış olarak inanılan mitolojik tanrı inancı yani kökeni melek tapıcılığı inancı mevcuttu.
    Allah bir nevi bu yanlış inanca cevap vermekteydi.Muptil etmekteydi.
    Ayrıca Peygamberimiz Cebrail'i tek bir noktada görmemiş çepeçevre afakta dört bir yanda nereye baksa orada görmüştür. Aynı Alt gökkuşağı çizgisini üsttekinin kaplaması sarmalaması gibi. Ve Allah'ın vahyettiğini Peygamberimize vahyetmiştir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sizden beklentimizi boşa çıkarmadığınız için çok teşekkür ederiz. Elbette bu açıklama bilimsel tarih açısından en doğrusu ve tefsirlerde aktarılan rivayetleri boşa çıkarıyor. Verdiğiniz bilgiyi 9. ayetin açıklamasına taşıyacağız, ancak daha öncesinde Cebrail kavramı hakkında ekleyecek sözünüz olup olmadığını öğrenmek istiyoruz.

      Sil
  2. Merhabalar, günümüzde bazılarının Cebrail'in melek olmadığını, Allah'ın onarımı, tamiri , vahiy vermesi sıfatı olduğunu, sizin Bakara 98 açıklamanızda insanlığın ortak aklı olduğu gibi ifadeleri açıklamaları olsa da, Bu Kuran'a göre tutarsız olup Kuran'ın reddettiği izahlardır.


    Kuran meallerinin hemen hemen hepsinde meallendiren kişinin zamirleri anlamadığı açık görülmektedir. Zamirleri doldururken parantez içerisinden ayete mutabık siyak sibakına yönelik manaya atıf matuf çerçevesi içerisinde değil, alakası olmayan şeyler yazılmaktadır. Yüzlerce örnekler var buna bir örnek Bakara 146'da ''o'' zamirinin kenarına parantez içerisinde ''Peygamberi, Resul'u, Hz. Muhammed'i'' yazmaktadırlar. Oysa ki ayette geçen ''o'' zamiri bizzat ''Kabe'' nin kendisidir.

    Yine buna benzer konuya taalluk eden zamirlerin karıştırıldığı yerlerden birisi Cebrail'in anlatıldığı Şuara (193- 197)suresidir. Vahyin Ruh-ul Emin tarafından arapça bir dille indirildiği, Cebrail'in indirdiğini, ve geçmişlerin kitaplarında da var olduğunu belirtir. Şuara 196. ayetinde yine ''O'' zamiri Cebrail'e matuf olduğunu gözlerden herkes kaçırmış olacak ki parantez içerisine Kuran yazmışlar. Necm suresinde vahyetmesi belirtilir, yine Tekvir suresinde emin bir 'elçi' olduğu apaçık beyan edilir. Yine Mümin suresi 15.ayette dilediğine indirdiğini belirtmektedir.


    İsrail sıbtı Cebrail'i vahiy meleği olarak bilir. Musa hariç diğer peygamberlere gelen tüm vahiyler melek Cebrail aracılığı ile gelmiştir diye bilir ve inanırlar.
    Kuran'ın ifadelerinde vahyi Cebrail'le birlikte Allah indirmiştir, yani Allah indiren, Cebrail ise vahiyle birlikte yeryüzüne İNDİRİLENDİR. Yeryüzüne indirilen Cebrail aldığı vahyi Peygamberlerlere vahyetmiştir. Allah Cebrail'e vahyetmiş. Cebrail Peygamberlere vahyetmiştir. Bu indirme tenzil yukarıdan sepetin aşağıya salınması gibi somut bir durum olmayıp tenezzülat anlamındadır. Tenezzulat olayı bizzat Cebrail isimli melek aracığılı ile yapılmıştır.


    Kuran'da bunu tasdik eder tüm peygamberlere melek aracığılı ile vahyettiğini, fakat Musa'yı ayırarak onunla konuştuğunu Nisa 163-164 ayetlerinde belirtir.
    -'' Allah Musa ile konuştu'' ( Nisa 164)- Kuran
    -RAB Musa`yla iki arkadaş gibi yüz yüze konuşurdu.... (Mısır'dan Çıkış 33:11) Tevrat.
    Cebrail önceki kitaplarda da vardır. ( İncil: Luka 1:26-27-Luka 1:19- Tevrat: Daniel 8:16-17, Daniel 9:21)
    -Ve hiç şüphesiz o (Cebrail) geçmişlerin kitalarında da vardır. (Şuara 197)- Kuran
    Bu ayette Kuran mütercimleri parantez içerisine Cebrail'i değil Kuran'ı yazsalar da Ruhul Emin'den bahseden ayetin devamında o zamiri Cebrail'e ve ayetin devamında ki ayet olan İsrail sıbtının alimlerinin onu bilmesi derken o zamiri Kuran'ı kasıt etmektedir.
    -İsrailoğulları bilginlerinin onu (Kuran'ı) bilmesi onlar için bir delil (ayet) değil mi? (Şuara 197)
    Yine başka ayette Yahudi alimlerinin Kuran'ı hak söz olarak Karin-i Kabul etmelerini bilmelerini Allah bizlere bildirmektedir.

    YanıtlaSil
  3. Bunun yanında uzun açıklama yapılabilir fakat . Öncekilerin kitapları arasında Zend Avesta'da mevcut mudur? Öyle diyebilir miyiz. Şahsımce evet. Zend Avesta'da ki vahiy meleği Vohumenah Cebrail olduğu kanaatindeyim. Bu esnada hak dine mensup Zülkarneyn'i hatırlayacak olursak. Kuran'ın başka ayetleriyle de bu mutabık düşmektedir.

    YanıtlaSil