67 MÜLK (Yönetim)

İnsanla görünen O İlah adına,

1. Yönetim o bolluk (bereket) sahibinin ellerinde ve O her şeye gücü yetendir,

2. Ölümü ve hayatı hanginizin daha güzel işler yapacağını denemek için O yarattı. Odur kusurları örten sevgili,

3. Kat kat olmuş yedi göğü (bilgeliği) O yarattı. Baş gözlerin Rahman'ın bu yaratışındaki uyumu göremez. Şu halde kalp (anlayış) gözünle bak, baş gözlerin bir geçit görebiliyor mu?

( Göğe baktığınızda yedi kat gök görebiliyor musunuz? Hayır göremezsiniz, çünkü bu gökler bizim bildiğimiz gökyüzü değil. Bu gökler, Kuran'ın Sevgili Bilge dediği O İlah'ın kurduğu ölümsüz bilgelik katmanlarıdır ve ne olduklarını bilmiyoruz.

Diğer taraftan başka bir Kuran ayeti şöyle diyor; " O İlah yedi göğü (yedi bilgeliği) ve yerde bir o kadarını yaratandır. Olanlar ve olacak olanlar bunların arasında olup biter. Talak 65/12." 
  
Tarihteki yazılı belgeler yerdeki yedi bilgeliğin; Din adamları, Askerler, Hekimler, Yapı ustaları, Hazinedarlar, Çiftçiler ve Çobanlar şeklinde sıralanan bir yapılanma olduğunu gösteriyor. Bu yapılanmanın günümüzdeki karşılığı devletlerin bakanlık kurumlarıdır. )

4. Sonra kalp (anlayış) gözünle tekrar tekrar bak, bakışların bitkin ve eli boş bir halde sana geri dönecektir.

5. Şüphesiz en alttaki göğü kandillerle (peygamberlerle) süsledik ve onunla şeytanları (yalancıları) taşladık, onlar için alevli ateşi hazırladık,

( Kuran başka bir ayetinde ise şöyle diyor; " Şüphesiz sana ikinci yediyi (yedi yeri değil, yedi göğü) ve büyük Kuran’ı verdik. Hicr/15/87."

Böylece anlıyoruz ki, Kuran'ın söz ettiği yedi gök, insanlığı ayağa kaldıran büyük peygamberlerin ilahi makamlarıdır ve biz onlardan çok uzaklardayız. Şimdi bize düşen; ayağa kalkmak ve kıyamet emri gereği yeri göğe yükseltmeye çalışan bilgelere yardım etmektir. )  

6. Cehennem azabı rablerine kafir (kalp körü) olanlar içindir, ne kötü bir son durak,

7. İçine atıldıklarında onun uğultusunu işitirler, çünkü o kaynamaktadır, 

( Sanırım, şu anda uğultuyla kaynayan dünya hayatının gelecekteki başka bir hali tarif ediliyor. )

8. Neredeyse kaynamaktan çatlayacak. Ne zaman oraya birileri atılsa muhafızlar sorar; Size bir uyarıcı gelmemiş miydi?

9. Derler ki; Evet gelmişti ama biz onu yalanlamış, O İlah’ın bir şey gönderdiği yok, siz büyük bir yanlışın içindesiniz, demiştik.

10. Ve derler; Dinleyip düşünmüş olsaydık, şimdi şu ateş halkı arasında olmazdık,

11. Böylece günahlarını itiraf ederler, olmaz olsaydı o ateş halkı,

12. Görmedikleri rablerinden ürperenlere gelince, onlar için af ve büyük mükâfatlar vardır,

13. Sözü ister söyleyin ister gizleyin, şüphesiz O içinizde olanı bilir,

14. Yaratan yarattığını bilmez mi, O hissettirmeden haberdar olandır,

15. Odur üzerinde yaşayasınız ve ürettiklerinden yiyesiniz diye yere boyun eğdirip ayaklarınızın altına seren. Sonra dönüşünüz yine Onadır,

("Zelil": Hor, hakir, alçak, aşağı tutulan. "Menakıb": Yollar, omuzlar. "Nüşur": Neşirler, yaymalar, dağıtmalar, dirilişler.)

16. Emin misiniz gökte olanın yeri sarsarak sizi yerin dibine geçirmeyeceğinden?

17. Yoksa emin misiniz gökte olanın (bilgelerin) ortalığı toz duman eden bir bela göndermiyeceğinden, bu uyarının ne anlama geldiğini yakında öğrenirsiniz,

( Bu sürekli tekrarlanan ve tedbir alınmazsa cezalandıran gerçek bir tehdit. Bu tehdidin Hz. Muhammet zamanındaki ilk kurbanı Mekke'lilerdi, sonra Farslar battı, sonra Roma battı, sonra Osmanlı battı, şimdi de Orta doğu ülkeleri batıyor. ) 
      
18. Şüphesiz ki bunu öncekiler de anlamamışlardı, ama bak nasıl yok olup gittiler,

19. Onların (imansızların) üstünde olan (onlardan daha değerli olan) kuşların (imanlı insanların) nasıl saf tutarak kollarını açıp kapadıklarını (tekbir alıp el bağladıklarını) görmüyorlar mı? Onları kavrayıp sıkan (göklere çıkmaktan alıkoyan) Rahmandan başkası değil. Şüphesiz O her şeyi kalp gözüyle görendir,

("Kabz": Tutmak, ele almak, kavramak. )

20. Yoksa Rahmandan başka size yardım edecek bir ordunuz mu var? Hayır, kafirler (kalp körleri) sadece boş bir büyüklenme içinde,

21. Size rızkını (ilmi, geçimi) kesecek olsa, size rızık (ilim, geçim) verecek başka biri var mı? Onlar bunu görmedikleri için nefretle ayak diriyorlar,

22. Yüzükoyun sürünerek yol almak mı daha doğru, yoksa güvenli bir yolda dimdik yürümek mi?

23. De ki; Sizi şekillendirip geliştiren, duyuş, görüş ve anlayış veren Odur, ne kadar da az teşekkür ediyorsunuz,

24. De ki; Odur sizi yeryüzünde çoğaltıp yayan ve yine toplayacak olan,

25. Derler; Bu söyledikleriniz gerçekse hani ne zaman?

26. De ki; Onun vakti O İlah katındadır, ben onun açık bilgisini veren bir uyarıcıyım,

27. Onu yakından gördüklerinde yüzleri kararacak ve kendilerine; Acele isteyip durduğunuz işte buydu, denecektir,

28. De ki; O İlah beni ve yanımdakileri üstün getirse veya yok etse ne fark eder, söyleyin kâfirleri (kalp körlerini) azaptan kurtaracak başka biri var mı?

29. De ki; Biz o Rahmana iman ettik ve Onu vekil ettik, kimin yanıldığını ise yakında öğreneceksiniz,

30. Ve yine de ki; Bir düşünün, şayet sularınız çekilip kurusa, size akan su getirecek başka biri mi var?

( Ayetteki suyu içme suyu olarak anlarsanız anlam şöyle olur; Bu su, bizden önceki hayvanlar alemi için pınarlardır, ırmaklardır, göllerdir. İnsana geçtiğinizde ise kuyuları, havuzları, göletleri, çeşmeleri, su şebekelerini, arıtma tesislerini görürsünüz. Bunları yok saymaya başlarsanız, başladığınız yere geri dönersiniz.

Ayetteki suyu ilim ve din olarak anlarsanız anlam şöyle olur; Rahman bulmaya çalıştığımız geçmişimiz, yaratmaya çalıştığımız geleceğimizdir. )   
                                                                       
*** 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder