21 ENBİYA (Haberciler)

İnsanla görünen O İlah adına,

1. İnsanların hesabı yaklaştı ve onlar hâlâ umursamayıp yüz çevirmekte,

2. Rablerinden gelen hiçbir yeni zikir (Allah ilmi) olmadı ki alay etmek için dinliyor olmasınlar,

("Muhdes": Yeni, eski olmayan, sonradan meydana gelmiş.
 

Bu ayetin en tipik örneği, ayın nasıl bir nur olduğunu bilmeyen bazı Müslümanların Apollo 11 uzay aracının 1969 yılında aya indiğine inanamamış olmalarıdır. )

3. O zalimler (nefsine uyanlar) içlerinde küçümseme gizlice fısıldaşırlar; Bu da sizin gibi bir insanken göz göre göre aldatılacak mısınız?

4. Dedi; Rabbim gökte ve yerde her söyleneni işitip bilir,

5. Dediler; Bunlar saçma sapan kabuslar, belki uyduruyor, belki de bir şair. Madem öyle öncekiler gibi bir ayet getirse ya,

6. Yok ettiğimiz öncekiler de iman etmemişti, bunlar mı edecekler?

7. Senden önce gönderdiklerimiz de ancak vahyettiğimiz birer insandılar, bilmiyorsanız zikri (Allah ilmini) bilenlere sorun,

8. Biz onları yemek yemez bir ceset yapmadık, ölümsüz de değiller,

9. Sonra verdiğimiz sözü tutup onları ve dilediklerimizi kurtardık, haddini aşanları ise yok ettik,

10. Şüphesiz size kendi zikrinizi (kendi yaratılışınızın ilmini) anlatan bir kitap indirdik, hâlâ anlamıyor musunuz?

11. Zalimlerden (nefsine uyanlardan) nice ülkeleri yok ettik ve yerlerine başka kavimler getirdik,

12. Cezalandıracağımızı hissettiklerinde sıçrayıp kaçıyorlardı,

("Be's": Ceza, azap, şiddet, korku, zarar, zorluk, zahmet, fakirlikten dolayı kötü duruma düşmek. "Rakadan": Oynamak, sıçramak.)


13. Kaçmayın ve şımartıldığınız evlerinize geri dönün, çünkü sorgulanacaksınız,

14. Dediler; Eyvah, biz zalimlerden (nefsine uyanlardan) olduk,

15. Onların bu davaları (anlayışları), biçilmiş kuru ekin gibi idraksiz ve etkisiz olarak hala sürüp gider,

("Dava": Mesele, takip edilen fikir ve iddia, kendini haklı gören veya haklı zannedenin iddiası, inat edip ayak diremek. "Hasid": Tarlada kalan biçilmiş ekin sapı. "Hamid": Alevi sönen ateş, idraksiz, suskun ve sessiz olan, ölü gibi hareketsiz olan. )

16. Biz göğü (bilgelikleri), yeri (insanlığı) ve arasındakileri boşuna yaratmadık,

17. Vakit geçirmek isteseydik kendi katımızda geçirirdik, eğer isteseydik,

18. Ama biz gerçeği hayalin üstüne atarız da paramparça edip yok eder. Yazık size ve uydurduğunuz hayallere,

19. Göklerde (bilgeliklerde) ve yerde (insanlıkta) ne varsa Onundur. Onun katında olanlar Ona kullukta büyüklenmez ve Ona kulluktan usanmazlar,

20. Gece gündüz sürekli Onu dile getirirler,

21. Yoksa yerde kendilerini diriltecek ilahlar mı buldular?

22. Eğer o ikisinde (göklerde ve yerde) O İlah’tan başka ilahlar olsaydı birbirlerine girerlerdi. Oysa arşın rabbi eksiksiz ve kusursuz O İlah'ın tanımlanan şeylerle ilgisi yok,

23. O yaptığından sorguya çekilmez, onlar ise çekileceklerdir,

24. Yoksa Ondan başka bir ilahları mı var? De ki; Öyleyse ispat edin. Bu benim ve benimle birlikte olanların zikri (Allah ilmi), bizden öncekilerin zikridir (Allah ilmidir). Hayır, onların çoğu hakkı (ilahlık ilmini) bilmediği için yüz çeviriyor,

25. Sana olduğu gibi senden önceki elçilere de hep şunu bildirdik; Benden başka ilah yoktur, şu halde sadece bana kulluk edin,

26. Rahman oğul edindi dediler. Hayır, O eksiksiz ve kusursuzdur ve onlar (peygamberler) iltifat edilmiş kullardır,

27. Onun sözlerine karşı koymaz, sadece Onun emri ile hareket ederler,

28. O onların yaptıklarını da unuttuklarını da bilir. Onlar sevilenlerden başkasına ricacı olmazlar, onlar Onun yüceliğinden ürperenlerdir,


( Bu ayet şefaat kavramını doğrular gibi görünüyor. )

29. Onlardan biri, ben de bir ilahım deseydi cehennemle cezalandırırdık. Zalimleri (nefsine uyanları) işte böyle cezalandırırız,

30. O kafirler (kalp körleri) görmüyorlar mı ki yerle gök bitişik idi de biz ayırdık ve hayat sahibi her şeyi sudan yarattık, hâlâ mı anlamıyorlar?

("Hayy": Diri, canlı, sağ, hayat sahibi, hayatlar, kazanma, elde etme, erişme, sahipsiz bir malı sahiplenme, benimseme, toplama, koruma.


Su kelimesi Sümerlerde tatlı sular ve acı sular olmak üzere ikiye ayrılırdı. Ancak bu sular bizim bildiğimiz sular değildi. Tatlı sular tanrısal bilge insanları, acı sular ise bilgelikten uzak insanları anlatırdı. Bu tanımlar daha sonraları gök toplumlar ve yer toplumlar biçimini almıştır. Yerle göğün ayrılmak üzere oldukları bu anın ayrıntılarını Hicr, Fussilet, Rum ve Meryem surelerinde izleyebilirsiniz. )


31. Yer (insanlar) birbirine girmesin diye sıra sıra dağlar (alimler) ve onların arasında geniş yollar koydu. Umulur ki doğru yolu görürler,

( Demek ki her dinin, her mezhebin, her tarikatın, her cemaatin yolu geniş. Peki, yolun doğrusu hangisi? )

32. Göğü de (bilgelikleri de) korunmuş bir çatı yaptık ama onlar onun ayetlerine yüz çeviriyorlar,

( Neden Allah'ın ayetleri değil de göğün ayetleri? Allah'ın ayetleri başka, göğün ayetleri başka mı? Hem neden yer değil de gök koruma altında? Göğü koruyan kim? Sormazsam gerçeği öğrenemem ve gerçeği öğrenmedikçe hayallerim parçalanmaz. )

33. Odur geceyle (cehaletle) gündüzü (bilgiyi), güneşle (bilimle) ayı (dini) yaratan, her biri kendi aleminde yüzer gider,


("Halk": Yapma, oluşturma, meydana getirme. "Felek": Gök, gök katı, dönem, devir, dünyanın halleri. "Sebh": Suda yüzme, yüzdürme, su üstünde tutma, yaşatma. )

34. Şimdiye kadar hiçbir insana ölümsüzlük vermedik, şimdi sen ölürsün de onlar ebedi mi kalırlar?

35. Her nefis (benlik) ölümü tadacaktır. Sizi iyilik ve kötülükle deniyoruz ve sonunda bize döneceksiniz,

36. Kafirler (kalp körleri) seni gördüklerinde; Bu mu ilahlarınız hakkında ileri geri konuşan, diyerek alaya alıyorlar. Aslında bu yaptıkları Rahmanın zikrine (Allah ilmine) kafir (kalp körü) olmaktır,

37. İnsan tez canlı, ama size ayetlerimi göstereceğim, acele etmeyin,

38. Diyorlar ki; Doğruysa hani ne zaman?

39. Keşke kafirler (kalp körleri), kaçamayacakları önden arkadan saran bir ateşi ve kimseden yardım görmeyecekleri o anı bilebilselerdi,

40. Ancak o birdenbire gelecek ve donakalacaklar. Artık ondan kaçamazlar ve göz açtırılmaz,

41. Şüphesiz senden önceki elçilerle de de alay edilmişti, ama alay ettikleri şey alay edenleri kuşatıverdi,

42. De ki; Gecede veya gündüzde sizi Rahmandan kim koruyabilir? Doğrusu onlar rablerinin zikrinden (Allah ilminden) yüz çevirenlerdir,

43. Yoksa onları koruyan başka bir ilahları mı var? Onların kendilerine bile hayrı yoktur ve tarafımızca da korunmuş değiller,

44. Gerçek şu ki onları da babalarını da biz geçindirdik, hatta refaha bile kavuşturduk. Ama yere nasıl gelip eksilttiğimizi görmüyorlar mı, engel olabildiler mi?

( Neler eksiliyor? O şeyler eksilirken başka bir şeyler artıyor mu? İlk çağlardan bu yana cehalet ve fakirlik eksiliyor, buna karşılık bilgi ve refah artıyor. Ne var ki bunların arasında hiç fark etmediğimiz bir şey daha eksiliyor, O İlah'a iman. Hz. Muhammet bu eksilişi kıyamet alametlerinden sayar. )

45. De ki: Ben sizi bilgiyle uyarıyorum, ama sağırlar uyarı sesini işitmez,

46. Rabbinin azabından en hafifi bile dokunsa hatalarını anlayıp derler ki; Eyvah biz zalimlerden (nefsine uyanlardan) olduk,

47. Biz kıyamet günü adalet terazileri kurarız ve kimseye haksızlık edilmez. Bir hardal tanesi kadar küçük olsa bile ortaya çıkarırız. Hesap görücü olarak biz yeteriz,

48. Koruyup korunanlar için Musa'ya ve Harun'a yol gösteren bir ışık ve zikir (Allah ilmi) olarak farkındalığı verdik,

49. Onlar görmedikleri rablerinden ürperir ve o saatin (kıyametin) korkusundan içleri titrer,

50. İşte bu bilgi dolu zikri (Allah ilmini) biz indirdik, siz ona kafirlik (kalp körlüğü) edenlerden misiniz?

51. Bu yol gösterici öğretiyi daha önceleri İbrahim'e de vermiştik ve onu bilirdik,

52. O babasına ve kavmine demişti ki; Nedir şu ibadet edip durduğunuz heykeller?

53. Dediler; Atalarımız da bunlara ibadet ederdi,

54. Dedi; Şüphesiz siz ve atalarınız açık bir yanlışın içindesiniz,

55. Dediler; Doğru mu söylüyorsun yoksa şaka mı yapıyorsun?

56. Dedi; Hayır, sizin rabbiniz gökleri ve yeri yaratandır ve ben buna şahit olanlardanım,

( Hiç düşündünüz mü İbrahim göklerin ve yerin yaratılışına nasıl şahit olabiliyor?
"Ben onları ne göklerin ve yerin, ne de kendilerinin yaratılışına şahit tutmadım. Ben aldatanları yardımcı edinmem." diyen Kehf 18/51 ayeti şurada dururken, üstelik yerin ve göğün insanlardan, hayvanlardan ve bitkilerden çok daha önce yaratıldığını cümle alem bilirken, İbrahim buna nasıl şahitlik eder?

Göklerin bilge insanlar, yerin bizim gibi sıradan insanlar olduğu açığa çıktığında anlıyorsunuz ki İbrahim'in şahit olduğu yer ve gök, bizim bildiğimiz yeryüzü ve gökyüzü değildi. İbrahim varlığına bizzat şahit olduğu bilgelerden söz ediyordu. İbrahim'in Adem'in yaratılışıyla ilgili çok önemli başka bir sözünü Rum 30/30 ayetinde izleyebilirsiniz. )


57. Ve O İlah için, siz dönüp gittikten sonra bu heykellerinize bir iş yapacağım,

58. Derken en büyük heykel hariç hepsini paramparça etti, oraya döneceklerini biliyordu,

59. Dediler; Bunu ilahlarımıza kim yaptıysa şüphesiz zalimlerden (nefsine uyanlardan) biri olmalı,

60. Dediler; İbrahim adında bir gencin onlar hakkında ileri geri konuştuğunu duymuştuk,

61. Dediler; Şu halde onu halkın şahitliğinde sorgulayın,

62. Dediler; Bunu ilahlarımıza sen mi yaptın ey İbrahim?

63. Dedi; Hayır şu büyük olan yaptı, konuşabiliyorsa kendisine sorun,

64. İçlerinden şöyle geçirdiler; Gerçekte zalim (nefsine uyan) biz kendimiz olmalıyız,

65. Sonra başlarını öne eğip dediler; Bunların konuşamadığını sen de çok iyi biliyorsun,

66. Dedi; Şu halde size faydası zararı olmayan O İlah dışındaki şeylere neden kulluk ediyorsunuz?

67. Yazık size ve O İlah dışında kulluk ettiğiniz şeylere, aklınızı kullanmıyor musunuz?

68. Dediler; Eğer ilahlarınıza sahip çıkacaksanız onu Harr'e atın,

( Bu anlatım Ankebut 29/24 ayetinde de tekrar edilir ve oradaki cümle biraz farklıdır; " Onu öldürün veya ateşe atın." Bir insanı öldürdükten sonra ateşe atmanın veya ateşe attıktan sonra öldürmenin bir anlamı var mı? Şu halde konuşanların iki farklı cezadan söz ediyor olmaları gerek.

Diğer taraftan ayette geçen ve müfessirlerin "yakın" emir kipiyle çevirdikleri "harriku", Kuran'ın kullandığı "ateş" ve "yakma" kelimelerinden çok farklı. Sözlükler kelimenin hararet, sıcaklık, güneşin yakıcılığı anlamındaki "harr" kökünden türediğini, yangın anlamındaki "harik" ile çok ilgisi olmadığını gösteriyor. )


69. Biz de dedik; Ey ateş soğuk ol ve İbrahim'e zarar verme,

( Meğer mesele çok basitmiş. Ateş olarak çevirdiğimiz "Harr" çok sıcak ve taşlık bir bölgenin adıymış ve bu ceza kurak topraklara sürgün edilme cezasıymış. Urfa'ya bağlı Harran'ın "susuz" demek olduğunu biliyor muydunuz?
Sonrasını tahmin edebilirsiniz. İbrahim ateşe atılır, yani Harran'a sürgün edilir. Şimdilik kim olduğunu bilmediğimiz Rabbi ise görüşlerinden dolayı değer verdiği İbrahim'i el altından takip ettirmektedir ve Harran kabileleri üzerindeki etkisiyle ona zarar vermelerini engelleyip kurtarır. )


70. Ona tuzak kurmuşlardı ama biz boşa çıkardık,

71. Onu ve Lut’u kurtararak alemler (insanlık) içinde bereketli (üretken) kıldığımız yere ulaştırdık,

( O bereketli yer Şam ile Kudüs arasında kalan bölgedir ve neden bereketli olduğunu Tin 95/1-2 ayetlerinde görebilirsiniz. )

72. Ona İshak'ı ve ayrıca Yakub'u bahşettik ve hepsini içten kimseler kıldık,

73. Onları doğru yolu gösteren önderler yaptık. Onlara iyi işler yapmayı, namazı (duayı) yükseltmeyi, malından vererek temizlenmeyi emrettik ve onlar bize itaat ettiler,

74. Lut'a da ilim ve hüküm vermiş ve çirkin işler yapılan o şehirden kurtarmıştık. Onlar haddini aşan bir toplumdu,

75. Onu koruduk, çünkü o içten kimselerdendi,

76. Daha önceleri Nuh da yardım istemiş ve onun çağrısını da kabul edip kendisini ve yakınlarını büyük beladan kurtarmıştık,

77. Onu ayetlerimizi yalanlayan bir topluma karşı koruduk ve kötülükleri sebebiyle hepsini boğduk,

78. Ve Davut ile Süleyman da, kavimde gece yayılan koyunların çiğnediği bir ekin tarlası konusunda hüküm veriyorlardı ve biz onların hükmüne şahittik,

79. Derken o konuda Süleyman'ın anlayışını açtık. Biz onların her birine ilim verip yönetime getirdik. Davut ile beraber tespih eden (rabbi dile getiren) dağlara (alimlere) ve kuşlara (imanlı insanlara) da biz boyun eğdirdik, bunları yapan biziz,

80. Ve sizi azaptan korusun diye ona örtünme sanatını öğrettik, böyle mi teşekkür ediyorsunuz?


("Sanat": Ustalık, hüner, marifet. "Libas": Giysi, elbise. "Lebus": Giyecek ve örtünecek her türlü nesne. "Bes": Azap, şiddet, korku, zarar, ziyan, zorluk, zahmet, sıkıntı, fakirlik. 

Ayetin söz ettiği örtü takva örtüsüdür. 

81. Süleyman'a da bilgeliğin hızla yol alan gücünü vermiştik, emriyle bereket verdiğimiz yerlere yönlendirirdi. Biz her şeyi bilenleriz,

("Asf": Süratle yol alma, hızlı gitme, rüzgarın çok hızlı esmesi. "Rih": Rüzgar, devlet, kuvvet, bilgelik.


Bu ayet Sebe 34/12 ve Sad 38/36 ayetleriyle benzerdir. )

82. Şeytanlardan dalgıçları ve başka beceri sahiplerini de onun emrine vermiştik ve onları bir arada tutuyorduk,

83. Eyüp de rabbine seslenenlerdendi; Derde düştüm ve tek yardım edebilecek sensin,

84. Bunun üzerine insanlara bir zikir (Allah ilmi) olmak üzere çağrısına cevap verip katımızdan bir yardımla derdini giderdik, kaybettiklerinin yanı sıra bir mislini daha verdik,

85. İsmail, İdris ve Zülkifl de sabredenlerdendi,

86. Ve korumamıza aldık. Şüphesiz onlar içten kimselerdendi,

87. Nun (balık, akıl) sahibi de elimizden kurtulabileceğini zannederek öfkeyle çıkıp gitmişti. Derken karanlıklar içinde seslendi; Senden başka eksiksiz ve kusursuz bir ilah yok, ben zalimlerden (nefsine uyanlardan) oldum,

( Yunusu yutan büyük balık "bilimsel akıl"dır ve Kehf 18/60 ayetinde ayrıntılı bilgi verilmiştir. )

88. Böylece onun da çağrısına cevap verip kederden kurtardık, biz iman sahiplerini işte böyle kurtarırız,

89. Zekeriya da rabbine seslenenlerdendi; Rabbim, sonuçta her şey sana kalır ama beni tek başıma bırakma,

90. Bunun üzerine ona Yahya’yı armağan ettik ve onun için eşinin konumunu düzelttik. Onlar doğruluk yolunda yarışır ve ürpererek bize yönelirlerdi,

91. Ve o namusunu koruyana da ruhumuzdan (ölümsüz nefesimizden) üflemiş, onu ve oğlunu alemler (insanlık) için bir işaret yapmıştık,

( Meryem’in namusunun temizliğini Meryem 19/19 ayetinde görebilirsiniz. )

92. Şüphesiz sizin ümmetiniz tek bir ümmet (topluluk) ve ben de sizin rabbinizim. Şu halde bana kulluk edin,

93. Birlik emrini kendi aralarında bölenlerin hepsi bize dönecekler,

94. İman sahibi içten kimselerin çabaları ise unutulmaz, çünkü biz onu yazmaktayız,

95. Dağıttığımız toplumların geri dönüşü imkansızdır,

96. Yecüc ve Mecüc bırakılıp dört bir yandan aktığında,

( Yanlış görmüyorsam o süreç 20 yıl önce tekrar başladı ve 70-80 yıl daha devam edecek gibi görünüyor. Türkiye'deki 4 milyon mülteci bunun ilk habercisidir ve söz ettiğim şey Büyük Orta Doğu projesidir. Bu tekrarlanan değişim dalgaları Tevratın Hez.38:14-22 ve Hez.39:11-11 ayetleri arasında anlatılır. )

97. Ve söz verilen gerçek yaklaştığında o kâfirlerin (kalp körlerinin) gözleri hayretle açılır; Eyvah biz bundan habersizmişiz, dahası zalimlerden (nefsine uyanlardan) olmuşuz,

98. Sizler ve O İlah dışında kulluk ettiğiniz şeyler, cehennemin odunusunuz ve oraya gireceksiniz,

99. Eğer ilah olsalardı oraya girmezlerdi, ama değiller ve orada ebedi kalırlar,

100. Orada iç çekip inlerken başka bir ses duymazlar,

101. Bizden bir güzelliğe ulaşmış olanlar ondan uzak tutulmuştur,

102. Onun uğultusunu işitmez ve canlarının çektiği şeyler içinde ebedi kalırlar,

103. O büyük korkuyu yaşamazlar ve onları melekler (ölümsüz bilgeler) karşılar, işte bu size söz verilen gündür,

104. O gün gökleri (bilgelikleri) kağıt tomarı dürer gibi dürüp toplar ve başlangıçtaki ilk yaratılışlarına döndürürüz, bu bizim vaadimizdir ve muhakkak yapacağız,


( Yedi göğün, yani yedi bilgeliğin kuruluşu Fussilet 41/12 ayetinde anlatılır. Öncesinde ise sadece bir gök ve sadece bir yer varmış ve ikisi de zorluklar içindeymişler (Fussilet 41/11). Daha da öncesinde ise, yerle göğün bitişik bir halde iç içe yaşadıklarını yukarıda geçen 30. ayette okumuştuk. Öyle anlaşılıyor ki göğün ve yerin birer tane oldukları hale geri döneceğiz ve o gökte cennetlikler, o yerde cehennemlikler yaşayacak. Hal böyle olunca, din ve bilim tutkunlarının kendilerine dikkat etmesi gerekiyor. Din tutkunları göklerin biliminden gelen yeni zikirleri (kalp seslerini) alaya alarak dinlemesin, bilim tutkunları ise şeytanın ilmine kapılarak tüm bilgilerini borçlu oldukları babaları elifi unutmasın. )

105. Şüphesiz biz Zebur'da zikrin (Allah ilminin) yanı sıra, yeryüzüne içten kullarımın sahip olacağını da yazdık,

( Gerçekten yazmış mı? Evet, gerçekten yazmış;

Mez.2: 8 Dile benden, miras olarak sana ulusları, Mülk olarak yeryüzünün dört bucağını vereyim.
Mez.112: 1-2 Övgüler sunun RAB'be! Ne mutlu RAB'den korkan insana, O'nun buyruklarından büyük zevk alana! Soyu yeryüzünde güç kazanacak, Doğruların kuşağı kutsanacak. )


106. Şüphesiz kulluk eden toplumlar için bu yeterli bir açıklama,

("Belag": Maksada uyan güzel söz, yeterli olma, kafi gelme.)

107. Biz seni alemlere (insanlığa) yardımdan başka bir maksatla göndermedik,

108. De ki; Bana ilahınızın tek bir ilah olduğu bildiriliyor, buna teslim olmaz mısınız?

109. Eğer yüz çevirirlerse de ki; Size vadedilen şey yakın mı uzak mı bilmiyorum, ama bildirmem gerekenleri kimseyi ayırmaksızın bildirdim,

110. Şüphesiz O söylediklerinizi de gizlediklerinizi de bilir,

111. Bilmiyorum, belki de bu geçici geçim sizin için gerçekte bir beladır,

112. Dedi; Rabbim gerçekle hükmet. Sizin iddialarınıza karşı sığınağım, (geçmişin ve geleceğin bilinmezliğini saklayan) Rahman'dır.

***



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder