85 BURUC (Bilgelikler )

İnsanla görünen O İlah adına,

1. Bak göğün (bilgeliğin) burçlarına,

("Sema": Gök, yukarı, üst, bilgelik. "Bürûc": Kale burçları, hisarlar, göze çarpan köşkler, konaklar, yıldız kümeleri. "Zati": Sahip, ...de olan.

Tıp, mühendislik, askerlik gibi pek çok bilgelik vardır ve her bilgeliğin içinde göze çarpan bilgeler vardır. Ayetin burçlar dediği şey göze çarpan bu bilgelerdir. Burçlara bu gözle baktığınızda boğa burcunun kudreti, aslan burcunun cesareti, balık burcunun aklı, terazi burcunun adaleti, başak burcunun bereketi, yay burcunun yakınlığı, vb söylemek mümkündür. )

2. Bak vaat edilen güne,

( Vaat edilen günün kıyamet olduğunu biliyoruz ama nereye ve nasıl bakacağız.? )

3. Bak şahitlik edene (bilgelere) ve şahitlik edilene (sevgili bilgeye),

4. Kahrolsun Ashabı Uhdud (hendek taraftarları),

("Kutile": Canı çıksın, kahrolsun, anlamında bir deyim. "Uhdud": Hendek, yerdeki çatlak ve yarıklar, sopa ve kamçı gibi şeylerin vücutta bıraktığı kan oturmuş izler. "Ashab": Halk, ahali, topluluk, arkadaşlar, taraftarlar.

Ashabı Uhdud denince ilk aklımıza gelen Müslümanları ateşte yakan kafirlerdir. Neden aklımıza Hendek savaşı ve hendeğin kazılmasında bizzat çalışan Hz. Muhammet gelmez.? Açıklama biraz uzun olduğu için surenin altında verilmiştir. )
          
5. Ateşin odunları,

("Vakud": Odun kömür gibi yakacak şeyler. 

Ayet içinde ateş yanan bir hendekten söz etmiyor, ayrılıkçı bir yol izledikleri için hendek kazanları cehennem ateşinin odununa benzetiyor. )

6. Onun (hendeğin) üzerinde oturmuş,

7. İman sahiplerine yaptıklarını seyrediyorlar,

8. Onlardan sadece övülen sevgili O İlah’a iman ettikleri için nefret ediyorlar,

( Ayet surların, hendeklerin ve silahların yalnızca saldırganları uzak tutmak için var olduğunu, hangi dinden olursa olsun insanlara inançlarından ötürü düşmanlık edilmemesi gerektiğini anlatıyor. )

9. O ki göklerin (bilgelerin) ve yerin (insanların) idaresi kendisine aittir ve O İlah her şeye şahittir,

10. Şüphesiz ki iman eden erkek veya kadınlara kötülük edip de sonra yaptığından pişman olup af dilemeyenler için cehennem azabı ve daha yakıcısı vardır,

11. İman edip içten olanlara ise altından nehirler akan cennetler vardır. İşte büyük kurtuluş budur,

12. Şüphesiz rabbinin tutuşu çok serttir,

13. Şüphesiz yaratılışı başlatan ve onu tekrarlayan Odur,

14. Odur sevip kusurları örten,

15. Yüce arşın (gelecek bilgeliklerin) sahibi,

16. Dilediğini yapan.

17. Ordularının hikayesi sana ulaşmadı mı,

18. Firavun ve Semud’un?

19. Gör ki kafirlik (kalp körlüğü) edenler hala yalanlama peşinde,

20. O İlah'ın arkalarından kuşatmış olduğunu,

21. Oysa o değerli bir okumadır,

22. Levhalarda yazılarak korunmuş.

("Levh": İbretlik manzara, üzerine yazı veya resim yapılabilen düz nesne, yazılı nesne, ayet veya özlü sözler, görünmek. "Levha": Üzerinde yazı veya resim bulunan ve duvara asılan düz nesne, bir sayfanın üzerinde yazılı belirgin kalın yazı.

Artık hayal bir kozmik oda aramaktan vazgeçebiliriz. Kütüphaneler, kitaplar, müzeler, arşivler, kil tabletler, elektronik tabletler, her şey gözümüzün önünde. ) 

***

"Ashabı uhdud" deyimi, Taberi dahil tüm tefsirlerin çaresiz kaldığı başka bir Kuran kavramıdır. Hz. Muhammet’ten bu yana nakledilen rivayetlerde kâfirlerin uzun bir hendek açıp içinde ateş yaktıkları ve iman edenleri bu ateşe atarak yaktıklar anlatılır. Bu rivayetler genellikle Yemen, Suriye, Bizans, İran gibi ülkelere atfedilir ve kafir olarak Ebu Nüvas, Buhtunnasr, Konstantin gibi isimler zikredilir. Ancak Elmalılı bu konudaki rivayetlerin hiçbirinin aslı olmadığını, ayeti genel anlamda düşünmek gerektiğini söylüyor. Rivayetlerin aslı olmadığı konusunda Batılı Tarihçi ve İslam araştırmacılarından Alman Prof. Manfred Kropp da Elmalılı ile aynı görüşte. Rivayetlerin yakıştırma olduğunu, yazılı tarihin dünyanın hiçbir yerinde böyle bir olay kaydetmediğini söylüyor.

Şu halde kim bu hendekleri kazanlar, nerede bu hendekler?

Tarihte konumuzla ilgili olarak dikkat çeken üç hendek görünüyor. Onlardan birincisi Sümerler dönemine ait 5000 yıllık çok eski bir hendek ve Gılgamış Destanında anlatılıyor;

" Yirmi Beru (200 km) yürüdükten sonra azık yediler, Otuz Beru (300 km) daha yürüdükten sonra konakladılar, Böylece bir gün boyunca Elli Beru (500 km) yürümüş oldular, Bir buçuk ay yürümek demekti bu. Üç günün sonunda Sedir Dağı’na eriştiler Ve gözden geçiriyorlardı Orman'ın girişini, Humbaba gidip geldikçe izler bırakmıştı orada, Dik patikalar, çok belirgin yollar Ve uzaktan görünüyordu Tanrıların otağı, Karşısında bu dağın yaprak açmıştı Sedirler, Güzel kokular saçıyordu serin gölgelikleri, Sık bir çalılık bürümüştü Orman'ı, Sedirler, kokulu Ballukku'lar,

Bir Beru (10 km) bir hendek çevreliyordu onu, Sonra bir ikincisi, eni onun üçte ikisi,

...Otuz beş satır kırık, okunamıyor...

Humbaba açtı ağzını, söze başladı ve şöyle dedi Gılgamış'a; "Deliler ve akılsızlar mı öğütledi Gılgamış, gelip benimle dövüşmeni? Hey Enkidu, Baba nedir bilmemiş ve tıpkı kaplumbağalar gibi hiç ana sütü emmemiş balık yavrusu, Küçüklüğünden beri gözlüyordum seni, ama yanına uğramadım hiç, Şimdi seni öldürürsem ferahlayacak yüreğim, Çünkü sensin buraya kadar getiren Gılgamış'ı, Bir düşmanı, öfkeli bir yabancıyı, Hakkından geleceğim Gılgamış'ın."

Destanın devamında Güneş Tanrısı Şamaş rüzgarlar, fırtınalar ve yıldırımlar gibi mucizevi silahlar göndererek Gılgamış'la Enkidu'ya yardım eder ve hendeğin bekçisi Humbaba'yı öldürürler.
*
İkinci hendek Sümerlerinki kadar eski değil, 2500 yıllık. MÖ 500 yıllarında yapımına başlanmış ve zaman zaman yenilenerek MS 1453 yılına kadar hizmet vermiş. Bugün hala ayakta ve turistler tarafından ziyaret ediliyor. Söz ettiğim hendek, İstanbul Bizans surları önündeki hendektir.

Gılgamış'ın Humbaba hendeğini aşmaya çalıştığı gibi bu hendeği de aşmaya çalışanlar olmuş. Romalılar, Persler ve Araplar defalarca denemelerine rağmen hendeği aşmayı başaramamışlar, ama Türkler başarmışlar. O günlerde hendeği savunan imparator XI. Konstantin, saldıran Sultan II. Mehmet'miş. Ve Gılgamış destanında olduğu gibi Tanrı yine saldıran tarafa, yani Sultan II. Mehmet'e yardım etmiş. Yurt dışından özel ustalar göndermiş, özel toplar döktürmüş ve hendekleri doldurup surları yıkmış. Gemileri karadan yürütmek gibi başka mucizeler de yapmış.
*
Üçüncü hendek en yenisi, 1390 yıllık. MS 627 yılının Mart ayında bizzat Hz. Muhammet ve arkadaşları tarafından Mekke saldırılarına karşı Medine'de kazılmış. Ancak tanrı bu kez hendeğe saldıranlara değil hendeği savunanlara yardım etmiş, üstelik yine mucizeler yaratarak. Ahzab 33/9 ayeti Hendek savaşı hakkındadır ve bu mucizeleri şöyle anlatır;

Diyanet çevirisi: “Ey iman edenler! Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani düşman orduları üzerinize gelmişti de biz onların üzerine rüzgâr ve göremediğiniz ordular göndermiştik. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görmektedir. Ahzab 33/9”

Şimdi bu hendekleri sırasıyla tek tek inceleyebiliriz.
*
Gılgamış Destanı dil olarak 18. yüzyılda çözümlenmiş, ancak bugüne kadar anlam yönünden yeterli bir incelemeye tabi tutulamamıştır. Bu gecikmenin nedeni tabletleri çözümleyen Batılı dil uzmanlarının Ortadoğu kültürüne yabancılığı olduğu kadar, Ortadoğulu din adamlarının da bilimsel düşünceye uzaklığıdır.

Gılgamış Destanının özellikle Kuran metinleri ile olan benzerlikleri Gılgamış destanının efsaneleşmiş eski dinsel metinler olduğunu gösteriyor. Bu metinlerde Gılgamış kendi toplumuna bilgelik taşımayı hedefleyen bir peygamber, Enkidu ise gücü ve sadakatiyle ona yardım eden bir havari görünümündedir.

Yolculuğun birinci hedefi Sedir Dağıdır. Oraya varıncaya kadar 5 Dağ geçerler, Sedir Dağı 6’ıncı ve son Dağdır. Metindeki Dağ kelimesinin ve Dağların sayısının anlamı var. Sümerlerin 6 tanrısı vardır ve anlatımdaki Dağ kelimesi “Din, Tapınak” anlamında kullanılıyor. Sedir Dağındaki tapınağın sahibi Tanrıça “İrnina” konusunda görüş birliği yok. Fransız Jean Bottero bu tanrıçanın bilinen bir Tanrıça olmadığını söylüyor. Alman Benno Lansberger ve Albert Schoot ise Aşk ve Savaş tanrıçası İnanna’nın İştar gibi farklı bir ismi olduğunu söylüyorlar.

Bu kelime sözlüklerde yok, hatta kelime haznesi en zengin millet olan İngilizlerin Sesli Sözlüğünde bile yok. Ancak yaşayan kelimelerin içinde bu kelimeye en yakın kelime “Aya İrini” kilisesinin ismi. Aya “kutsal, aziz” anlamına geliyor, İrini ise barışı simgeleyen bir horon oyunu. Tıpkı bizim Karadeniz horonlarına ve Güneydoğu halaylarına benzer bir kavram. Hititlerin Gılgamış destanına sonradan eklediği 12. Bölümdeki Tanrıça İnanna’nın davul ve tokmağı hatırlandığında Lansberger ve Schott’un haklı olabilecekleri, Tanrıça İrnina’nın İnanna olabileceği anlaşılıyor. Ancak, doğru olsa bile bu tespit meseleyi açıklamak için yetmiyor. Çünkü tapınaklara tanrıçaların ismi verilse bile, söz ettiğimiz 6 büyük Dağ 6 büyük Tanrıya aittir ve Sedir Dağının da bilinen büyük bir Tanrısı olmalıdır. Destanın içinde geçen satırlar o tanrının Enlil olduğunu gösteriyor. Tek tanrıya geçişten sonra Şeytan olarak nitelenecek olan Tanrı Enlil..

Destana bu bilgiler ışığında baktığımızda, Sedir Dağının tıpkı XI Konstantin’in Bizans’ı gibi kendi içinde barış ve bolluk içinde yaşayan ama hendeklerle diğer toplumlardan kendini soyutlayan bir şehre benzediğini görüyoruz. Destanın söz ettiği Sedirler ise elbette ağaç değildi. O sedirler, günümüzde bile “kereste” diye tanımladığımız bencil ve anlayışsız insanları anlatıyordu.
*
Tarih bilimi Bizans surlarının ve hendeklerinin 2500 yıl boyunca 32 kez saldırıya uğradığını yazıyor. Bu saldırılar Ahemenişler, Makedonyalılar, Romalılar, Persler, Emeviler, Bulgarlar, Ruslar ve son olarak Türkler tarafından gerçekleştirilmiş. Peki ama Tanrı neden onlara değil de Türklere yardım etmiş, neden Bizans'ın Humbabası XI. Konstantin'e değil de Türkler’in Gılgamış’ı Sultan II. Mehmet'e yardım etmiş..?

Tarih bu fetihte Tanrının hedefinin Ortaçağ'ı bitirmek olduğunu gösteriyor. Çünkü o günlerde sadece Bizans değil, tüm Orta çağ Avrupa'sı kontların, düklerin ve baronların hendeklerle korunan yüksek şatolarda fakir halktan kopuk yaşadığı bir döneme girmiştir ve tanrısal adalet sonlandırılmasını gerektirmektedir. Nitekim Bizans’ın yıkılmasından sonra Avrupa içinde bulunduğu karanlık Ortaçağı kapatmış, aydınlanma çağına geçiş yapmıştır.

Bu sonuçlar Türk Tarihçilerinin II. Murat ve Fatih Sultan Mehmet dönemlerini daha tarafsız bir gözle yeniden incelemeleri gerektiğini gösteriyor. Çünkü aynı Tanrı, benzer gerekçelerle bugün başka bir çağı ve başka bir toplumu sonlandırmak istiyor olabilir.
*
Son olarak Hz. Muhammet’in kazdığı hendeğe bakıyor ve tekrar soruyoruz; Hz. Muhammet ve arkadaşlarının kazdığı hendeğin diğerlerinden farkı neydi ki Tanrı o hendeği lanetlediği “Ashabı Uhdud” kavramının dışında tuttu?

Hz. Muhammet’in hendek savunmasını tercih etmesinde daha az kan dökülmesini hedeflediği biliniyorsa da gerçek hedefi daha derindedir. Hz. Muhammet’in Mekke soylularına karşı başlattığı hareketin kölelerle ve ezilenlerle başladığı ve Bizans’ın yıkılmasını hedef alan bazı hadisler hatırlanırsa bunun gerçek nedeni görülür. Gerek Kuran ayetleri ve gerek hadisler Hz. Muhammet’in bu hareketi yeni bir din yaratmak için değil, Arap yarımadasından Hindistan’a kadar uzanan geniş bir coğrafyada sosyal adaleti gerçekleştirmek ve geri kalmış toplumları gelişmiş toplumlarla buluşturmak amacıyla başlattığı görülüyor. “O İlah'ın gerçekliği adına gayret edin. O sizi seçti ve babanız İbrahim milletinde olduğu gibi, size de din konusunda bir zorluk yüklemedi. O size ta eskiden beridir Müslümanlar adını verdi.” diyen Hac 22/78 ayeti, bu hareketin yeni bir din yaratmak üzere başlatılmadığının en açık şahididir.

Hatta Tanrı bu hedefi o kadar önemsemektedir ki, Hendek savaşında Mekkelilerin yanında yer alan ve o güne kadar sürekli sürgüne göndererek ikaz etmeye çalıştığı Yahudi toplumu bile tekrar sürgün etmekten çekinmez. Medine’deki Beni Nadr, Beni Kurayza ve Beni Kaynuka gibi Yahudi kabileleri bu savaşı takip eden yıllarda peyderpey sürgün edilmişlerdir.

***



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder