6 ENAM (Kurbanlıklar)

İnsanla görünen O İlah adına,

1. Övgüler olsun O İlah'a ki gökleri (bilgelikleri) ve yeri (insanlığı) yarattı, karanlıklara karşı aydınlığı koydu. Buna rağmen kafirler (kalp körleri) rablerinin yerine başka rabler koyuyor,

("Zulumat": Karanlıklar, cahillikler, nefsine uymalar. "Nur": Aydınlık, ışık, ilim, iman. )

2. Odur sizi balçıktan (ilkellikten) yaratan ve belirlenmiş bir süre koyan. O süre Onun katında belirlenmiştir, fakat siz şüphe ediyorsunuz, 

("Tin": Balçık. "Kada": Bir şeyin olmasını istemek, dilemek. "Ecel": Başı ve sonu belirlenmiş zaman dilimi, süre, vade. "Müsemma": Ad verilmiş olan, isimlendirilmiş olan, belirlenmiş olan. 

Ayet insanlık türü için belirlenen süreden söz ediyor. O toplumsal süre, Adem'le başlayan ve kıyamette son bulacak olan süredir. )

3. O İlah ki göklerde (bilgeliklerde) ve yerde (insanlıkta) gizli açık her yaptığınızı bilir.

( Nasıl bilirmiş.? Kuran bu soruyu şöyle cevaplıyor; 

" Onlara kulaklar, gözler ve anlayışlar verdik. Fakat kulakları duymadı, gözleri görmedi ve anlayışları kendilerine bir fayda sağlamadı. O İlah’ın ayetlerine karşı koydular ve alay ettikleri şey kendilerini kuşatıverdi. Ahkaf 46/26."

" Siz ne kulaklarınızın, ne gözlerinizin, ne de uzuvlarınızın aleyhinize şahitlik etmesinden sakınmıyor, O İlah’ın yaptıklarınızı görmediğini sanıyordunuz. Fussiet 41/22."

Sanırım mesele benlik dediğimiz kavramla ilgili. Ben kimim, ben gerçekten ben miyim, değilsem kimim.? En iyisi sözü sahibine, yani Yunus'a bırakmak;

"Beni bende demen bende değilim
Bir ben vardır bende benden içeri."

4. Rablerinden gelen hiçbir ayet olmadı ki yüz çevirmiş olmasınlar,

5. Gerçekler söylendiğinde onu yalanlamışlardı ama alay ettikleri şeyin haberi yakında onlara gelecektir,

6. Onlardan önce nice nesilleri yok ettiğimizi görmüyorlar mı? Biz onları yeryüzüne yerleştirmiş ve göğü (bilgelikleri) üstlerine gönderip yağdırırcasına her şeyi su gibi akıtmıştık. Fakat günahları sebebiyle yok ettik ve onların arkasından başka nesiller var ettik,

("Midrar": Yağmur yağdıran bulut, çok su döken. "Midraren": Yağmur misali, su döker gibi, yağdırırcasına.

Bu ayet gökyüzünden yağan yağmurdan değil, bilgelerin ilkel toplumlara gönderdiği yardımlardan söz ediyor. )

7. Sana kitabı kağıtta yazılı halde indirseydik ve ona elleriyle dokunsalardı bile, kâfirler (kalp körleri) yine derdi ki; Bu sadece bir felsefe,

8. Ona görünür bir melek (bilge) indirilse olmaz mıydı, diyorlar. Eğer görünür bir melek (bilge) indirmiş olsaydık emir yerine gelmiş olur fırsat verilmezdi,

9. Esasen öyle bir melek (bilge) gönderseydik bile, erkek olarak gönderirdik de muhakkak yine şüphe ettirirdik,

10. Şüphesiz senden önceki elçilerle de alay edilmiş, ancak alay ettikleri şey onları kuşatıvermişti,

11. De ki; Yeryüzünde gezin dolaşın da yalancıların sonu nasıl olmuş görün,

12. De ki; Göklerde (bilgelerde) ve yerde (insanlarda) olanlar kimin? De ki; O İlah'ındır, merhameti kendi nefsine yazdı ve şüphesiz diriliş gününde hepinizi bir araya toplayacaktır. Ama kendilerine yazık edenler ona iman etmezler,

13. Gecenin (cehaletin) ve gündüzün (bilginin) içinde kalpleri teskin eden şeyler Onundur ve O her şeyi duyup bilendir,

14. De ki; Gökleri (bilgeleri) ve yeri (insanları) yaratan, yarattıklarına yediren ama kendisine yedirilmeyen O İlah’tan başkasına mı sığınayım? De ki; Bana teslim olanların ilki olmam ve ortak koşanlardan olmamam emredildi,

15. De ki; Rabbime isyan edersem büyük günün cezasından korkarım,

16. İşlerin tatil edildiği o günde kime yardım ederse ondan (kıyamet dehşetinden) uzak tutulur, işte gerçek kurtuluş budur,

17. O İlah'ın senin için dilediği bir kötülük veya iyiliği Ondan başka değiştirebilen yoktur, Onun her şeye gücü yeter,

18. Odur kulları üstünde zorlayıcı güç ve Odur her şeyden haberdar olan Bilge,

19. Sor onlara; En güvenilir şahit kimdir? Sonra de ki; Benimle sizin aranızda O İlah şahittir. Bana bildirilen bu okumalar sizi ve ulaştığım herkesi uyarmamı emrediyor, yoksa siz O İlah’tan başka ilahlar olduğuna mı şahitlik ediyorsunuz? De ki; Ben buna şahitlik etmem, O İlah tektir ve ben sizin zanlarınızdan kesinlikle uzağım,

20. Kendilerine kitap verdiklerimiz Onu (Allah'ı) kendi oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Ancak onları kendi nefisleri aldattı, artık iman etmezler,

21. O İlah hakkında yalan yanlış konuşan veya Onun ayetlerini yalanlayandan daha zalim (nefsine uyan) kim var? Şüphe yok ki yalancılar iflah olmaz,

22. Hepsini bir araya topladığımız günde ortak koşanlara soracağız; Nerede bana ortak ettiğiniz zanlarınız?

("Şirket": Ortaklık, iş ortaklığı. "Şerik": Ortak, arkadaş. "Şirk": Tek tanrılı dinlerde başka bir ilaha veya birden çok ilaha inanmak. "Müşrik": O İlah'ın yanına başka bir ilahı veya ilahları koyan. "Zuum": Yanlış zan, aldanış. )

23. Son saptırmaları da ancak şu sözleri olacak; Rabbimiz, Allah şahit biz ortak koşanlardan değildik,

24. Görüyor musun kendi kendilerini nasıl aldatmışlar da hayalleri nasıl yok olup gitmiş?

25. Onların arasında seni dinleyenler de var. Fakat ne çare ki anlayışları perdelenmiş, kulakları ağırlaşmıştır, anlamazlar. Tüm ayetleri görseler bile yine iman etmezler. Hâttâ kafirler (kalp körleri), bu eskilerin uydurmasından başka bir şey değil diyerek seninle tartışır,

26. Onlar Ondan uzaklaşıyor ve diğerlerini de uzaklaştırıyorlar, oysa farkında olmadan kendi kendilerine yazık ediyorlar,

27. Onları ateşin yanında beklerken bir görsen, derler ki; Keşke geri dönüş mümkün olsa da biz de rabbimizin ayetlerini yalansız anlayanlardan olsak,

28. Gerçek şu ki, yaşarken görmek istemedikleri şey kendilerine göründü. Geri dönüş mümkün olsa bile yine aynısını yapacaklardır, yalan söylüyorlar.

29. Yine diyorlar ki; Hayat ancak bu dünyadakinden ibarettir ve tekrar diriltilecek değiliz,

30. Onları rablerinin karşısında beklerken bir görsen? Der ki; Bu da bir gerçek değil mi? Derler ki; Evet, işte rabbimiz! Dedi; Öyleyse kafirliğinizin (kalp körlüğünüzün) karşılığı acıları yaşayın,

("Evet, işte rabbimiz!" cevabının anlamı bir hadiste anlatılmıştır ve Fecr 89/22 ayetinde aktardım. Kısaca şöyle özetleyebiliriz; O gün gördüğümüz ilah bir insandır ve insanlığa kendi insanlığımızın hesabını veririz. )

31. O İlah ile karşılaşacağına ihtimal vermeyenler aldanıştadır. O saat ansızın gelip çattığında derler ki; Eyvah, kendimize yazık ettik. Ve böylece kendi günahlarını yüklenip giderler, yüklendikleri şey ne kötü değil mi?

32. Dünya hayatı geçici bir oyundan başka bir şey değil. Şüphesiz koruyup korunan kimseler için gelecekteki yaşam daha değerlidir, biraz olsun düşünmez misiniz?

33. Onların söylediklerinin seni üzdüğünü biliyoruz, ama o zalimler (nefsine uyanlar) aslında seni yalanlamıyor, O İlah’ın ayetleri ile mücadele ediyorlar,

34. Şüphesiz senden önceki elçiler de yalanlanmıştı. Ancak yalanlanmalarına, hâttâ eziyet edilmelerine rağmen yardımımız yetişinceye kadar sabrettiler. O İlah’ın kelimelerini değiştirebilecek olan yoktur ve işte gönderilenlerin haberleri sana ulaştı,

35. Madem ki onlar için bu kadar çok üzülüyorsun, haydi gücün yeterse yerin dibine inebileceğin bir tünel, ya da göğe çıkabileceğin bir merdiven bul da onlara bir ayet (bilgi, çare, çözüm) getir. O İlah dileseydi onların hepsini doğru yolda toplardı, şu halde cahillerden olma,

36. Ancak kulak verip işitenler gelir. Ölülerse, ancak O İlah diriltip geri döndürdükten sonra,

( Kuran, cehaleti ölümle bir tutar. )

37. Diyorlar ki; Ona rabbinden (mucize) bir ayet indirilse olmaz mıydı? De ki; Şüphesiz O İlah (aciz bırakan) ayetler indiriyor da onların çoğu anlamıyor,

38. Yerde yürüyen hayvanlar ve iki kanadıyla uçan kuşlar da ancak sizin gibi ümmetlerdir (toplumlardır). Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık ve sonunda hepsi rablerinin huzurunda toplanırlar,

("Ümmet": Aynı dini inancı paylaşan insan toplulukları. 

Sanırım ayetin insandan söz ettiğini anlamışsınızdır. Ayetteki dabbe kelimesi iki ayağı üzerinde yürüyen hayvanlaşmış insanları, kuşlar kelimesi ise Fil suresinde filleri (büyük burunluları) taşlayan kuşları anlatıyor. O kuşlar ki, fillere attıkları o taşları hac sırasında şeytana da atarlar, yani o kuşlar inanan insanlardır. Esasen insan oldukları için rablerinin huzurunda toplanırlar.    

Eğer ayetin gerçekten hayvanlar aleminden söz ettiğini düşünüyorsanız, "Biz her ümmete bir peygamber gönderdik." diyen Yunus 10/47 ve Nahl 16/36 ayetlerini hatırlayın. Peygamberliği hayvanların seviyesine indirmenin mümkün olmadığını ve insanlardan söz edildiğini o zaman anlarsınız. )

39. Ayetlerimizi anlamayan kimse, karanlıklar içinde kalmış sağır ve dilsiz gibidir. O İlah dilediğini sapkınlıkta bırakır, dilediğini güvenli yola ulaştırır,

40. De ki; Samimi iseniz düşünün, başınıza O İlah’tan bir bela gelip çatsa veya kıyamet kopsa, O İlah’tan başkasına mı sığınırsınız?

41. Gerçek şu ki yalnızca Ona sığınırsınız. Ve O dileyip belayı kaldırırken de ortak koştuğunuz şeyler aklınıza bile gelmez,

( Bu noktada iki örnek ayeti anlamayı kolaylaştırabilir. Çok dara düşüp birinden borç istesek ve o da verse, önce ona minnet duyarız. Keza hastalanıp doktora gitsek ve bizi iyileştirse, yine ilk minnet duyduğumuz doktorun kendisidir. Çünkü gördüğümüz gerçek budur. Biz bu okumalarla, gördüğümüz gerçeğin ardındaki başka bir gerçeği arıyoruz. )

42. Şüphesiz bunu senden önceki toplumlara da göndermiştik de yardım istesinler diye darlık ve belalara uğrattık,

43. Bari bu darlığı görüp yardım isteselerdi, fakat kalpleri daha da katılaştı ve şeytan onlara yaptıklarını güzel gösterdi,

44. Bu uyarıları dikkate almamaları üzerine bu defa her nimetin kapısını ardına kadar açtık ve verdiklerimizle refaha ulaştıklarında da ansızın yakalayıp ümitlerini bitirdik,

45. Zalim (nefsine uyan) bir toplumun kökü işte böyle kesilir. Övgüler âlemlerin (insanlığın) rabbi O İlah'adır,

( Yukarıdaki iki ayet Nuh Tufanı için de geçerli olabilir mi.? )

46. De ki; Düşünün, O İlah sizin duyuşunuzu, bakışınızı ve anlayışınızı kapatsaydı O İlah’tan başka hangi ilah açabilirdi? Bak ayetleri nasıl açıklıyoruz da hâlâ yüz çeviriyorlar,

47. De ki; Düşünün, O İlah’ın ansızın veya göz göre göre gelip çatan cezası zalim (nefsine uyan) toplumlardan başkası mı yok eder?

48. Biz elçileri müjdelemek ve uyarmaktan başka bir maksatla göndermeyiz. İman edip kendini düzeltenlere korku yoktur ve onlar üzülmezler,

49. Ayetlerimizin anlattığı gerçeği yalan sayanlarsa yoldan çıkmalarından ötürü azap görecekler,

50. De ki; Ben size O İlah’ın hazineleri yanımdadır demiyorum, bilinmeyeni de bilmem, ben bir meleğim (bilgeyim) de demiyorum, ben sadece bana vahyedilene uyarım. De ki; Körle gören bir olur mu, hiç düşünmüyor musunuz?

51. Rablerinin huzurunda toplanmaktan korkanları Onunla uyar. Ondan başka bir koruyucuları ve yardımcıları yoktur, umulur ki böylelikle koruyup korunurlar,

52. Ve rablerinin yüzü için sabah akşam dua edip duranları kovma. Sen onların yaptığından hesaba çekilmezsin, onlar da senin yaptığından hesaba çekilmezler. Onları kovarsan sen de büyüklenen zalimlerden (nefsine uyanlardan) olursun,

( Mekke'nin ileri gelenleri sıradan halkı küçümser, onlarla birlikte görünmek istemez ve Hz. Muhammet ile görüşmeye geldiklerinde onların uzaklaştırılmalarını isterlermiş. )

53. Şunlar mı O İlah'ın aramızda nimet verdikleri, derler mi diye biz onları birbirleriyle imtihan ediyoruz. O İlah teşekkür edenleri bilmez mi?

54. Ayetlerimize iman edenler geldiğinde onlara de ki; Emin olun ki rabbiniz merhameti kendi nefsine yazdı. Sizden kim bilmeyerek bir kötülük eder de ardından pişman olup kendini düzeltirse, şüphesiz O merhametiyle kusurları örtendir,

55. Ayetleri işte böyle açıklıyoruz ki, suçluların çıkış yolu belli olsun,

56. De ki; O İlah dışında dua ettiğiniz şeylere kulluk bana yasak edildi. De ki; Ben sizin heveslerinize uymam, çünkü size uyarsam sapıtır ve sapıtırsam doğru yolu bulamam,

57. De ki; Şüphesiz ben rabbimden açık bir bilgiye dayanıyorum ve siz ona iman etmiyorsunuz. Hemen istediğiniz şey benim elimde değil, hüküm ancak O İlah'ındır. Gerçeği ancak O anlatır ve O yavaş yavaş anlatanların en hayırlısıdır,

58. De ki; Acele istediğiniz şey benim elimde olsaydı elbette aramızdaki anlaşmazlık bitmiş olurdu, O İlah zalimleri (nefsine uyanları) bilir,

59. Bilinmeyenlerin bilgisi onun katındadır, Ondan başkası bilmez. Karada ve denizde ne varsa bilir, Onun bilgisi dışında bir sayfa bile hükümsüz bırakılmaz. Ne yerin altında bir tohum, ne de yeşerip kuruyan hiçbir şey yoktur ki açıkça görünen kitapta olmasın,

("Berr": Kara, suyla kaplı olmayan kuru yer. "Bahr": Deniz, göl, nehir, insan denizi, milletler. "Varaka": Defter yaprağı, kitap sayfası, yaprak taş, bitki yaprağı. "Iskat": Düşürmek, aşağı atmak, silmek, hükümsüz bırakmak. "Ratb": Rutubetli, nemli, yaş, yumuşak huylu, yavaş, uygun. "Yabis": Kuru. "Kitab-ı mübin": Açıkça görünen kitap.

Ben de hep merak ederdim Allah daldan düşen yaprakla niye bu kadar yakından ilgileniyor diye? Meğer ayet yapraktan değil insanlık tarihinde biriken bilgiden söz ediyormuş. )

60. Odur sizi gecede vefat ettiren (uyku ile ölüye çeviren veya dua ile ahde vefa ettiren) ve gündüzde açtığınız dil yaralarını bilen. Sonra, belirlenmiş süre tamamlansın diye sizi tekrar ona (gündüze) geri gönderir ki, en sonunda dönüşünüz yine Onadır ve O size yaptıklarınızı haber verecektir,

("Vefa": Sözünde durma, kıymet bilme, borcu ödeme. "Vefat": Ödeşmek, borcu ödeyip temize çıkmak. "Cerh": Yara, baş ve yüz haricinde olan yaralama, bir kimseye küfretmek veya aşağılamak, söz ile gönül incitmek, bir kimsenin fikrini ısrarla çürütmeye çalışmak.

Kuran gecenin karanlığını cehalete, uykuyu ölüme benzetir. Gecede ölmek, geceyi uykuyla veya başka bir şekilde geçirerek ilimden uzak kalmak demektir. Geceyi okuyarak ve öğrenerek geçirenler, sabah olmadan geceyi gündüze çevirmiş gibidirler. Kötü işlerle geçen gündüzlerimiz ise geceden farksızdır, o gündüzlerde hala karanlıktayızdır ve ölü gibi uyumaktayızdır. )

61. Odur kulları üzerinde kahredici güç. Üzerinize koruyucular gönderir ve sizden birine ölüm geldiğinde elçilerimiz kusur etmeksizin vefat ettirir,

("Kahir": Üstün olan, zorlayan. mecbur eden. "Hafaza": Hafız'ın çoğulu, muhafaza edenler, koruyucular. "Mevt": Ölüm, dünyadan göçmek.   

Kim bu muhafızlar, kim bu elçiler? Neden bizi önce koruyor ve sonra neden öldürüyorlar? Bu ölüm Hz. Muhammet'in "ölmeden önce ölünüz" dediği ölüm olabilir mi.? )

62. Sonra onların gerçek koruyucusu O İlah’a döndürülürler. Bilesiniz ki hüküm Onundur ve O hesap görenlerin en hızlısıdır,

63. De ki; Karada ve denizde sıkıntıya düştüğünüzde, eğer bizi bundan kurtarırsan teşekkür edenlerden olacağız diye sesli sessiz dua edip yalvarırken sizi kurtaran kimdir?

64. De ki; Onlardan ve diğer bütün sıkıntılardan sizi O İlah kurtarır, ama sonrasında yine ortak koşarsınız,

65. De ki; Odur size yerden veya gökten bir bela göndermeye gücü yeten, ya da sizi birbirinize kırdırarak acılar tattıran. Bak, anlasınlar diye nasıl açıklıyoruz ayetleri,

66. Gerçek olduğu halde kavmin bunu yalanlıyor, de ki; Ben sizin vekiliniz değilim,

67. Her haberin gerçekleşeceği bir zaman var ve yakında göreceksiniz,

68. Ayetlerimiz hakkında ileri geri konuşanları görürsen konu değişinceye kadar onlardan uzak dur. Eğer şeytana uyup sen de onlarla tartışırsan, hatırladıktan sonra olsun o zalimler (nefsine uyanlar) ile oturup konuşma,

69. Koruyup korunanlar onlardan sorumlu değil ama hatırlatsınlar, umulur ki böylelikle onlar da koruyup korunurlar,

70. Dini oyuncağa çeviren dünya düşkünlerine, kendi yaptıklarıyla felakete düşmemeleri için nasihat et. O hesap gününde O İlah’tan başka ne bir dost vardır, ne de bir yardımcı. O gün her şeylerini fidye olarak verseler de kabul edilmez. Onlar yaptıkları yüzünden felakete sürüklenmiş kimselerdir. Kafir (kalp körü) kesildikleri için can yakıcı bir mahrumiyete düşecek ve kaynar sular içecekler,

71. De ki; O İlah’ı bırakıp da bize faydası zararı olmayan şeylere mi dua edelim? O İlah bize doğru yolu gösterdikten sonra, şeytanın şaşkın dostlarının; Bizim doğru yolumuza gel, diyerek kandırdığı kimse gibi geri mi dönelim? De ki; O İlah'ın yolu en doğru yoldur ve bize âlemlerin (insanlığın) rabbine teslim olmamız emredildi,

72. Namazı (duayı) yükseltin ve koruyup korunun ki huzurunda toplanacağınız Odur,

73. Odur gökleri (bilgelikleri) ve yeri (insanlığı) gerçek olarak yaratan. Ve bir gün ki, ol dediğinde olur, Onun sözü gerçektir. Sur'a (suretlere, resimlere) üfürüldüğü gün yetki görüneni ve görünmeyeni bilendedir. Odur Haberdar olan Bilge,

("Sur": Boynuzdan yapılan ve ses çıkaran boru. Buna İsrafil'in borusu da denir. Ayrıca suretin çoğulu yani suretler manasındadır. "Suret": Dıştan görünüş, yol, gidiş, hal. "Nefh": Üflemek, şişmek, kabarmak, değişmek. ) 

74. Bir vakitler İbrahim güneşe inanan babasına demişti ki; Kendi yaptığınız heykelleri mi ilah ediniyorsunuz, doğrusu ben seni de, toplumu da açık bir sapkınlığın içinde görüyorum,

("Azer": Farsça ateş, ateşe veya güneşe tapan, güneşin hizmetinde olan melek, rahip. "Esnam": Sanem'in çoğulu, putlar, heykeller. )

75. O sıralarda biz İbrahim’e göklerin (bilgeliklerin) ve yerin (insanlığın) nasıl yapılandığını (melekut) gösteriyorduk ki kesin bilgiyle bilenlerden olsun,

76. Gecenin onu örttüğü zamanlarda (cahillik günlerinde) gökteki yıldıza bakıp dedi; Rabbim budur. Yıldız batınca dedi; Kaybolup gidene bağlanmam,

77. Ay doğarken bakıp dedi; Rabbim bu olmalı. Sonra batınca dedi; Rabbim doğru yolu göstermezse galiba ben de sapıtanlardan biri olarak kalacağım,

78. Güneş doğarken bakıp dedi; Rabbim bu olmalı, zira hepsinden büyük. O da batınca dedi; Ey kavmim ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden uzağım,

79. Ben yüzümü gökleri (bilgelikleri) ve yeri (insanları) hayret verici şekilde yaratana döndüm ve artık ortak koşanlardan değilim,

("Fatır": Hayret verici şekilde yaratan, benzersiz yaratan. "Hanif": Yön değiştiren, yanlıştan dönen. )

80. Derken kavmi onunla tartışmaya girişti. Onlara dedi; Benimle, bana doğru yolu gösteren O İlah hakkında mı tartışıyorsunuz? Rabbimin dilemesi hariç ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden korkmam. Rabbimin ilmi cümle varlığı kuşatmıştır, bakıp görmüyor musunuz?

( Kuran ayetleri, cümle varlığı kuşatan bu ilmin kaynağının insan olduğunu gösterir. )

81. Siz O İlah'ın hakkında bilgi vermediği şeylerle ortak koşmaktan korkmazken, benim sizin ortak koştuklarınızdan korkmam olur mu? Düşünün bunlardan hangisi daha güvenilir?

82. İman eden ve imanına zalimliğin (nefsine uymanın) girmesine izin vermeyenler var ya, bildiğinden emin olan ve doğru yolda olanlar işte onlardır,

83. Biz kavmine söylesin diye İbrahim'e işte bu bilgileri vermiştik. Biz dilediğimizi işte böyle yükseltiriz, şüphesiz senin rabbin alimlerin bilgesidir,

84. Ve ona İshak’ı ve Yakub’u armağan ettik, hepsine doğru yolu gösterdik. Daha önceleri Nuh’a ve yine onun neslinden Davut'a, Süleyman'a, Eyüp'e, Yusuf'a, Musa’ya ve Harun’a da doğru yolu göstermiştik. Biz rabbini görür gibi olanlara işte böyle karşılık veririz,

85. Zekeriya, Yahya, İsa ve İlyas da, hepsi de içten olanlardandı, 

86. İsmail, İlyas, Yunus ve Lut da, hepsini diğer insanlardan üstün kıldık,

87. Onların atalarından, soylarından ve yakınlarından bazı başkalarını da seçkin kıldık, doğru yolu gösterdik ve güvenli yola ulaştırdık,

88. İşte bu O İlah’ın yol göstermesidir ve onunla kullarından dilediğine doğru yolu gösterir. Eğer ortak koşsalardı elbette onların işleri de boşa giderdi,

89. Onlar kendilerine kitap, ilim ve elçilik verdiğimiz kimselerdir. Eğer kafir (kalp körü) kesilselerdi, onu kafirlik (kalp körlüğü) etmeyecek bir topluma verirdik,

90. Onlar O İlah’ın doğru yolu gösterdiği kimselerdir. Onların doğru yoluna uy ve de ki; Buna karşılık sizden bir ücret istiyor değilim, bu insanlık için sadece bir zikirdir (Allah ilmidir),

91. Allah insana bir şey indirmemiştir diyenler, O İlah’ı gereği gibi tanımamışlar demektir. De ki; Şu halde Musa'nın doğru yolu gösteren bir bilgi olarak getirdiği kitabı kim indirmişti? Sizin de, atalarınızın da bilmediği şeyler o kitapta açıklanmıştı da, şimdi işinize geleni söylüyor, işinize gelmeyen çoğunu gizliyorsunuz. Madem öyle Allah de bırak, bırak içi boş sözlerle oyalansınlar,

( Allah de, bırak? Gördüğüm kadarı ile Müslümanların çoğu bu bıkkınlık ifadesinin kafirleri kastettiğini düşünüyor ve kendini anlatıyor olabileceği hiç aklına gelmiyor. Ne garip bir durum? )

92. Biz bilgi dolu bu kitabı okuma yazma bilmez bir şehri ve çevresindekileri uyarmak ve ellerindeki kitabı doğrulamak üzere indirdik. Onlar diriliş gününe iman eder ve namazlarını (dualarını) korurlar,

93. O İlah hakkında yalan yanlış şeyler söyleyenden, kendisine vahiy verilmediği halde bana da vahiy verildi diyenden veya O İlah'ın indirdiklerinin benzerini ben de indirebilirim, diyenden daha zalim (nefsine uyan) kim vardır? Melekler (bilgeler) ellerini uzatıp; Çıkarın nefislerinizi, O İlah hakkında gerçek dışı şeyler söyler ve ayetlerine büyüklük taslarsanız o gün alçaltıcı bir ceza görürsünüz, derken, sen o zalimlerin mevt (ölüm, ahde vefa) konusundaki ahmaklıklarını bir görsen.?

("Gamare": Bönlük, ahmaklık, şaşkınlık. "Gamerat": Gamare'nin çoğulu, bönlükler, ahmaklıklar, şaşkınlıklar. 

Kuran ölüm kavramı için farklı kelimeler kullanır. Mevt, mevta, vefat kelimeleri vefa kökünden türetilmiş kelimelerdir ve ahde vefayı kasteder. Nefsinin aşırılığını çıkarıp terk etmeyenler şeytana, çıkarıp terk edenler O İlah'a vefa göstermiş olurlar. Nitekim hemen aşağıda gelen 95. ve 96. ayetlerde verilen tohum ve sabah örneği ile nefis çıkarmanın ölüm demek olmadığı, bir halden başka bir hale nakil olduğu açıklanır. )

94. Şüphesiz başlangıçta olduğu gibi bize yine tek başınıza gelir ve dünyada verdiğimiz şeyleri arkanızda bırakırsınız. Ve sizi koruyacaklarını zannettiğiniz ilahlarınız yanınızda yoktur, şüphesiz o gün aranızdaki bağlar kopmuş ve hayalleriniz kaybolup gitmiştir,

95. Şüphesiz O İlah tohumu çıkarıp nakleder, ölüden (cahilden) diri (aklı başında), diriden (aklı başında olandan) ölü (cahil) çıkarır. İşte O İlah budur, şu halde nasıl oluyor da aldatılabiliyorsunuz?

("Falik": Açan, tohumu açığa çıkaran. "Habbe": Tane, tohum. "Neva": Saklamak, korumak, bir yerden bir yere nakletmek. )

96. Sabahı yarıp çıkardı ve geceyi sakin bıraktı, güneşi (bilimi) ve ayı (dini) hesaba ölçü yaptı. İşte bunlar sevilen alimin ölçüp biçmesidir,

( Ortada iki hesap var, biri dünya hesabı diğeri ahiret hesabı. )

97. O, doğru yolu bulmanız için karanın ve denizin karanlıklarında yıldızları (peygamberleri) yaratandır. Anlayan bir toplum için ayetleri uzun uzun açıkladık,

98. O sizi tek bir nefisten inşa etti ve biri kalıcı biri geçici konaklar hazırladı. Düşünen bir toplum için ayetleri uzun uzun açıkladık,

( Tek bir nefis ifadesi için Nisa 4/1 ayetine bakınız. Hazırlanan iki konaktan kalıcı olanı cennet, geçici olanı ise yaşadığımız dünya hayatı ve cehennemdir. )

99. O gökten su indiren ve onunla türlü bitkiler yetiştirendir. Bağlar bahçelerde birbirine benzeyen benzemeyen salkım salkım hurmalar, üzümler, zeytinler, narlar bitirdi. Ham iken olgunlaşan meyvelerine bakın, bütün bunlarda iman eden bir toplum için ayetler vardır,

100. Yarattığı cinleri O İlah’a ortak ettiler ve Ona bilgisizce oğullar ve kızlar yakıştırdılar. O eksiksiz ve kusursuz olan, onların tanımladığı şeylerden yücedir,

101. Gökleri ve yeri sanatkarane bir şekilde yaratanın nasıl çocuğu olabilir ki bir hanımı olmamıştır? Her şeyi O yarattı ve O her şeyi bilir,

("Sahibe": Kadın, eş, mülk sahibi kadın. "Şey": Somut veya soyut nesne, eşya, kavram. )

102. İşte rabbiniz O İlah budur. Ondan başka her şeyi yaratan bir ilah yoktur. Öyle ise yalnızca Ona kulluk edin ki, her şeyin koruyucusu odur,

103. Gözler Onu kuşatamaz ama O gözleri fark eder. O habersizce her şeyden haberdar olandır,

104. Şüphesiz size rabbinizden anlayış verilmiştir. Artık kim gerçeği görürse faydası kendine, kim de görmezse zararı kendinedir. Ben sizi koruyamam,

105. Biz bu ayetleri işte böyle açıklıyoruz ki; Sen birilerinden ders aldın diyenler de ders alabilsinler,

106. Sen rabbinin bildirdiğine uy, Ondan başka ilah yoktur, ortak koşanlardan uzaklaş,

107. Eğer O İlah dileseydi başka şeyleri ortak koşmazlardı. Sen onların bekçisi veya vekili değilsin,

108. Onların O İlah dışında dua ettiği şeylere sövmeyin, o takdirde onlar da bilgisizce haddi aşıp O İlah’a söverler. Biz her ümmete (topluma) kendi inanışını güzel göstermişizdir. Sonunda dönüşleri rablerinedir ve O yaptıklarını kendilerine bildirecektir,

109. Allah'a olanca güçleriyle yemin ederek, açık bir ayet getirdiğin takdirde iman edeceklerini söylüyorlar. De ki; En açık ayetler O İlah katındadır ve geldiğinde onlara da iman etmeyeceklerinin farkında değiller,

110. Duygularını ve anlayışlarını yine önceki imansız hallerine çeviririz de kendi saplantıları içerisinde terk ederiz,

111. Eğer onlara melekler (bilgeler) gönderseydik veya ölüler dile gelip konuşsaydı veya istedikleri her şeyi yapsaydık bile, O İlah dilemedikçe yine iman etmezlerdi. Çünkü onların çoğu cahildir,

112. İşte böylece, elçilerin hepsine insan ve cin şeytanlarını düşman ettik. Onlar birbirlerini süslü sözlerle aldatırlar. Elbette rabbin dileseydi bunu yapamazlardı, bu nedenle onları kendi uydurmaları ile baş başa bırak,

113. Dirilişten şüphesi olanlar hoşlanıp aldansınlar da, kendileri gibi olsunlar diye böyle yapıyorlar,

114. Kitabı indirip açıklayan O İlah’tan başka hüküm sahibi olur mu? Kitabın aslını bilen kimseler onun rabbinden bir gerçek olduğunu da bilirler, sakın bunda şüpheye düşenlerden olma,

115. Rabbinin emri doğruluk ve adaletle eksiksiz gerçekleşti ve artık değiştirebilecek de yoktur. O işitendir, bilendir,

116. Eğer uyacak olursan, yerdeki kimselerin (insanların) çoğu seni O İlah yolundan saptırırlar. Onlar zandan başka bir şeye tabi olmaz, yalandan başka bir şey söylemezler,

( Kim o çoğu yanlış yolda olanlar ve azı doğru yolda olanlar? )

117. Muhakkak ki senin rabbin yolundan çıkanı da, doğru yolda olanı da bilir,

118. O İlah’ın ayetlerine iman ediyorsanız Onun adı anılarak kesilen hayvanlardan yiyin,

119. O İlah’ı anarak kesip yemenizde bir sakınca var mı? Görmüyor musunuz ki çaresizlik hâlinde yedikleriniz hariç, O İlah haram kıldığı şeyleri açıklamıştır. Doğrusu birçokları bilgisizce kendi arzularına uyarak halkı saptırıyorlar. Şüphesiz rabbin haddi aşanları iyi bilir,

120. Günahın açığını da gizlisini de bırakın, çünkü günah işleyenler yaptıklarının cezasını mutlaka çekecekler,

121. O İlah’ın ismi anılmadan kesilen hayvanları yemeyin, çünkü o yoldan çıkmaktır. Şeytanlar sizi saptırmak için bunun çok önemli olmadığını vahyederler. Eğer onlara uyarsanız şüphesiz siz de o ortak koşanlardan olursunuz,

( Ayet besmelenin önemini anlatıyor ve aklıma yıllar önce okuduğum eski bir besmele geldi, yanlış hatırlamıyorsam M. İlin ve E. Segal isimli iki Sovyet yazarın "İnsan nasıl insan oldu" isimli bir eserindeydi;

"Yılın yarısını kar altında geçiren Sibirya yerlileri avladıkları bir ayıyı ihtimamla gerçekleştirdikleri bir törenden sonra yerlerdi. Öncelikle erkekler ayıyı büyük bir dikkatle yüzer, başını, kuyruğunu ve pençelerini üzerinde bırakırlardı. Kadınlar ayının etini hazırlarken, erkekler yüzülen derinin içine ağaç dalları yerleştirir ve ayağa diktikleri ayı postunu özenle ocağın baş köşesine koyarlardı. Ve yemek hazır olduğunda avcı, ayı postuna dönüp şöyle derdi; Ayı kardeş, bizi kendi bedeninle doyurduğun için sana minnettarız."

Ancak söylediğim gibi bu eski bir besmele. Oysa bugün sürüden ayırıp rahatça kestiğimiz hayvanlar da bir zamanlar vahşiydiler. Ehlileştirilip ağıla kapatılıncaya kadar kim bilir kaç insanın can verdiği hiç aklımıza geliyor mu? Besmelenin Rahmanı o eski insanları, Rahimi de onların yaratıcılığını hatırlatır. )

122. Ölü iken dirilttiğimiz ve yürüdüğü yolu aydınlattığımız kimse, nefsinin karanlıkları içinde hareketsiz kalan kimse gibi olur mu? Kafirlere (kalp körlerine) yaptıkları işte böyle güzel gösterilmiştir,

123. Toplumların önde gelenleri, yaşadıkları toplumu aldatan günahkarlardır. Oysaki yalnızca kendilerini aldatıyorlar da farkında değiller,

124. Onlara bir ayet getirildiğinde; O İlah’ın elçilerine verilen bize de verilmedikçe iman etmeyiz, derler. O İlah kimi elçi yapacağını iyi bilir. O suçluların yaptıklarına karşılık O İlah'ın huzurunda aşağılanmaları ve şiddetli bir cezaya çarpılmaları yakındır,

125. O İlah kime yol göstermek isterse içini teslimiyete açar, kimi de yanlışta bırakmak isterse göğe çıkıyormuşcasına nefes nefese terk eder. O İlah iman etmeyenleri işte böyle sıkıntıda bırakır,

126. İşte bu rabbine ulaşan yoldur ki düşünen toplumlar için açıkladık,

127. Onlar rablerini dost edindikleri için Onun katında korunmuşlardır,

128. Hepsini bir araya topladığı gün der; Ey cin topluluğu, insanlardan çoğunu kendi saflarınıza kattınız. Onları koruyucu edinen bazı insanlar derler; Rabbimiz biz birbirimizden faydalandığımızı düşünürken senin bizim için belirlediğin zaman geliverdi. Dedi; Varacağınız yer ateştir ve O İlah affetmediği sürece ebedi kalacaksınız. Şüphesiz senin rabbin alimlerin bilgesidir,

129. Zalimleri (nefsine uyanları) zalimlere (nefsine uyanlara) işte böyle yaklaştırırız,

130. Ey cinler ve insanlar, size bu günün geleceğini anlatıp uyaran elçiler gelmemiş miydi? Derler ki; Evet, biz buna şahidiz. İşte dünya hayatı onları böyle aldatır da kafir (kalp körü) olduklarına yine kendileri şahitlik ederler,

131. Gerçek şu ki rabbin uyarmadığı bir topluma haksız yere ceza vermez,

132. Herkes yaptığına göre bir yer edinir ve rabbin yaptıklarınızdan habersiz değildir,

133. Yaratıcı rabbinin hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Sizi önceki bir toplumun soyundan inşa ettiği gibi, dilerse sizi de yok edip başka bir toplum getirir,

134. Size bildirilen gün mutlaka gelecektir ve siz bunun önüne geçemezsiniz,

135. De ki; Ey kavmim, ne yaparsanız yapın görevimi yapacağım. Yakında kimin haklı olduğunu bileceksiniz. Ama bilin ki zalimler (nefsine uyanlar) kurtuluşa ermez,

136. O İlah’ın yarattığı ekinlerle hayvanları pay edip; Şu O İlah’ın payıdır, bu da bizim diyerek paylaştırıyorlar. Ama kendi payları O İlah’a gitmediği halde, O İlah’a ayırdıkları pay yine onlara gidiyor. Ne haksız bir paylaşım,

137. Ortak koştukları, ortak koşanlardan birçoğuna çocuklarını kurban etmeyi bile hoş gösterdi de, hem kendilerini berbat ettiler hem de dinlerini. O İlah dileseydi bunu yapamazlardı, artık sen onları uyduruk hayalleriyle baş başa bırak,

138. Kendi kendilerine dediler ki; Şu hayvanlarla ekinleri bizim izin verdiğimizden başkasının yemesi haramdır, ayrıca şu tür hayvanlara binilmesi de haramdır. Yine onlar hayvanları O İlah’ın adını anmadan keserler, nankörlük ettikleri için cezalandırılacaklar,

139. Dediler ki; Şu hayvanların karnındaki yalnız erkeklere helaldir kadınlara haram, ama ölü doğarsa kadınlar da yiyebilir. O İlah bu gerçek dışı uydurmaların cezasını verecektir. Şüphesiz ki O alimlerin bilgesidir,

140. Aptalca bir zihniyetle din adına evlat kurban edenler veya O İlah’ın verdiği şeyleri O İlah adına haram edenler muhakkak ki ziyana uğradılar. Onlar saptılar ve doğru yolu bulamadılar,

141. Oysaki bağları bahçeleri, hurmaları ekinleri, birbirine benzeyen benzemeyen türlü çeşit üzümü narı yaratan Odur. Onların meyvesinden yiyin ve devşirip topladığınız zaman hakkını verin. Ancak israf etmeyin, çünkü O israf edenleri sevmez,

142. O İlah’ın size verdiği yük taşıtıp kestiğiniz hayvanlardan yiyin, şeytanın ardına düşmeyin. Şüphesiz o sizin düşmanınızdır,

143. Eşleşmiş sekiz! Koyundan bir çift, keçiden bir çift. Sor onlara; Erkeklerini mi dişilerini mi, yoksa dişilerin karnındakilerini mi haram etti? Samimi iseniz bana bir ilimle açıklayın,

144. Deveden bir çift, sığırdan da bir çift. De ki; Erkeklerini mi dişilerini mi, yoksa dişilerin karnındakilerini mi haram etti? Yoksa O İlah’ın böyle emrettiğini duydunuz mu? Bilgisi olmadığı halde insanları saptırmak için O İlah hakkında yalan söyleyenden daha yalancı kim olabilir? Şüphesiz O İlah zalimleri (nefsine uyanları) doğru yola iletmez,

("Dan": Dişi koyun. "Maz": Dişi keçi. "İbl": Dişi deve. "Bakar": Dişi sığır. 

İsterseniz bu ayetleri çalışmaya burada bir soruyla başlayalım. İnsanlığın gelişme sürecine katkısı, eti, sütü, derisi, kemiği, gübresi, yük taşıması, vs gibi yaygın toplam fayda ile değerlendirildiğinde, bu dört cins hayvanın önüne geçebilecek beşinci bir hayvan türü aklınıza geliyor mu? Ben otuz yıldır bulamadım ve bu sekiz sayısının müteşabih bir anlam ifade edip etmediğini bilmiyorum. Ancak Hz. Muhammet'in bir hadiste arşın keçilerinden söz etmesi, ayetin bilmediğim bir derinliği olduğunu gösteriyor. )

145. De ki; Bana bildirilenler arasında hayvan leşi, akan kan, domuz eti, ki o günahtır ve kasıtlı olarak O İlah’tan başkası adına kesilenden başka bir haram bulamıyorum. Kaldı ki zorda kalındığında çok yememek ve başkasına yedirmemek üzere bunlar bile yenebilir. Bilin ki yaratıcı rabbiniz hoşgörülüdür,

146. Yahudilere tırnaklı hayvanların tümünü, ayrıca sığır ve koyunun ete kemiğe ve bağırsağa karışan küçük parçaları hariç iç yağını da haram etmiştik. Onların aşırılıklarına işte böyle karşılık verdik ve biz hep gerçeği söyleriz,

( İç yağı eskiden evlerde ve tapınaklarda gece okumayı sağlayan kandil yağı olarak kullanılırdı. Sonradan iç yağının yerini zeytinyağı almış, parafinin icadıyla ise mum kullanılır olmuştur. )

147. Buna rağmen seni yalanlarlarsa de ki; Rabbinizin merhameti geniş ama azabı da suçlulardan uzaklaştırılamaz,

148. Ortak koşanlar diyecekler ki; O İlah dileseydi, ne biz ne de atalarımız ortak koşmazdık, hiçbir şey de haram edilmezdi. Onlardan öncekiler de cezasını görünceye kadar benzer şeyler söylemişlerdi. De ki; Bu konuda aydınlatıcı bir bilginiz var mı, varsa söyleyin? Yoksa, sadece zannediyor ve uyduruyorsunuz demektir,

149. De ki; Bunun kesin delilleri O İlah’tadır. Dileseydi hepinizi doğru yola iletirdi,

150. De ki; O İlah şunları haram etti diyecek şahitleriniz varsa getirin. Eğer şahitlik ederlerse bile sen onlarla birlikte şahitlik etme, ayetlerimizi yalanlayanların heveslerine uyma. Onlar ahirete (dirilişe) iman etmezler ve putlarını rablerine denk tutarlar,

151. De ki; Gelin size rabbinizin daha neleri haram ettiğini söyleyeyim. Rabbinizin birliğini bölmeyin, anaya babaya kötü davranmayın, çocuklarınızı kurban etmeyin, kötülüğün açığına da gizlisine de yaklaşmayın ve O İlah’ın kutsadığı cana haksız yere kıymayın. O İlah’ın size emri işte bunlardır, umulur ki anlarsınız,

152. Büyütüp teslim edene kadar öksüzün yetimin malına göz dikmeyin, ölçüp tartarken adil olun. Biz sizden gücünüzün ötesinde bir şey istemiyoruz. Hakem olduğunuz zaman, yakınlarınız dahi olsa taraf tutmayın, O İlah’a verdiğiniz sözü tutun. Size işte bunları emretti, umulur ki üzerinde düşünürsünüz,

153. Şüphesiz budur benim güvenli yolum. Başka yollara gitmeyin, zira onlar sizi Onun yolundan ayırır. Size işte bunları tavsiye etti, umulur ki onlarla koruyup korunursunuz,

154. Biz Musa’ya kitabı her şeyi açıklayıp aydınlatan ve doğru yolu gösteren bir yardım olarak verdik. Umulur ki rablerine kavuşacaklarına iman ederler,

155. Bu mübarek (bereketli, bilgi dolu) kitabı biz indirdik, şu halde ona tabi olun ve koruyup korunun. Umulur ki böylelikle yardım edilirsiniz,

156. Biz onu; Kitap bizden önceki iki topluma indirildi, biz onların okudukları derslerden habersizdik demeyesiniz,

157. Veya kitap verilseydi biz onlardan daha doğru yolda olurduk, demeyesiniz diye indirdik. İşte size rabbinizden doğru yolu gösteren bir yardım geldi. O İlah’ın ayetlerini yalanlayıp yüz çevirenden daha zalim (nefsine uyan) kim var? Ayetlerimize yüz çevirenleri cezanın en ağırıyla cezalandıracağız,

158. Yoksa onlar meleklerin (bilgelerin) veya rabbinin gelmesini veya rabbinin başka ayetler göndermesini mi bekliyorlar? Rabbinin ayetleri geldiği gün önceden iman etmeyenin veya imanından bir kazanç elde etmeyenin imanı fayda etmez. De ki; Bekleyin, şüphesiz biz de beklemekteyiz,

159. Dinlerini parça parça edip mezheplere ve tarikatlara ayrılanlar var ya, senin onlarla işin yoktur. Onların işi O İlah’a kalmıştır ve onlara yaptıklarını bildirecektir,

160. Kim bir iyilikle gelirse ona getirdiğinin on katı vardır. Kim de kötülükle gelirse sadece suçu kadar cezalandırılır ve haksızlık edilmez,

161. De ki; Şüphesiz rabbim bana doğru yolu gösterdi ve beni yanlıştan dönüp ortak koşanlardan olmayan İbrahim milletinin diriliş gününe kadar sürecek tek doğru dininin güvenli yoluna iletti,

162. De ki; Şüphesiz benim namazım (duam), ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin (varlıkların) rabbi (sahibi) O İlah içindir,

("Salat": Namaz, dua. "Nüsük": Allah'a kulluk için yapılan ibadetler, iyilikler. ) 

163. Onun ortağı yoktur, bana bu emredildi ve ben önceki teslim olanlardanım,

164. De ki; O İlah her şeyin rabbi iken Ondan başka rab arar mıyım? Herkesin kazandığı kendinedir ve kimse kimsenin suçunu yüklenmez. Sonunda dönüşünüz rabbinizedir ve O size bir türlü anlaşamadığınız gerçeği haber verecektir,

165. Yeryüzünde sizi kendine vekil eden ve verdikleriyle denemek için kiminizi kiminize üstün kılan Odur. Rabbin şüphesiz hızlı karşılık veren ve şüphesiz merhametiyle kusurları örtendir.
                                                                      
***


1 yorum:

  1. -Hamd, gökleri ve yeri yaratan, ikişer, üçer ve dörder kanatlı melekleri elçiler kılan Allah'ındır; O, yaratmada dilediğini arttırır. Şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir. (Fatır 1)

    Fatir 1 ayetinde Allah Meleklerin ikişer üçer dörder kanatlı olduğunu belirtmekte. Meleklerin kanatları olduğu sadece Kuran'la tahdid edilmiş bir konu olmayıp Kuran'dan önce ki kitaplarda da bu açık biçimde ifade edilir. Kutsal Ahit sandığının üzerinde Keruv meleklerin tasviri de kanatlı biçimdedir.

    Kadim topluluklarda çok tanrılı dinlerin genelinin kökeninde bir trinite (üçleme) yatar. Bu aynı şekilde Mekke müşriklerinde de mevcuttu. Mekkeli müşrikler birçok puta taparken bunların yanında özellikle Nebatilerinde taptığı, Tevrat'ta da isimleri geçen üçlüğe ehemniyet vermekte ve bunlara genel anlamda garnik yani garanik demekteydiler.

    Kureyş kabilesi mensupları putlarının Allah’ın kızları olduğuna inanır ve bunlardan özellikle üçüne 'Turna, Kuğu, Beyaz Su kuşu'' anlamına gelen garnik-garanik derlerdi.

    Bu garanik ayrı ayrı dillerde ve kültürlerde ' ÜÇ TANRIÇA' veya ''ÜÇ TURNA'' veya 'ÜÇ TAVUS KUŞU' gibi anlamlar şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Kelime dişildir.

    Sümercede GRONUS, Ermenice de KURUNK , eski Yunanca da GERANOS diye adlandırılmaktadır.

    Mekkeliler tarafından şefaatleri umulan bu Akkuğular , sözde yüce turnaların adı, Lat Menat Uzza idi. Necm suresinde bunlar ismen zikredilmektedir.

    Peygamberimiz kendisine vahyi getiren şerefli üstün güç sahibi Cebrail'i ufukta görmüş ve müşrik Mekkelilere Allah hitaben ''sizler de gördünüz mü Lat, Menat ve üçüncüsü olan Uzza'yı''? diye sormuştu. Görmediklerini onların uyduruk tanrıçaları olduğunu elbette Allah biliyor müşrikleri al aşağı ediyordu. (Necm 1-22)

    Bu tanrıçaların görevleri vardı tabii ki müşrik Mekkelilere göre, kimi merhamet ediyor övgüye layık şefaat ediyor, kimi rızık veriyor, kimi nasip veriyordu vd. Ve bunlar gibi daha vasıfsız birçok tanrıça. Fatır Suresi 1. ayetten itibaren bunları yapanın herşeyi yaratanın Mekkelilerin tapındığı tanrıçaların değil, sadece kendisi olduğunu Allah belirtmektedir.

    Hamd Kime? Allah'a , Gökleri ve yeri kim yarattı? Allah yarattı. Melekleri yaratan ve onların sahibi kim? Allah. İki kanatlı mı bu melekler? Turna kuşu gibi Kuğu gibi mi sadece iki kanatlı mı (mekkelilerin kafalarında ki tasviri)? Haşa, Allah hem ikişer, hem üçer, hem dörder kanatlı yarattım demekte. Yaratma da dilediğimi artırırım, istersem ikiyle de sınırlarım, daha fazla da yaparım, hepsinden de ayrı ayrı yaratırım, Emir ve Hüküm benimdir dilediğimi yaparım demektedir.
    ............................................
    .
    -Yeryüzünde hiç bir canlı ve iki kanadıyla uçan hiç bir kuş yoktur ki, (KUĞULAR-TURNALAR-yani ilah edindiğiniz melekler) sizin gibi ümmetler olmasın. Biz Kitap'ta hiç bir şeyi noksan bırakmadık, sonra onlar Rablerine toplanacaklardır.

    -Bizim ayetlerimizi yalan sayanlar karanlıklar içinde sağırdırlar, dilsizdirler. Allah, kimi dilerse onu şaşırtıp saptırır, kimi dilerse de onu dosdoğru yol üzerinde kılar.

    -De ki: "Düşündünüz mü hiç; eğer size Allah'ın azabı gelirse ya da saat (kıyamet) gelip çatarsa, Allah'tan başkasını mı [Lat-Menat-Uzza ve sair diğerlerini] çağıracaksınız? Eğer doğru sözlüler iseniz (çağırın bakalım.)" [Sahte dininizin aslını gözünüzle görün gelebilecekler mi; o melekler de ümmet kul - Malikül Mülk benim](ENAM 38-39-40)

    Bugünlük bu son yorumumdu Hürmetler.

    YanıtlaSil