4 NİSA (Kadınlar)

İnsanla görünen O İlah adına,

1. Ey insanlar, rabbiniz konusunda koruyup korunun. O ki sizi tek bir nefisten yarattı, sonra ondan (yine o tek nefisten) eşini yarattı. Sonra onlardan başka erkekler ve kadınlar çoğaltıp yaydı. Yakınlık sahiplerinden sorup soruşturduğunuz O İlah'tan koruyup korunun ki, şüphesiz O İlah sizi gözetlemekte,

("Nefs": Can, nefis, öz varlık, maya, asıl, bedenin ihtiyaç ve isteği. "Erham": Rahimin çoğulu, merhametler, acıma duyguları, koruma duyguları. "Sail": Soru soran, soruşturan, bilgi isteyen. "Rakib": Gören, gözetleyen, kontrol eden. )

2. Yetime malını verin, temizi pis olanla değişmeyin, onların malını kendi malınızmış gibi yemeyin. Şüphesiz bu büyük günahtır,

3. Korumanız altındaki yetimlere yeterince iyi bakamayacağınızdan korkarsanız, size helal olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikâh edin. Eğer kadınlar arasındaki geçimsizlikten endişe ederseniz, o zaman tek bir kadınla ve korumanız altındaki kadın kölelerinizle yetinin. Bu adalete daha yakındır,


( Eski zamanlarda aile kültürü değil, erkek egemen kabile kültürü hakimmiş. Dedeler, babalar, oğullar, amcalar, dayılar hep bir arada yaşar ve her ailenin en az 5-6 çocuğu olurmuş. Bazen kabileler arası kavgada veya baskında veya doğal afette, erkek veya kadın bazıları aynı anda ölür, geride kalan 10 - 15 çocuğun bakımı kendi çocuklarıyla birlikte tek bir adamın ve karısının üzerine kalırmış. O yetim çocukların karınlarını mı doyursunlar, üstünü başını mı yıkayıp paklasınlar, yol yordam edep erkan mı öğretsinler, şaşırır kalırlarmış. Karısı diğer yetim çocuklara güç yetiremeyince adam başka bir kadına daha ihtiyaç duyar ve ikinci hatta üçüncü bir evlilik daha yaparmış. Özetlersek, ayetin temel konusu bir kadının cinselliği değil, yetim çocukların bakımıdır. Meseleye cinsellik açısından baktığımız sürece, biz bu dört kadınla evlilik meselesini daha uzun yıllar boş yere konuşur dururuz. ) 

4. Kadınlara nikâh bedellerini gönül rızası ile cömertçe verin. Eğer o bedelin bir kısmını kendi rızaları ile verirlerse çekinmeden harcayabilirsiniz,

5. Yetim henüz akılca olgunlaşmamış ise emanetinize aldığınız malları onlara teslim etmeyin. O mallarla onları besleyin, giydirin, güzel söz söyleyin ve şefkatli davranın,

6. Evlilik çağına gelinceye kadar gözetin, eğer akılca bir olgunlaşma görürseniz mallarını hemen teslim edin. Büyüyecekler de geri alacaklar diye o malları aceleyle gelişigüzel harcamayın. İhtiyacı olmayan veli o mallardan harcamamaya çalışsın, yoksul olan da ihtiyacına ve emeğine göre harcasın. Mallarını kendilerine verdiğiniz zaman yanlarında şahit bulundurun. Hesap sorucu olarak O İlah yeter,

7. Ana babanın ve yakınların mirasından erkeklerin payı vardır, kadınların da payı vardır. Az veya çok belli bir hisse ayrılmıştır,

8. Mirastan payı olmayan yakınlar, yetimler ve yoksullar miras taksiminde hazır bulunursa, onlara da bir şeyler verin ve güzel söz söyleyin,

9. Korumasız bir halde kalakalan bu çocukların kendi çocukları da olabileceğini düşünüp korkanlar O İlah için koruyup korusunlar ve güzel söz söylesinler,

10. Yetim malı yiyenler şüphesiz karınlarına ancak ateş tıkınmış olurlar, yakında alevli ateşe atılacaklar,

11. O İlah size miras hakkında, erkeklere kızların iki mislini vermenizi emreder. Mirasçı sadece tek bir kız ise mirasın yarısı onun diğer yarısı yakın akrabaların, kızlar ikiden fazla ise mirasın üçte ikisi onların, üçte biri yakın akrabalarındır. Çocukların yanı sıra, ölenin ana ve babasından her birinin de mirastan altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da sadece ana babası vâris olmuş ise, anasına üçte bir, babasına üçte iki düşer. Eğer ölenin kardeşleri varsa, anasına altıda bir düşer. Bütün bu paylar, ölenin yapacağı vasiyetten ve borcundan sonra kalanadır. Ana babalarınız ve evlatlarınızdan hangisinin buna layık olduğunu bilemezsiniz. Bunlar O İlah'ın belirlediği haklardır. Şüphesiz O İlah bilgelerin bilgini oldu,

12. Yaptıkları vasiyet ve borçtan sonra, eğer çocukları yoksa kadınlarınızın mirasının yarısı sizindir. Çocukları varsa, mirasın dörtte biri sizindir. Çocuğunuz yoksa sizin mirasınızın dörtte biri, çocuğunuz varsa sekizde biri karınızındır. Eğer bir erkek veya kadının, ana babası ve çocukları bulunmaz da malı diğer yakın mirasçılara kalırsa, bir erkek ve bir kız kardeşin her birine altıda bir düşer. Bundan fazla iseler üçte bire ortaktırlar. Bu taksim vasiyetten ve borçtan sonra, kimse zarara uğratılmaksızın yapılacaktır. Bunlar O İlah’ın size vasiyetidir. O İlah çok hoş görülü ve her şeyi eksiksiz bilendir,

13. Bunlar O İlah’ın sınırlarıdır. Kim O İlah’a ve elçisine itaat ederse, içinde her şeyin su gibi aktığı cennetlere girecek ve orada devamlı kalacaklar. Büyük kurtuluş işte budur,

14. Kim O İlah’a ve elçisine isyan eder ve sınırlarını aşarsa, O İlah onu da devamlı kalacağı bir ateşe sokar ve onun için alçaltıcı bir ceza vardır,

15. Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara karşı aranızdan dört şahit isteyin. Eğer şahitlik ederlerse, o kadınları O İlah bir yol gösterene veya ölünceye kadar evlerde hapsedin,

16. Zina eden her iki tarafa da uzak durun. Eğer tövbe edip düzelirlerse siz de onlara uzak durmaktan vazgeçin. Çünkü O İlah affeden ve tövbeleri kabul edendir,

17. O İlah’a tövbe, ancak bilmediği için kötülük edip de öğrendikten sonra hemen terk edenlerin tövbesidir, O İlah işte bunların tövbesini kabul eder. O İlah bilgeliğin alimidir,

18. Yoksa ölüm kapıya dayanıncaya kadar kötülük edip tövbe edenlerle, kafir (kalp körü) olarak ölenler için tövbe yoktur. Onlar için acı bir ceza hazırlamışızdır,

19. Ey iman edenler, kadınları mallarına el koymak için evliliğe zorlamanız veya açık bir edepsizlik yapmadıkları sürece verdiğiniz malları geri almak için sıkıştırmanız doğru değildir. Onlarla iyi geçinin, eğer onlardan hoşlanmıyorsanız O İlah’ın hakkınızda hayırlı kıldığı bir şeyden hoşlanmıyor olabilirsiniz,

20. Eğer eşinizi bırakıp başka bir eş edinmek isterseniz, ne kadar çok olursa olsun ilk eşinize verdiklerinizi geri almayın. Verdiklerinizi geri almak için iftira gibi açık bir günah işler misiniz?

21. Vaktiyle ona vermiş olduğunuz söz şurada dururken, üstelik evlilik boyunca birbirinize hakkınız geçtiği halde onu nasıl geri alırsınız?

22. Geçmişte olanlar bir yana, babalarınızın evlenip boşadığı kadınlarla evlenmeyin. Şüphesiz bu tiksindirici bir hayasızlık ve kötü bir yoldur (gelenektir),

23. Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, kardeşlerinizin kızları, süt analarınız, süt kız kardeşleriniz, eşlerinizin anaları ve üvey kızlarınız size haram kılındı. Ancak bir kadınla nikahlanıp da henüz temas etmeden boşanırsanız, onun kızını almakta bir mahzur yoktur. Öz oğullarınızın eşleri ve iki kız kardeşi birden almak da size haram kılındı. Eskiden olanlar geçmiştir. O İlah yardımıyla kusurları örtendir,

24. Esir düşen kadınlar hariç evli kadınlar da size haram kılındı, bunlar O İlah’ın size emridir. Bunlardan başkasını, namuslu olmak ve zina etmemek üzere karşılıklı anlaşarak istemeniz serbesttir. Onlardan faydalanmanıza karşılık verdiğiniz sözleri yerine getirin. Anlaştıktan sonra şartları değiştirip tekrar anlaşmanızda günah yoktur. Şüphesiz O İlah bilgeliğin alimidir,

25. İman eden hür kadınlarla evlenmeye gücü yetmeyen kimse, aranızdaki iman eden köle kadın veya kızlardan biriyle evlensin. Siz Ademoğlusunuz, hep aynı köktensiniz ve O İlah buna ne kadar iman ettiğinizi daha iyi bilir. Onları sahiplerinin izniyle, ahlaklı olmaları, zina etmemeleri ve sahibine kötü işlerde gizlice hizmet etmemeleri şartı ile nikahlayıp alın, bedellerini de töreye göre verin. Evlendikten sonra bir fuhuş yaparlarsa, onlara hür kadınlara uygulanan cezanın yarısını verin. Çünkü o bir esirdir ve bu indirim evlenmesine izin verdiği halde cariyesini kötü yolda kullanmasından korkulanlar içindir. Günahtan sakınıp sabretmeniz muhakkak sizin için daha hayırlıdır. O İlah merhametiyle kusurları örtendir,

26. O İlah size önceki milletlerin yolunu gösterip açıklamak ve günahlarınızı bağışlamak ister, O İlah Alimlerin Bilgesidir,

27. O İlah sizin kötülükleri terk etmenizi ister, ihtiraslarına uyanlar ise tümüyle yoldan çıkmanızı isterler,

28. O İlah yükünüzü hafifletmek ister, çünkü insan zayıf yaratılmıştır,

29. Ey iman edenler, karşılıklı anlaşmaya dayalı alış veriş hariç, gasp, hırsızlık, hile gibi pis yollardan haram kazanıp yemeyin, birbirinizi öldürmeyin. Şüphesiz O İlah sizin yardımcınızdır,

30. Kim düşmanca ve haksız yere bunu yaparsa onu ateşe koyacağız ve bu O İlah’a kolaydır,

31. Eğer siz büyük günahlardan kaçınırsanız biz de sizin küçük günahlarınızı örter ve güzel bir yere koyarız,

32. O İlah’ın başkasına verip size vermediği bir zenginliğe göz dikmeyin, erkek veya kadın herkesin nasibi kendi kazandığıdır. O İlah’ın bağış hazinelerine yönelin, şüphesiz O İlah her bir şeyi bilendir,

33. Herkesi ana babasının ve akrabasının malına mirasçı kıldık. Ama söz verdiğiniz kimseler varsa onlara da paylarını verin, şüphesiz O İlah her şeye şahittir,

34. Erkeklerin kadınlar üzerindeki üstünlüğü, onları koruyup gözettikleri ve kazandıklarını onlarla paylaşıp harcadıkları içindir. İçten kadınlar O İlah'ın bu koruması nedenle saygılı ve koruyucu olurlar. İsyan eden kadınlarınızı önce uyarın, sonra yataklarında yalnız bırakın, yine olmazsa dövün (uzaklaştırın). İtaat ederlerse artık onların aleyhine yol aramayın, Şüphesiz O İlah Büyüklükte Yükselendir,

("Aliyy": Yüce, yüksek, sürekli yükselen, Allah'ın isimlerinden biri. "Kebir": Büyük, Allah'ın isimlerinden biri.  

Bu ayette geçen "darebe" kelimesi Hz. Muhammet'ten bu yana "dövmek, vurmak" olarak çevriliyor ve kelime gerçekten bu anlamı içeriyor. Müslüman toplum bu anlamı, "Kocasıdır, sever de döver de.." diyerek kabullenmiş görünüyor. Diğer taraftan aynı kelime yine Nisa suresinin 4/94 ve 4/101 ayetlerinde de kullanılıyor ve o ayetlerde "yola çıkmak, sefere çıkmak, uzaklaşmak, uzaklaştırmak" anlamı taşıyor. Kelimenin bu anlamını ilk kez öne çıkaran rahmetli Prof. Yaşar Nuri Öztürk'tür. 1980'li yıllarda Hz. Muhammet'in bizzat kendi hayatında yaşadığı ve eşi Hz. Ayşe'nin önce evden uzaklaşıp sonra dönmesiyle sonuçlanan "İfk/İftira" hadisesini örnek göstererek, ayetin dövmeyi değil uzaklaştırmayı kastettiğini savunmaya başlamıştı. Günümüzde bile Diyanet dahil pek çok müfessir hala kelimenin "dövme" anlamını kullanmakta, "uzaklaştırma" anlamı verenleri popülizm/nabza göre şerbet vermekle suçlamaktadır.     

Toplumun bir bölümünün kabullenemediği bu ayet hakkında Hz. Muhammet şöyle diyor; “Ben başka bir şey istemiştim ama Allah böyle diledi, herhalde Allah’ın dilediği benim istediğimden hayırlıdır.” Neler söylüyor Hz. Muhammet, niçin Allah'ın dayak karşısındaki tavrını sorgulamıyor? 


Enbiya 21/80 ve Sebe 34/10-11 ayetlerini incelerseniz Muhkemler ve Müteşabihler konusuna ait tipik bir örnek göreceksiniz. Tevrat'ın ve Kuran'ın ahlak örtüsü olarak tanımladığı gömlek kelimesi, metal işleme sanatının gelişmesiyle birlikte zamanla değişmiş ve zırh anlamı kazanmış. Bugün bile Kuran, "kötülükten koruyan ahlak gömleği" dediği halde bizim müfessirler "zırh" diye çevirirler. Ne var ki değişimler ancak insanlar onu kabullendiğinde gerçekleşir, insanların kabullenmediği değişimler gerçekleşmez. Okuduğumuz bu ayette Hz. Muhammet bu değerli değişimi denemiş, hatta kendisi uygulamış, ama ne yazık ki topluma kabul ettirememiş görünüyor. 

Her toplumda ve hâlâ görülüyor olsa da, kadına şiddetin eğitim ve hukuk vasıtasıyla tüm insanlıktan hızla yok edilmesi gerektiği tartışılmaz. )

35. Eğer karı kocanın arası açılırsa erkeğin ailesinden ve kadının ailesinden birer ara bulucu gönderin. Barışmak isterlerse O İlah aralarını bulur, şüphesiz O İlah her şeyi bilen, her şeyden haberdar olandır,

36. O İlah’a kulluk edin ve hiçbir şeyi Ona denk tutmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın veya uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya ve emriniz altındakilere iyi davranın. O İlah kendini beğenip büyüklenen kimseleri sevmez,

37. Onlar cimrilik eden ve insanlara da cimriliği tavsiye eden, O İlah’ın kendilerine verdiğini saklayıp biriktiren kimselerdir. Biz kâfirler (kalp körleri) için alçaltıcı bir ceza hazırladık,

38. Onlar mallarını insanlara gösteriş için sarf eder, O İlah’a ve diriliş gününe iman etmezler. Şeytanı arkadaş edinen kimse için ne kötü bir arkadaşlık,

39. Keşke O İlah’a ve diriliş gününe iman edip O İlah’ın kendilerine verdiğinden harcasalardı. O İlah onların yaptıklarını bilir,

40. Şüphesiz O İlah kullarına zerre kadar haksızlık etmez. Aksine iyilikleri kat kat arttırır ve kendi katından fazlasıyla ödüllendirir,

41. Her ümmetten (toplumdan) bir şahit getirdiğimiz ve seni de onlara şahit gösterdiğimiz zaman halleri ne olacak?

42. Elçiye isyan eden kafirler (kalp körleri) işlerin tatil edildiği o günde yerin dibine girmek isterler ama olup biteni O İlah’tan gizleyemezler,

43. Ey iman edenler, sarhoşken ne söylediğinizi bilinceye kadar, cünüb (cinsel kirlilik hali) iken de yolcu olan hariç yıkanıncaya kadar namaza (duaya) durmayın. Eğer hasta olur veya yolculukta bulunursanız, yahut ayak yolundan gelir, yahut kadınlarla birleşir de su bulamazsanız, o zaman temiz bir toprakla teyemmüm (temizliğe niyet) edin, ona dokunup ellerinizi ve yüzünüzü sıvazlayın. Şüphesiz O İlah affeden ve kusurları örtendir,

( Toprakla temizlenmenin geçmişi hayvanlar alemine kadar uzanır. Avesta'dan aldığımız ilk yazılı teyemmüm örneklerinden birini Maide 5/6 ayetinde görebilirsiniz. Ancak ayette daha önemli bir şey var; namazda ne söylediğini bilmek. Bir adam düşünün ki sarhoş değil ama Arapça bilmediği için ne söylediğini bilmiyor? Bence bu konu Musa ve çoban hikayeleriyle geçiştirilecek kadar basit bir konu değil. Kuran'ın ve namazın eğitim hedefi saptırılmamalı. )

44. Kendilerine kitaptan bir ilim verdiklerimize baksana, yanlışa sapıyor ve sizin de yanlış yola sapmanızı istiyorlar,

45. O İlah düşmanlarınızı sizden daha iyi bilir. Koruyucu ve yardımcı olarak O İlah yeter,

46. Yahudilerden bazısı alay etmek için kelimelerin söylenişini çarpıtır, dinledik ve itaat ettik yerine sen bizi dinle, bizi gözet yerine bizi güt, derler. Eğer onlar dinledik ve itaat ettik, bizi gözet deselerdi şüphesiz kendileri için daha hayırlı olacaktı. Fakat kafir (kalp körü) kesildikleri için O İlah onlardan tiksinmiştir, artık pek azı hariç onlar iman etmezler,

47. Ey kitap sahipleri, bazı yüzleri karartmadan ve lanetlediğimiz cumartesi halkı gibi lanetlenmeden önce, elinizdekini tasdik etmek üzere gönderdiğimize iman edin. O İlah’ın emri yürümektedir,

48. O İlah kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz, bunun dışında dilediği kimse için dilediğini bağışlar. Kim O İlah’a ortak koşarsa en büyük iftirayı atmış olur,

49. Görmüyor musun kendi nefsini temize çıkaranları? Oysa O İlah dilediğini arındırır ve kimseye kıl payı kadar haksızlık edilmez,

50. Bak O İlah hakkında ne yalanlar uyduruyorlar? Günah olarak bu onlara yeter,

51. Kendilerine kitaptan bir nasip verilenleri görüyor musun? Hem hurafelerle azgın cehalete (tagut) iman ediyor, hem de kâfirlerin (kalp körlerinin) iman edenlerden daha doğru yolda olduğunu söylüyorlar,

52. Onlar O İlah’ın nefret ettiği kimselerdir ve sen O İlah’ın nefret ettiği kimseye yardım eden bulamazsın,

53. Yoksa yönetimde onların bir payı mı var? Öyle olsaydı insanlara bir çekirdek kırıntısı bile vermezlerdi,

( Ayet varlığın yönetiminde pay sahibi olanlar olduğunu mu ima ediyor.? )

54. Yoksa onlar O İlah’ın insanlara kendi hazinesinden verdiği üstünlüğü kıskanıyorlar mı? Oysa biz bu kitabı ve hükümlerini İbrahim soyuna da vermiş ve onları büyük bir yönetim sahibi yapmıştık,

( Demek ki gerçekten yönetimde pay sahibi olanlar varmış. ) 

55. O zaman da onlardan bazısı iman etmiş, bazısı iman etmemişti, cehennem ateşi onlara yeter,

56. Şüphesiz o kafirleri (kalp körlerini) yakında ateşe sokacağız ve derileri kavruldukça başka yeni deriler vereceğiz ki, acıyı iyice duysunlar. Şüphesiz O İlah sevilen bilgedir,

57. İman edip içten olanları ise ebedi kalacakları ve içinde her şeyin su gibi aktığı cennetlere koyacağız. Orada onlar için tertemiz eşler vardır ve onları sürekli gölge veren gölgeliklere koyarız,

58. O İlah size emanetleri sahibine vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. O İlah size iyiyi ve güzeli öğütlüyor, şüphesiz O İlah bilgeliğin yüceliği oldu,

59. Ey iman edenler O İlah’a itaat edin, elçiye ve içinizden seçilen yöneticilerinize de itaat edin. Eğer bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, onu O İlah’a ve elçisine götürün. O İlah’a ve diriliş gününe iman ediyorsanız böylesi şekil ve sonuçları açısından daha iyidir,

( Son Peygamberin şahsı artık rahmettedir ve bugün dünyevi anlaşmazlıkları götüreceğimiz makam, hukuk, mahkemeler ve hâkimlerdir. Çünkü Kuran'ın muhkem dediği değişmez ayeti adalettir. Adalet sağlayanlar ve kanunlar ise müteşabih, yani değişkendir. )

60. Sana ve senden önce indirilenlere iman ettiklerini zannedenleri görüyor musun? Karşı durmaları emredildiği halde azgın cehaletin (tagut) hükmetmesini istiyorlar. Oysa şeytan onları derin bir yanlışa düşürmek istiyor,

61. O İlah’ın elçisine indirdiğine tabi olun denildiğinde, o ikiyüzlülerin sana sırt çevirip uzaklaştıklarını görürsün,

62. Sonra da yaptıkları yüzünden başlarına bir musibet gelince sana gelip, biz dine uygun olmasını istemiştik diye O İlah’a yemin  ederler,

63. O İlah onların kalbinde olanı bilir. Şu halde onlara aldırma, öğüt ver ve kendi nefisleri hakkında tesirli sözler söyle,

64. Biz peygamberleri O İlah’ın izin verdikleri itaat etsin diye gönderdik. Eğer hata yaptıklarında sana gelip O İlah’tan af dileselerdi, elçi onlar için af diler ve onlar O İlah’ı ummadıkları kadar merhametli bulurlardı,

65. Hayır, rabbin şahit anlaşmazlıklarda seni hakem etmedikçe ve verdiğin hükmü gönülden kabul etmedikçe iman etmiş olmazlar,

66. Eğer koşullar canlarını feda etmelerini veya yurtlarını terk etmelerini gerektirmiş olsaydı pek azı hariç bunu yapmazlardı. Kendilerine yapılan uyarıları dikkate alsalardı can ve mal emniyeti açısından daha güvende olurlardı,

67. O zaman onlara katımızdan büyük mükafatlar verir,

68. Ve onları güvenli yola ulaştırırdık,

69. Kim O İlah’a ve elçisine itaat ederse, O İlah’ın kendilerine nimet (ilim) verdiği elçiler, sadıklar, şahitler ve içten olanlarla beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır,

("Şahid": Şahit. "Şehid": Şahit, şahitliğin mübalağası, Allah'ın 99 isminden biri, Allah yolunda can veren. "Mübalağa": Bir şeyi çok büyütmek veya çok küçültmek, olumlu veya olumsuz yönde abartmak, pireyi deve deveyi pire yapmak.

Çevirilerin pek çoğu bu ayetteki şüheda kelimesini şehitler olarak çeviriyor, ancak Bakara 2/282, Nur 24/13 ve Zümer 39/69 ayetlerinde şahitler olarak çeviriyorlar. Bunun nedeni karşılıksız fedakarlığa bizzat O İlah'ın şahit olmasıdır. )

70. Bu O İlah’tan yüksek bir fazilettir ve O İlah'ın bilmesi yeter.

71. Ey iman edenler tedbir alın ve ister küçük gruplar halinde ister topluca çıkıp harekete geçin,

("Hızr": Uyanıklık, temkin, tedbir. "Firar": Bulunduğu yerden çıkıp uzaklaşmak, harekete geçmek, kaçmak. "Sübe": On kişiden fazla olan topluluk, grup, birlik. "Sübat": Sübe'nin çoğulu, gruplar, birlikler. "Cem": Toplanmak. )

72. İçinizden bazıları bu konuda geride kalır, size bir aksilik isabet ettiğinde; O İlah yardım etti de olanlara şahit olmadım der,

73. O İlah’ın yardımıyla kazandığınızda ise sanki çağrılmamış gibi; Keşke yanlarında olsaydım da bu büyük başarıda pay sahibi olsaydım der,

74. Şu halde dünya hayatını gelecek hayat karşılığı satanlar O İlah yolunda savaşsınlar. O İlah yolunda savaşanlara, ölse de kalsa da büyük mükafatlar vereceğiz,

75. Hem size ne oldu da, rabbimiz bizi bu zalimlerin (nefsine uyanların) elinden kurtar, katından bizi koruyacak bir dost ve yardımcı gönder, diyen zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar için O İlah yolunda savaşmıyorsunuz?

76. İman edenler O İlah yolunda, kafirler (kalp körleri) ise azgın cehalet (tagut) yolunda savaşırlar. Şu halde şeytanın dostlarına karşı savaşın ve bilin ki şeytanın düzeni zayıftır,

77. Vaktiyle kendilerine kötülükten el çekin, namazı (duayı) yükseltin ve malınızdan verip temizlenin dediğimiz kimseleri görüyor musun? Savaş kaçınılmaz olunca içlerinden bazısı O İlah’tan korkarcasına, hatta daha büyük bir korku ile insanlardan korkmaya başladılar da; Ne diye hemen savaşıyoruz ki, biraz daha beklesek olmaz mıydı, dediler. Onlara de ki; Dünya zaten kısadır, O İlah’tan korkanlar için ölümden sonraki hayat daha değerlidir ve koruyup korunanlara orada zerre kadar haksızlık edilmez,

78. Nerede olursa olsun ölüm size ulaşır, yüksek kalelerde saklansanız bile. İyi olunca O İlah’tan diyorlar da, kötü olunca senden biliyorlar. De ki; Hepsi O İlah’tandır. Bu topluma ne oluyor ki bir türlü laf anlamıyorlar?

79. Sana gelen iyilikler O İlah’tan, başına gelen kötülükler ise kendi nefsindendir. Seni insanlara elçi olarak gönderdik ve buna şahit olarak O İlah yeter,

80. Kim elçisine itaat ederse O İlah’a itaat etmiş olur. Yüz çevirene gelince, biz seni onların başına bekçi göndermedik,

81. İtaat ettik diyorlar, sonra da yanından ayrılan bazısı geceleri toplanıp senin söylediğinden başka şeyler planlıyorlar. Ama O İlah planladıklarını yazmaktadır. Sen onlara aldırma ve O İlah’ı vekil et, vekil olarak O İlah yeter,

82. Kuran'a bakıp düşünmüyorlar mı? O İlah katından olmasaydı içinde birçok tutarsızlıklar bulurlardı,

83. Onlar güvenlik veya korkuyla ilgili bir haber duyduklarında hemen herkese yayarlar. Oysa onu elçiye veya diğer ilgililere götürselerdi, onlar işin iç yüzünü anlar ve ona göre tedbir alırlardı. Doğrusu O İlah’ın lütuf ve yardımı olmasaydı, pek azınız hariç hepiniz şeytana uyup giderdiniz,

84. O İlah yolunda savaş, kendi yaptığından başka bir şeyden sorumlu tutulmazsın. İman sahiplerini de teşvik et, umulur ki O İlah kâfirlerin (kalp körlerinin) gücünü sizinle kırar. Şüphesiz ki O İlah’ın gücü ve cezası daha şiddetlidir,

85. Kim bir iyiliğe sebep olursa onda bir payı olur ve kim kötü bir işe sebep olursa onun da onda bir payı olur. O İlah her şeyin karşılığını verir,

86. Size selam verildiğinde aynısıyla, hatta daha güzeliyle karşılık verin. Şüphesiz O İlah her davranışın hesabını sorandır,

( Son yıllarda moda oldu, bir komşuma günaydın dediğimde hayırlı sabahlar, iyi akşamlar dediğimde hayırlı akşamlar cevabıyla karşılaşıyorum. Bu mu selamın daha güzeli.? Hello diyen bir turistin samimiyetine inanıyorlar da, benim samimiyetime inanmıyorlar. )

87. O İlah’tan başka ilah yoktur ve elbette diriliş günü hepinizi toplayacaktır, bunda asla şüphe yoktur. Kim verdiği söze O İlah’tan daha sadık olabilir,

88. İkiyüzlüler hakkında niçin görüş ayrılığına düşüyorsunuz? O İlah onları kendi ettikleri yüzünden baş aşağı etmiştir, O İlah’ın saptırdığına siz mi doğru yolu göstereceksiniz? O İlah’ın saptırdığına yol bulamazsın,

89. İstiyorlar ki kafirler (kalp körleri) gibi kafirlik (kalp körlüğü) edesiniz de onlara benzeyesiniz. Hayır, onlar O İlah’ın yoluna dönünceye kadar onlardan hiçbirini dost edinmeyin. Eğer üstünüze gelirlerse bulduğunuz yerde tutun ve öldürün. Onları dost ve yardımcı edinmeyin,

90. Ancak barış yaptığınız bir kavme sığınanlarla, size savaştan bıktığını beyan edenler hariç. O İlah dileseydi onları başınıza bela ederdi de sizinle savaşırlardı. Onlar savaşı bırakıp bir tarafa çekilir ve barış teklif ederlerse, artık O İlah onlar aleyhine bir yol (izin) vermemiştir,

91. Bazıları da var ki hem kimseye taraf olup savaşmak istemez, hem de ne zaman bir isyan çağrısı alsalar içine dalarlar. Eğer sizden uzak durmaz, barış teklif etmez ve savaştan ellerini çekmezlerse bulduğunuz yerde öldürün. Böylelerine karşı size açık yetki verdik,

92. Kaza hariç bir iman sahibinin başka bir iman sahibini öldürme hakkı yoktur. Bir iman sahibini kazara öldürenin, bir köle azat etmesi ve ölenin ailesi bağışlamazsa diyet ödemesi gerekir. Eğer öldürülen kimse düşman bir kavimden ise ve diyet ödenemiyorsa sadece bir köle azat edilir. Eğer ölen düşman bir kavimden değilse hem ailesine diyet ödemek, hem de bir köleyi azat etmek gerekir. Bunları ödemeye gücü olmayan kimse O İlah’a tövbe olarak iki ay peş peşe oruç tutar. O İlah Alimlerin Bilgesidir,

93. Kim bir iman sahibini kasten öldürürse cezası içinde ebediyen kalacağı cehennemdir. O İlah ondan tiksinip uzaklaşmış ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır,

94. Ey iman edenler, O İlah yolunda savaşa çıktığınızda iyice anlayıp dinleyin. Size selam veren insanlara gelip geçici dünya malı için sen iman etmiş değilsin deyip saldırmayın. Çünkü asıl ganimet O İlah katındadır. Nitekim önceden siz de böyle idiniz de O İlah sizi güçlendirdi. Şu halde iyi anlayıp dinleyin, şüphesiz O İlah yaptıklarınızdan haberdardır,

95. İman edenlerden özrü olmadan geri kalanla, malları ve canlarıyla O İlah yolunda çarpışan bir olur mu? O İlah malları ve canlarıyla savaşanları geri kalanlardan üstün kılmıştır. O İlah hepsine mükafatlar vaat etmiştir ama çarpışanların mükafatı geri kalanlardan daha büyüktür,

96. Kendi katından mertebeler ve bağışlanma ile üstün kılmıştır. O İlah merhametiyle kusurları örtendir,

97. Melekler (bilgeler) zalimlikle (nefsine uymakla) kendine kötülük eden kimseleri vefat ettirirken (Allah'a vefa ettirirken) derler; Neden bu haldesiniz? Dediler; Biz yeryüzünde zayıf düştük. Derler ki; O İlah yeryüzünü genişletmiş değil mi, oraya göç etseniz ya! İşte onların yeri cehennemdir, ne kötü bir son,

("Mele": Bir cemaatin ileri gelenleri. "Melk": Güç, kuvvet, kudret. "Meleke": Bir işi tekrar tekrar yapmakla elde edilen tecrübe, yetenek, kabiliyet, ustalık. "Meleket": Sahiplik, sahip olmak. "Malik": Sahip olan, yetkiyi elinde tutan. "Melik": Kral, hükümdar. "Melek": Güç sahibi. "Melaike": Melekler, güç sahipleri. "Fi-me": Nasıl, nerede, ne halde. "Za'f": Zayıflık, güçsüzlük, kuvvetsizlik. "Mustazif": Görüşü zayıf olan, ileriyi görmeyen, gücü yetmeyen. "Hicr": Ayrılık, fazilet bakımından başkalarından üstün olan. "Hicret": Bir yerden bir yere göç etmek, içinde bulunduğu hali terk edip başka bir hale dönmek. 

Bu ayette Zümer 39/10 ve Ankebut 29/56 ayetlerine gönderme var. Ayetteki hicret kelimesi mekan değişikliğinden ziyade anlayış ve davranış değişikliğinden söz ediyor. )

98. Ancak erkekler, kadınlar ve çocuklardan hiçbir yola güç yetiremeyen çaresizler hariç,

99. Umulur ki O İlah onları affeder, O İlah affeden ve kusurları örtendir,

100. O İlah yolunda yerinden yurdundan olan kimse yeryüzünü geniş ve bereketli bulur. Kim O İlah ve elçisi için evinden çıkar da ölürse mükafatı O İlah’a aittir. O İlah merhametiyle kusurları örtendir,

101. Yeryüzüne çıktığınızda kafirlerin (kalp körlerinin) fitnesinden (zararından) korkarsanız namazı (duayı) kısa tutmanızda günah yoktur. Şüphesiz kafirler (kalp körleri) size açıkça düşmandır,

("Darb": Vurmak, çarpmak, yürümek, misal vermek, beyan etmek. "Cünah": Bir şeyi yönlendiren baskı, sıkıntı, darlık, zorluk, Farsça günah. "Kasr": Kısa tutmak, kısa kesmek, eksiltmek. "Salat": Anış, arayış, namaz. "Havf": Korku, korkmak, korkutmak. "Fitne": İmtihan etmek, denemek, şaşırtmak. )   

102. Onların arasında isen ve onları namaza (duaya) sen kaldırıyor isen, onlardan seninle beraber olan bir grup kalksın ve kendi silahlarını (ilimlerini) alsınlar. Onlar secde ettiklerinde (ayağa kapandıklarında) sizin arkanızda olsunlar (sizi ilmen korusunlar). Sonra secde etmeyen (ayağa kapanmayan) başka bir grup gelsin ve seninle beraber secde etsinler (ayağa kapansınlar), korunma tedbirlerini ve silahlarını (ilimlerini) alsınlar. Çünkü kafirler (kalp körleri) isterler ki, keşke silahlarınız ve mühimmatlarınız olduğundan habersiz olmuş olasınız da, tek bir meyil (eğilim, yönelme) ile onlar da size meyil etseler (sizi içlerine alsalar). Şayet bir ceza yağmuru altında eziyet çekiyorsanız veya hasta iseniz silahlarınızı (ilminizi, ibadetlerinizi) bırakarak tedbir almanızda günah yoktur. Şüphesiz O İlah kafirler  (kalp körleri) için alçaltıcı bir ceza hazırladı,

("Taife": Bir maksatla bir araya gelmiş bir grup insan, kavim, kabile. "Tekum": Kalkmak, olmak, vuku bulmak. "Esliha": Savunma ve saldırı araçları, silahlar. "Vera": Öte taraf, başka taraf, geri, arka. "Uhra": Diğer, başka. "Hızr": Uyanıklık, temkin, tedbir. "Vedd": İstek, sevgi, muhabbet. "Gafil": Dikkatsiz, habersiz, tedbirsiz, bilgisiz. "Emtia": Meta'nın çoğulu, mallar, eşyalar, mühimmatlar, teçhizatlar. "Meyl": Eğilim, istek, yönelme. "Eza": Kaybetme, zarar etme, kibir ve gururu kırma. "Matar": Ceza yağmuru, saldırı. "Maraz": Hastalık, dert, bela, iman zayıflığı. "Muhin": Alçaltan, hor hakir eden. )  

103. Namaz (dua) bittiğinde O İlah’ın zikrine (ilmine) dönün, ayakta, otururken veya yatarken. Tehlike geçtiğinde namazı (duayı) yine yükseltin. Namaz (dua)iman edenler için eskiden beri vakti belli bir emir olmuştur,

104. Bir kavmi aramakta (onları O İlah'a davet etmekte) gevşeklik göstermeyin. Eğer siz bu acıyı çekiyorsanız, şüphesiz sizin çektiğiniz acıyı onlar da çekiyorlar. Üstelik onlar sizin O İlah’tan umduğunuz şeyleri ummuyorlar. Ve O İlah bilgeliğin alimidir,

105. Sana kitabı insanların arasında O İlah’ın gösterdiği biçimde hakça hükmedesin diye indirdik. Şu halde hainler için bile ön yargılı olma,

( Ne yazık ki çeviriler Müslümanların ön yargılı olduklarını açıkça ortaya koyuyor. Bu ayetin son cümlesini şöyle çeviriyorlar; " Sakın hainlere arka çıkma." 
İki cümleyi tekrar ediyorum; "Sakın hainler için bile ön yargılı olma" ve " Sakın hainlere arka çıkma."  İki cümle arasındaki korkunç anlam farkını görebiliyor musunuz? Oysa Maide 5/13 ayeti bakın ne diyor;
"Ey Muhammet, pek azı hariç onlardan sürekli hainlik görüyorsun. Ama sen yine de affet ve hoş gör, çünkü Allah iyilik edenleri sever.")

106. Ve onlar için O İlah’tan af dile, çünkü O İlah merhametiyle kusurları örtendir,

107. Ancak hainlikte ısrar edenler için değil, çünkü O İlah kötülükte ısrar edenleri sevmez,

108. İnsanlardan gizler de O İlah’tan gizleyemezler. Çünkü O onlarla beraberdir ve gece gizlice konuştukları sözden razı olmaz. O İlah onların yaptıkları şeyi kuşatıcıdır,

109. Hadi siz onları dünya hayatında hoş görüp desteklediniz, ya diriliş günü O İlah’a karşı kim hoş görüp kefil olacak?

110. Kim kendine ya da başkasına bir kötülük yapar da sonra pişman olup af dilerse, O İlah’ı çok merhametli ve affedici bulur,

111. Kim kötülük ederse kendine kötülük etmiş olur. O İlah bilgelerin alimidir,

112. Kim kasıtlı veya kasıtsız bir suç işler de sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa, muhakkak ki büyük bir iftira günahı yüklenmiş olur,

113. Eğer O İlah’ın yardımı ve koruması olmasaydı, onlardan bazısı seni bile saptırmaya yeltenmişlerdi. Oysa onlar yalnızca kendilerini saptırırlar da sana hiçbir zarar veremezler. Çünkü O İlah sana kitabı ve bilgeliği indirmiş, bilmediklerini öğretmiştir. O İlah’ın sana verdiği değer gerçekten büyüktür,

114. Sadaka vermek, tembih ve tavsiyede bulunmak veya insanları barıştırmak için konuşanlar hariç, o gizli konuşmaların çoğunda hayır yoktur. O İlah rızası için konuşan kimselere yakında büyük mükafatlar vereceğiz,

( Bu ayet yıllardır bir köşede sessizce durdu. Ne kadar önemli olduğunu Mücadile 58/13 ayetini ararken anladım. İsterseniz o ayete bir bakın ve Kuran'ın yardımda gizlilik esasının nasıl çarpıtıldığını görün. )

115. Ancak kim kendisine doğru yol gösterilmesine rağmen elçiye karşı çıkar ve iman sahiplerinden başka bir yola saparsa onu da orada bırakır ve cehenneme koyarız. Ne kötü bir son,

116. Şüphesiz O İlah kendine ortak koşulmasını bağışlamaz da onun dışındaki günahları dilediği kimse için bağışlar. Çünkü O İlah’a ortak koşmak yanlışın en dibine düşmek demektir,

117. Onun dışında istedikleri ya karı kızdır, ya da güç odağı şeytan,

(“Dua”: Yöneliş, yalvarış, çağırmak, rağbet, istek. “İnas”: Kadınlar, kızlar. “Merid”: Katı, sıkı, güçlü kuvvetli kimse. )

118. O İlah ondan tiksinip uzaklaştırdığında dedi; Kuşkusuz kullarından bir bölümünü kendime bağlayacak,

119. Onları saptıracak ve hayallere boğacağım. Onlardan isteyeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar, isteyeceğim de O İlah’ın yaratışını değiştirecekler. Kim O İlah’ı bırakır da şeytanı dost edinirse, şüphesiz açık bir yanlışa düşmüş demektir,

( Bu kulak yarma meselesi rahmetli Elmalılı hocamızın da aklını karıştırmış olmalı ki, Anadolu'da gözünün önünde yarılan koyun ve köpek kulaklarını görmezden gelmiş. Çobanlar koyunun kulağını sürüyü işaretlemek için, köpeğin kulağını da iyi duysun ve kurt kapmasın diye keserler. 

Ama bunlar önemli değil, daha önemli başka bir şey var; Bu ayetin ışığında sünneti nereye koyacağız? Bu konuda ciddi tartışmalar var ve sünnet henüz aydınlatılmış değil. Bu konuya uygun bir zamanda tekrar dönmeliyiz. )

120. Benlik şeytanı onları hayallere sürükler ve aldanıştan başka bir şey vermez,

121. İşte onların yeri cehennemdir ve kaçacak yerleri yoktur,

122. İman edip içten olanları içinde her şeyin su gibi aktığı ebedi cennetlere koyacağız. O İlah’ın sözü gerçektir, verdiği söze O İlah’tan daha sadık kim var?

123. Ne sizin kuruntularınız, ne de kitap sahiplerinin kuruntuları, kim bir kötülük yaparsa onun cezasını görür ve O İlah’tan başka bir dost ve yardımcıları da yoktur,

124. Erkek veya kadın, kim iman edip içten olursa cennete girer ve zerre kadar haksızlık edilmez,

125. Din konusunda, yanlışı terk eden İbrahim topluluğuna tabi olan, yüzünü O İlah’a teslim eden ve Onu görür gibi olan kimsenin dininden daha güzel hangi din var? O İlah İbrahim’i dost edindi,

126. Göklerde ve yerde ne varsa O İlah'ındır ve O İlah her şeyi kuşatmıştır,

127. Senden kadınlar konusunda bilgi istiyorlar. De ki; O İlah kitapta okunanlarla, kadınlar ve yetim kızlar hakkında bilgi verdi. Töredeki haklarını vermeden nikahlamak istediğiniz yetim kızlarla çaresiz çocuklara adaletle davranmanız gerektiğini anlatan ayetler bu hakları açık olarak anlatmaktadır. Şüphesiz O İlah yaptığınız her iyiliği bilir,

128. Eğer bir kadın kocasının geçimsizliğinden bıkar veya terk edilirse, anlaşarak ayrılmalarında günah yoktur. Nefisler kıskançtır, bu nedenle anlaşmak daima iyidir. Fakat iyi geçinir ve koruyup korunursanız bilin ki O İlah yaptıklarınızdan haberdardır,

129. Ne kadar uğraşsanız da kadınlar arasında adil davranmaya güç yetiremezsiniz. Hiç olmazsa birine tamamen meyledip de diğerini boşlukta bırakmayın. Eğer durumu düzeltir ve koruyup korunursanız, şüphesiz O İlah da merhametiyle kusurları örtendir,

130. Eğer ayrılırlarsa O İlah hazinesinden her ikisini de ayrı ayrı nasiplendirir. Çünkü O İlah Bilgeliği Genişletendir,

("Vasi": Genişleten, Allah'ın isimlerinden biri. "Hakim": Bilge, Allah'ın isimlerinden biri. )

131. Göklerde ve yerde ne varsa O İlah'ındır. Gerçek şu ki size de, sizden öncekilere de O İlah için koruyup korunun diye emrettik. Eğer kafirlik (kalp körlüğü) ederseniz bilin ki göklerde ve yerde ne varsa O İlah'ındır ve O İlah yarattığına ihtiyacı olmayandır,

132. Göklerde ve yerde olanlar O İlah'ındır ve vekil olarak O İlah yeter,

133. Ey insanlar, dilerse sizi yok eder ve yerinize başka bir toplum getirir. Şüphesiz O İlah’ın buna gücü yeter,

134. Kim dünya hayrını isterse, bilsin ki dünyanın da ölümden sonraki hayatın da hayrı O İlah katındadır. O İlah her şeyi işiten ve her şeyi görendir,

135. Ey iman edenler, adaleti ayakta tutun. Kendiniz, ana babanız veya yakın akrabalarınız aleyhinde de olsa, O İlah için şahitlik eden kimseler olun. Unutmayın ki şahitlik ettikleriniz ister zengin olsun ister fakir, O İlah size olduğu kadar onlara da yakındır. Nefsinize uyarak adaletten sapmayın, eğer doğru şahitlik etmez yahut şahitlik etmekten kaçınırsanız, bilin ki O İlah yaptıklarınızdan haberdardır,

136. Ey iman edenler, O İlah’a, elçisine, elçisine indirdiği kitabına ve daha önce indirdiği kitaplara iman edin. Kim O İlah’a, meleklerine (bilgelerine), kitaplarına, elçilerine ve gelecek o güne kafir (kalp körü) olursa derin bir yanlışa düşmüş demektir,

137. Ağzı iman ettim dediği halde sürekli kafirlik (kalp körlüğü) eden ve kafirlikte (kalp körlüğünde) ısrar edenleri O İlah affetmez ve yolun doğrusunu göstermez,

138. İman etmiş görünenler için acı bir ceza hazırlandığını onlara haber ver,

139. İman edenleri bırakıp da kafirleri (kalp körlerini) dost edinenler onların yanında bir itibar mı arıyorlar? Oysa gerçek itibar O İlah katındadır,

140. O indirdiği kitapta şöyle demiştir; Bir toplulukta O İlah’ın ayetlerinin örtüldüğünü veya çarpıtıldığını işitirseniz, konu değişinceye kadar onlardan uzak durun, yoksa siz de onlar gibi olursunuz. Elbette O İlah iman etmiş görünenleri ve kafirleri (kalp körlerini) cehennemde bir araya toplayacaktır,

141. Sizi arkanızdan seyredenler O İlah sizi galip getirdiğinde biz hep arkanızdaydık der, eğer kafirler (kalp körleri) galip gelecek olurlarsa iman edenlere karşı size siper olduk derler. O İlah kâfirlere (kalp körlerine) iman edenler karşısında fırsat vermez ve O İlah diriliş günü aranızda hükmeder,

142. İman etmiş görünenler O İlah'ı aldatmaya çalışıyor, oysa O onları aldatmakta. Namaza (duaya) kalktıklarında üşenerek kalkar, insanlara gösteriş yapar ve O İlah'ı pek hatırlamazlar,

143. İki arada bocalayıp durmaktalar, ne onlara bağlanırlar ne bunlara. O İlah'ın şaşırttığı kimseye yol bulamazsın,

144. Ey iman edenler, iman edenleri bırakıp da kafirleri (kalp körlerini) dost edinmeyin. O İlah'a aleyhinizde bir delil vermek ister misiniz?

145. Şüphe yok ki iman etmiş görünenler ateşin dibindedir ve yardım edebilen de yoktur,

146. Ancak pişman olup düzelenler ve O İlah'a sarılıp O İlah için doğruluğu din edinenler hariç. İşte bunlar iman sahipleriyle beraberdir ve O İlah iman sahiplerine yakında büyük mükafatlar verecektir,

147. Eğer iman eder ve teşekkür etmeyi bilirseniz O İlah sizi cezalandırmaz. O İlah teşekkür edenleri bilir ve ödüllendirir,

148. O İlah çirkin sözün dile getirilmesini sevmez, ancak haksızlığa uğrayanın şikayeti hariç. O İlah işiten ve bilendir,

149. İyilikleri söyler ve kötülükleri saklayıp affederseniz, şüphesiz O İlah da affa gücü yetendir,

150. O İlah’a ve elçilerine kafir (kalp körü) olanlar, veya birini diğerinden ayırıp şuna iman ederiz ama buna iman etmeyiz diyenler veya buna yakın bir yol tutmak isteyenler var ya,

151. İşte onlar kafirdir (kalp körüdür) ve biz kâfirler (kalp körleri) için küçük düşürücü bir ceza hazırladık,

152. O İlah’a iman eden ve elçileri arasında ayrım yapmayanları ise yakında ödüllendirecek, O İlah merhametiyle kusurları örtendir,

153. Kitap sahipleri gökten bir kitap indirmeni istiyor, oysa Musa’dan bundan daha saçma bir şey isteyip; Bize O İlah'ı açıkça göster, demişlerdi de bu büyük cehaletleri nedeniyle çarpılıp ölüye dönmüşlerdi. Sonrasında bilgilendirmemize rağmen buzağıya (nefsi ilahlaştırmaya) yönelmişlerdi de bunu bile affedip Musa'ya açık kanıtlar verdik,

154. Söz vermeleri üzerine Tur'u (ilim ve iman dağını) üzerlerine yükseltmiş, kapıdan secde ederek (Allah'ın ayaklarına kapanarak) girin ve yasakları çiğnemeyin diyerek onlardan sağlam söz almıştık,

155. Ancak sözlerinden döndüler, O İlah’ın ayetlerine kafir (kalp körü) kesildiler, peygamberlerini haksız yere öldürdüler ve bizim kalbimiz örtülü (imanımız sağlam) sözünü söylediler. Bu nedenle O İlah onların kalbini körleştirdi, artık pek azı hariç iman etmezler,

156. Bu körlüğün bir nedeni de Meryem hakkında iftira dolu ağır söz söylemeleri,

( Meryem 19/1-34 ayetlerinde ayrıntılı bilgi bulabilirsiniz. )
  
157. Ve O İlah'ın peygamberi Meryem oğlu İsa'yı öldürdük sözünü söylemeleridir. Oysa onu ne astılar, ne öldürdüler, sadece onlara öyle gösterildi. Bu konuda tartışanlar tam bir kararsızlık içindeler ve zan dışında hiçbir bilgileri yoktur. Ama şurası kesin bir gerçek ki onu öldürmediler,

( Ben İsa'nın çarmıha gerilerek öldürülmediğini, Kudüs valisi Pontus Pilatus tarafından daha önce valilik yaptığı Efes'e kaçırıldığı hakkındaki bu bilgileri hayatımda ilk kez Simav'lı Şerafettin Durmuş'un bir çalışmasında görmüş ve Kuran ile olan uyumu karşısında hayrete düşmüştüm. Kendi çalışmalarının bir ürünü müydü, yoksa o da başka birinden mi duymuştu bilmiyorum. 

Olayların iç yüzü anlaşılınca mucizeler yok olur. Ayet çok açık olarak İsa'nın çarmıha gerilmesinin bir algı operasyonu olduğunu söylüyor. Böyle bir senaryoyu kim ne amaçla düzenlemiş olabilir? İsterseniz olaya adı karışanları şöyle bir hatırlayalım; Yaratıcı Rab, Kutsal Ruh Cebrail, Zekeriya, vaftizci Yahya, Meryem, kocası Yusuf, oğlu İsa, Kudüs kralı Herod, Efes valisi iken Kudüs valiliğine getirilen vali Pontus Pilatus ve Roma imparatoru Octavianus. 

Eğer bu olayların daha önceye dayanan bir hazırlık dönemi varsa, bu isimlere Roma imparatoru Jül Sezar ile Antik Mısır'ın son firavunu Kleopatra'yı da ekleyebiliriz. Bu konuda bilgi toplamalı ve tekrar çalışmalıyız. )

158. Gerçek şu ki O İlah onu kendine yükseltti, O İlah Sevilen Bilgedir,

("Allah'ın katına kaldırılmak" deyiminden hem Hristiyanlar hem de Müslümanlar bildiğimiz göğü anlarlar ama bunu kabul etmek zordur. Hem Efes'teki Meryem ana kilisesi, hem Antakya'daki Habib-i Neccar cami, hem de o yıllarda daha doğuda izlenen bazı olaylar İsa'nın uzun bir süre daha yaşadığını gösteriyor. Veriler bu kaldırılmanın, bir saklama, bir koruma ve bir yüceltme olduğunu gösteriyor. )

159. Ancak kitap ehlinden olanlar er veya geç onun ölümü öncesine (İsa'nın öldürülmediğine) iman edecekler ve kıyamet günü o onların şahidi olacaktır,

Kitap ehlinden kastedilenler; Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanlardır. Yahudiler Hz. İsa’yı peygamber olarak kabul etmezler. Hz. İsa’nın çarmıha gerilerek öldürüldüğüne inanırlar.
Hz. İsa’nın çarmıha gerilerek öldürüldüğüne Hıristiyanlar da inanırlar. Ancak Yahudilerden farklı olarak ölümünden 3 gün sonra dirildiğine, Tanrının gökteki makamına yükselip tanrılaştığına ve kıyamette tekrar yeryüzüne inerek ölen bütün imanlı Hıristiyanları dirilteceğine inanırlar. Nisa 7/156, 157, 158 ayetlerini yanlış anlayan Müslümanlar da Hıristiyanlara benzer bir inanç geliştirmişlerdir. İsa'nın ölmediğine, göğe yükseldiğine, kıyamete yakın Mehdi ile birlikte yeryüzüne ineceğine inanırlar. )


160. Zalimlik ederek (nefislerine uyarak) birçoklarını O İlah yolundan saptırdıkları için bazı temiz ve iyi şeyleri Yahudilere haram kıldık,

( Bu ayet Enam 6/146 ve Al-i İmran 3/93 ayeti ile birlikte değerlendirilmelidir. )

161. Bir de yasaklandığı halde faiz alıp halkın malına haksız yere el koydukları için. Onlardan kafir (kalp körü) olanlara acı bir ceza hazırladık,

162. Fakat içlerinde ilimde derinleşmiş olanlar, sana ve senden önce indirilenlere iman edenler, namazı (duayı) yükseltenler, malından verip temizlenenler, O İlah'a ve diriliş gününe iman edenler var ya, işte onlara yakında büyük mükafatlar vereceğiz,

163. Şüphesiz sana vahiy ettiğimiz gibi Nuh’a ve sonraki elçilerden İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve evlatlarına, İsa, Eyüp, Yunus, Harun ve Süleyman’a da vahiy ettik. Davud’a da yazılı sayfalar vermiştik,

164. Onlardan bazısını sana anlattık bazısını anlatmadık ve O İlah Musa ile kelimeler ile konuştu,

165. Elçiler uyarıp haber verirler ki, insanların O İlah’a karşı bir bahaneleri kalmasın. O İlah sevilen bilgedir,

166. Sana indirdiğini kendi ilmiyle indirdiğine O İlah ve melekleri (bilgeleri) de şahitlik ederler ama şahit olarak O İlah yeter,

167. Şüphesiz kafirler (kalp körleri) ve O İlah yolunu saptıranlar derin bir yanlışın içinde,

168. Şüphesiz O İlah gerçeği örten bu kafirleri (kalp körlerini) bağışlayacak ve yolların doğrusunu gösterecek değildir,

169. Onlara sadece ebedi kalacakları cehennem yolunu gösterecektir. Bu O İlah’a kolaydır,

170. Ey insanlar elçi size rabbinizden gerçeği getirdi, şu halde yine kendiniz için ona iman edin. Onlara kafir (kalp körü) kesilseniz bile göklerde ve yerde ne varsa yine O İlah'ındır. O İlah bilgelerin alimi,

171. Ey kitap sahipleri, dininizde aşırı gitmeyin ve O İlah hakkında gerçeklerden başkasını söylemeyin. Meryem oğlu İsa Mesih sadece O İlah’ın bir elçisi, O İlah’ın Meryem’e ulaştırdığı bir kelimesi ve kendisinden bir ruhtur (ölümsüz nefestir). Şu halde O İlah’ı ve elçilerini tasdik edin, kendi menfaatinize ilah üçtür demeyin, tek ilah ancak O İlah'tır. O eksiksiz ve kusursuz olan için çocuk söz konusu olmaz, göklerde ve yerde ne varsa hepsi Onundur ve vekil olarak O İlah yeter,

("İlka": Koymak, bırakmak, öne atmak, vermek, ulaştırmak. 

Ne yapmış Allah? İsa'yı Meryem'e "ilka" etmiş. Ne demek ilka etmek? Kuran şöyle diyor;

Yeryüzü içindekileri ilka eder (atar), İnşikak 84/4  
Suçlular mazeret ilka eder (beyan eder), Kıyame 75/15
Aklı olanlar kulak ilka eder (kulak verir), Kaf 50/37
Allah yerde dağlar ilka eder (bırakır), Kaf 50/7
Allah Süleyman'ın tahtına bir ceset ilka eder (bırakır), Sad 38/34
Musa asasını ilka eder (atar), Şuara 26/45
Kötülük yapanlara ceza ilka eder (ulaşır), Furkan 25/68
Allah Musa'ya kendinden bir sevgi ilka eder (ulaştırır), Taha 20/39
Müminlere selam ilka ederler (verirler) Nisa 4/94 
Müminler Allah'a ilka olurlar (ulaşırlar)Ahzab 33/44

Bu ayetlerin arasında hamileliğe benzer bir şey var mı? Yok. Ya ne var; Vermek, ulaştırmak, bırakmak. Yoksa İsa Allah'a adanarak tapınağa bırakılan ve yetiştirilmesi için Meryem'e emanet edilen bir bebek miydi? Sanırım Al-i İmran ve Meryem surelerini yeni baştan okusam iyi olacak. Zaten Meryem'in rahmi de bildiğimiz rahimlere pek benzemiyor, Hz. Ebubekir'in hatırlattığı Ulü'l Erham'a benziyor. )
  
172. Ne Mesih ve ne de diğer yakınlığı olan melekler (bilgeler), hiçbiri O İlah’a kul olmaktan geri durmazlar. Büyüklenen ve kulluktan geri duranların hepsini huzurunda toplayacaktır,

173. İman edip içten olanlara yaptıklarının karşılığı fazlasıyla ödenir. Yüz çeviren ve kibirlenenler ise acı bir şekilde cezalandırılır ve O İlah’tan başka bir dost ve yardımcı da bulamazlar,

174. Ey insanlar, rabbinizden kesin bir belge geldi ve size bir nur (aydınlık bilgi) indirdik,

175. Ona (Kuran'a) iman edip de sımsıkı sarılanlara O İlah yardım edecek ve onları kendine varan güvenli yola ulaştıracaktır,

176. Senden fetva istiyorlar, de ki; O İlah size ikinci derece mirasçılar hakkındaki hükmü şöyle açıklıyor; Eğer çocuğu olmayan bir kimse ölür de sadece bir kız kardeşi bulunursa, bıraktığının yarısı kız kardeşin diğer yarısı yakın akrabanın, yakın akraba yoksa o zaman tümü kız kardeşindir. Eğer kız kardeş ölür de çocuğu olmazsa, erkek kardeş mirasın tamamına vâris olur. Kız kardeşler iki tane olursa erkek kardeşten kalan mirasın üçte ikisi onların üçte biri yakın akrabanın, yakın akraba yoksa o zaman tümü kız kardeşlerindir. Eğer kardeşler ikiden fazla ve erkek kadın karışık iseler, erkeklere iki kadınlara bir hisse olarak paylaştırılır. Belki şaşırırsınız diye O İlah işte böyle açıklama yapıyor, O İlah her şeyi bilir.

("Kelalet": Yorgunluk, bitkinlik, usançlık, bıçak ve kılıç gibi şeylerin kesmez olması, akrabalığı uzak olanlar, miras bırakacağı babası veya çocuğu olmayanlar, eşi ve çocuğu olmayan rahipler, rahibeler. "İmruu": Çocuğu olmayan erkek, çocuk sahibi olması yasaklanmış rahip. "İmree": Çocuğu olmayan kadın, çocuk sahibi olması yasaklanmış rahibe. 

Surenin mirası konu alarak başlayıp sonra sonuna kadar derin konulara değinerek devam etmesi, tam sonunda ise birdenbire ve tek bir ayetle yine miras konusuna dönmesi bazı Kuran ve hadis uzmanlarının dikkatini çekmiş, çeşitli yorum ve tartışmalara konu olmuştur. Kimileri bu ayetin aslında baştaki miras ayetleriyle birlikte indiğini ve onların arasında olması gerektiğini düşünmekte, dile getiremediği bir sıralama hatasından şüphe etmektedir. Kimileri ise en sonda indiğinden şüphe olmadığını, ancak baştaki ayetlerin arasına konabilecek olmasına rağmen Kuran peygamber tarafından günü gününe yazdırıldığı için konamadığını, bunun da Kuran’ın Peygamber tarafından yazdırıldığı üzere değişmeden geldiğinin bir ispatı olduğunu söylemektedir. 

Şimdi size işin en ilginç yanını aktaracağım. Bu konuda söz söyleyenlerin arasında Hz. Ebu Bekir de var ve bir hutbesinde şöyle diyor; " O İlah Nisa suresini mirastan söz ederek başladı ve mirastan söz ederek bitirdi. Enfal suresini de yakınlıktan söz ederek bitirmişti."

Hz. Ebu Bekir, bir hutbe ve yukarıdaki cümleler, size de bir tuhaflık var gibi geliyor mu? Enfal suresinin son ayeti incelendiğinde bu garipliğin sırrı ve Hz. Ebu Bekir’in sözlerindeki hikmet anlaşılır. Anlatmak istediği şudur ki; Müslümanlar bugün olduğu gibi o günlerde de din kardeşliğinin öz kardeşlik gibi olduğunu anlamamış görünmekte, sürekli dünya malını düşünmektedir. Enfal suresindeki son ayetin gerçek anlamı, " Sonradan iman eden ve göç ederek sizinle beraber direnenler var ya, işte onlar da sizdendir. Bir de "Ulü'l Erham" (Allah'a yakın olanlar) var ki, O İlah’ın kitabına göre onlar size akrabalarınızdan daha yakındır." iken, bakın çeviriler hâlâ ne yazıyor, " Sonradan inanan ve sizinle beraber olanlar da sizdendir. Bir de, O İlah’ın kitabına göre yakın akraba ve kardeşler miras açısından daha yakındırlar."

Bana göre bu ayet, Kuran’ın ve Hz. Muhammet'in Müslümanlara incecik bir sitemidir ve sadece Hz. Ebubekir anlamış. )

***


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder