İnsanla
görünen O İlah adına,
1. Ey
insanlar rabbiniz için koruyup korunun, muhakkak ki o saatin sarsıntısı büyük bir şeydir,
2. O gün
emzikliler emzirdiğini unutur, gebeler taşıdığını düşürür, halkı sarhoş gibi
görürsün. Oysaki sarhoş değillerdir, sadece O İlah'ın azabı çok şiddetlidir,
3.
İnsanlardan bazısı O İlah hakkında bilgisi olmaksızın tartışır ve güç odağı her şeytanın emrine girer,
("Cidal": Sert tartışma, kavga, çatışma. "Tabi": Birinin arkasından giden, boyun eğen, itaat eden. "Merid": Katı, sıkı, güçlü kuvvetli kimse. )
("Cidal": Sert tartışma, kavga, çatışma. "Tabi": Birinin arkasından giden, boyun eğen, itaat eden. "Merid": Katı, sıkı, güçlü kuvvetli kimse. )
4. Oysaki kendine uyanı saptırıp alevli ateşe
sürüklesin diye ona izin verildi,
5. Ey
insanlar, eğer hayata yeniden gönderilmekten şüphe ediyorsanız, bilin ki sizi topraktan (ölüden), sonra nutfeden (saflıktan), sonra alakadan (sevgiden) ve sonra akıbeti belirsiz bir mudgadan (kalpten) yarattık ki, size kendinizi
gösterebilelim. Dilediğimizi belirli bir süre rahimlerde (yakınlığımızda) tutar, sonra en güçlü çağına ulaşsın diye bizden bir parça olarak çıkarırız. Sizden bazıları vefat ettirilir (ahde vefa ettirilir), bazıları ise bildiklerini bile unuttuğu ömrün ileri yaşlarına döndürülür. Sen yeri (insanları) ölü gibi idraksiz ve suskun bir halde görürsün de, biz üzerine su (ilim) indirdiğimizde kıpırdanıp kalkar, iç açıcı türlü şeyler yetiştirir,
("Turab": Toprak, toz. "Nutfe": Duru ve saf su, öz, deniz, meni, döl. "Alak": Kan, koyu ve uyuşuk kan, yapışkan balçık, bir işe başlamak ve onda devamlı olmak, bir şeye ilişip tutulmak, aşk ve sevgi duygusu. "Mudga": Et parçası, bir çiğnem et, kalb. "Erham": Döl yatakları, rahimler, yakınlıklar, akrabalıklar. "Tıfl": Küçük çocuk, her şeyin bir bölümü veya parçası, batmaya yakın güneş, kıvılcım. "Karar": Sabit ve hareketsiz olma hali, tam ölçüsünde olma hali, oturmaya müsait sakin yer, karargah. "Eşed": En şiddetli, en güçlü. "Arz": Yer, toprak, dünya, aşağı, alçak. "Hamid": Alevi sönen ateş, idraksiz, suskun ve sessiz olan, ölü gibi hareketsiz olan.
("Turab": Toprak, toz. "Nutfe": Duru ve saf su, öz, deniz, meni, döl. "Alak": Kan, koyu ve uyuşuk kan, yapışkan balçık, bir işe başlamak ve onda devamlı olmak, bir şeye ilişip tutulmak, aşk ve sevgi duygusu. "Mudga": Et parçası, bir çiğnem et, kalb. "Erham": Döl yatakları, rahimler, yakınlıklar, akrabalıklar. "Tıfl": Küçük çocuk, her şeyin bir bölümü veya parçası, batmaya yakın güneş, kıvılcım. "Karar": Sabit ve hareketsiz olma hali, tam ölçüsünde olma hali, oturmaya müsait sakin yer, karargah. "Eşed": En şiddetli, en güçlü. "Arz": Yer, toprak, dünya, aşağı, alçak. "Hamid": Alevi sönen ateş, idraksiz, suskun ve sessiz olan, ölü gibi hareketsiz olan.
Zümer 39/23 ayeti şöyle diyor;
" O İlah kitabın en güzel anlatımlarını birbirine benzeyen ikişerli öyle bir geçiş ile indirdi ki, Rabbini bilip korkanların tüyleri ürperir ve ancak O İlah’ı hatırlayınca yatışırlar. İşte bu O İlah’ın yol rehberidir ki onunla dilediğine doğru yolu gösterir, O İlah’ın saptırdığı kimseye doğru yolu gösterebilen yoktur."
Bu ayet Bakara 2/259, Müminun 23/12-14 ve Mümin 40/67 ayetleri ile benzerdir. O ayetlerde yaptığımız gibi bu ayeti de muhkem anlamına göre çevirmeye çalıştık. )
Bu ayet Bakara 2/259, Müminun 23/12-14 ve Mümin 40/67 ayetleri ile benzerdir. O ayetlerde yaptığımız gibi bu ayeti de muhkem anlamına göre çevirmeye çalıştık. )
6.
Kuşkusuz O İlah işte bu gerçektir, ölülere hayat verir ve her şeye gücü
yeter,
("Mevta": Ölü, cansız. "Hayy": Hayat sahibi, diri, canlı, sağ. )
("Mevta": Ölü, cansız. "Hayy": Hayat sahibi, diri, canlı, sağ. )
7. Kuşku
yok ki o saat gelecek ve O İlah kabirlerin içindeki kimseleri diriltip gönderecektir,
("Baas": Gönderme, gönderilme, diriltme, dirilterek gönderme. "Kubur": Kabr'in çoğulu, kabirler, mezarlar. )
("Baas": Gönderme, gönderilme, diriltme, dirilterek gönderme. "Kubur": Kabr'in çoğulu, kabirler, mezarlar. )
8.
İnsanlardan bazısı ilmi veya doğru yolu gösteren bir kitabı olmadığı halde O İlah
hakkında tartışır,
9. Dahası, O İlah’ın yolundan saptırmak için Onu (Allah'ı) eğip büker. Ona dünyada rezillik, kıyamet (ayağa kalkma) gününde ise yakıcı azap vardır,
("Saniyen": Ek olarak, ikinci olarak, dahası, yetmezmiş gibi. "Itf": Eğme, ikiye bükme, çevirme, geri döndürme, ekleme, bir anlamı başka bir anlamın içine katma. "Hızy": Rezil olma, aşağılanma. "Harik": Yakan, yakıcı, yanan, tutuşan. )
("Saniyen": Ek olarak, ikinci olarak, dahası, yetmezmiş gibi. "Itf": Eğme, ikiye bükme, çevirme, geri döndürme, ekleme, bir anlamı başka bir anlamın içine katma. "Hızy": Rezil olma, aşağılanma. "Harik": Yakan, yakıcı, yanan, tutuşan. )
10. İşte
bu kendi yaptıkların yüzündendir, O İlah kullarına haksızlık etmez,
11.
İnsanlardan bazısı da O İlah’a adet üzere kulluk eder. İyilik gelince memnundur da, derde düşünce yüzünü döner. İşte dünyada ve
ahirette açık kayıp budur,
("Ala harfin": Zoraki, gönülsüz, ucundan tutarak, adet yerini bulsun diye. )
("Ala harfin": Zoraki, gönülsüz, ucundan tutarak, adet yerini bulsun diye. )
12. O
İlah’ı bırakıp da faydası zararı olmayan şeylere yalvarıyorlar, oysa bu derin bir yanlışa düşmek demektir,
(“Dua”: Yöneliş, yalvarış, çağırmak, rağbet, istek. “Dalal: Sapmak, yanlışa sapmak, sapıklık. “Baid”: Uzak, derin.
(“Dua”: Yöneliş, yalvarış, çağırmak, rağbet, istek. “Dalal: Sapmak, yanlışa sapmak, sapıklık. “Baid”: Uzak, derin.
13. Dua
ettiklerinin zararı faydasından fazladır, ne kötü bir destek ve ne kötü bir
yoldaş,
14.
Muhakkak ki O İlah iman edip içten olanları içinde her şeyin su gibi
aktığı cennetlere koyar, şüphesiz O İlah dilediğini yapandır,
15. O
İlah’ın dünya ve ahiretteki bu yardımından şüphe eden, göklere (bilgeliklere) giden
sebeplere yol alıp ispatlasın da, baksın bakalım bu oyunu onun kızgınlığını giderebilecek mi?
("Zann": Zannetmek, sanmak, öyle olduğunu düşünmek. "Kat": Kesme, ayırma, geçme, yol alma, şahit ve belge göstererek haklı olduğunu ispatlama. "Keyd": Tuzak, hile, plan, oyun. "Zehab": Gitmek, bir düşünceye saplanmak, bir fikre uymak. "Gayz": Öfke, kin, hiddet, kızgınlık.
Bu ayeti kırk yıl önce ilk okuduğumda, Kuran'ın teşbih sanatından habersizdim ve gerçekten kızgındım. O kızgınlık kırk yıl boyunca devam etti ve ben kırk yıl boyunca göklere giden o yolları aradım. Bugün geldiğim noktada kızgınlığımın geçtiğini ve Kuran'ın anlamına yakınlaştığımı hissediyorum.
Meğer bu ayet Allah'ın benim gibi imansız kulları için hazırladığı hayırlı bir tuzakmış. Meğer Allah, kızarak ve inkar ederek de olsa kendisini arayanı sever ve yardım edermiş. Bu yüzden, beni bu yola koyan babamı, bana ders veren hocalarımı ve yol boyunca bana destek olan çalışma arkadaşlarımı minnetle anıyorum. Kalbimde yaşayan O eşsiz, eksiksiz ve kusursuz yaratıcıya ve Onun eşsiz peygamberlerine ise yine Onun bir ayetiyle teşekkür ediyorum;
" Bizi arayanları kendimize varan yollara koyarız, şüphe yok ki O İlah kendisini görür gibi olanlarla beraberdir. Ankebut 29/69."
("Zann": Zannetmek, sanmak, öyle olduğunu düşünmek. "Kat": Kesme, ayırma, geçme, yol alma, şahit ve belge göstererek haklı olduğunu ispatlama. "Keyd": Tuzak, hile, plan, oyun. "Zehab": Gitmek, bir düşünceye saplanmak, bir fikre uymak. "Gayz": Öfke, kin, hiddet, kızgınlık.
Bu ayeti kırk yıl önce ilk okuduğumda, Kuran'ın teşbih sanatından habersizdim ve gerçekten kızgındım. O kızgınlık kırk yıl boyunca devam etti ve ben kırk yıl boyunca göklere giden o yolları aradım. Bugün geldiğim noktada kızgınlığımın geçtiğini ve Kuran'ın anlamına yakınlaştığımı hissediyorum.
Meğer bu ayet Allah'ın benim gibi imansız kulları için hazırladığı hayırlı bir tuzakmış. Meğer Allah, kızarak ve inkar ederek de olsa kendisini arayanı sever ve yardım edermiş. Bu yüzden, beni bu yola koyan babamı, bana ders veren hocalarımı ve yol boyunca bana destek olan çalışma arkadaşlarımı minnetle anıyorum. Kalbimde yaşayan O eşsiz, eksiksiz ve kusursuz yaratıcıya ve Onun eşsiz peygamberlerine ise yine Onun bir ayetiyle teşekkür ediyorum;
" Bizi arayanları kendimize varan yollara koyarız, şüphe yok ki O İlah kendisini görür gibi olanlarla beraberdir. Ankebut 29/69."
16. İşte
açık ayetlerimizi indiriyoruz, kuşkusuz O İlah dilediğini doğru yola sevk eder,
17. İman edenlerden Yahudiler, Sabiiler, Hıristiyanlar, Mecusiler ve ortak koşanlar, muhakkak
ki O İlah kıyamet günü aralarındaki anlaşmazlığı ayıracaktır, Şüphesiz O İlah her şeye
şahittir,
18.
Görmüyor musun ki göklerde güneş, ay, yıldızlar, dağlar ve ağaçlar O İlah'a secde eder (ayaklarına kapanır). Yerde yürüyen hayvanların ve insanların da çoğu secde eder ama yine de çoğu azabı hak eder. O İlah’ın kıymetten düşürdüğü kimseye kıymet verebilen yoktur, şüphesiz O İlah
dilediğini yapandır,
( Yürüyen hayvanların ve insanların secdesinden, secde etmelerine rağmen neden alçalıp azaba düştüklerinden söz etmeyeceğim. Ancak Güneşin ve Ayın çok eski bir secdesinden söz edeceğim. 7000 yıllık Sümer Yaratılış Destanı Enuma Eliş, güneşin ve ayın nasıl secde ettiğini şu satırlarla anlatıyor;
"Marduk yılı, aylara ve günlere böldü. Ayın, yani Sin'in, geceleri ayın değişik günlerini işaret edecek şekilde parlamasını sağladı ve geceleri Ay tanrısı Sin'e verdi. Sonra güneşi yarattı ve gündüzleri Güneş tanrısı Samaş'a verdi." )
"Marduk yılı, aylara ve günlere böldü. Ayın, yani Sin'in, geceleri ayın değişik günlerini işaret edecek şekilde parlamasını sağladı ve geceleri Ay tanrısı Sin'e verdi. Sonra güneşi yarattı ve gündüzleri Güneş tanrısı Samaş'a verdi." )
19. O ikisi (güneşle ay, bilimle din) rableri
hakkında tartışan iki hasımdır ki, onlardan kafir (kalp körü) olanlara ateşten gömlek biçilmiştir, başlarından kaynar
sular dökülür,
( Demek ki bilimle dini birbirine doğru bağlamak gerekiyor. )
( Demek ki bilimle dini birbirine doğru bağlamak gerekiyor. )
20. O
onların içini dışını eritir,
21. Ve
onlara demirden kamçılar,
22. Her
kaçıp kurtulmak istediklerinde oraya geri döndürülürler, tadın yakıcı azabı,
23.
Muhakkak ki O İlah iman edip içten olanları içinde her şeyin su gibi
aktığı cennetlere koyar, orada altın bilezikler ve incilerle süslenip
ipekten elbiseler giyerler,
( Altın bilezik ve elbisenin Sümerlere kadar uzanan derin bir geçmişi var. Altın bilezik günümüzde dahi sanat, meslek, yetenek, beceri, ustalık anlamında kullanılır. Elbise ise korunma ve kurtuluş sembolüdür. İpek olması bu korunmanın değerini ifade ediyor. )
( Altın bilezik ve elbisenin Sümerlere kadar uzanan derin bir geçmişi var. Altın bilezik günümüzde dahi sanat, meslek, yetenek, beceri, ustalık anlamında kullanılır. Elbise ise korunma ve kurtuluş sembolüdür. İpek olması bu korunmanın değerini ifade ediyor. )
24.
Onlar sözün doğrusuna ve yolun övülenine iletildiler,
25. Ancak
kafirler (kalp körleri) O İlah'ın sebilini (geniş yolunu) ve
Mescid’ül Haramı engellemek isterler. Oysa biz orayı orada yaşayan ve
oraya sığınan insanlar için eşitlik (insan hakları) sembolü
yaptık. Kim bunu engellemek isterse ağır bir biçimde cezalandırırız,
( Ayet Kâbe’nin kölelik karşıtı bir merkez olarak kurulduğunu söylüyor. Önce Antik Mısır, sonra Roma, sonra Osmanlı ve bugünlerde de Amerika
başta olmak üzere tüm batı dünyası tarafından korunduğunu hatırlamak düşünce
ufkumuzu açabilir. )
26. Evin yerini hazırladığımızda İbrahim'e dedik; Hiçbir şeyle bana ortak koşmamak üzere, sığınmaya gelenlerden veya orada ikamet edenlerden, rüku edenler (ellere sarılanlar) ve secde edenler (ayağa kapananlar) için evimi temiz (açık) tut,
("Bevvee": Hazırlamak, yerleştirmek anlamında fiil. "Mekan": Kevn kökünden, oluşum, yer, mahal. "Taif": Ziyaret eden, gelen.
Hatırlayın ki o günlerde henüz Müslümanlık yoktur, Hristiyanlık yoktur, Yahudilik de yoktur. Şu halde kimdi ele ayağa kapanıp yardım isteyenler? Kimdi Kabe'nin yerini belirleyen ve yol su gibi gerekli alt yapıyı hazırlayanlar? Bu alt yapı hazırlıklarından çok ilginç bir örneği Vakıa 56/71-73 ayetlerinde görebilirsiniz. )
Hatırlayın ki o günlerde henüz Müslümanlık yoktur, Hristiyanlık yoktur, Yahudilik de yoktur. Şu halde kimdi ele ayağa kapanıp yardım isteyenler? Kimdi Kabe'nin yerini belirleyen ve yol su gibi gerekli alt yapıyı hazırlayanlar? Bu alt yapı hazırlıklarından çok ilginç bir örneği Vakıa 56/71-73 ayetlerinde görebilirsiniz. )
27.
İnsanları haccın (kurtuluşun) yoluna çağır, gerek yaya, gerek türlü bineklerin
üstünde uzak dağ yollarından sana doğru gelsinler,
( Hac
kurtuluşa yolculuk demektir ve Kuran’ın kutsalı insandır. )
28. Kendi
faydalarına olanı görsünler. Ve belli günlerde (kurban günleri) yiyecek olarak verdiği kurbanlık
hayvanları O İlah'ın adını anarak kesip yesinler, orada olanlara ve
fakirlere yedirsinler,
29. Sonra
kirlerinden temizlensinler (saç,
sakal, kıl, tırnak, vs,) ve
niyetlerini yerine getirip Beyt-ül Atik'i (özgürlük evini) ziyaret etsinler,
(
Beyt’ül Atik, Kabe'nin ilk ve en eski adıdır. Özgürlük evi demektir. MÖ 2000 yıllarında tüm Ortadoğu'da yaygın olan ve çocuk kurban edilmesini emreden Baal inancına karşı inşa edilmiştir. Kutsallığı çocuk kurbanlarını engellemesinden kaynaklanır. MÖ 2000 yıllarında insanlar oraya haccetmek için değil, çocuklarını kurban edilmekten kurtarmak veya savaşların getirdiği kıyımdan kurtulmak için giderlerdi. Esasen hac ibadetinde o yıllardan bu yana devam eden hayvan kurban edilme şartı ve Baal şeytanının taşlanması bunun açık ispatıdır. Bugün kıyamet gününü sembolize ettiğini düşündüğümüz Arafat meydanının ise o günlerde toplanma ve ön kayıt merkezi olarak kullanıldığını söyleyebiliriz. )
30. İşte böyle, kim O İlah’ın yasaklarına saygı gösterirse rabbinin katında kendisi için
iyi olur. Size okunanlar hariç olmak üzere hayvanlar size helal kılındı, artık putlardan ve asılsız sözden kaçının,
31. Hanifler (yanlıştan dönenler) O İlah’a ortak koşmayanlardır. O İlah’a ortak koşan kimse, gökten düşmüş de kuşlar kapmış, yahut da rüzgar uzak bir yerlere atmış gibidir,
32. O İlah’ın alametlerine hürmet edenler ise koruyup korunan anlayış sahipleridir,
33.
Onların (menasık'ın,
nişanelerin, kuralların) belli bir süre daha kalmasında sizin için
fayda var, sonunda onların varacağı yer de özgürlük evidir (insanlıktır),
( Sanırım bu ayet gelecek nesillere hitap ediyor. İnsanlar zamanla nesneleri ve mekanları kutsamak yerine insanlığı kutsamayı öğrenecekler. )
34. Biz
yenilen hayvanların kesiminde O İlah’ın isminin zikrini (Allah ilmini düşünmeyi) her ümmete (topluma) bir usül kıldık. Hepinizin ilahı O tek ilahtır, şu halde Ona teslim olun. Ve alçak
gönüllü olanları müjdele,
("Muhbit": Alçak gönüllü, mütevazı. )
("Muhbit": Alçak gönüllü, mütevazı. )
35. Onlar
O İlah'ın ismini duyduklarında içleri titrer, başa gelene sabreder, namazı (duayı) yükseltir ve
kendilerine verdiğimiz şeylerden başkalarına da verirler,
36. O
İlah büyükbaş hayvanları da sizin üstünlüğünüze işaret kıldı, şu halde onun
yanında toplandığınızda O İlah'ın ismini zikredin (Allah ilmini düşünün). Yanları
üstüne düştüklerinde ise hem yiyin, hem de isteyene istemeyene yedirin.
Gerçek şu ki onları size boyun eğdiren biziz, umulur ki teşekkür edersiniz,
(
Şehirlerde yaşayan gençlik yüz kişiyi doyuran bir boğayı yere devirip kesmenin
ne denli ustalık isteyen zor ve tehlikeli bir iş olduğunu pek bilmez. Bu
ustalık bize ilk insanlardan kalan sahipsiz bir mirastır. Bu durum, Kuran'ın
vahiy, inzal, tenzil, indirme, kelimeleriyle kastettiğine bir örnektir. )
37.
Onların etleri ve kanları O İlah’a ulaşacak değildir, Ona ulaşan sizin koruyup korunma gayretinizdir. Onlara boyun eğdirdi ve size doğru yolu gösterdi ki O
İlah’ın büyüklüğünü görebilesiniz. Rabbini görür gibi olanları müjdele,
38.
Şüphesiz O İlah iman edenleri korur, şüphesiz O İlah hain kâfirlerden (kalp körlerinden) hiçbirini
sevmez,
39.
Haksız yere saldırıya uğrayanın karşı koyma hakkı vardır ve şüphesiz O İlah
onlara yardıma gücü yetendir,
40.
Onların başında, sadece rabbimiz O İlah'tır dedikleri için haksız yere
yurtlarından kovulan kimseler gelir. Eğer O İlah insanları diğer insanlarla
durdurmasaydı, muhakkak ki içlerinde O İlah’ın ismi zikredilen (Allah'ın ilmi aranan) manastırlar,
kiliseler, havralar ve mescitler yıkılır giderdi. Şüphesiz O İlah kendine
yardım edenlere yardım eder, şüphesiz ki O İlah Sevilen Kuvvettir,
41. Onlar
kendilerini iş başına getirdiğimizde; Namazı (duayı) yükseltir,
malından verip temizlenir ve iyiliği emredip kötülüğü yasaklarlar. İşlerin sonu
O İlah’a varır,
42. Seni
yalancı yerine koyuyorlar, onlardan önce Nuh, Ad ve Semud kavimleri de
yalanlamışlardı,
43. Keza İbrahim’in kavmi ve Lut’un kavmi de,
44. Ve
Medyen halkı da Musa'yı yalanlamıştı. O kâfirlere (kalp körlerine) mühlet verip sonra
yakalayıverdim, nasıl oldu cevabım?
45. Buna
benzer nice toplumları yok ettik. Şimdi o zalimlerin (nefsine uyanların) sarayları çökmüş ve kuyuları
kurumuş, terk edilmiş yıkık birer viranedirler,
46. Üzerinde dolaştıkları yeryüzüne bakmıyorlar mı ki, kalpleri o bakışla akıl etsin ve kulakları o bakışla işitsin? Gerçek şu ki, gözler
görür de göğsün içindeki kalpler kör olur,
47. Onlar
azabın gerçekliğini hemen görmek istiyorlar, O İlah sözünden dönmez ve
rabbinin katında bir gün sizin bin yılınız gibidir,
48. O
zalimler (nefsine uyanlar) gibi nice ülkeleri mühlet verip yakaladım, dönüş banadır,
49. De
ki; Ey insanlar, ben sadece bir uyarıcıyım,
50.
İman eden ve içten olan kimseler için bağışlanma ve rahat bir geçim vardır,
51.
Ayetlerimize karşı duranlarsa cehennemliktir,
52.
Senden önce gönderdiğimiz elçilerden hiçbir peygamber yoktur ki, o bir şey
dilesin de şeytan onun dileğine bir şeyler katmasın. Ne var ki O İlah şeytanın
kattıklarını siler de kendi ayetlerinin gerçekliğini bırakır. O İlah bilenlerin bilgesidir,
53.
Şeytanın bu kattıkları dar görüşlü anlayışsızlar için bir imtihandır, şüphesiz
zalimler (nefsine uyanlar) uzak bir ayrılık içindedir,
54. İlim
sahipleri bunun rabbinden bir gerçek olduğuna iman eder (bilir), kalpleri huzura
kavuşur. Şüphesiz ki O İlah iman sahiplerine doğruları gösterir ve güvenli yola (sıratı müstakime) ulaştırır,
55. Kafirler (kalp körleri) geçici ömür bitene veya ansızın gelen o saate (kıyamete) kadar
hep şüphe içindedir,
56. İşlerin tatil edildiği gün
hükümranlık O İlah'ındır ve onların arasında hükmeder. İman eden ve içten olanlar o gün nimetlerle dolu cennetlerdedir,
57. Ayetlerimize kafir (kalp körü) kesilip yalanlayanlara ise alçaltıcı bir azap var,
58. O
İlah yolunda yurdunu terk ettikten sonra öldürülen yahut ölenleri O İlah
muhakkak güzel bir ödülle ödüllendirir. Şüphesiz O İlah ödül verenlerin en iyisidir,
59. O
İlah onları şüphesiz memnun kalacakları bir yere koyacaktır. O İlah her şeyi
bilen ama ağırdan alandır,
60.
Gerçek şu ki, kim karşılaştığı şeye aynıyla karşılık verir de daha ağırına uğrarsa muhakkak ki O İlah ona yardım eder. Şüphesiz O İlah
kusurları örtüp affedendir,
61.
Gerçek şu ki O İlah geceyi (cehaleti) gündüze (ilme), gündüzü (ilmi) geceye (cehalete) çevirir. O İlah her şeyi işiten ve
görendir,
62.
Gerçek şu ki O İlah gerçeğin ta kendisi, Onun dışında dua ettikleri ise sadece
bir hayaldir. O İlah en büyük yüceliktir,
63. Görmüyor
musun gökten (bilgeliklerden) su (hayat, ilim) indiriyor da yeryüzü yeşerip canlanıveriyor. Şüphesiz O İlah
hissettirmeden her şeyden haberdar olandır,
64.
Göklerde (bilgeliklerde) ve yerde (insanlıkta) ne varsa Onundur, şüphesiz O İlah övülen en büyük zengindir,
65.
Görmüyor musun ki O İlah yerdeki şeyleri emrinize verdi. Denizde (hayat denizinde) gemiler (dinler, inançlar) Onun emriyle akıp gider ve Onun izni olmadıkça yerin üzerine düşmesin (insanı cezalandırmasın) diye göğü (bilgeleri) oruca sokar. Şüphesiz O İlah merhametiyle insanlara
şefkatlidir,
66. O
size hayat veren, sonra öldürecek ve sonra yine diriltecek olandır. Ama insan
gerçekten kafir (kalp körü),
67. Biz
her ümmete (topluma) ayrı bir ibadet biçimi verdik, şu halde hiçbir din mensubu
seninle bu gerçeği tartışmasın. Sen rabbine davete devam et, şüphesiz yön verilmiş doğru bir yoldasın,
68. Eğer
tartışırlarsa de ki; Yaptığınız şeyleri O İlah daha iyi bilir,
69. O
İlah tartıştığınız konularda diriliş günü hüküm verecektir,
70. O İlah'ın göklerde ve yerde olanları bildiğini bilmiyor musun? Şüphesiz bunlar kitabın içindedir ve şüphesiz bunlar O İlah için kolaydır,
71. O İlah’ı
bırakıyor da hakkında bilgi sahibi olmadıkları, ispatı olmayan şeylere
inanıyorlar, zalimlere (nefsine uyanlara) yardım edebilen yoktur,
72.
Kâfirleri (kalp körlerini) ayetlerimiz okunurken yüzlerinde beliren hoşnutsuzluktan tanırsın,
neredeyse okuyanın üzerine saldıracak gibi olurlar. De ki; Size bundan daha
kötüsünü bildireyim mi, bir ateş ki O İlah onu kâfirler (kalp körleri) için hazırladı, ne kötü
bir son,
73. Ey
insanlar, şimdi şu misali dinleyin; O İlah dışında inandığınız şeylerin hepsi
bir araya gelse bir sinek yaratamaz, sinek onlardan bir şey kapsa
geri alamazlar. İsteyen de aciz, istenen de,
74. Onlar
O İlah'ın kıymetindeki gerçeği kavrayamadılar, şüphesiz ki O İlah sevilen kuvvettir,
75. O
İlah meleklerden de (bilgelerden de), insanlardan da elçiler seçer. O işitendir, görendir,
76.
Onların bildiklerini ve bilmediklerini bilir, bütün işler O İlah’a döner,
77. Ey
rüku eden (ellere sarılan) ve secde eden (ayaklara kapanan) iman sahipleri, rabbinize kulluk edin ve iyi işler
işleyin, umulur ki böylelikle kurtulursunuz,
78. O
İlah için adaletle mücadele edin. O sizi seçti ve babanız İbrahim
milletinde olduğu gibi, size de din konusunda bir zorluk yüklemedi. O size ta eskiden
bu yana müslümanlar (teslim olanlar) adını verdi. Elçi size, siz de diğer insanlara şahitsiniz,
şu halde namazı (duayı) yükseltin, malınızdan verip temizlenin ve O İlaha sarılın. O sizin koruyucunuzdur, ne güzel bir koruyucu ve ne güzel bir yardımcı.
("Selam": Barış, emniyet, güvenlik. "İslam": Selam kökünden, barışçıl olma, güven içinde olma, teslim olunma. "Müslim": İslam olan, teslim olan. "Müslimin": Müslümanlar, teslim olanlar. "Ekmel": Eksiği giderilmiş, bütünlenmiş. "İtmam": İkmal etmek, eksiği tamamlamak.
Ayet Kuran'ın yeni bir din yaratmak üzere indirilmediğini, İslam adı verilen dinin insanın yaratılışından bu yana "teslim olmak" demek olduğunu söylüyor. Nitekim, "Bugün dininizin eksiklerini giderdim, size yardımımı tamamladım ve teslim olmayı din olarak kabul ettim." diyen Maide 5/3 ayeti de yeni bir dinden söz etmez, en eski insanlık dininin doğrultulmasından söz eder. )
("Selam": Barış, emniyet, güvenlik. "İslam": Selam kökünden, barışçıl olma, güven içinde olma, teslim olunma. "Müslim": İslam olan, teslim olan. "Müslimin": Müslümanlar, teslim olanlar. "Ekmel": Eksiği giderilmiş, bütünlenmiş. "İtmam": İkmal etmek, eksiği tamamlamak.
Ayet Kuran'ın yeni bir din yaratmak üzere indirilmediğini, İslam adı verilen dinin insanın yaratılışından bu yana "teslim olmak" demek olduğunu söylüyor. Nitekim, "Bugün dininizin eksiklerini giderdim, size yardımımı tamamladım ve teslim olmayı din olarak kabul ettim." diyen Maide 5/3 ayeti de yeni bir dinden söz etmez, en eski insanlık dininin doğrultulmasından söz eder. )
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder