55 RAHMAN (Görünmez gerçek)

İnsanla görünen O İlah adına,

1. Rahman, (geçmişte kalan)

2. Kuran'ı (okumayı) öğretti, 

("Kuran": Okuma, okunan.)

3. İnsanı yarattı, 

4. Ona beyanı (konuşmayı, açıklamayı) öğretti.

( Yeryüzünde konuşabilen tek canlı insandır ve konuşma kavramı ifade kavramından daha kapsamlı bir kelimedir. Örneğin, yeni doğan bebekler de hayvanlar gibi ses ve davranışla kendilerini ifade edebilirler ama konuşmaları zaman alır. )

5. Güneş (bilim) ve ay (din) bir hesap iledir,

("Husban": Hesap, planlama, sıkıntı, kötülük.

Bu ayette iki hesap görünüyor. Biri kulların hesabı, diğeri Allah'ın hesabı. Kulların hesabı, Sümerlerin ayın ve güneşin hareketini gözlemleyerek yaptıkları hesaplardan Einstein’in İzafiyet teorisine kadar uzanan basit hesaplar. Allah'ın hesabını ise henüz bilmiyoruz ve okuyarak öğrenmeye çalışıyoruz. )

6. Peygamberler ve nesilleri secde ederler (O İlah'ın ayaklarına kapanırlar),

("Necm": Yıldız, belli vakitler, belli vakitlerde indirilenler, vahiyler, peygamberler. "Şecer": Üreme, soy, sülale, nesil, ot, bitki, ağaç. )

7. Ve göğü (bilgeliği) yükseltip dengeledi,

( Yedi göğün kuruluşunda planlanan görev taksimi, güçler dengesi, hukuk devletinde güçler ayrımı. )

8. Sakın ölçüsüzlük yapıp dengeyi bozmayın,

9. Ölçüyü adaletle yükseltin ve dengeyi kendi lehinize azaltmayın.

10. Yeryüzünü insanlar ve ehli hayvanlar için ortaya çıkardı,

("Enam": Halk, bütün mahluklar. "En'am": Sığır, deve, koyun, keçi gibi ehli hayvanlar. "Vada": Koyma, bırakma, ortaya çıkarma. )

11. Orada meyveler, salkım salkım hurmalar,

12. Kabuklu tahıllar ve hoş kokulu otlar bitirdi,

13. Şu halde rabbinizin hangi nimetini yalanlarsınız?

14. İnsanı fahhar (toprak testi, içi boş testi gibi çınlayan, çok konuşan, çok övünen) gibi salsalin (salsal; kuru balçık, çok anıran eşek) den yarattı,

( Kimse kusura bakmasın ve üzerine alınmasın ama, hem fahhar"ın hem de "salsal"in böyle anlamları da var ve ayetin anlamı şöyle; " insanı sık sık anıran bir eşek, çınlayan içi boş bir testi gibiyken yarattık." İnanmayan varsa eski sözlüklere gitmesine gerek yok, internette İngilizce Türkçe çeviri sözlüğü "sesli sözlük"e baksın yeter. 

Muhtemelen bu basit tespiti müfessirler de yapmış, ancak insanın halife suretine hürmeten söylemekten çekinmişlerdir. Ben o nezaketi göstermeyeceğim, eğer kral çıplaksa bir çocuğun çıkıp kral çıplak diye bağırması gerek, söz konusu Kuran. )

15. Ve Cann'ı (cinlerin atalarını) da dumansız ateşten yarattı,

("Cinn": Cin. "Cann": Cinlerin ataları, cinler, beyaz yılan (Mısır yılanı). "Maric": Dumansız ateş, alev. "Merec": Dengesiz olmak, kararsız olmak, zorunlu olmak. "Merc: Izdırap, bozulmak, boşa gitmek. "Nar": Ateş, cehennem, yakıcı. )

16. Şu halde rabbinizin hangi nimetini yalanlarsınız?

17. O iki doğunun (doğuşun) da, iki batının (dirilişin) da rabbidir,

( Gökte bilgeler ve yerde cinlerle insanlar. Biz cinler ve insanlar doğu denince güneşin doğduğu yönü, batı denince de güneşin battığı yönü anlarız. Oysa gökteki bilgeler öyle anlamazlar, onlar doğu denince kendilerinin ve insanın doğuşunu, batı denince de kendilerinin ve insanın dirilişini anlarlar. )

18. Şu halde rabbinizin hangi nimetini yalanlarsınız?

19. İki denizi (ölümlü hayat denizi ve ölümsüz ahiret denizi)  birbirine kavuşmak üzere salıverdi,

("Bahr": Deniz, insan denizi, milletler, ölümlü dünya denizi, ölümsüz ahiret denizi. "Merec": Serbest bırakmak, salıvermek. )

20. Aralarında engel vardır karışmazlar,

( Söz edilen engel ölümdür. İki denizden biri yaşayan insanların denizi, diğeri ölen insanların ahiret denizidir. )

21. Şu halde rabbinizin hangi nimetini yalanlarsınız?

22. İkisinden de inci ve mercan çıkar,

("Lü'lü": İnci, parlak, ışıltılı, kıymetli. "Mercan": Boncuk ve süs takısı yapımında kullanılan kırmızı renkli sert deniz fosili. 

Dünya denizinden çıkan bu incileri Kuran şöyle açıklıyor; " Çevrelerinde ölümsüz çocuklar koşuşur saçılmış inciler gibi. İnsan 76/19." Müfessirler bu çocukların, dünyada çocuk sahibi olamayan anne babaların cennette doğup büyüyen çocukları olduğunu söylerler.
Başka bir ayetinde başka bir benzetme daha yapar; " Ve saf inciler gibi güzel gözlü kadınlar, yaptıklarına karşılık eş olarak verilir. Vakıa 56/22-24."
Sonra, erkekler için yaptığı bu benzetmeyi kadınlar için tekrarlar; " Çevrelerinde sedefinde saklı inci tanesi gibi delikanlılar dönüp dolaşır. Tur 52/24." )

23. Şu halde rabbinizin hangi nimetini yalanlarsınız?

24. Ve Onundur denizde (hayat denizinde) dağlar gibi büyük inşa edilmiş akıp gidenler (dinler, inançlar),

("Bahr": Deniz, insanlık denizi, milletler, büyük âlim. "İnşa": İnşaat yapmak, bir şeyi yapıp meydana getirmek. "Alam": Alem'in çoğulu, alametler, nişanlar, bayraklar, büyük alimler, büyük dağlar. "Cari": Akan, akmakta olan, geçmekte olan. "Cariye" Akıp giden, yol alan, giden, güneş, gemi, kadın köle, kadın hizmetçi. "Cevari": Akanlar, akıp gidenler, kadın köleler.

Yukarıdaki kelimeleri özellikle verdim. Gördüğünüz gibi ayette gemi yok ama biz hemen gemi anlıyoruz. Kelimeler Sümerlerin anlattığı Nuh tufanından bu yana sudan insana, ekmek teknesinden ölünün salına, imamın kayığından gemiye kadar sürekli anlam kaymasına uğramış görünüyor. Şair Yahya Kemal Beyatlı'nın "Sessiz gemi" isimli meşhur şiiri bu kaymaların tipik örneklerinden biridir. Nuh tufanı ve Gemi kavramının zaman içinde uğradığı anlam kaymalarını Kamer 54/15 ayetinde okuyabilirsiniz. )

25. Şu halde rabbinizin hangi nimetini yalanlarsınız?

26. Her insan ölümlüdür,

27. Ölümsüz kalan, ödül ve ceza sahibi rabbinin yüzüdür,

( Ayette ödül ve ceza olarak çevirdiğim deyimin Arapça aslı "zü'l celal-i ve'l ikram"dır ve yaratıcının 99 isminden biri olarak bilinir. Rabbimizin baki kalan yüzünün insanlık olduğunu düşünürüm. )

28. Şu halde rabbinizin hangi nimetini yalanlarsınız?

29. Göklerde ve yerde kim varsa Ondan ister, O her gün parça parça olup dağılandır,

("Şen": Farsça; Hal, oluş, tecelli. "Şenn": Arapça; Dağılma, parça parça olma, parçalara ayrılma. 

Parça parça olup dağılma kavramı, gün geçtikçe çoğalan insanlık nüfusunu anlatıyor. )

30. Şu halde rabbinizin hangi nimetini yalanlarsınız?

31. Yakında size de zaman ayıracağız ey yük yüklenen ikili,

("Ferağ": Boşa çıkmak, zaman ayırmak, ilgilenmek. "Sekal": Mal mülk, yolcuya yük olan ağırlıklar, insanlar ve cinler. 

Sekalan ya da sekaleyn, yük taşıyan, ağırlığı olan ikili demek. Taberi dahil neredeyse tüm müfessirler bu deyimi "insanlar ve cinler" ikilisi olarak anlayıp çevirir. )

32. Şu halde rabbinizin hangi nimetini yalanlarsınız?

33. Ey cin ve insan toplulukları, göklerin ve yerin sınırlarına (bilgelik çapına) söz geçirmeye gücünüz yetiyorsa haydi geçirin, ama sultan (hüküm ve güç sahibi) olmadan geçiremezsiniz,

("Maşer": Cemaat, topluluk. "Nüfuz": Söz geçirir olmak, sözü dinlenmek.  "Tenfiz": İnfaz etmek, söz geçirmek. "Aktar": Kutr'un çoğulu, çaplar, sınırlar. "Sultan": Hüküm ve güç sahibi, Allah. 

Sad 38/10-11 ayetleri ile benzerdir. " Yoksa göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların hükümranlığı ellerinde mi, öyleyse sebeplere sarılıp yükselseler ya, Onlar bu noktada çaresiz kalan toplama bir kalabalıktır." )

34. Şu halde rabbinizin hangi nimetini yalanlarsınız?

35. Ateşten bir şuvaz (susuzluk, çaresizlik, bilgisizlik) ve nuhas (asıl, gerçek) üzerinize gönderilir de başaramazsınız,

("Nar": Ateş, cehennem, yakıcı, acı veren her şey. " Şuvaz": Şerare yapan kıvılcım, susuzluk. "Nuhas": Duman, erimiş bakır, bir şeyin aslı.)

36. Şu halde rabbinizin hangi nimetini yalanlarsınız?

37. Gökler (bilgelikler) açıldığında tabaklanmış deri yapraklar gibi,

( Bilgelerin sırrı açığa çıktığında. )

38. Şu halde rabbinizin hangi nimetini yalanlarsınız?

39. O gün insanlardan ve cinlerden günahı sorulmaz,

40. Şu halde rabbinizin hangi nimetini yalanlarsınız?

41. Suçlular yüzlerinden tanınır da alınlarından ve ayaklarından yakalanırlar,

( Araf 7/48 ayetinde detaylı anlatılır. )

42. Şu halde rabbinizin hangi nimetini yalanlarsınız?

43. İşte bu suçluların inanmadıkları cehennemdir,

44. Onun kaynar suları arasında dönüp dururlar,

( Onun kaynar suları arasında dönüp durmak, ateş gibi yakan çok kötü bir hayata yeniden başlamak demektir. Vakıa 56/42 ayetinde detaylı anlatılır. )

45. Şu halde rabbinizin hangi nimetini yalanlarsınız?

46. Rabbinin makamından korkanlara iki cennet var,

( Bu cennetlerden birinin dünya cenneti, diğerinin ahiret cenneti olduğu düşünülebilir. )

47. Şu halde rabbinizin hangi nimetini yalanlarsınız?

48. İkisi de ilim ve emekle bezenmiş,

("Efnan": Fenn'in çoğulu, hünerler, marifetler, sanatlar, ilimler. )  

Dünyadaki refah ve mutluluk için emek vermek gerektiği bilinir. Ayette asıl dikkat çekici olan, cennet bahçeleri için de emek ve bilgi gerektiğidir. )

49. Şu halde rabbinizin hangi nimetini yalanlarsınız?

50. O ikisinde iki göz vardır, akar durur,

("Ayn": Göz, kalp gözü, pınar, kaynak, eşyanın hakikati.

Ayetin söz ettiği pınarlar kalp gözünden doğarlar ve insan gözünden gözyaşı olarak akarlar. Hem bu dünyada, hem gelecek dünyada. Biri cehennemde kederden akar, biri cennette sevinçten akar. )

51. Şu halde rabbinizin hangi nimetini yalanlarsınız?

52. O ikisinde türlü meyvelerden birer çift,

53. Şu halde rabbinizin hangi nimetini yalanlarsınız?

54. Atlastan minderlere yaslanırlar ve her iki cennetin meyveleri de hemen el altında,

55. Şu halde rabbinizin hangi nimetini yalanlarsınız?

56. Orada daha önce insanların ve cinlerin dokunmadığı, yalnızca kendilerine bakan eşler vardır,

57. Şu halde rabbinizin hangi nimetini yalanlarsınız?

58. Sanki yakut ve mercan gibi nadide,

59. Şu halde rabbinizin hangi nimetini yalanlarsınız?

60. İyiliğin karşılığı iyilik değil mi?

61. Şu halde rabbinizin hangi nimetini yalanlarsınız?

62. Bu ikisinden başka iki cennet daha var,

( Hemen aşağıda gelen ayetler, bu üçüncü ve dördüncü cennetlerin kadınlara ait cennetler olduğunu gösteriyor. Eğer bu tespit yanlış değilse, biri dünya biri ahiret, ikisi erkeklerin ikisi kadınların dört cennetten söz edildiği düşünülebilir. )

63. Şu halde rabbinizin hangi nimetini yalanlarsınız?

64. İkisi de yemyeşil,

65. Şu halde rabbinizin hangi nimetini yalanlarsınız?

66. İkisinde de fışkıran yiyecek içecek kaynakları,

("Ayn": Göz, pınar, kaynak. "Nad": Yiyecek, içecek. "Naddahatan": Gürül gürül akan pınarlar, fışkıran rızık kaynakları. ) 

67. Şu halde rabbinizin hangi nimetini yalanlarsınız?

68. İkisinde de meyveler, hurmalar ve narlar,

69. Şu halde rabbinizin hangi nimetini yalanlarsınız?

70. İçlerinde iyi huylu güzel kadınlar,

71. Şu halde rabbinizin hangi nimetini yalanlarsınız?

72. Çadırlarda kendilerini eşlerine hasretmiş cennet kadınları,

("Hur": İri güzel gözlü cennet kadınları. "Maksur": Kısaltılmış, mahpus olmuş, hapis olmuş, kendilerini eşlerine tahsis etmiş, eşlerine mahsus olmuş. "Hiyam": Hayme'nin çoğulu, çadırlar, otağlar. )

73. Şu halde rabbinizin hangi nimetini yalanlarsınız?

74. Öncesinde ne insanların ne de cinlerin dokunmadığı,

75. Şu halde rabbinizin hangi nimetini yalanlarsınız?

76. Renkli yastıklar ve işlemeli güzel yataklara uzanmış,

77. Şu halde rabbinizin hangi nimetini yalanlarsınız?

78. Ceza ve ödül sahibi rabbinin ismi öyle yüce ki.
                                                                      
***

( Bu sure hakkında yıllar önce not aldığım birkaç dip not vardı;

- Beni hep yordu ve hep sonraya bıraktım,

- Bunun bir sebebi surenin neredeyse yarısı kadar olan tekrarlar, diğer bir sebebi ise hiç bilmediğim ve asla bilemeyeceğimi düşündüğüm bazı ayetleridir.

- Ancak benim için ne kadar zor ve yorucu ise, Müslümanlar için tam aksine kolay ve huşu verici olduğunu fark ettim.

- Bunun nedenini aradığımda, benim aradığım bilgiye ihtiyaç duymadıklarını ve bana bıktırıcı gelen tekrarları bir tespih ve zikir olarak algıladıklarını gördüm.

-  Hiçbir anlam yüklemedim ama bu surede “Allah” isminin hiç geçmediği de dikkatimi çekti. 

Sonuç olarak, ben bu sureyi Yunus'un Talak 65/11 ayetinin tefsiri sayılabilecek bir nefesi ile tamamlamak istiyorum.

Cennet cennet dedikleri,
Birkaç köşkle birkaç huri,
İsteyene ver sen anı (onu),
Bana seni gerek, seni. )

***


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder