13 RAD (Tehdit)

İnsanla görünen O İlah adına,

1. Elif, Lam, Mim, Ra. ( Doğru, Eğri, İnsan, Bilgi. ) İşte kitabın ayetleri. Onlar rabbinden sana indirilen gerçektir, fakat insanlardan çoğu iman etmez,

( Hurufu Mukattaa harfleri hakkında 68 Kalem suresi altında bilgi verilmiştir. )

2. O İlah Odur ki, gördüğünüz gökleri (bilgelikleri) direksiz yükseltip arş'ı (gelecek bilgelikleri) kapladı, sonra güneşi (bilimi) ve ayı (dini) ele geçirdi. Hepsi belirlenmiş bir yere doğru akar gider. İşleri düzenler ve ayetlerini ayrı ayrı açıklar, umulur ki rabbinize kavuşmanın kesin bir gerçek olduğunu anlarsınız,

("Arş": Taht, gök, melek, bilgelik, geleceğin bilgelikleri. "Teshir": Zabtetme, hakim olma, ele geçirme.  

O İlah'ın güneşi ve ayı nasıl ele geçirdiğini Fussilet 41/37 ayetinde okuyabilirsiniz. Ayetin sonundaki kavuşma kelimesi ölümden sonraki kavuşmayı anlattığı gibi, onu tanımakla bu dünyada da kavuşulabileceğini anlatıyor. )

3. Odur yeri (insanlığı) genişletip yayan, orada ulu dağlar (alimler, dinler), nehirler (bolluklar) koyan, onlardan türlü ürünler çıkaran, geceyi (cehaleti) ve gündüzü (bilgiyi) birbirini örten düşman ikili kılan. Şüphesiz bunlarda düşünen bir toplum için ayetler vardır,

4. Yerde, birbirine yakın topraklarda üzüm bağları, ekinler, tek gövdeli veya çok gövdeli hurma ağaçları, bunların hepsi bir su ile sulanır da kiminin tadı diğerinden güzeldir. Bunlarda aklını kullanan bir toplum için ibretler vardır,

( İnsanlar da aynı kökten gelirler ama biri diğerine benzemez. Kimi merhametlidir kimi acımasız, kimi cömerttir kimi cimri, kimi güler yüzlüdür kimi somurtkan, kimi tevazu sahibidir, kimi büyüklenir. Kuran, insanlığının farkında olmayan insanı hayvanlara veya bitkilere benzetir. )

5. Seni anlamadıkları için şaşırıyorsun ama asıl şaşılacak şey onların; Biz mi toprak olduktan sonra yeniden yaratılacağız, sözüdür. Onlar rablerine kafir (kalp körü) olanlardır ve işte bu (körlük) kendi boyunlarında demir halkadır. Onlar ateş ehlidir ve orada ebedi kalacaklar,

6. Gelip geçen nice kötü örnek olduğu halde iyi olana değil de kötü olana acele ediyorlar. Doğrusu insanların bu zalimliğine (nefse uymalarına) rağmen rabbin onlar için affedicidir, bununla beraber şüphesiz cevabı da çok ağırdır,

7. Kafirler (kalp körleri), ona rabbinden bir ayet (mucize) indirilse olmaz mıydı, diyorlar. Oysa sen sadece bir uyarıcısın ve her toplum için bir yol gösterici vardır,

8. Dişilerin ne taşıdığını ve rahimlerin neyi azaltıp artırdığını O İlah bilir, Onun katında her şey bir ölçü iledir,

( Eski bilgeler bu ayeti bizden iyi bilirlermiş, derler ki; "Yılanların azaldığı yıl fareler çoğalır." )

9. O sürekli Yücelen Büyüklük, görüleni de görülmeyeni de bilir,

("Kebir": Büyük, Allah'ın isimlerinden biri. "Müteali": Yücelikler sahibi, sürekli yücelen, Allah'ın isimlerinden biri. )

10. Açıkça söyleyenle sözü gizleyen, gece gizlenenle gündüz görünen Onun için birdir,

11. O İlah'ın emriyle onları önlerinden ve arkalarından takip ederek koruyanlar vardır. Muhakkak ki bir toplum kendini bozmadığı sürece O İlah onları bozmaz. O İlah bir topluma kötülük dilerse önüne geçebilen yoktur, Ondan başka koruyanları da yoktur,

("Muakkıbat": Ardına düşenler, takip edenler, arkasından koşanlar, gece ve gündüz melekleri, namazların sonunda yapılan tesbihat. ) 

12. Odur size korku ve ümit veren şimşeği (haberi) gösteren ve ağır bulutlar (yüklü yardımlar) hazırlayan,

("Berk": Şimşek parıltısı, göz kamaşması, haber, ilham. "Havf": Korku. "Tamaa": istemek, Ümit etmek. "İnşa": Yapma, meydana getirme, hazırlama. "Sehab": Bulut, yardım, karanlık. "Sikal": Ağır olan, çok olan, yüklü miktarda olan. )

13. Gök gürültüsü Onun tehdidini dile getirir ve melekler (bilgeler) korkuyla Onu överken O yıldırımlar (nimetler veya musibetler) gönderip dilediğine isabet ettirir. Onlar hala O İlah hakkında tartışıyorlar, oysa O karşı konulmaz bir güç,

("Rad": Gök gürültüsü, tehdit, korkutma, bulutları sevk ve idare ile görevli melek. "Saika": Yıldırım, insana ulaşan nimet veya musibet. "Savaik": Yıldırımlar, ilimler, nimetler, aksilikler. )

14. Gerçeğin daveti Onadır. Onun dışında el açıp dua ettikleri şeyler onların hiçbir dileğini yerine getiremez. Onlar suya doğru avuç açıp da suyun ağzına gelmesini bekleyen kimse gibidir ki, suyu ağzına götürmedikçe su onun ağzına girecek değildir. Kâfirlerin (kalp körlerinin) duası şaşkınlıktan başka bir şey değil,

15. Göklerde ve yerde olan kimseler ve onların gölgeleri de (göktekilerin gölgesi bilim, yerdekilerin gölgesi din), sabah akşam ister istemez O İlah’a secde ederler (ayaklarına kapanırlar),

( Yerde olanların insanlar olduğunu ve din ile gölgelendiklerini biliyoruz. Gökte olanların bilgeler olduğunu ve bilim ile gölgelendiklerini biliyoruz. Ancak kimin O İlah'a yakın olduğunu henüz bilmiyoruz. )

16. Sor; Göklerin (bilgeliklerin) ve yerin (insanlığın) rabbi kimdir? De ki; O İlah'tır. Yine de ki; Şu halde Onu bırakıp da kendine bile faydası olmayan şeyleri mi koruyucu ediniyorsunuz? De ki; Körle gören bir olur mu, ya da karanlıklarla aydınlık? Yoksa Onun gibi yaratan birini buldular da onun yaratışı O İlah'ın yaratışına benziyor mu? Onlara de ki; Her şeyi yaratan O İlah karşı durulamaz tek güç,

17. Vadilerden sel olup akan bir suyun üstünde sürüklenen veya kazanda eritilen madenin üstünde toplanan köpük var ya, O İlah hayalle gerçeğin farkını işte böyle anlatır. Köpük atılıp gider, faydalı şeylerse yeryüzünde kalır, O İlah işte böyle misaller getirir,

18. Rabbinin çağrısına uyanlar en güzeliyle karşılanır. Uymayanlara gelince, tüm yeryüzü ve bir o kadarı daha kendilerinin olsa kurtulmak için hepsini verirler. Hesabın en ağırı onlaradır ve varacakları yer cehennemdir, ne kötü bir son,

19. Rabbinden sana indirilenin gerçek olduğunu bilen kimse kör cahile benzer mi? Bunu ancak derin akıl sahipleri düşünür,

20. Onlar O İlah’a verdikleri sözden dönmez ve yerine getirirler,

21. Onlar O İlah’ın ulaştırılmasını emrettiği şeyleri Ona ulaştırır, rablerinden çekinir ve hesabın sonundan korkarlar,

22. Onlar rablerinin yüzünü isteyerek sabreder, namazı (duayı) yükseltir, kendilerine verdiğimiz şeylerden gizli açık harcar ve kötülüğü iyilikle savarlar. Güzel gelecek işte onlarındır,

23. Atalarından, eşlerinden ve çocuklarından kurtulanlarla birlikte yerleşecekleri cennetlere girerler. Melekler (bilgeler) onları kapılarda karşılar,

("Adn": Yurt tutmak, yerleşmek. )

24. Size selam olsun, sabrınızın sonu ne güzel,

25. O İlah'a verdikleri sözden dönenlere, O İlah’ın kendisine ulaştırılmasını emrettiği şeyi kesenlere ve yeryüzünde kötülük edenlere ise lanet vardır, varacakları yer ne kötü,

("Ahd": Söz vermek, vaat etmek. "Misak": Anlaşma, sözleşme. "Kat": Kesme, koparma. "Visal": Ulaşma, kavuşma. 

26. O İlah dilediğine az, dilediğine bol verdiği halde onlar dünya hayatını seviyorlar. Oysa dünya nimetleri sonsuz hayata göre geçici bir menfaattir,

27. Kâfirler (kalp körleri); Ona rabbinden bir ayet (mucize) indirilmeli değil miydi, diyorlar. De ki; O İlah dilediğini saptırır ve kendisine döneni doğru yola iletir,

28. İman edenlerin kalbi O İlah'ın zikri (Allah ilmi) ile yatışır. Zaten tüm kalpler de ancak O İlah’ın zikri (Allah ilmi) ile yatışır, öyle değil mi?

29. İman edenlere ve içten olanlara ne mutlu, varılacak en güzel yer onlar içindir,

30. Daha önceki ümmetlere (toplumlara) gönderdiğimiz gibi seni de bir ümmete (topluma) gönderdik ki sana vahyettiklerimizi onlara okuyasın. Onlar Rahman hakkında kafir (kalp körü) oluyorlar, de ki; O benim rabbimdir, Ondan başka ilah yoktur, ben Onu vekil ettim ve dönüşüm Onadır,

( Gördüğünüz gibi ayet Rahmanı Allah'ın kapsamında bir sıfatmış gibi anlatmıyor, adeta Allah olarak anlatıyor.  Rahman O İlah'ın geçmişten gelen varlığı, Rahim ise geleceğe yürüyen varlığıdır. Rahim yaşanan her anda sürekli Rahmana döner ve Rahman sürekli Rahimi yaratır. )

31. Yoksa bu okunanların dağları (alimleri) yürütmesini, yeri (insan nefsini) öldürmesini veya yaşayan ölüleri konuşturmasını mı umuyorlar? Evet ama, bütün işler O İlah’a aittir. İman edenler hâlâ anlamıyorlar mı ki, O İlah dileseydi bütün insanları doğru yola ulaştırırdı. Yaptıklarından dolayı kafirlerin (kalp körlerinin) ya kendilerinin ya da yakınlarının başına beklemedikleri belalar gelmeye devam edecektir. Ta ki O İlah’ın vaadine kadar, O İlah asla vaadinden dönmez,

32. Şüphesiz senden önceki elçilerle de alay edilmişti de, kafirlere (kalp körlerine) önce mühlet vermiş sonra yakalayıvermiştim. Nasılmış cevabım?

33. Bütün insanlara ve yaptıklarına şahit olan O İlah yerine başka ilah edinenlere de ki; Onların varlığını açıklayıp ispatlayın, bakalım Onun bilmediği yeni şeyler mi söyleyeceksiniz yoksa bilinen sözler mi? Doğrusu kafirlere (kalp körlerine) tuzakları süslü gösterildi de yoldan saptırıldılar. O İlah'ın saptırdığını doğru yolu iletecek yoktur,

34. Onların dünya hayatı sıkıntılıdır, gelecekteki sıkıntıları ise daha da büyüktür ve orada O İlah’tan koruyacak kimse de yoktur,

35. Koruyup korunanlara söz verilen saklı cennetlerin içinde her şey su gibi akar, meyveleri ve gölgesi (rahatlığı) süreklidir. İşte bu koruyup korunanların varacağı yerdir, kâfirlerin (kalp körlerinin) varacağı yer ise ateştir,

36. Kendilerine kitap verdiklerimiz sana indirilen şeylere sevinirler, onun bir kısmına kafir (kalp körü) olan da vardır. De ki; Bana sadece O İlah’a kulluk etmem emredildi, ben başkasına değil sadece Ona çağırıyorum ve dönüşüm de Onadır,

37. Biz o hükümleri Arapça bir hüküm olarak indirdik. Eğer sana gelen bu ilimden sonra onların isteklerine uyarsan, O İlah'tan başka bir yardımcın ve koruyucun yoktur,

38. Şüphesiz senden önce de elçiler göndermiş ve onlara da eşler çocuklar vermiştik. Bir elçinin O İlah'ın izni olmadan kanun koyması mümkün değildir, her zamanın bir kitabı vardır,


( İbrahim ile Musa arasında 1000 yıl, Musa ile İsa arasında 700 yıl, İsa ile Muhammet arasında 600 yıl var ve Muhammet'ten bu yana 1400 yıl geçti. Neden başka bir peygamber veya başka bir kitap gelmiyor? Filozof Nietzsche, gelişen bilimin insanların kalbinde yaşayan ilahı öldürdüğüne işaret ederek şöyle diyor; "Tanrı öldü.")
     
39. O İlah dilediğini yok eder, dilediğini bırakır. En büyük kitap Onun katındadır,

( Bu ayet Al-i İmran 3/7 ayetinde incelediğimiz muhkemler ve müteşabihler konusunu yeterince açık anlatıyor. Bu ayet burada dururken Kuran'ı putlaştırmak elbette doğru değil. Ancak Kuranı yürürlükten kaldırılmış eski hukuk kurallarıyla suçlamak da doğru değil. Her kitap kendi zamanının değerlerini yansıtır. Eskimeyen ve gittikçe yükselen değerler, Kuran'ın muhkem dediği insani değerlerdir. )

40. Ölsen de veya onları uyardığımız şeylerin bazısını görsen de, sana düşen ancak açıklamaktır, hesap bize aittir,

41. Bizim yere gelip, uçlarından azar azar nasıl eksilttiğimizi görmüyorlar mı? O İlah hükmeder ve Onun hükmünü değiştirebilen yoktur, O hesabı çabuk görendir,

( Neler eksiliyor, o şeyler eksilirken başka bir şeyler artıyor mu? İlk çağlardan bu yana görünen, cehaletin ve fakirliğin eksildiği, buna karşılık bilginin ve refahın arttığıdır. Ne var ki bunların arasında hiç fark etmediğimiz bir şey daha eksiliyor, O İlah'a iman. Hz. Muhammet bu eksilişi kıyamet alametlerinden sayar. )

42. Daha öncekiler de tuzak kurmuşlardı, oysa bütün tuzaklar O İlah'ındır. O herkesin yaptığını bilir ve işin sonunu yakında kâfirler (kalp körleri) de bilecekler,

43. Kâfirler (kalp körleri); Sen gönderilmiş falan değilsin, diyorlar. De ki; Benimle sizin aranızda önce O İlah, sonra da kitabın ilmini bilenler şahit olarak yeter.
                                                                      
***


4 yorum:

  1. Kuran'ı Kerim- Peygamber'imize etrafındaki müminler, müşrikler ,Mecusiler,Sabiiler ,Yahudiler ve Hristiyan gibi birçok itikat ve inanç gruplarından oluşan ilk hitap çevresine okunmak üzere farklı zamanlarda,farkli mekanlarda, farklı olaylar ve muhataplarla ilgili olarak tencimen/peyderpey vahyedilmiştir.

    O dönemde Allah'a şirk koşan müşriklerin-Ehli Kitab'ın-Mecusi ve Sabiilerin Kuran'ı Kerim tarafından şikayet konusu yapılan tek musibetleri Allah'ın varlığına iman etmeme O'nu tanımama konusu değil ; Allah'ın yetkilerini edindikleri başka ilahlara kullandırtmak olmuştur.

    Zaten insanlık tarihi boyunca bütün Resuller Allah'ın varlığını ispata gelmemiş- kadim insanlık tarihinde olduğu gibi Allah'ın varlığına inanan, fakat onun yanında kendilerine başka ilahlar edinmiş olan şirk müntesiplerine tevhid inancını öğretmek için gelmişlerdir.

    Risalet döneminin Mekke'lisi de Allah'a inanıyordu.Allah ile hiçbir problemi yoktu.Yerleri ve gökleri yaratanın kim olduğu sorusuna Allah diye cevap veriyorlardı.

    Ama o müşriklerin Allah tasavvuru, Allah'ın aşkın bir varlık olduğu pramitin/hiyerarşinin en tepesinde duran, geri kalan ilahların ise Allah'ın görevlendirdiği tabir yerindeyse taşeronları şeklindeydi. Allah o kadar yücedir ki yardımcısız ve taşeronsuz iş yapmaz anlayışı hakimdi. Ayrıca bu Allah'ın yardımcıları olarak edindikleri ilahları ise Allah'ın oğul ve kızları olarak telakki ediyorlar (Allah'ı tenzih ederiz) ve onlara duada ve ibadette bulunuyorlardı.İnsanlık tarihi boyunca politeist din anlayışı hep bu şekilde olduğu gibi.

    Lat-Menat-Uzza-Hubel -İsaf -Naile ve bunlar gibi birçok edindikleri tanrı ve tanrıçaların her birinin görevleri vardı .Bunlardan kimi DOĞURGANLIK tanrısı ,kimisi BEREKET tanrısı,kimisi KADER/KISMET tanrısı,kimisi ise FIRTINA-GÖK GÜRÜLTÜSÜ,ŞİMŞEK gibi doğa ve tabiattan sorumlu tanrı ve tanrıçalardı (Onların anlayışında Allah'ın oğul ve kızlarıydı.Allah'ı tenzih ederiz.)

    İnsanlar çocuğu olmasını istediklerinde Doğurganlık tanrısına-Mal ve mülk istedikleri zaman Bereket tanrısına-Fırtınadan korkarlar ise yahut yağmur isterler ise Fırtına tanrısı edindikleri ilahlara dua ve tazimde bulunurlar kendi kendilerine zan üzere geliştirdikleri ibadet ritüellerini yaparlardı.

    Allah Kuran'da müşriklerin bu inanç ve tutumlarının hepsine tek tek cevap ve atıfta bulunmuş,bereket tanrısı inancına ''Kimisine rızkı çok verir kimisine daraltır'' Doğurganlık tanrısı inancına '' Kimisine erkek kız yahut ikiz verir kimisini ise kısır bırakır'' şekliyle tüm o zamandaki sahte tanrı anlayışa atıf yapıp Bunları sadece kendisinin yaptığını tek ilah ve mabudun Çocuk edinmekten münezzeh sadece Allah'ın yarattığını yaptığı bildirmiştir.

    Tüm peygamberler zamanında , İbrahim Peygamber zamanında da bu aynı şekildedir. Şuara suresinde İbrahim Peygamber :

    77- 'İşte bunlar, gerçekten benim düşmanımdır; yalnızca alemlerin Rabbi hariç'
    78- 'Ki beni yaratan ve bana hidayet veren O'dur;'
    79- 'Bana yediren ve içiren O'dur;'
    80- 'Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur;'
    81- 'Beni öldürecek, sonra diriltecek olan da O'dur,'
    82- 'Din (ceza) günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum da O'dur;'
    .
    Derken politeist toplumlarca kabul görmüş Deus Otiosus (durağan Tanrı, dünyadan elini çekmiş olanlara karışmayan ve dünya yaşamının tüm şartlarını işlerinin yaratılması ve yönetimini haşa sözde çocuklarına tevdi etmiş vermiş kendisi ise köşesine çekilmiş asıl Yaratıcı olan Tanrı) Tanrı anlayışına cevap vermekteydi. Aynı biçimde Mekke müşrikleri de bu inanca sahipti. İbrahim ümmetiyiz diyen Mekke'lilere İbrahim Peygmaberin dilinden tokat gibi cevap verilmekteydi.

    YanıtlaSil
  2. Yaratıcının , hidayet vericinin, insanları yediren ve içirenin , şifa vericinin öldüren dirilten çocuk ihsan eden doğa olaylarını yaratanın bizzat Allah olduğunu belirtiyordu. Allah her an bir iş üzerindeydi, (Rahman 29) yaratma halinde ve taksimatı ve görev tevdi etmesi çocukları yoktu. Dünyayı çekip çeviren bizzat idare eden kendisiydi.


    Yine bu edindikleri sahte tanrılardan olan önceden beri ortadoğu civarında tapınılan Arapların da tapındığı ve HUBEL diye bildikleri ve Allah'ın oğlu dedikleri Fırtına yağmur gökgürültüsü şimşek tanrısı olan ve Allah'ın sözde oğlu olan erkek melek BAAL inancına Allah şu şekilde cevap vermiştir.

    Melekler de Allah'ı tesbih eder hamd eder derken, Tapındığınız ve benim oğlum/kızım sandığınız ilahlık atfettiğiniz melekler benim sizin gibi kullarım demekteydi.


    RAD SURESİ.

    12- O size şimşeği korku ve umut olarak gösteren, (yağmur yüklü) ağırlaşmış bulutları (inşa edip) ortaya çıkarandır.

    13- Gök gürültüsü O'nu hamd ile, melekler de O'na olan korkularından tesbih ederler. O, yıldırımları gönderip bununla dilediğine çarpar; onlar ise Allah hakkında çekişip-tartışırlar. O, gücü (ve cezası) pek çetin olandır.

    14- Hak olan çağrı (dua, ibadet) yalnızca O'na (olan)dır. Allah'tan başka çağırdıkları ise, onlara hiç bir şeyle cevab veremezler. (Onların durumu) yalnızca, ağzına gelsin diye, iki avucunu suya uzatan(ın boşuna beklemesi) gibidir. Oysa ona gelmez. İnkâr edenlerin duası, sapıklık içinde olmaktan başkası değildir.

    15- Göklerde ve yerde her ne varsa -isteyerek de olsa, istemeyerek de olsa- Allah'a secde eder. Sabah akşam gölgeleri de (O'na secde eder).

    16- De ki: 'Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?' De ki: 'Allah'tır.' De ki: 'Öyleyse, O'nu bırakıp kendilerine bile yarar ve zarar sağlamaya güç yetiremeyen birtakım veliler mi (tanrılar) edindiniz?' De ki: 'Hiç görmeyen (a'ma) ile gören (basiret sahibi) eşit olabilir mi? Veya karanlıklarla nur eşit olabilir mi?' Yoksa Allah'a, O'nun yaratması gibi yaratan ortaklar buldular da, bu yaratma, kendilerince birbirine mi benzeşti? De ki: 'Allah, her şeyin yaratıcısıdır ve O, tektir, kahredicidir.'

    17- (Allah) Gökten bir su indirdi de dereler kendi miktarınca çağlayıp aktı. Sel de yüze vuran bir köpük yüklendi. Bir süs veya bir meta sağlamak için ateşte üzerine yakıp-erittikleri şeyler (madenler)de de bunun gibi bir köpük (artık) vardır. İşte Allah, hak ile batıla böyle örnekler verir. Köpüğe gelince, o atılır gider, insanlara yarar sağlayacak şey ise, yeryüzünde kalır. İşte Allah örnekleri böyle vermektedir.


    Hak olan çağrı yani dua, sadece herşeyi yaratan Allah'a idi asıl.

    YanıtlaSil
  3. Rad 17 ayetinde Allah verdiği örnekte Tek hakimin kendisi olduğunu Sahte ilahların kaybolacağını onların bir Köpük /posa mesabesinde olduğunu hakiki cevherin ve tek hakimin Allah'ın olduğu bildirmekte ve bizlere böyle örnekler vermektedir.

    Allah müşriklerin yanı sıra tevhid akidesine aykırı düşen tüm inanç ve credolara bir şekilde atıfta bulunmuş ve onları çürütmüştür.Bunların arasında ''Ey Kitap ehli'' diye direk muhatap olarak aldığı ve aralarındaki birçok anlaşmazlıkları açıklayıp izah ettiği Ehli Kitap olan Yahudi ve Hristiyanlar da vardır.

    Mushaf haline getirilen Kuran masa başında yazılmış bir kitap şeklinde algılanmamalı,bilhassa muhtelif konularla ilgili ayet ve konuları Kuran'ın,farklı zamanlar,farklı mekanlar, ve farklı olaylar üzerine canli bir diyalog zemininde indirildiği dikkatten kaçırılmamalıdır. Tefsircilerin bunu gözlerden kaçırdığı ise acı bir gerçek.

    Kuran'ın inanç ve ahlakla ilgili tüm mesajları evrensel ve tarih üstüdür.Bu mesajların sunulduğu kıssa mesel kalıplar şartlar yerel ve tarihseldir. İlahi mesajın , bilimsel bilgi vermek, tarihte olup bitenleri bir tarihçi titizliği ile aktarmak,tarihin tüm dönemlerinde aynı şekilde uygulanabilecek nitelikte spesifik hukuk kodları sunmak gibi bir amacı yoktur.

    Kuran tabiata tarihe hukuka ve sair konulara dair tüm atıfları sırf ALLAHA TESLİMİYET ve kulluk temelinde iman ve güzel ahlakımızı nasıl şekillendirmemiz gerektiğini anlatan dolayısı ile bu dünyada salaha ahirette ise felaha kavuşmamız gerektiğiyle ilgilidir.

    Allah Kuran'da şirk ,Allah'a karşı nankörlük,zulüm,adaletsizlik gibi bütün bu sorunlara birçok ayette işaret edilmekte ve evrensel olan tarih üstü mesajlarını tarihin belli bir döneminde yaşanmış olaylar üzerinden vermektedir. Dolayısı ile Kuran ilk hitap çevresine hitap ve atıfta bulunurken o anlatılanlar üzerinden sonraki kuşaklara bizlere Hakiki ve tek ilahın Allah olduğunu öğretmektedir inşaAllah.

    YanıtlaSil
  4. Bazen diyorum kendi kendime : '' Bizim hocalar küçüklükten beri ne öğretmişler bize böyle, Mikail meleği yağmur yağdırır kar fırtana koparır, doğa olaylarından sorumlu bir melektir'' diye böyle. Hiç mi Kuran'la konuşmadılar.

    YanıtlaSil