74 MÜDDESSİR (Örtülere sarınan)

İnsanla görünen O İlah adına,

1. Ey örtülere sarınan,

("Disar": Elbise üzerine kaftan giymek, elbise üzerine elbise giymek, örtülere sarınmak. 

Araştırmacı Cengiz Yardım bir önceki Müzzemmil suresinde verdiğimiz çalışmasında Müzzemmil kelimesinin tek bir elbiseye bürünmek, Müddessir kelimesinin ise birden çok elbiseye bürünmek demek olduğunu söylüyordu. Nedir Hz. Muhammet'in büründüğü bu elbiseler? Hz. Muhammet'in büründüğü elbiselerin nasıl elbiseler olduğunu henüz bilmiyoruz, ancak MÖ 3000 yıllarında yazılan Gılgamış Destanında sihirli elbiselerden söz ediliyor.

" Üç günün sonunda Sedir Dağı’na eriştiler. Şamaş'ın karşısında gözyaşlarını tutamadı; “Uruk'ta Ninsuna'ya dediğini hatırla, yardım et bana, dileğini yerine getir Uruk'lu Gılgamış'ın. Söylediklerini duydu Şamaş ve gökten bir uyarıda bulundu ona; Hemen izle onu, önlemek için inine ulaşmasını ve çalılığa girip orada saklanmasını. Tekrar giymedi henüz Yedi Sihirli Elbisesini, Tek bir Elbise var üzerinde, çünkü çıkarmış durumda üzerinden altısını." 

2. Artık kalk ve uyar,

3. Ve rabbinin büyüklüğünü duyur,

4. Sarındığın örtülerini temiz tut,

("Siyab": Sevb'in çoğulu, elbiseler, giyilecek şeyler, örtünecek şeyler. ) 

( Hz. Muhammet'in büründüğü bu elbiselerden birini Gılgamış Destanının ve Kuran'ın yardımıyla şimdi görebiliyoruz;

" Ey Âdemoğulları, size edep yerlerinizi örten elbiseler ve süsler indirdik, ancak O İlah’ın ayetlerinden olan Takva (koruyup korunma) Elbisesi elbette daha değerlidir. Umulur ki bunun üzerinde düşünürler. Araf 7/26" )

5. Her pislikten uzak dur,

("Ricz": Azap, azaba sebep olan vesvese, maddi ve manevi pislik, putlara tapma. ) 

6. İyiliklerine karşılık bekleme,

7. Ve rabbin için sabret.

8. Nakur'a (Sur'a) üflendiğinde,

("Nuk": Farsça'da ok ucu, gaganın ucu. "Nakr": Toprağı kazmak, taşı ağacı oymak, minkar, kuşun taneyi didiklemesi, vurmak, vurmayı sıklaştırmak, boruya veya ateşe üflemek. "Minkar": Yırtıcı kuşların gagası, demirden yapılan taş oyma kalemi. "Nakra": Özel bir davet, özel çağrı. "Nakur": Sur gibi boynuzdan yapılan ve içine üflenince ses çıkaran boru.

Kuran kıyamet habercisi bu ses için Kaf 50/20, Hakka 69/13 ve Nebe 78/18 ayetlerinde "Sur" kelimesini kullanıyordu, bu ayette niçin "Nakur" kelimesini kullanıyor? Sözlükler Nakur'un Sur'un Farsçası olduğunu ve Kuran'ın bu kelimeyi İran, Irak civarındaki toplumlar için kullandığını gösteriyor. Sur hakkında Nebe 78/18 ayetinde bilgi verilmiştir. )

9. İşte o gün zor bir gün,

10. Ki kafirler (kalp körleri) için daha da zor,

11. Beni yarattığım insanla baş başa bırak,

12. Kendisine mal mülk verdim,

13. Ve güç aldığı oğullar,

14. Ve artırdıkça artırdım,

15. İstiyor ki daha da artırayım,

16. Ama hayır, çünkü o ayetlerimize karşı çıktı,

17. Onu dik yokuşa süreceğim,

18. Şüphesiz o düşündü ve ölçüp biçti,

19. Kahrolası nasıl ölçüp biçtiyse,

20. Evet nasıl ölçüp biçtiyse kahrolası,

21. Sonra baktı,

22. Sonra kaşlarını çatıp yüzünü astı,

23. Ve büyüklenerek sırtını dönüp,

24. Şöyle dedi; Bunlar eski aldatmacalar,

25. Ve sadece bir insanın sözüdür.

26. Onu sekara yaslayacağım,

27. Sekar nedir bilir misin?

("Sekr": Sarhoşluk. "Sekerat": Sarhoşluklar, kendinden geçmeler, hayretler, şiddetler. "Sekerat'ül mevt": Ölüm halindeki kimsenin kendinden geçmesi, can çekişme hali. 

Kelimenin anlamı tam olarak bilinmiyor. Bazı yorumlarda cehennemim üçüncü tabakası veya İncil'i tahrif edenlerin yanacağı yer olarak tarif ediliyorsa da bu yorumları Kuran'ın ruhuna uygun görünmüyor. Sekar kelimesinin yakınındaki kelimeler ve surenin akışı, Türkçedeki "hayat yokuşu, hayatın dikenli yolları" deyimlerine benzer bir kavram olduğunu gösteriyor. Başka bir deyişle, sıkıntılar, yokluklar ve acılar içinde adeta cehennem hayatına dönen ve hiç bitmeyen kötü bir hayat anlamında kullanılıyor. )

28. Ne oldurur, ne öldürür,

29. İnsanı yiyip bitirir,

30. Üzerinde on dokuz.

( Bu ayetle ilgili olarak tek bir hadis dışında bilgi yoktur ve Cabir bin Abdullah'tan aktarılan o hadiste şunlar anlatılır;   

" Medine'de Yahudilerden bazı kimseler Peygamberin ashabından bazılarına; Sizin Peygamberiniz cehennem bekçilerinin sayısını biliyor mu, diye sordular. Onlar da gidip bu soruyu  Peygambere  haber verdiler. Peygamber bu soru üzerine iki elinin parmaklarıyla önce on, sonra da dokuz işareti gösterdi."

Diyanet bu hadisi güvenilir bulmamış olacak ki hiç değinmemiş ve şu bilgileri vermiş;

" Müfessirler bu ayetteki on dokuz sayısını; Cehennem ile görevli olan on dokuz melek, veya meleklerden on dokuz grup, veya on dokuz saf, veya her birinin emrinde bir grup melek bulunan on dokuz yönetici melek, şekillerinde yorumlamışlardır. Nitekim Tahrim suresinin 6. ayetinde de cehennemin başında iri cüsseli, sert tabiatlı ve Allah’ın emirlerini hemen uygulayan meleklerin bulunduğu bildirilmiştir. Bunlardan farklı olarak Ebubekir el Razi (MS 854 - MS 925), insanın günah işleyip cehenneme girmesine sebep olan beden ve zihin güçlerini on dokuz olarak tespit etmiş; cehennemde gözetim vazifesi yapan zebanilerin sayısı ile bu güçler arasında bir ilginin bulunduğunu ifade etmiştir." 

El Razi'nin neler söylediğini bilmiyorum ama ondan 300 yıl kadar sonra Muhiddin-i Arabi de (MS 1166 - 1240)  benzer şeyler söylüyordu;

" İnsan bedeni 7 kısımdır; Bir baş, bir boyun, bir gövde, iki kol ve iki bacak. Ve yedi kısımdan ibaret insanın 12 özelliği vardır. Bunlar; Dokunmak, koklamak, tatmak, yiyip içmek, sindirmek, boşaltmak, üremek, görmek, işitmek, düşünmek, söylemek ve yapmaktır. Bunların toplamı 19 eder, kişiyi cennete götüren veya cehenneme düşüren bunlardır." 

Bilgisayar icat edilip işler kolaylaştıktan sonra Mısırlı Reşat Halife isimli bir araştırmacı (1935-1990) Kuran'ı bilgisayara yükledi ve Hurufiliğe benzer başka bir görüş ortaya attı. Bu görüşe göre Kuran, 19 sayısı üzerinde şekillenen matematik bir mucizeydi.

Bunlardan hangisi doğru.? 

Sonunda, aradığımız bilgiyi çalışma arkadaşlarımızdan Selahaddin bey "Enok'un kitabı"ndan bulup getirdi. 

Enok ismi Tevratta Hanok, Mısır papirüslerinde Toth, Yunan mitolojisinde Hermes, Kuranda ise İdris olarak geçer. Nuh'tan önce yaşadığı, Âdem ve oğlu Şit’ten sonra gelen üçüncü peygamber olduğu, yazıyı ilk kez onun bulduğu ve insanları hayvan postundan kurtaran elbiselik kumaşı ilk kez onun icat ettiği söylenir.Yunan Mitolojisinde Tanrı Hermes ismiyle tanrılaştırılmıştır ve şu söz ona atfedilir, “İnsanlar ölümlü tanrılar, tanrılar ölümsüz insanlardır.”

Enok’un kitabının bilinen iki nüshası var. İlk nüshası, MÖ 300 yıllarında yazıldığı tespit edilen ve 1773 yılında James Bruce isimli bir araştırmacı tarafından Hıristiyan bir Habeş manastırında bulunan Aramice yazılı nüshadır. Slav dilinde yazılmış daha kısa bir nüshası ise 1886 yılında Belgrad’da bir Rus manastırında bulunmuştur.

Kitabın en büyük özelliği düşmüş meleklerden, doymak bilmeyen devlerden ve henüz anlaşılamayan bazı başka müteşabih anlatımlardan söz etmesidir. Ancak gerek tarihler ve isimler konusundaki belirsizlikler, gerekse anlaşılamayan bu müteşabih yapısı nedeniyle Yahudiler ve Hıristiyanlar tarafından kutsal kitap kabul edilmez.

Ne var ki, bulunan bu kitap içindeki her şey yanlış ve uydurma olsa dahi, Habeşistan ve Yemen yöresindeki bazı toplumların İsa'dan 500 yıl önce bu kitaba inandıklarını ortaya koyuyor. Ve o kitapta 19 melek hakkında şu bilgiler veriliyor;

O dağa Hermon (Lanet) Dağı demişlerdi, çünkü bu iş için birbirlerine yemin etmiş, vazgeçmemek üzere lanet okumuşlardı.

Liderlerinin isimleri şöyleydi: Semyaza(1), Araklba(2), Rameel,(3) Kokablel(4), Tamlel(5), Ramlel(6), Danel(7), Ezeqeel(8), Baraqiyal(9), Asael(10), Armarel(11), Batarel(12), Ananel(13), Zaqiel(14), Samsapeel(15), Satarel(16), Turel(17), Yomyael(18), Sariel(19). İki yüz meleğin liderleri bunlardı.

Onlarla birlikte olan diğer tüm meleklerle birlikte insan kızlarından kendilerine eşler aldılar. Her biri kendine bir eş seçti ve onlarla birleşmeye, kendilerini onlarla kirletmeye başladılar. Onlara büyüler öğrettiler. Onları bitkiler konusunda ustalaştırmak için kök kesmeyi de öğrettiler. Enokun 1. Kitabı 7: 8-10" 

Yahudiler Enok'un kitabını kabul etmiyor ama Tevrat Nuh öncesinde yaşanan bu melek-insan ilişkisinden şöyle söz ediyor;

" Yeryüzünde insanlar çoğalmaya başladı, kızlar doğdu. İlahi varlıklar (tanrı oğulları) insan kızlarının güzelliğini görünce beğendikleriyle evlendiler. 
İlahi varlıkların insan kızlarıyla evlenip çocuk sahibi oldukları günlerde ve daha sonra yeryüzünde Nefiller (düşmüş melekler, doymak bilmeyen devler) vardı. Bunlar eski çağ kahramanları, ünlü kişilerdi. Tevrat Yar. 6:1-4.

Yukarıda aktardığımız 19 yorumları arasında en doğrusunun bu sonuncusu olduğuna şüphe yoktur. Çünkü Hz. Muhammet o yıllarda hem Yemen, hem de Habeşistan ile irtibat halindeydi ve o halkların nelere inandıklarını biliyordu. Dolayısıyla, bu anlatılanların yukarıda aktardığımız hadisi doğruladığını da söyleyebiliriz. 

Peki kimdi o doymak bilmeyen uzun boylu devler, kimdi o düşmüş melekler, neden sessiz kalmış Hz. Muhammet?

Hayır, sessiz kalmamış. Takva (koruyup korunma) konusundaki uyarılarını ve yemeğe Besmelesiz (Allah'ı anmadan) başlayanların bir türlü doymadıklarını anlatan sözlerini hatırlarsanız çok şey söylediğini görürsünüz.

Peki, melekler gökten düşebilir mi?

Ben de düşmezler diye düşünüyordum ama Tur 52/44 ayetini okuduktan sonra fikrim değişti. İsterseniz size de okuyayım;

" Gökten bir parçanın düştüğünü görseler, üst üste yığılmış bulutlar derler."  

Ve son olarak şunu da eklemeliyim; Hemen aşağıda gelecek olan 31. ayet, cehennemde yaşayacak bu 19 meleğe Nuh döneminden sonra on binlerce 19 melek daha eklendiğini düşündürüyor. Bence asıl mesele de bu, kim o cehennem ateşine dayanıklı melekler..? )

31. Biz meleklerden (bilgelerden) başkasını ateşe dayanıklı yapmadık. Onların sayısını da kafirler (kalp körleri) için tartışma konusu yaptık ki; kitap verilenler kesin bilgi sahibi olsun, iman edenlerin imanı artsın, kitap verilenler ve iman sahipleri şüpheye düşmesin, anlayışı kıt olanlarla kafirler (kalp körleri) de; O İlah bununla ne demek istiyor, desinler. O İlah bununla dilediğini karanlıkta bırakır, dilediğini doğru yola iletir. Zira Rabbinin ordularını kendisinden başkası bilmez ve bu anlatılanlar insanlık için zikirden (ilimden) başka bir şey değildir,

("Ashab": Halk, ahali, aynı görüşe sahip olan topluluk. "Nar": Ateş, cehennem, sıkıntı, acı, yokluk, sefalet. "İdde": Vakit, zaman, müddet. "İddet": Bekleme süresi, sayılmış olan süre, sayısı belli olan. "Fitne": Kavga, karışıklık, dedikodu, tartışma.  

Müzzemmil suresinin 20. ayeti gibi, şu anda okumakta olduğumuz Müddessir 31. ayetin de yukarıda aktardığımız hadis üzerine Medine döneminde indirildiği söylenir. Meleklerin hangi ateşe nasıl dayandıklarını Neml 27/8 ayetinde görebilirsiniz. )

32. Bak aya (dine),

33. Bak geri dönen geceye (karanlığa, cehalete),

("İdbar": Geri gitmek, geri dönmek, işlerin ters gitmesi, talihsizlik.)

34. Bak yola çıkan sabaha (bilgiye),

("Subh": Sabah vakti, gün doğumu"Esfar": Seferler, yolculuklar, yola çıkışlar. )

35. Şüphesiz o (sekar, kötü hayat) bunlar kadar gerçek,

( Sanırım bu ayet Sekar kelimesinin dünyadakine benzer bir cehennem hayatı olduğunu gösteriyor. )

36. İnsanlık için bir uyarıdır,

37. İleri gitmeyi ya da geride kalmayı dileyenler için.

38. Her nefis yaptıklarına karşılık bir rehindir,

39. Söze (O İlah'ın sözüne) sahip çıkanlar hariç,

40. Onlar cennette konuşurken,

41. Suçlulara sorarlar,

42. Sizi bu sıkıntıya düşüren neydi?

43. Dediler; Biz namaz kılanlardan (dua edenlerden) değildik,

44. Yoksullara da yardım etmezdik,

45. Herkesle birlikte günümüzü gün ederdik,

46. Hesap gününe de inanmazdık,

47. Ta ki işte şimdi kesinliğini görünceye kadar.

48. Ama o gün onlara kimse yardım edemez,

49. Şu halde neden bugün öğütten kaçıyorlar,

50. Ürkmüş yaban eşekleri gibi,

51. Aslandan kaçan,

52. İşin doğrusu onların hepsi kendine özel sayfalar istiyor,

53. Dahası ahiretten (gelecek hesaptan) korkmuyorlar,

54. Aslında o (ahiret) bir zikirdir (ilimdir),

55. Onun zikrini (ilmini) dileyen kimselere,

56. Ne var ki O İlah’ın dilediğinden başkası onu zikredemez (o ilme ulaşamaz), ona ulaşanlar koruyup korunan ve hoşgörü sahibi olanlardır.

( Bu ayet aklıma Hz. Ebubekir'i getirdi. Nedeni şu olmalı, Hadis tarihi içinde olumsuz hatırladığım tek bir hatırası bile yok. ) 

***


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder