69 HAKKA (Kaçınılmaz olan)

İnsanla görünen O İlah adına,

1. Kaçınılmaz olan,

("Hakka": Felaket, kaçınılmaz musibet, hak edilen ceza, kıyamet. ) 

2. Nedir kaçınılmaz olan,

3. Ve nedir sana kaçınılmaz olanı anlatan?

("İdrak": Anlamak, kavramak, akıl erdirmek. )

4. Ansızın gelen o belayı Ad ve Semud kavimleri de yalan saymışlardı,

("Karia": Ansızın gelen bela, çok şiddetli rüzgar, kıyamet. )

5. Ancak Semud büyüklenen azgınlar eliyle yok edildi,

("Tagy": Azgın, asi, büyüklenen, ahmak. )

6. Ad kavmi ise fırtına gibi esen dik başlı serkeşler eliyle yok edildiler,

("Rih": Rüzgar. "Sarsar": Gürültü ile gelen şiddetli rüzgar, kasırga. "Atiye": İsyan eden, kafa tutan, dik başlı, serkeş. )

7. Aralıksız yedi gece sekiz gün onların üzerine musallat etti, eğer orada olsaydın içi boş hurma kütükleri gibi yere serilmiş görürdün,

8. Şimdi onlardan geri kalan bir şey görüyor musun?

9. Aynı hataya firavun ve ondan öncekiler de düşmüşlerdi,

10. Rabbinin elçilerine isyan ettiler de, bunun üzerine şiddetle yakalayıverdi,

11. Şüphesiz su taştığında (insanlar azgınlaştığında) akıp gidenin (dinin, inancın) içinde sizi biz taşıdık,

("Ma": Su. "Mai": Akıcı, su gibi akıcı olan. "Agna": Çok, gani. "Cari": Akan, akmakta olan, geçmekte olan. "Cariye": Akıp giden, yol alan, giden, güneş, gemi, kadın köle, kadın hizmetçi. "Cevari": Akanlar, akıp gidenler, kadın köleler.

Kelimeler Sümerlerin anlattığı Nuh tufanından bu yana sürekli anlam kaybına uğramış görünüyorlar. Hatta bu anlam kaymalarının Sümerlerden önce başladığını ve Gılgamış destanının bu anlam kaymalarını düzeltmek için anlatılan bir metin olduğunu söylemek çok yanlış olmayacaktır. Kuran'ın bu anlam kaymalarını dikkate aldığını, su, gemi, nehir, ateş, yer, gök gibi kelimeleri zaman zaman halkın anladığı anlamda, zaman zaman da eski anlamlarıyla kullandığını görüyoruz. Nuh tufanı anlatımının müteşabih anlamını Kamer 54/15 ayetinde, Gılgamış destanını ise 31 Lokman suresi altında okuyabilirsiniz. )

12. Onu size ibret yapalım da işitenler anlasın diye.

13. Sur'a (suretlere, resimlere) ilk üflendiğinde,

("Sur": Boynuzdan yapılan ve ses çıkaran boru. Buna İsrafil'in borusu da denir. Ayrıca suretin çoğulu yani suretler manasındadır. "Suret": Dıştan görünüş, yol, gidiş, hal. "Nefh": Üflemek, şişmek, kabarmak, değişmek. )

14. Yer (insanlar ve cinler) ve dağlar (alimler, dinler, imanlar) taşınıp (değiştirilip) tek vuruşta darmadağın edildiğinde,

( Hadislerde anlatıldığına göre, ilk üfleme Deccal'in ölümsüzlüğü getirmesi ve insanların bu haberle sevinçten sarhoş olmalarıdır. ) 

15. İşte o gün olacak olan olur,

16. O gün gök (bilgelikler) yarılır ve önemini kaybeder,

("İnşikak": İkiye ayrılma, yarılma, çatlama. "Vahi": Manasız, saçma, önemsiz, düşkün, zayıf. )

17. O gün melekler (ölümsüz bilgeler) onun çevresindedir ve rabbinin arşını onların da üzerinde sekiz melek (ölümsüz bilge) taşır,

("Erca": Taraflar, yönler, cihetler. 

Bu ayetin anlamını bilmiyorum. )

18. O gün hesaba çekilirsiniz ve hiçbir sırrınız gizli kalmaz,

19. Kitabı sağından (iyilik yönünden) verilen der ki; Alın kitabımı okuyun,

20. Ben hesap vereceğimi zaten biliyordum,

21. Artık o hoşnut olacağı bir hayatın içindedir,

22. Yüksek (yüce, eşsiz) bir cennette,

23. Yiyip içtikleri elleri altında,

("Kut": Kuvvetlendirici yiyecekler, içecekler, rızık. "Daniye": Yakın olan, el altında olan. )

24. Geçmişte yaptıklarınıza karşılık şimdi afiyetle yiyip için,

25. Kitabı solundan (kötülükten) verilen de der ki; Keşke hiç verilmeseydi kitabım,

26. Keşke hesabımı hiç bilmeseydim,

27. Keşke yokluk olsaydı,

28. Ne malım fayda verdi,

29. Ne saltanatım, yok olup gitti.

30. Onu tutup bağlayın da,

31. Alevli ateşin içine atın,

32. Eli yetmiş arşına uzanan aç gözlü önceki nesillerin peşine ekleyip gönderin,

33. Çünkü O İlah’ın yüceliğine iman etmedi,

34. Yoksulu doyurmayı düşünmedi,

35. Bu nedenle bugün burada dostu yoktur,

36. Ve yiyip içeceği de yoktur, kanlı sudan başka,

("Gıslin": Yaradan akan irinli ve kanlı su, cehennemliklerin etlerinin ve kanlarının yıkandığı nesne. )

37. Onu kasıtlı kötülük edenlerden başkası yemez,

("Hati": Saptıran, şaşırtan, yanıltan, hataya düşüren.)

38. Yemin etme gördüğün şeylere,

39. Ve görmediğin şeylere ki,

( Yukarıda okuduğumuz "Gıslin" ve benzeri ayetler hatırlatılıyor. )

40. Şüphesiz o güvenilir bir elçinin sözüdür,

41. Bir şairin sözü değil, ne kadar zor iman ediyorsunuz?

42. Bir kahinin sözü de değil, ne kadar az düşünüyorsunuz?

43. O âlemlerin (insanların ve insanların hükmettiği diğer varlıkların) rabbi tarafından indirilmiştir,

44. Eğer bazı sözleri bize rağmen uyduruyor olsaydı,

45. Onu sağından (gönül dünyasından) yakalar,

("Yemin": Sağ taraf, sağ el, söz verme. )

46. Ve şah damarını (vahiy veren temiz duygu akışını) keserdik de,

("Vetin": Boyundan geçen ve temiz kan taşıyan atar damar, şah damarı. "Verid": Boyundan geçen ve pis kan taşıyan toplar damar.

Vetin sözcüğü içeren bu ayet, verid sözcüğü içeren ve " Biz ona şah damarından daha yakınız." diyen Kaf 50/16 ayeti ile birlikte düşünülmelidir. Vahiy için temiz kan damarı, şahitlik için pis kan damarı örnek veriliyor. )

47. Hiç kimse de buna engel olamazdı,

48. Doğrusu o (Kuran) koruyup korunanlar için bir zikirdir (ilahı hatırlatan kutsal bilgidir),

49. İçinizden bazılarının onu yalanladığını biliyoruz,

50. Ama o aslında kâfirlerin (kalp körlerinin) hasret kaldıkları şeydir, 

("Hasret": Özlem, özleyiş, iç çekme, bir şeyi çok isteyip de ona kavuşamamanın verdiği üzüntü. ) 

51. Ve şüphesiz o (zikir) kesin gerçeğin ta kendisidir,

52. Şu halde yüce rabbinin ismini tespih et (dile getir, gün yüzüne çıkar).

("Sebh": Suda yüzmek, su üstünde yüzdürmek, yaşatmak, gün yüzüne çıkarıp yaşatmak. "Gark": Sebh'in zıt anlamı, suya batırmak, su içinde boğmak. "Tesbih": Yaşatmayı sürdürmek, tekrarlamak. )

***


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder