29 ANKEBUT (Örümcek)

İnsanla görünen O İlah adına,

1. Elif, Lam, Mim. ( Doğru, Eğri, İnsan. )

( Hurufu Mukattaa harfleri hakkında 68 Kalem suresi altında bilgi verilmiştir. )

2. Yoksa insanlar iman ettik demekle denenmeden bırakılacaklarını mı sanıyorlar?

3. Şüphesiz biz onlardan öncekileri de denedik de O İlah doğrularla yalancıları bildi,

4. Yoksa kötülük yapanlar elimizden kurtulabileceklerini mi zannediyorlar? Eğer öyleyse ne kadar yanlış bir zan,

5. Kim O İlah’a kavuşmak isterse, bilsin ki O İlah’ın tayin ettiği o vakit elbette gelecektir. O işiten ve bilendir,

( Bu ayet sadece kıyamet vaktiyle sınırlı görünmüyor, sanırım arayanın dünya yaşamında da O İlah'a ulaşabileceği gibi bir anlamı daha var. )

6. Çalışan ancak kendisi için çalışmış olur, şüphesiz O İlah alemlere (insanlığa) muhtaç değil,

7. İman edip içten olanların kötülüklerini örtecek ve yaptıklarını fazlasıyla ödüllendireceğiz,

8. Biz insana ana babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir, ama seni bilmediğin bir şeyle ortak koşman için zorlarlarsa itaat etme. Zira dönüşünüz ancak banadır ve hepinize yaptıklarınızı haber vereceğim,

9. İman edip içten olanları içten olanların arasına katarız,

10. İnsanlardan bazısı O İlah’a iman ettik der de, O İlah yolunda bir eziyetle karşılaştıklarında O İlah'tan korkar gibi insanlardan korkup kaçmak isterler. Rabbinden yardım gördüğün zaman da; Doğrusu biz de seninle beraberdik, derler. İyi de O İlah alemlerin (insanların) göğüslerinin içinde olanı bilmez mi?

11. Elbette O İlah iman edenleri de, ikiyüzlüleri de çok iyi bilir,

12. Kâfirler (kalp körleri) iman edenlere; Bizim tarafımızda olun, günahlarınızı biz taşırız, dediler. Hâlbuki o günahı taşıyabilecek değiller, yalan söylüyorlar,

13. Fakat şurası gerçek ki, onlar kendi günahları ile birlikte onların günahlarını da yüklenecekler ve aldattıkları için diriliş günü sorguya çekilecekler,

14. Şüphesiz Nuh’u (rahatlığı) kavmine gönderdik de onların arasında bin sene kaldı, ancak elli yıl hariç. Derken tufan onları yakaladı, çünkü onlar zalimlerdi (nefsine uyanlardı),

("Nuh": Rahatlık, genişlik.  "Elf": Bin. "Sene": Yıl. "Lebs": Bir yerde durup eğlenmek, vakit geçirmek. "Amen": Yıl, bir yerde oturmak, ikamet etmek. " Tufan": Dalga dalga, üst üste gelen dertler, belalar, karışıklıklar. ) 

Araştırmacı Safa Kaçmaz Nuh'un yaşının sırrını 2003 yılında Tevrat ayetlerinden yola çıkarak açıkladığında, belki de bu Kuran ayetinin kendisini doğruladığından habersizdi. Diyordu ki; "Osmanlıyı 600 yıl boyunca padişah yönetti." deseler, Osmanlı hakkında hiç bilgisi olmayan birisi Padişah isimli ve 600 yıl yaşayan birisi olduğunu zanneder." 

Tam da tahmin ettiği gibi, ayet Nuh kelimesini iki farklı anlamda kullanıyor. 950 yıllık sürede rahatlık kavramı olarak, 50 yıllık sürede ise Nuh'un görev süresi olarak kullanıyor. 

Nuh ismi Tevrattaki Noah isminin Arapçalaşmış biçimidir ve rahatlık, genişlik anlamı taşıyor. Sümer ve Babil dönemlerinde Utnapiştim ve Ziusudra olarak anılıyor. Diğer taraftan, pek çoğumuz tufanın sadece Nuh kavmine özel bir su baskını olduğunu zannederiz, oysa öyle değildir. Araf 7/133 ayeti tufanın firavun milletine de gönderildiğinden söz ediyor. Nuh tufanıyla ilgili ayrıntılı bilgiyi Kamer 54/15 ayetinde ve 31 Lokman suresi altına eklediğimiz Gılgamış Destanında topladık. )

15. Fakat biz onu ve gemi (sefine, ilmi eser) halkını kurtardık da bunu alemlere (insanlığa) ibret yaptık,

( Kuranda Türkçeye gemi olarak çevrilen üç farklı kelime var; Fulk, Cariye ve Sefine. Fulk, felek (flk) kökünden geliyor, devir, devran, dönem, anlamı taşıyor. Cariye, cari kökünden geliyor, yürürlükte olan, akan, akıp giden, anlamı taşıyor. Sefine, herhangi bir konuda yazılan ilmi eser, anlamı taşıyor. Yani, dil bilgisi gözlüğüyle okursanız Kuranda gemi kelimesi yoktur.  

Öyle anlaşılıyor ki Kuranda sık karşılaştığımız yeni bir anlam kaymasıyla daha karşı karşıyayız. Bu anlam kaymasının ne zaman oluştuğunu bilmiyorum, ancak Gılgamış Destanında söz edilen gemiler bu anlam kaymasının Sümerler zamanında bile var olduğunu gösteriyor. Baba-Oğul, Gece-Gündüz, Hilal-Dolunay Yaz-Kış, devreden en basit devranlardır. Ay tanrısı, Güneş tanrısı dönemleri dinsel devranlardır. Gezegenlerin fark edilmesiyle birlikte feleğin çemberi yerine yörünge kelimesi kullanılmaya başlanıyor. Araplar deveye çöl gemisi, Amerikalılar aya gönderdikleri araca uzay gemisi diyorlar. Özetlersek, Kuran'ın gemisi, hayatı ve inançları taşıyan sebeplerdir.

Kuranı diğer kutsal kitaplardan farklı kılan özelliği, dikkatle okunduğu taktirde bize kavramların ve olayların iç yüzü hakkında gerçek bilgiler veriyor olmasıdır. Nitekim Kuran söz ettiğimiz gemi için Araf 7/64, Yunus 10/73, Hud 11/37, 38, Müminun 23/27, 28, Şuara 26/119, Yasin 36/41, ayetlerinde Fulk (devir, devran) kelimesini kullanırken, bu ayete gelince Kehf suresinde yaptığı gibi Sefine (ilmi eser) kelimesini kullanıyor. Bunu yapmasının nedeni bir imtihan kitabı olması ve okuyucunun dikkatini ölçmek istemesi olmalıdır. İman edenler için bu ayrıntı önemli değildir, çünkü onların kalbi temizdir ve soru sormazlar, gemi der geçerler. Bu ayrıntı benim gibi iman sahibi olmayanlar için önemlidir, çünkü biz sahip olmadığımız bir imanı bulup sahiplenmek için çalışıyoruz. 

Peki, nedir bulduğumuz Sefine (ilmi eser) ve Sefine ashabı (ilmi eser halkı)?

Kuran'ın söz ettiği ilmi eserlerden bilinen en eskisinin Gılgamış Destanı, Sefine (ilmi eser) halkının da ilk Müslümanlar olduğunu yıllar sonra anladım. )

16. İbrahim de kavmine şöyle demişti; O İlah’a kulluk edin ve Onun için koruyup korunun, eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır,

17. Fakat siz O İlah’ı bırakıp bilmediğiniz şeylere kulluk ediyor, gerçekle ilgisi olmayan şeyler uyduruyorsunuz. Bilin ki O İlah dışında taptıklarınızın hiçbir şeyleri yoktur, şu halde yalnızca O İlah'tan isteyin, yalnızca Ona kulluk edin ve yalnızca Ona teşekkür edin. Çünkü sonunda Ona döndürüleceksiniz,

18. Eğer yalan sayarsanız bilin ki sizden önceki ümmetler de (toplumlar da) yalan saymışlardı, ancak elçiye düşen açık bilgi vermekten başka bir şey değil,

19. Görmüyorlar mı O İlah'ın yaratılışı nasıl başlatıp nasıl tekrarladığını? Şüphesiz bu O İlah’a kolaydır,

("Bed": Başlama, başlayış, önce, evvel, ilk. "Bed'i": Eşi benzeri olmayan, şaşırtıcı, garip, acayip, yeni şeyler icat eden. "Beda": Hayret verici yenilik, acayip buluş, garip, üstün. "İbda": Benzersiz bir eser yaratmak, yeni bir şey icat etmek. "Mebde": Başlangıç, en başı, kök, temel, esas, kaynak. "Mead - Maad": Başlangıca dönüş, aslına dönüş, ahiret. "Mübdi": Her şeyi ilkten yaratan, başlayan, gizli sırları açıklayan, benzersiz bir eser ortaya çıkaran. "Muid": Geri çeviren, tekrar ettiren, döndüren.  

Okuduğumuz ayet Yunus 10/4, 34, İsra 17/51, Neml 27/64, Rum 30/11, 27, Sebe 34/49, Nuh 71/18 ve Buruc 85/13 ayetlerinde de tekrar edilir. Çok kısaca özetlemek gerekirse,

Yaratılışı başlatan, Kuran'ın "Sevgili Bilge" dediği Allah, yaratılışı tekrarlayanlar ise Allah'ın halife ettiği ve Kuran'ın "Gökteki Melekler" dediği bilgelerdir)

20. De ki; Yeryüzünde dolaşıp bakın da yaratma nasıl başlıyor görün, O İlah ahireti (geleceği) de işte böyle inşa edecek, şüphesiz O İlah her şeye gücü yetendir,

( Bugün yeryüzünde dolaşanların gördüğü gerçek şudur; Batılılar İsviçre’deki Cern atom merkezinde evrenin geçmişini arıyor, biz ise bin beş yüz yıl önce yazılmış 500 sayfalık kitabı daha okuyamadık. )

21. Dilediğini cezalandırır, dilediğine yardım eder ve halden hale çevrilerek Ona döndürüleceksiniz,

22. Göklerde (bilgeliklerde) ve yerde (insanlıkta) onun önüne geçemezsiniz, O İlah'tan başka koruyucunuz ve yardımcınız da yoktur,

23. O İlah’ın ayetlerine ve Ona kavuşacaklarına kafir (kalp körü) kesilenler, benim merhametimden ümit kesenlerdir ve onlara acıklı bir azap var,

24. Buna rağmen kavminin cevabı; Onu öldürün veya ateşe atın, demekten ibaret oldu. Ama O İlah onu ateşten kurtardı, doğrusu bunda iman eden (emin olmak isteyen) bir toplum için ayetler vardır,

( Bu anlatımla ilgili ayrıntılı bilgiye Enbiya 21/68-69 ayetinde ulaşabilirsiniz. )

25. Ve dedi; Siz O İlah dışındaki putları birbirinizle olan dünyevi çıkarlarınızı korumaktan başka bir amaçla seviyor değilsiniz. Ama diriliş günü birbirinizi tanımazdan gelecek ve birbirinizden nefret edeceksiniz. O gün varacağınız yer ateştir ve yardım edebilen de yoktur,

26. Bunun üzerine Lut ona iman etti ve dedi; Ben de rabbime göç edeceğim, şüphesiz Odur Sevilen Bilge,

27. Böylece biz ona İshak ile Yakup’u hediye ettik ve soyundan gelenleri kitabın habercileri yaptık. Biz onun dünyadaki mükafatını verdik, şüphesiz o dirilişte de içten olanlardandır,

28. Lut kavmine demişti ki; Siz geçmiş alemlerden (milletlerden) hiçbirinin yapmadığı aşırılığı yapıyorsunuz,

29. Erkeklere yaklaşmaya ve üreme yolunu kesen o çirkin törenlere devam edecek misiniz? Kavminin cevabı; Söylediklerin gerçekse O İlah'ın azabını getir de görelim, demekten başka bir şey olmadı,

( Ayrıntılı bilgi için Araf 7/163 ayetine bakınız. )

30. Dedi; Rabbim şu yozlaşan topluma karşı bana yardım et,

31. Ve elçilerimiz İbrahim’e müjdeye geldiklerinde dediler; Biz o köyün halkını günaha boğacağız, çünkü onlar zalimlerden (nefsine uyanlardan) oldular,

32. Dedi; Ama orada Lut da var. Dediler; Orada kimin olduğunu iyi biliyoruz, elbette onu ve yakınlarını kurtaracağız. Ancak karısı hariç, çünkü o sonraya kalanlardandır,

("Gabir": İstikbal, gelecek, sonraya kalan. )

33. Elçilerimiz geldiğinde Lut onlardan dolayı daraldı, onlar için endişelendi ve telaşlandı. Dediler; Korkma ve üzülme, şüphesiz seni ve yakınlarını kurtaracağız, ancak karın hariç, çünkü o sonraya kalanlardandır,

34. Aşırı gittikleri için bu şehrin halkına gökten (bilgeliklerden) azap yağdıracağız,

35. Şüphesiz biz aklını kullanan toplumlar için onlara ait apaçık bir ayet bıraktık.

( Bu ayetin Araf 7/163 ayeti olduğunu yıllar sonra fark ettim. )

36. Medyen’e de kardeşleri Şuayb demişti ki; Ey kavmim O İlah’a kulluk edin ve diriliş gününü isteyin, aşırı giderek yeryüzünde karışıklık çıkarmayın,

37. Fakat onu yalanladıklarında toplumsal bir iç savaş onları yakaladı da evlerinde diz üstü çökmüş bir halde sabahladılar,

("Recf": Şiddetle sarsmak veya sarsılmak. "Recfe": Zelzele, deprem. "İrcaf": Ortalığı karıştırıp sarsan kışkırtmalar, toplumsal kargaşa. "Casiye": Diz çöküş. 

Bu ayet Araf 7/ 91 ayetiyle benzerdir. ) 

38. Evlerini anlattığımız Ad ve Semud da böyle idi. Şeytan onlara yaptıklarını doğru gösterip göz göre göre yoldan çıkardı,

39. Karun, firavun ve veziri de. Şüphesiz Musa onlara açık belgeler getirdiği halde büyüklendiler ve gerçeğe dönemediler,

40. Her birini günahları sebebiyle cezalandırdık. Onlardan kimini taş taşıyan rüzgarlarla, kimini çığlıklar arasında yerin dibine geçirdik, kimini de bollukta boğduk. O İlah onlara zalim (nefsine uyan) olmadı, onlar kendilerine zalim (nefsine uyan) oldular,

("Hasb": Taş atmak, küçük taşlar savuran rüzgar.

Taş taşıyan bu rüzgarlar, Fil suresinde filleri taşlayan kuşları hatırlatıyor. )

41. O İlah’tan başkasına güvenenlerin hâli örümceğin hâline benzer. Örümcek kendi evini örüp kurar da, evlerin en çürüğü olduğundan habersizdir. Keşke anlayabilselerdi,

42. Şüphesiz O İlah kendisi dışında kulluk edilen şeyleri bilir. Odur Sevilen Bilge,

43. Biz bu misalleri insanlar için veriyoruz da âlimlerden başkası anlamıyor,

44. O İlah gökleri (bilgelikleri) ve yeri (insanlığı) gerçek olarak yarattı. İman edenler için şüphesiz bunda da ayetler vardır,

45. Sana kitaptan vahyedileni oku ve namazı (duayı) yükselt. Kuşkusuz namaz (dua) aşırılıktan ve kötülükten alıkoyar, ancak O İlah’ın zikri (Allah ilmi) elbette daha büyüktür ve O İlah yaptıklarınızı bilir,

( Sanırım namaz kılanlarla kitap okuyanların kalplerde buluştuğu bir yerdeyiz. )

46. Zalimler (nefsine uyanlar) hariç kitap sahipleriyle tartışmayın, güzel sözlerle konuşun ve deyin ki; Biz bize indirilene de size indirilene de iman ettik, bizim ilahımız da sizin ilahınız da birdir ve biz Ona teslim olmuşuzdur,

( Allah'a inanan hiçbir din mensubuyla tartışmamalıyız, çünkü kalplerindeki Allah'ın onlara ne değer verdiğini biz bilemeyiz. )

47. Onlara kitabı biz vermiştik ve o kitabı işte sana da indirdik. Onlardan ona iman edenler buna da iman ederler. Ayetlerimizi kâfirlerden (kalp körlerinden) başkası bile bile tartışmaz,

48. Sen bundan öncesinde kitap okumuş yazmış değildin, öyle olsaydı karşıtların kuşku duymakta haklı olabilirlerdi,

49. Hayır, o ayetler kendilerine ilim verilenlerin içine kök salmıştır. Ayetlerimizi zalimlerden (nefsine uyanlardan) başkası bile bile tartışmaz,

50. Dediler; Onun bir rabbi (efendisi) olmalı ve ayetler ona ondan indirilmeli değil miydi? De ki; Ayetler sadece O İlah katındadır, ben sadece açıkça uyaran bir uyarıcıyım,

51. Okuduğun kitabı sana nasıl indirdiğimizi bilmek onlara yetmiyor mu? Şüphesiz iman eden bir toplum için bu bir zikir (Allah ilmi) ve yardımdır,

( Ayetteki enna - nasıl vurgusu önemli, ancak kalplerde saklanan vahiy sahibini bilmeyince nasıl inanılır?)

52. De ki; Benimle sizin aranızda şahit olarak O İlah yeter, göklerde (bilgeliklerde) ve yerde (insanlıkta) ne varsa bilir. Hurafelere iman edip O İlah’a kafir (kalp körü) kesilenler hayal kırıklığına düşecekler,

53. O cezayı hemen görmek istiyorlar, eğer belirlenmiş bir vakti olmasaydı elbette gösterirdik. Ama o onlar farkında bile değilken ansızın gelecektir,

54. O azabı hemen görmek istiyorlar, şüphesiz cehennem kafirleri (kalp körlerini) kuşatmış durumda,

( Mutsuzsanız ve acı çekiyorsanız, cehennemdesiniz demektir. Sağduyuyla nedenlerini arayın ve gerekirse aklı başında insanlardan yardım isteyerek kurtulmaya çalışın. Çözemezseniz, O İlah'ı vekil edin ve ümit ederek sabredin. Mutluysanız ve sorun yoksa, bunu sağlayanlara teşekkür edin. Çok çok mutluysanız ve hiç sorun yoksa kendinize dikkat edin, ayetin söz ettiği cehennem arkanızdan kuşatıyor olabilir? Çünkü o, ölseniz bile ödeşinceye kadar sizi bırakmaz. 

Cenneti ve cehennemi gelecekte iki şey olarak hayal etmeyin. Dün ve bugün nasıl kesintisiz olarak birbirine bağlıysa, bugünün cennetleri cehennemleri ile geleceğin cennetleri cehennemleri de öyle kesintisiz olarak birbirine bağlıdır. Ahiretteki bir cenneti bekleyerek boşuna zaman kaybetmeyin, gücünüz yetiyorsa onu bugünden elde etmeye ve cehennemde iseniz ondan bugün çıkmaya çalışın. Çünkü zaman O İlah'ın yüzüdür ve akar gider. 

55. O gün baştan ayağa azaba batacaklar ve onlara; Yaptıklarınızı çekin, denecektir,

56. Ey iman eden kullarım, şüphesiz benim yeryüzüm geniştir. Şu halde yalnız bana kulluk edin,

57. Her nefis ölümü tadacaktır ve sonra bize döndürüleceksiniz,

( Biz bu çeviride zaman zaman uçan ruhlardan, ölümsüz nefeslerden, ölümsüz bilgelerden söz ediyoruz ve bu ayet ilk bakışta bu anlayışımızı boşa çıkarıyor gibi görünüyor. Ancak unutmayın ki ayetin söz ettiği nefis sahipleri biz ölümlü insanlarız, amentüde iman ettiğimiz Cebrail, Mikail, İsrafil ve Azrail gibi ölümsüz melekler değil. )

58. Şüphesiz iman edip içten olanları içinde her şeyin su gibi aktığı sonsuz cennetlerde köşklere yerleştireceğiz. İçten olmanın karşılığı ne güzel,

59. Onlar sabredenler ve rablerini vekil edinenlerdir,

60. Yürüyen hayvanlardan nicesi var ki ihtiyacı olanı kazanıp taşımaz, onları olduğu gibi sizi de besleyen O İlah'tır. O işiten ve bilendir,

( Allah hepimizi gözetip doyuruyorsa bile, siz yine de yürüyen o hayvanlar gibi umursamaz olmayın. Doğru yolda çalışın, helalden kazanın ve gönlünüzden kopanı dağıtın. )

61. Onlara; Gökleri (bilgelikleri) ve yeri (insanlığı) yaratan, güneşi (bilimi) ve ayı (dini) hizmetinize veren kimdir diye sorsan, şüphesiz Allah derler. Şu halde nasıl olup da döndürülüyorlar?

62. O İlah kullarından dilediğine bol verir, dilediğine az. Şüphesiz O İlah her şeyi bilendir,

63. Ve yine onlara; Gökten (bilgeliklerden) indirdiği su (ilim) ile ölü yere (ölü insanlara) can veren kimdir diye sorsan, Allah derler. De ki; Övgüler bu nedenle O İlah'ındır. Ne çare onların çoğu düşünmez,

64. Dünya hayatı geçici bir oyundan ibarettir, asıl hayat ölümden sonraki hayattır. Keşke bilselerdi,

65. Onlar O İlah'a ancak gemiye bindiklerinde (feleğin çemberinde çaresiz kaldıklarında) içten dua eder, karaya çıkardığında (güvene kavuşturduğunda) ise tekrar ortak koşmaya başlarlar,

66. Verdiklerimize kafirlik (kalp körlüğü) ederek yaşasınlar bakalım, yakında bilecekler,

67. Yoksa yakın ülkelerdeki insanlar zorla esir alınıp köle edilirken, bizim orada yasaklar koyarak emniyeti sağladığımızı görmüyorlar mı? Hâlâ mı O İlah’ın verdiklerine kafir (kalp körü) kesilecek ve hurafelere iman edecekler?

( Müslümanlar! Kuran bize soruyor, hala mı diyor? Ayetin Kabe'den söz ettiğini ve köleliğe karşı bir sığınma merkezi olarak inşa edildiğini hala görmüyor musunuz? Biz bu Kuran'ın imanını ne zaman okuyup anlayacağız, öldükten sonra mı..? )

68. O İlah hakkında yalan söyleyen veya gerçek belli olmuşken onu yalan sayandan daha zalim (nefsine uyan) kim var, cehennemde kâfirlere (kalp körlerine) yer mi yok?

69. Bizi arayanları kendimize varan yollara koyarız, şüphe yok ki O İlah kendisini görür gibi olanlarla beraberdir.

("Cehd": Tüm gücünü vermek, bütün gücüyle yüklenmek. "Cihad": Allah için tüm gücüyle çalışmak.  

Sanırım Allah'a kavuşmaktan söz eden 5. ayete gönderme var. )
                                                                     
***


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder