28 KASAS (Hikayeler)

İnsanla görünen O İlah adına,

1. Ta, Sin, Mim. ( Uçmak, Ölüm, İnsan. )

( Hurufu Mukattaa harfleri hakkında 68 Kalem suresi altında bilgi verilmiştir. )

2. İşte açıklayan kitabın ayetleri,

3. Şimdi, iman edenler için sana Musa ile firavun haberlerindeki gerçekleri okuyacağız,

4. Şüphesiz Firavun yerin üzerinde yücelmiş, insanları sınıflara ayırmış ve bir sınıfı zayıf düşürmek üzere kızlarına hayat verip erkek çocuklarını boğazlatıyordu (köreltiyordu). Şüphesiz o azgınlardan olmuştu,

("Şia": Mezhepler, sınıflar. "Taife": Kendine özel bir sınıf meydana getiren insanlar, kavim, kabile. "Zebh": Boğazlama, kesme, kurban etme. "Ahya": Diri, canlı, sağ, kendinde olan. "İfsad": Bozmak, karıştırmak, azdırmak.

Firavunun erkek çocukları boğazlaması din eğitimi yoluyla yaptığı kültürel bir köreltmeydi ve ilginç hikayesini Bakara 2/46 ve Araf 7/141 ayetlerinde okuyabilirsiniz. ) 

5. Biz ise bilgisiz ve çaresiz düşürülenlere yardım ederek diğerlerinin yerine onları işbaşına getirmek istiyorduk,

6. Yeryüzünde onları hâkim kılalım ki firavuna, dini danışmanına ve onların ordularına korktukları şeyi gösterelim,

("Haman": Dini danışman, bu sıfat Sümer Gılgamış Destanında kayıkçı olarak geçer. "Hazer": Çekinme, kaçınma, korunma. 

Firavunun ordusu idari kadrosu, dini danışman Haman'ın ordusu ise Mısır dininin diyanet camiasıdır. )

7. Musa'nın anasına vahyettik (kalbine seslendik); Onu emzir ve alınacağından korktuğunda da Yemm'e (ölüm denizi, Nil nehri) bırak, korkma onu sana geri verecek ve elçilerden yapacağız,

8. Firavunun adamları onu kendilerine düşman ve dert olarak bulup aldılar. Firavun, dini danışmanı ve onların orduları suça batmış haldeydiler,

9. Ve karısı firavuna dedi; Onu boğazlatma (köreltme), belki sana ve bana göz aydınlığı olur, belki de onu çocuk ediniriz. Ve onlar işin farkında değiller,

( Bu cümlelerin benzerini Yusuf 12/21 ayetinde okumuştum;

" Onu satın alan Mısr'dan (perdelenmişlerden) bir adam karısına dedi; Onun mekanına (makamına) özen göster, umulur ki bize faydası olur, belki de onu çocuk ediniriz. Olayların iç yüzünü öğretmek üzere Yusuf’u yeryüzüne işte böyle yerleştirdik."

Allah'ın çocuk edinmemesi ile insanların çocuk edinmesi arasında bir ilgi var mı? Galiba işin farkında olmayanlardan biri de benim.! ) 

10. Musa'nın anası yüreği boş sabahladı. Eğer iman edenlerden olması için onun kalbine bağlanmasaydık neredeyse onu kendisi yok edecekti,

("Fuad": Kalp, gönül, yürek. "Fariğ": İşi bitmiş, çekilmiş, boş kalmış, boş. "Rabt": Bağlamak, bitiştirmek. "Rabıta": Bağlayan, bitiştiren, iki şeyi birbirine bağlayan, iletişim aracı. "Bid": Yok olma, yokluk.                  

Uzun yıllar İhlas suresinin 2. ayetindeki Samed kelimesinin anlamını aramıştık, meğer gözümüzün önündeymiş ve Allah'ın kalplere bağlanmasıymış. )

11. Sonra onun kız kardeşine; Onu takip et, dedi. O da onlara fark ettirmeden uzaktan dikkatle gözetledi,

12. Biz ona süt anayı daha önceleri haram etmiştik, bunun üzerine ablası dedi; Size onu emzirip yetiştirecek bir aile bulayım mı?

( Ayette süt ana hukukuna ait tarihsel veriler var ve işin gerçeğini araştırmacı Safa Kaçmaz açıklıyor; " Musa Mısırlı bir kadın tarafından emzirilseydi onların süt kardeşi olup sınıf atlayacaktı ve bu Mısır kanunları ile yasaklanmıştı." )

13. Böylece onu anasına geri verdik ki gam çekmeyip sevinsin ve O İlah’ın vaadinin gerçek olduğunu bilsin. Ne çare insanların çoğu bunu bilmez,

14. Nihayet büyüyüp olgunlaştığında ona ilim ve muhakeme verdik, biz rabbini görür gibi olanları işte böyle mükafatlandırırız,

15. Derken gaflette olduğu bir zaman (gençlik zamanı) medeni şehre girdiğinde, biri kendi mezhebinden diğeri karşı mezhepten kavga eden iki adam gördü. Kendi mezhebinden olan diğerine karşı ondan yardım istedi ve Musa onu itti. Böylece onun üzerine kaza (Allah'ın hükmü) vuku buldu. Bunun üzerine dedi; Bu yaptığım şeytanca bir işti, şüphesiz o açıkça saptıran bir düşman,

("Medine": Medeniyet, eğitimli, şehir. "Gaflet": Dikkatsizlik, dalgınlık, vurdumduymazlık. "Şia": Mezhep, sınıf. "Vekz": Vurmak, itmek, kovmak, defetmek. )

16. Dedi; Rabbim ben kendime zalim (nefsine uyan) oldum, beni bağışla. Bunun üzerine onu bağışladı, şüphesiz o kusurları örtüp affedendir,

17. Yine dedi; Rabbim, bana verdiğin gücü artık asla suçlulara arka çıkmak için kullanmayacağım,

18. Medeni şehrin içinde bir çıkış yolu ümit ederek sabahladı. Derken dün kendisinden yardım isteyen kimse, başka biriyle kavga edip yine yardım istedi. Musa ona dedi; Anlaşıldı, şüphesiz sen bir azgınsın,

("Terakkub": Yol gözleme, ümit ederek bekleme. )

19. Ve ikisinin de düşmanı olanı diğerinden ayırmak için sertçe tuttuğunda o dedi; Dün birini öldürdüğün gibi, bugün beni de mi öldürmek istiyorsun? Sen sadece bir zorba olmak istiyorsun, yeryüzünde düzen sağlayanlardan olmak istemiyorsun,

("Batş": Kuvvetle tutup kapma, kuvvet, şiddet, sertlik. ) 

20. Derken medeniyetin uzaklarından (ama Allah'ın yakınlarından) bir adam koşarak geldi ve dedi; Ey Musa, ileri gelenler seni öldürme konusunu görüşüyorlar, hemen çık, şüphesiz ben sana nasihat edenlerdenim,

( Medeniyetin uzaklarından koşarak gelen bu adamı, aynı kalıplaşmış kelimelerle Yasin 36/20 ayetinde de görüyoruz ve orada İsa'nın habercilerine yardım ediyor. Bu ayetlerdeki nasihatler bizedir, çünkü medeniyetin getirdiği olumsuzluklar kişinin insani duygularını öldürür ve hemen çıkmamız hatırlatıyor. )

21. Korkarak ve bir çıkış yolu ümit ederek oradan çıkarken dedi; Rabbim beni bu zalim (nefsine uyan) kavimden kurtar,

22. Medyen (kulluk) buluşmasına yöneldiğinde dedi; Umarım rabbim beni doğru yola çıkarır,

("Teveccüh": Bir şeye doğru yönelme, bir şeye dönme, manevi bir hususun üzerine düşme. "Tilka": Taraf, yön, cihet, mülakat, buluşmak ve görüşmek. "Medyen": Medin kökünden, borçlular, kullar, köleler. 

Okuduğumuz metinler bir Tarih veya Coğrafya kitabı değil bilgelik metinleridir ve bu nedenle bilgelik gözlüğü ile okunmalıdır. Kuran bu ayette söz ettiği topluluğu başka bir ayetinde Eyke halkı diye isimlendirir. Diğer taraftan Medyen veya Midyan sözcüklerinin anlamı hakkında görüş birliği yoktur. Bu nedenle biz bu çeviride ayetin işaret ettiği manayı verdik. )

23. Medyen (kulluk) suyuna ulaştığında, oradan sulanan (ilim suyu alan) insanların oluşturduğu bir ümmet (topluluk) buldu. Onlardan başka, sulamak isteyen ama bundan geri duran iki hanım buldu. Dedi; Siz niçin bekliyorsunuz? Dediler; Çobanlar (din hocaları) gidinceye kadar biz sulamayız, çünkü bizim babamız büyük bir bilgedir,

("Sukya": Saki kökünden, sulamak. "Zeyd": Menetmek, yasaklamak durdurmak. "Hatb": Mühim iş, maksat, dilek, konuşma. "Şeyh": Bir kabilenin önderi, akıl hocası, bilge. "Şeybe": Yaşlı, ihtiyar. "Kebir": Büyük, yüce, önemli, tanınmış

Medyen suyu (kulluk suyu) denilen yerde iki tür eğitim olduğu anlaşılıyor. Onlardan biri çobanların ders verdiği klasik din eğitimi, diğeri bilgelerin ders verdiği din eğitimidir. Bu ayete ayette olmayan koyunları veya hayvanları eklememizin nedeni, kendimizi akıllı bir insan zannedip başkalarını koyun yerine koymamızdır. )

24. Bunun üzerine o ikisinin yerine suladı (ders verdi) ve sonra bir gölgeye çekilip dedi; Rabbim, şüphesiz bana indireceğin en küçük bir iyiliğe bile muhtacım,

25. Derken o iki kızdan biri utana sıkıla yürüyerek ona gelip dedi; Babam bizim için sulamanın ücretini ödemek için seni çağırıyor. Ve gidip hikayesini anlattığında dedi; Korkma, o zalim (nefsine uyan) kavimden kurtuldun,

26. Sonra kızlardan biri dedi; Ey babam onu ücretle tutsana, şüphesiz tuttuklarından daha güçlü ve güvenilir biri,

27. Dedi; Eğer istersen bana sekiz yıl çalışmana karşılık şu iki kızımdan birini sana nikahlamak isterim. Ağırlık vermek istemem ama on yıla tamamlarsan onu da sen bilirsin. O İlah dilerse beni içten olanlardan bulacaksın,

( Ayetteki sekiz ve on yıl tabirlerinin ne manaya geldiğini henüz bilmiyoruz. Ama yıllar sonra Musa'nın on gece ve on emirle ödüllendirildiğini biliyoruz. ) 

28. Dedi; Bu seninle benim aramda iki seçenek, hangisini seçersem seçeyim darılmak yok. Konuştuklarımıza O İlah şahittir,

29. Sonunda Musa süreyi doldurup yakınlarıyla ilgilenmeye başladığında Tur (tanrı dağı) yönünde bir ateş hissetti. Yakınlarından ilme uzak duranlara dedi; Şüphesiz ben bir ateş gördüm. Umarım size oradan bir haber, veya ateşi hissedeceğiniz yanar bir kor getiririm,

( "Sari": Sirayet eden, yayılan, başkalarını da etkisi altına alan. "İmsak": Kendini tutmak, bir şeyden uzak durmak. "imkusu": İlme uzak duranlar, ilme ilgi duymayanlar. ) 

30. Oraya geldiğinde, vadinin sağındaki bereketli (üretken) yerin ağacından (soyundan) seslenildi; Ey Musa, âlemlerin (insanlığın) rabbi O İlah şüphesiz benim,

("Vadinin sağı": İlim vadisinin iman tarafı. "Bereket": Üretkenlik. "Şecere": Soy kütüğü, soy ağacı, ağaç.

Müfessirler şecere kelimesinin soy demek olduğunu bildikleri halde ısrarla ağaç diye çevirirler. Bunun nedeni Tevratta okuyup dinledikleri çalı ateşi benzetmesidir. Oysa Tevrat bu benzetmeyle gerçek bir çalıyı değil, insanlık ağacına oranla çok az sayıda olan akıllı ve bilgili insanlar soyunu kasteder. Vadinin sağı onların imanı, bereketi ise karınca misali çalışkanlıkları ve arı gibi faydalı şeyler üretmeleridir. Bunun doğruluğunu, Taha 20/10-12 ayetlerinde daha yakından göreceğiz. )

31. Ve bırak asanı. Bıraktığında onun cinlerin ataları gibi ihtirasla kıvrandığını görünce arkasına bile bakmadan kaçtı. Ey Musa geri dön ve korkma, emniyettesin,

("Cann": Cinlerin atası, beyaz yılan (Mısır yılanı), insan nefsi. "İhtizaz": Hafif titremek, sallanmak, sıçrayıp oynamak, hareket etmek, deprenmek, arzu ve ihtirasla hareket etmek. )

32. Kendi içine dön ve her kötü düşünceden temizlen. Korkma, kollarını indir. İşte bu ikisi firavun ve ileri gelenlerine karşı rabbinin belgeleridir, Şüphesiz onlar yoldan çıkmış bir toplum,

("Ceyb": Cep, kalp. "Cenah": Kol, kanat, güç. 

Bu anlam "elini vicdanına koymak", "vicdan muhasebesi" ve "kamu vicdanı" gibi deyimlerle günümüze kadar yaşatılmıştır. Yukarıdaki iki ayet, Taha 20/10-70 ve Neml 27/10 ayetlerinde daha ayrıntılı anlatılır. )

33. Dedi; Rabbim, ben onlardan birini öldürmüştüm ve beni öldürmelerinden korkuyorum,

34. Bir de kardeşim Harun benden daha düzgün konuşur, onu da bana yardımcı olarak gönder. Zira beni yalanlamalarından korkuyorum,

35. Dedi; Seni kardeşinle destekleyeceğiz ve size öyle bir güç vereceğiz ki, ayetlerimizi geçip size ulaşamayacaklar. Siz ve size tabi olanlar üstün geleceksiniz,

36. Musa açık ayetlerimizle geldiğinde dediler; Bunlar felsefeden başka bir şey değil ve önceki atalarımızdan böyle şeyler işitmedik,

37. Ve Musa dedi; Kimin Onun katındaki doğru yoldan geldiğini ve kimin sonunun nereye varacağını rabbim daha iyi bilir. Şüphe yok ki zalimler (nefsine uyanlar) iflah olmaz,

38. Firavun dedi; Ey ileri gelenler, sizin benden başka bir ilahınız olduğunu bilmiyorum. Ey Haman (din danışmanı), benim için balçığın üzerine ateş yak (cahil insanları ateş ile korkut) ve benim için bir Tanrı Evi inşa et ki Musa'nın ilahını açığa çıkarayım, zira ben onun yalancılardan olduğunu zannediyorum,

( Firavunların dini inancı Antik Mısır'ın Osiris efsanesinde anlatılır. Danışmanlarına yaptırdıkları Tanrı Evleri ise Dendarah, Abu Simbel, Edfu, Luxor ve Karnak tapınaklarıdır. )

39. O ve onun orduları yeryüzünde aslı olmayan bir kibre kapıldılar da bize dönmeyeceklerini zannettiler,

40. Derken onu ve ordularını yakalayıp Yemm'e (ölüm denizine) attık. Bak zalimlerin (nefsine uyanların) sonu nasıl oldu?

( Yemm denizi ve orada olup bitenler hakkında Taha 20/78 ayetinde bilgi verilmiştir. )

41. Onlar ateşe çağıran imamlardır (liderlerdir) ve diriliş günü yardım görmeyecekler,

42. Onlara bu dünyada lanet ettirdik, diriliş günü de nefretle karşılanacaklar,

43. Önceki nesilleri kırıp geçirdikten sonra, insanların anlayışını açacak bir yardım ve yol gösterici olarak Musa’ya kitabı verdik. Umulur ki düşünüp anlarlar,

44. Musa emrimizi yerine getirdiğinde sen batı tarafında değildin, (batının anlamını bilenlerden değildin) ona şahit olanlardan da değildin, (henüz kıyameti de anlamamıştın)

( Niçin batı, İsrail Mekke’ye göre kuzeye düşmüyor mu? Arapçada şimal kuzey, cenub güney demek değil mi? Doğunun ve batının taşıyabileceği sembolik anlamları bir yana koyup tüm Kuran’ı aradım. Yetmedi hadisleri aradım, yetmedi Kehf suresinde dört yöne sefer ettiği söylenen Zülkarneyn’i aradım, belki inanması zor ama Kuranda ve hadislerde kuzey kavramı yok. Bunu bir eksiklik olarak söylemiyorum, Kuran'daki doğu ve batı kavramlarının önemine işaret etmek için söylüyorum. Kuran dilinde doğu ilk yaratılış, batı da ikinci yaratılış, yani kıyamettir. )

45. Daha önce yaşatıp yok ettiğimiz nesillerin üzerinden nice uzun asırlar geçti ve sen Medyen halkı arasında hiç yaşamadın, okuduğun ayetleri gönderen biziz,

46. Sana seslendiğimizde Tur'un (tanrı dağının) yanında da değildin, bunlar senden önce uyarıcı gelmeyen bir kavmi uyarman için rabbinden bir yardımdır. Umulur ki düşünürler,

47. Ta ki kendi yaptıkları yüzünden başları derde girdiğinde; Rabbimiz, bize bir uyarıcı gönderseydin biz de ayetlerine iman ederdik, demesinler,

48. Şimdi katımızdaki gerçeği getiriyoruz da diyorlar ki; Musa’ya verilen şeylerden bize de verilse olmaz mıydı? Oysa Musa’ya verilene de kafir (kalp körü) kesilmiş ve şöyle demişlerdi; Filozofların karşılıklı dayanışması, bunların hepsine kafiriz (kalp körüyüz),

49. De ki; O İlah katında o ikisinden daha doğru yol gösteren bir kitap varsa getirin ben de ona uyayım,

50. Cevap veremezlerse bil ki sadece heveslerine uymaktalar. O İlah'tan bir yol gösterme olmaksızın kendi hevesine uyandan daha şaşkın kim olabilir, şüphesiz O İlah zalim (nefsine uyan) bir toplumu doğru yola iletmez,

51. Şüphesiz sözü onlara ulaştırdık, umulur ki düşünürler,

52. Bundan önce kitap verdiğimiz kimseler buna da iman ederler,

53. Onu duyduklarında dediler; Biz ona iman ettik, çünkü o rabbimizden bir gerçek. Esasen biz bu gerçeği daha önceden görüp teslim olmuştuk,

54. İşte onların ücreti sabrettikleri için iki kat ödenir. Onlar kötülüğü iyilikle savuşturur ve kendilerine verdiğimizden verirler,

55. Boş bir söz işittiklerinde aldırmayıp şöyle derler; Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız sizedir. Hoşça kalın, bizim kendini bilmezlerle işimiz olmaz,

56. Şüphesiz sen sevdiklerine bile doğru yolu gösteremezsin. O İlah dilediğine doğru yolu gösterir ve O doğru yolda olanları bilir,

57. Diyorlar ki; Eğer senin doğru yoluna uyarsak yerimizden sürülürüz. Yasaklar koyup korumaya aldığımız ve katımızdan gönderdiğimiz türlü ürünlerin toplandığı bu yerde onları yerleştiren biz değil miyiz? Ne çare onların çoğu bilmiyor,

( Ayet Kâbe ve Mekke'nin planlı olarak inşa edilen yerleşim birimleri olduğundan söz ediyor. )

58. Geçimi için teşekkür etmeyen nice şehirleri viran ettik, işte boş kalan evlerinden geri kalan birkaçı, neleri varsa bize kaldı,

59. Senin rabbin ümmi (okuması yazması olmayan) ülkeleri ayetlerimizi okuyan bir elçiyle uyarmadıkça yok etmez. Biz halkı zalim (nefsine uyan) olmadıkça hiçbir ülkeyi yok etmeyiz,

60. Size verilen şeyler dünya hayatının geçimi ve süsüdür. O İlah katından olanlarsa daha kalıcı ve daha iyidir, hâlâ anlamıyor musunuz?

61. Söz verdiğimiz güzelliklere ulaşan kimse, dünya malı verip de diriliş günü sorguya çektiğimiz kimseye benzer mi?

62. O gün onlara seslenir; Hani nerede var olduğunu zannettiğiniz ortaklarım?

63. Sözü gerçekleyen kimseler dediler; Rabbimiz, biz onları kendi azgınlığımızla abarttık, ama zaten onlara hiç kulluk etmemiştik,

64. Ve denir ki; Çağırın ortaklarınızı. Çağırırlar, fakat cevap veren yoktur ve azabı görürler. Keşke doğru yolu görmüş olsalardı,

65. Ve o gün onlara seslenir; Gönderilenleri nasıl karşılamıştınız?

66. Dünya işlerinin tatil edildiği gün söz bitmiştir, başka soru sorulmaz,

67. Artık kim pişman olur ve iman edip içten olursa umulur ki kurtuluşa erenlerden olur,

68. Rabbin dilediğini yaratır ve seçer, onların seçim hakkı yoktur. Eksiksiz ve kusursuz O İlah, ortak koşulan şeylerden yücedir,

69. Rabbin niyetlerde gizleneni de söyleneni de bilir,

70. O İlah Odur ki Ondan başka ilah yoktur. Geçmişte ve gelecekte övülen hep Odur, hüküm Onundur ve Ona döndürüleceksiniz,

71. De ki; Hiç düşündünüz mü, eğer O İlah geceyi (cehaleti) kıyamet gününe kadar uzun sürdürseydi, O İlah’tan başka kim ışık (bilgi) getirirdi, hâlâ mı anlamıyorsunuz?

72. De ki; Hiç düşündünüz mü, eğer O İlah gündüzü (geçim derdini) kıyamet gününe kadar uzun sürdürseydi, O İlah’tan başka kim teskin olduğunuz (imanı bulduğunuz) geceyi getirirdi? Hâlâ mı görmeyeceksiniz?

73. Sizi sevip acıdığı için geceyi ve gündüzü yarattı ki, geceleri imanı bulup sakinleşin ve gündüzleri de Onun hazinesinden nasibinizi arayın, umulur ki teşekkür edersiniz,

74. O gün onlara seslenir; Hani nerede var olduğunu zannettiğiniz ortaklarım?

( Fecr suresinde aktardığımız bir hadise göre o gün Hindulara Buda'dan, Zerdüştlere Mazda'dan, Yahudilere Elohim'den, Hristiyanlara Eli'den, biz Müslümanlara da Allah'tan sorarlarmış, ne diyeceğiz.? Kendi zannımızdaki bir ilah tanımı bizi kurtarır mı dersiniz? )  

75. O gün her ümmetten (toplumdan) bir şahit çıkarırız ve deriz ki, siz de getirin delillerinizi. O zaman bilirler ki, O İlah gerçeğin kendisidir ve hayal ettikleri şeyler kaybolup gitmiştir,

76. Karun Musa'nın kavmindendi ve onlara karşı büyüklenmişti. Oysa biz ona öyle hazineler (ilim sırları) vermiştik ki, aklı başında bir topluluk onun anahtarlarını (zahirini) bile zor taşırdı. Ve kavmi ona şöyle demişti; Şımarma, bil ki O İlah şımarıkları sevmez,

("Künuz": Kenz'in çoğulu, hazineler, ilim hazineleri. "Mefatih": Miftah'ın çoğulu, anahtarlar.

Çalışma arkadaşımız Saffet bey bu ayetin Tevrat Say.16: 1-33 ayetleri ile ilgili olduğunu bildiriyor ve şu bilgileri veriyor. " Karun ismi Tevratta Korah olarak geçer. Sahip olduğu ziynetler maddi bir zenginlik olmayıp ilim zenginliğidir. Hatta bu ilmi nedeniyle Araf 7/155 ayetinde, Musa tarafından Rabbin huzuruna çıkacak yetmiş kişi arasına seçilmiş olması muhtemeldir. Ancak kahinlik görevinin kendisine değil de Harun'a verilmesi nedeniyle büyüklenmişti. Ne var ki büyüklendiği için sahip olduğu ilim onu büyütmedi, aksine küçülttü ve yok etti." )   

77. O İlah'ın sana bahşettiği ölümden sonraki hayatı iste. Dünyadan nasibini al ama O İlah’ın sana verdiği gibi sen de karşılıksız vermeyi unutma. Yeryüzünü kötü işlerle bozma, şüphesiz ki O İlah bozguncuları sevmez,

78. Dedi ki; Bu mertebe bana ancak ilmim sebebiyle verildi. Bilmiyor mu ki O İlah geçmiş nesillerde kendisinden daha akıllı ve daha çok ilim toplayan nicelerini yok etti? Suçlulardan suçu sorulmaz,

79. Derken ilminin ihtişamıyla kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatına heves edenler dediler; Keşke Karun'a verilenden bizde de  olsaydı, doğrusu o çok talihli,

80. İlim sahibi olanlar ise şöyle dediler; Yazık size, iman edip içten olanlar için O İlah’ın hoşnutluğu daha önemlidir. Ona ise sabredenlerden başkası kavuşmaz,

81. Derken biz onun evini (kalbini) yerin dibine geçirdik de O İlah’tan başka yardım edecek kimsesi olmadı ve kendini kurtaramadı,

82. Daha dün onun yerinde olmayı isteyenler şöyle dediler; Demek ki O İlah kullarından dilediğine bol veriyor dilediğine az. Şayet O İlah acımış olmasaydı bizi de yerin dibine geçirirdi. Demek ki zalimler (nefsine uyanlar) iflah olmazmış,

83. İşte ölümden sonraki hayat, biz onu yeryüzünde büyüklük taslamayan ve haksızlık etmeyen kimselere veririz. İşin sonunda kazanan koruyup korunanlardır,

84. Kim bir iyilik getirirse ona daha iyisi vardır. Kim de bir kötülük getirirse ancak yaptığı kadar ceza görür,

85. Bu okunanları sana açan, elbette herkesin döndüğü yere seni de döndürecektir. De ki; Rabbim kimin doğru yoldan, kimin yanlış yoldan geldiğini bilir,

86. Sana kitap verileceğini beklemiyordun, bu rabbinden bir yardımdır. Şu halde sakın kafirlere (kalp körlerine) arka çıkma,

87. Ve onlar sakın seni O İlah'ın indirdiği ayetlerinden ayırmasınlar. Rabbine davet et ve asla ortak koşanlardan olma,

88. O İlah varken başka bir ilaha kulluk etme. Ondan başka ilah yoktur ve Onun yüzünden (insanlıktan) başka her şey yok olacaktır. Hüküm Onundur ve Ona döndürüleceksiniz.

***


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder