52 TUR ( Tanrı dağı )

İnsanla görünen O İlah adına,

1. Bak Tur'a (tanrı dağına),

("Tur": Horev dağı, Hz. Musa'nın Tanrı ile konuştuğu tanrısal dağ, kısaltılmış ismiyle Hor dağı olarak da bilinir, Arapçaya Tur olarak geçmiştir.  


Bu anlam Tevrat ayetleri ile Kuran'ın Tur-i Sina ve ve Tuva vadisi ayetlerinden çıkarılmıştır. )

2. Bak satır satır yazılan kitaba,

3. İnceltilmiş sayfalarla dağıtılan,

Matbaa kumaş baskı kalıplarından ilham alınarak icat edildi ve ahşap kalıplardan yapılan ilk basit matbaalar MS 800 yıllarında Mısır’da ve Çin’de kullanıldı. Metal kalıplarla seri üretime geçilmesi ise ilk kez MS 1450 yılında Alman Johannes Gütenberg ile Avrupa’da mümkün oldu. Hz. Muhammet zamanında okul yoktu, basılı kitap yoktu, kitaplar elle yazılarak çoğaltılırdı ve çok değerliydi. Ancak krallarda, kral kütüphanelerinde ve büyük tüccarlarda bulunurdu. Örneğin, rivayetler Mekke'deki tek yazılı İncil'in Hatice'nin amcası Varaka bin Nefvel'de olduğunu söyler. Bu nedenle Kuran'ın Hz. Muhammet zamanında halk tarafından okunduğunu düşünmek mümkün değildir. 

Zaten olsaydı bile sıradan halk okuyamazdı, çünkü okuma yazma bilmezlerdi. Onlar ancak güncel siyasi ve ekonomik gelişmeleri takip ediyor, Hz. Muhammet ve arkadaşlarının söylediği sözlere bakıyorlardı. Esasen İslamda hafızlık geleneğinin yerleşmesinin nedeni de budur. Gerçi bunu görmek için çok uzağa gitmeye gerek yoktur. Osmanlının son zamanlarına kadar Anadolu'daki evlerin çoğunda kitap yoktur.

Sünnet konusu gibi, kitap konusu da Kuran'ın karanlıkta kalmış konularından birisidir. Prof. Mustafa Öztürk, halife Osman zamanına kadar Kuran'ın nerede ve kim tarafından muhafaza edildiği konusunda ciddi soru işaretleri bulunduğunu söylüyor.

Özetlersek, ayetin gittikçe yükselen bilimsel gelişmeden söz ettiğini söyleyebiliriz. Kuran şöyle diyor; "Denizler mürekkep ağaçlar kalem olsa onun sözleri yazmakla bitmez. Lokman 31/27." )

4. Bak imar edilmiş eve,

( Hz. Muhammet, bu evin Din demek olduğunu kendini misal vererek şöyle anlatıyor; 
" Benimle benden önceki diğer peygamberlerin misali, şu adamın misali gibidir. Adam mükemmel ve güzel bir ev yapmıştır, sadece köşelerinin birinde bir kerpiç yeri boş kalmıştır. Halk hayran hayran evi dolaşmaya başlar ve o eksikliği görüp; Bu eksik kerpiç konulmayacak mı, der. İşte ben o kerpiçim, ben peygamberlerin sonuncusuyum."

Peygamberliğin ve dinin sonlandırılmasının ne anlama geldiğini Ahzab 33/40 ayetinde görebilirsiniz. Eğer yeterince anlamadığınızı düşünürseniz, Kabe'nin yanı başında yükselen son imar faaliyeti kule otellere bakın. Gerçeği görmemekte direnenlere, melekler işte böyle gözlerine soka soka gösteriyor. )

5. Bak yükseltilen çatıya,

( Hz. Muhammet'in Musa'nın on emrini çatı olarak tarif ettiğini hatırlarsak, o çatının değişerek yükselen insanlık değerleri olduğunu anlarız. )

6. Ve kabaran denize (insan denizine) ki,

("Bahr": Deniz, insan denizi, milletler. "Mescur": Taşkın su, kızgın fırın, karışık, karma. 

Birbirine kavuşmak üzere salıverilen ve asla birbirlerine karışmayan iki deniz var. Biri dünya hayatı, diğeri ahiret hayatı. Onları ayıran ölümdür. Kabaran deniz dünya hayatıdır. Ahiret hayatı ise şimdilik sakin ve sessiz, adeta yok gibidir. )

7. Muhakkak rabbinin cezası gelecek,

8. Ona engel olabilecek kimse yoktur,

9. O gün gök (bilgelikler) dalgalanır,

("Mevr": Bir şeyin başka bir tesirle dalga gibi gidip gelmesi, dalgalanma, çalkalanma, suyun yere yayılması. )

10. Dağlar (alimler, dinler) itilip kaldırılır,

11. Vay haline o gün yalancıların,

12. Daldıkları bir hayalin içinde oynayıp dururlarken,

13. O gün cehennem ateşine itilirler,

14. İşte yalan saydığınız ateş,

15. Nasıl, felsefe miymiş yoksa siz mi anlamıyor muşsunuz?

16. Ona girin, artık sabretseniz de sabretmeseniz de fark etmez, yaptıklarınızın karşılığını çekeceksiniz,

17. Şüphesiz koruyup korunanlar cennet nimetleri içinde,

18. Rableri ateşin azabından koruyup ödüllendirdiği için mutlu,

19. Yaptıklarınıza karşılık afiyetle yiyin için,

20. Sıra sıra koltuklarda güzel gözlü kadınlarla eşleştirmişizdir,

21. İman edenler ve imana evlatlarını da dahil eden kimseler var ya, işte biz onların evlatlarını kendilerinden ayırmayacak ve yaptıklarından bir şey eksiltmeyeceğiz. Her insan kazandıklarına karşılık bir rehindir,

("İmri'in": Kişi, kimse, insan. "Kesb": Kazanç, çalışma ve gayret ile elde edilen kar. )

22. Meyvelerden ve etlerden iştah duyduklarını vererek onların imdadına koşacağız,

("İmdad": İmdada koşmak, yardıma yetişmek, vadeyi uzatmak, ek süre vermek. "İştiha": İştah, aşırı istek, aşırı arzu. "Fakihe": Taze meyve, şenlendiren, sevindiren. "Lahm": Et, her şeyin içi ve üzeri, kırık şeyi kuyumcunun yapıştırması, lehimlemek, bir işi sağlamlamak, bir yerde ilişip kalmak. 

Düşünün, bir Hıristiyan cennetlik olmuş ve canı domuz eti çekiyor, ne olacak şimdi.? Sanırım bu mesele at etiyle, kuş etiyle, domuz etiyle geçiştirilecek bir mesele değil. Bakara suresinin 173 ve 259 ayetlerine bakarsanız, bu meselenin etle değil insanlık boyutuyla ilgili  bir mesele olduğunu göreceksiniz. )

23. Karşılıklı kadeh kaldırırlar, saçmalamadan ve günaha girmeden,

24. Çevrelerinde sedefinde saklı inci tanesi gibi delikanlılar dönüp dolaşır,

( Sanırım bazı erkekler şaşırmıştır, kızlar (huriler) varken bu delikanlılar da nereden çıktı diye? Erkekler hakkını yirminci ayette almıştı, bu ayet kadınların ayeti. Hz. İsa diyor ki; "Cennette kadınları kocaya vermezler." )

25. Ve birbirlerine dönüp konuşurlar,

26. Derler; Biz dünyadayken kendi eşimizle bile böyle özgür yaşayamaz, çekinip korkardık,

27. O İlah bize acıdı da insanın içine işleyen ateşten korudu,

28. Zaten biz dünyadayken de hep Ondan isterdik, şüphesiz ki O cömert ve merhametlidir.

29. Şu halde sen hatırlat, rabbinin ihsanı ile ne kâhinsin ne de deli,

30. Yoksa şöyle mi diyorlar; O bir şairdir ve zaman değirmeninin öğütmesini bekliyoruz,

31. De ki; Bekleyin, ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim,

32. Bunu düşünerek mi söylüyorlar, yoksa sadece bir karşı koyuş mu?

33. Yoksa onu kendisi uydurdu mu diyorlar, hayır onlar gerçeği bilmiyor,

34. Eğer güçleri yetiyorsa söylediklerimize benzer bir söz söyleseler ya,

35. Sor onlara, herhangi bir sebep olmadan mı yaratılmışlar, yoksa yaratıcı kendileri mi?

36. Yoksa gökleri ve yeri de mi onlar yarattı? Hayır, belli ki gerçeklerden çok uzaktalar,

37. Yoksa rabbinin hazineleri ellerinde de onlar mı yönetiyor?

38. Yoksa göğe (bilgeliklere) çıkıp dinledikleri bir merdivenleri mi var, öyleyse dinleyenler açık bir kanıt getirsinler,

39. Yoksa oğullar sizin de, kızlar Onun mu?

40. Yoksa onlardan bir ücret istiyorsun da ağır bir borç altında eziliyorlar mı?

41. Yoksa geleceğin bilinmezlikleri kendi yanlarında da onlar mı yazıyorlar?

42. Yoksa tuzak kurmak mı istiyorlar? Öyleyse o tuzağa düşecek olan o kafirlerdir (kalp körleridir),

43. Yoksa O İlah’tan başka bir ilahları mı var? Eksiksiz ve kusursuz O İlah ortak koşulan şeylerden yücedir,

44. Gökten (bilgelikten) kıymetsiz bir parça görseler, üst üste yığılmış bulutlar (birikmiş servet) derler,

("Kisef": Kısım, parça, bölüm. "Sakıt": Düşen, inen, kıymetsiz, sükut eden, ölü doğan çocuk. "Iskat": Düşürmek, düşürülmek, aşağı atmak, hükümsüz bırakmak, silmek, ölünün azaptan kurtulması için malından dağıtılan sadaka. "Sehab": Bulut, karanlık, bulut gibi uçuşan böcekler. "Merkum": Toplanmış, birikmiş, yığılmış.

Gördüğünüz gibi gökten düşen bir şey yok. Ayet değersizlikten, kıymet düşüklüğünden söz ediyor. Sanırım bu ayet biraz bir şeyler bilip biraz dünyalık edinmekle kendini gökte zanneden yer bilgelerinden söz ediyor. Göğün kıymetsiz parçası yer bilgeliği, üst üste yığılmış bulutlar ise birikmiş servettir. Hz. Muhammet'in bu yer bilgeleri ile ilgili bir hatırası vardır; 


" Hicretten sonra bir gün, Hz. Muhammet ve bir kaç dostu Medine bahçelerinden geçiyorlarmış. Hurma ağaçlarına aşı yapmakla meşgul olan kimseleri görünce durup sohbet etmişler. Bahçe sahipleri bunun yeni bir aşı türü olduğunu ve verimi arttırdığını söylemişler. Bunun üzerine Hz. Muhammet;
- Böyle yapmakla çok şey kazanacağınızı zannetmem, demiş.
Ertesi yıl aşılı hurmalar verimli, aşısız hurmalar verimsiz olunca durumu Hz. Muhammet'e haber vermişler. O da şöyle cevap vermiş;   
- Siz dünya işlerini benden iyi bilirsiniz." 

O gün çoğu Müslüman Hz. Muhammet'in kazanç kelimesiyle ne kastettiğini anlamamıştı, hala da anlamış görünmüyorlar. 

45. Artık yıkılacakları güne kadar onları kendi hâline bırak,

46. O gün yalanları fayda etmez ve yardım da görmezler,

47. Şüphesiz zalimlere (nefsine uyanlara) başka bir azap daha var, fakat onların çoğu bilmez,

( O diğer azabın şu ayette saklı olduğunu düşünürüm;

" O İlah kime yol göstermek isterse anlayışını İslam'a açar, kimi de karanlıkta bırakmak isterse göğe çıkıyormuş gibi nefes nefese terk eder. O İlah inanmayanları işte böyle sıkıntıda bırakır. Enam 6/125" )

48. Artık sen rabbinin hükmüne kadar sabret ve unutma ki sen de gözlerimizin önündesin. Her işinde övülen rabbini dile getir,

49. Ve gece vakitlerinde de dile getir, ta ki vahiy kesilene kadar.

("Necm": Belli vakitlerde indirilenler, vahiy, peygamberler, yıldız. "İdbar": Geri gitmek, geri dönmek, işlerin ters gitmesi, talihsizlik.

Belkide şu anda içinizden şöyle geçiyordur; Sure bitti ama Tur dağı hakkında hiç bir şey söylenmedi.? Aslında söylendi ama belki siz fark etmediniz. Surenin ilk 7 ayetinde okuduğumuz satır satır yazılı kitaplar, imar edilmiş ev, yükseltilmiş çatı, kabaran deniz ve yaklaşan kıyamet Tur dağını anlatan ayetlerdi. İsterseniz Kuran'ın diğer ayetlerinden aldığım bilgilerle sizin için özetleyeyim.

Kuran'da Tuva vadisi denilen tanrısal bir vadi var. Bu vadinin içinden bolluk nehirleri akıyor. Orada yaşayan insanlar karınca gibi çalışıyorlar ve bal arısı gibi faydalı şeyler üretiyorlar. Bu vadinin iki tarafında iki yüksek dağ var. Sağdaki iman ve ahiret dağı, soldaki nefis ve dünya dağı. Allah'ı sevenler sağdaki dağı, dünya yaşamını ve nefsini sevenler soldaki dağı yükseltiyorlar. Ancak her iki dağ da tanrısaldır ve bu yükselişlerin sonu kıyamet dediğimiz diriliştir. )
                                                                      
***


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder