54 KAMER (Ay / İman)

İnsanla görünen O İlah adına,

1. Saat (kıyamet) yaklaştı ve işte ay (din) yarıldı (ikiye ayrıldı),

( Aslında, ayın yaklaşan bu ölümünün geçmişi çok daha eskilere uzanıyor. Ay ilk yarılmasını MÖ 5000 yıllarında, Sümerler'in Ay tanrısından Güneş tanrısı Şamaş'ı çıkarmasıyla yaşamıştı. İkinci yarılışını ise Hz. Muhammet'ten 1000 yıl önce Aristo ile yaşadı. Aristo ile hocası Platon arasındaki tartışmalarda Aristo baskın çıktı ve bilim dinden bir kere daha ayrıldı. Kuran'ın müteşabih dediği Kuran dilinde Ay din, Güneş bilim demektir. )  

2. Onlar ne zaman böyle bir ayet görseler, eskiden beri süregelen hep aynı felsefe der,

3. Yalanlayıp kendi bildiklerine giderler. Oysa bütün işler istikrara kavuşacağı yere yürür,

( Dünyanın istikrar bulacağı yer, Güneş bilgelerinin getireceği kıyamettir. ) 

4. Kuşkusuz onları yanlıştan vazgeçirecek nice bilgiler geldi,

5. Doğruluğu ispatlanmış bilgiler, fakat uyarılar fayda etmiyor.

6. Artık onları kendi hallerine bırak, davetçi benzeri görülmedik bir şeye çağırdığı gün,

7. Korkudan gözleri fırlamış, etrafa dağılan çekirge sürüsü gibi çıkarlar ölü bedenlerinden,

("Cedes": Ölü beden, kabir, mezar. "Ecdas": Cedes'in çoğulu, ölü bedenler, kabirler, mezarlar. )

8. Davetçiye doğru koşarlarken; Bu zor bir gün, der kafirler (kalp körleri),

9. Onlardan önce Nuh kavmi de yalanlamış ve bir deli olduğunu söyleyerek kulumuza eziyet etmişlerdi,

10. Bunun üzerine rabbine yalvardı; Yenildim, bana yardım et,

11. Derken göğün kapılarını su gibi akan bir bağışa açtık,

("Ebvab": Kapılar, kısımlar, parçalar. "Ma": Su. "Mai": Su gibi akan, su gibi akıcı olan. "Hemr": Su dökmek, gözyaşı akıtmak, süt sağmak, hediye vermek, bağışta bulunmak."Münhemir": Akıcı, dökülen, yıkılıp viran olan. ) 

12. Ve yerin kaynaklarını açıp akıttık, akanlar karar verilmiş bir iş için birleşti,

("Ayn": Göz, kaynak, pınar, çeşme, işin hakikati, kavmin şereflisi, gözcü, casus. "Fecir": Bir şeyi oldukça geniş biçimde ikiye ayırmak, güneş doğmazdan hemen önce oluşan karanlık ve aydınlık çizgisi, tan yeri, fitne fücur işlemek, haktan sapmak, su akıp gitmek, karışmak. )

13. Ve onu (Nuh'u) birbirine kenetlenmiş levhaların üzerinde taşıdık,

("Levh": İbretlik manzara, üzerine yazı veya resim yapılabilen düz nesne, yazılı nesne, ayet veya özlü sözler, susamak, çalıp almak, görünmek. "Levha": Üzerinde yazı veya resim bulunan ve duvara asılan düz nesne, bir sayfanın üzerinde yazılı belirgin kalın yazı."Disar": Halat, kenet, perçin mıh, bağ. "Düsur": Disar'ın çoğulu, halatlar, kenetler, perçinler, bağlar, bağlantılar. 

Bu levhalar bir gemi gövdesinin tahtaları değil, arkeolojide "Stel" adı verilen ve tapınak duvarlarında sergilenen oyma veya kabartma taş levhalardır. Eğitim amacıyla kullanılan bu levhalar camilerde, kiliselerde, havralarda ve diğer dinlerin ibadethanelerinde resimli veya yazılı tablolar olarak hala kullanılmaktadır. )

14. İnanmadıkları o kimse gözlerimizin önünde akıp gidiyordu,

15. Şüphesiz onu bir ayet olarak bıraktık, düşünen yok mu?

Son yüz yıla gelinceye kadar Nuh tufanı hakkında sadece üç bilgi kaynağımız vardı; Kuran, İncil ve Tevrat. İki yüz yıl önce Mezopotamya'da gerçekleştirilen arkeolojik kazılardan sonra dördüncü bir bilgi kaynağımız daha oldu; Sümerlerin çivi yazısıyla kaleme aldığı Atrahasis ve Gılgamış destanları. Şimdi bu dört bilgi kaynağını aynı yerde toplayacak ve anlamaya çalışacağız.

İncelemeye İncille başlıyoruz ve elimizde dört İncil var. Markos ve Yuhanna İncillerinde ne Nuh, ne de tufanla ilgili tek kelime bile yok. Matta ve Luka İncilleri ise sadece birkaç cümleyle hatırlatıp geçmişler. Yazdıkları o birkaç cümlede ise tufanın toplumsal kargaşa, geminin iman olduğu ima ediliyor.

Tevrat'ın Nuh Tufanı anlatımı Gılgamış destanındaki anlatıma çok benzemekle birlikte destanda olmayan iki önemli ayrıntı eklenmiş.

" Gemiyi şöyle yapacaksın: Uzunluğu üç yüz arşın, genişliği elli arşın, yüksekliği otuz arşın olacak. Pencere de yap, boyu yukarıya doğru bir arşını bulsun. Kapıyı geminin yan tarafına koy. Alt, orta ve üst güverteler yap. Dip Not: Üç yüz arşın: Yaklaşık 135 m. Elli arşın: Yaklaşık 22.5 m. Otuz arşın: Yaklaşık 13.5 m. Bir arşın: Yaklaşık 45 cm. Yar. 6: 15-16."

Yahudilerin Âdem’in yaratılışı ve Nuh Tufanı ile ilgili bilgileri Hz. İbrahim'den çok sonra, MÖ 586 yılında sürgüne gönderildikleri Babilliler'den öğrendikleri biliniyor. O yıllarda Babil Büyük İskender tarafından henüz yıkılmamış ve Gılgamış Destanı henüz toprak altına gömülmemişti. Tapınaklarda okunmakta ve anlatılmaktaydı. Yahudilerin bu öğretilere kolaylıkla sahip çıkmalarının bir nedeni Hz. İbrahim'in Mezopotamya kökenli olması, diğer nedeni Sümer metinlerinin Hz. İbrahim'in anlattığı yaratılışı açıklıyor olmasıdır.

Peki ya Nuh'un gemisi? O günlerde en büyük gemilerin bile sadece 15-20 mt uzunlukta olduğunu bilen Asurlular ve Yahudiler, o gün için devasa büyüklükteki böyle bir geminin varlığına inanırlar mıydı dersiniz? 
Bugün bile pek çok kimse buna inandığına göre muhtemelen o günlerde de böyle inanılıyor olmalıdır. Peki ya akıllı olup da inanmayanlar.? İşte tam bu noktada işler karışıyor. 

Tevratta okuduğumuz 300, 50, 30 gibi rakamların müteşabih bir anlam taşıyıp taşımadığını bilmiyorum, ancak bu ölçüler bilge Gılgamış'ın verdiği ölçülerle uyuşmuyor, çünkü Gılgamışın anlattığı geminin eni boyuna eşittir. Gılgamış destanı dini kavramlar ile okunduğunda, iman eden herkesi içine alan bu büyük geminin dinler ve inançlar gemisi olduğu anlaşılıyor. Esasen Mısır tapınaklarında ve firavun mezarlarında bulunan kayıklar bu geminin yaşam ve ölüm ile ilgili dinsel bir kavram olduğunu çok açık olarak ortaya koyuyor. 

Tevratın Tufan ile ilgili olarak verdiği ikinci ayrıntı ise şu;

" Yedi gün sonra tufan koptu. Nuh altı yüz yaşındayken, o yılın ikinci ayının on yedinci günü enginlerin bütün kaynakları fışkırdı, göklerin kapakları açıldı. Yeryüzüne kırk gün kırk gece yağmur yağdı. Yar.7: 10-12" "Ve gemi yedinci ayın on yedinci günü Ararat dağlarına oturdu. Yar.8: 4"

Burada sormamız gereken bir soru var; Tufanın hem başlangıcının hem de bitişinin ayın on yedisinde olması sadece bir tesadüf mü? Ve bir soru daha; Gılgamış Destanının bile bilmediği ve yazmadığı bir tarihi Tevrat bu keskinlikte nasıl yazabiliyor? Yahudi din adamları bu konuda görüş beyan etmiyorlar. Ancak bir zamanlar İsrailoğullarının da yurt edindiği Antik Mısır'ın Osiris efsanesinde dikkatimizi çeken başka bir "on yedi" daha var;

" Osiris'in kardeşi Seth onu içine kapatıp hapsetmek için taş bir lahit yaptırdı. Bunu gizlice onun gölgesini ölçerek yaptı. Osirise bu lahdi denemesini, uyarsa kendisine hediye edeceğini söyledi. Osiris lahde girince de kapağını kapattı ve Nil nehrine attı. Bütün bunlar, Hathor ayının on yedinci günü oldu."

Tevratta yazılı “on yedinci gün” ile Osiris efsanesinde yazılı “on yedinci gün” arasında bir ilgi olabilir mi? Evet vardır ve o ilgi Hathor ayıdır. Çoğumuz Hathor'u Sümerdeki İnanna'ya karşılık gelen eski bir Mısır Tanrıçası olarak biliriz, oysa başka bir hikayesi daha varmış ve meteoroloji mühendisi Fırat Çukurçayır anlatıyor;

" Mısır, çölün ortasında büyük bir bahçeye benzer. Bu bahçenin yaratıcısı Afrika kıtasının içlerinden doğan ve Kahire yakınlarında Akdeniz’e dökülen Nil nehridir. Akdeniz’e doğru yaklaşırken kollara ayrılır ve eni boyu yaklaşık 300 km olan bereketli büyük bir delta oluşturur. Her nehir gibi Nil nehri de yağmur mevsiminin başlamasıyla yükselip taşar, kurak mevsime girilince de çekilip normal akışına dönerdi. Taştığı aylarda deltanın büyük bölümünü su altında bırakır, yol boyunca taşıdığı zengin alüvyonlu toprağı ovaya yayardı. Taşkın aylarında tarlalar gözden kaybolur, sazdan kerpiçten yapılan evler yıkılır, sular çekilip toprak görününce yeniden yapılırdı. Bu taşkınlar Aswan barajının hizmete girdiği 1970 yılına kadar böyle devam etti.


Mısırlılar ay takvimini ve yılın on iki ay olduğunu bilirlerdi. Mevsimleri de bilirlerdi, ancak bizim gibi (ilkbahar, yaz, sonbahar, kış) olarak ayırmazlardı. Çünkü Mısırda kar yağmaz ve kışlar sert geçmezdi. Bir yılı her biri 4 ay süren 3 mevsime ayırmışlardı; Akhet, Peret ve Şemu. 


Akhet, taşkın mevsimiydi. Toot, Baba, Hathor, ve Kiyahk adı verilen dört ayı vardı. Toot ayı (11 Eylül - 10 Ekim) yılın ilk ayıydı ve Nil bu ayda taşmaya başlardı. Güneş doğmazdan hemen önce Sirius yıldızının şafakta kısa bir süre görünmesiyle aynı zamana rastlardı. Baba ayında (11 Ekim - 9 Kasım) havalar iyice soğur ve sular yükselmeye devam ederdi. Hathor (10 Kasım - 9 Aralık) ayında taşkın durur, sular yavaş yavaş çekilmeye başlar ve nehir durulup berraklaşmaya başlayınca ekim dikim mevsiminin geldiği anlaşılırdı. Kiyahk (10 Aralık - 8 Ocak) ayında gündüzler kısalır ve geceler uzamaya başlardı. Denizciler ve balıkçılar için korkutucu fırtınalar oluşurdu. 


Peret ekim dikim mevsimiydi. Tooba, Amşir, Baramhat, Barmuda isimli dört ayı vardı. Tooba (9 Ocak- 8 Şubat ) ekim dikim işleri yapılır, soğuk ve fırtınalı geçerdi. Amşir (8 Şubat - 9 Mart) ayında soğuklar hala devam etmekle birlikte doğa canlanmaya başlardı. Baramhat (10 Mart - 8 Nisan) ayı bizdeki İlkbahara benzerdi. Dut ağaçları yeşerir, buğday başakları büyürdü. Barmuda (9 Nisan - 8 Mayıs) ayında fasulye, bakla ve buğday başakları yenebilir hale gelir,  kovanlardan bal toplanır, keten sapları dövülmeye başlanırdı. 

Şemu hasat mevsimiydi. Bashans, Baoona, Abib ve Misra isimli dört ayı vardı. Bashans (9 Mayıs - 7 Haziran) ayında sıcaklıklar yükselir, toprak çatlamaya başlar ve hemen hemen hiç yağmur yağmazdı. Baoona 
(8 Haziran - 7 Temmuz) ayında Mısırlılar hasat işlerini tamamlar, ev veya tapınak yapımı için taş ocaklarında çalışmaya başlarlardı. Ba-oona aynın 11. günü (17 Haziran) "damla gecesi" diye adlandırılan şükür gecesiydi. Çünkü Nil nehrini gökyüzünden düşen bir damla gözyaşının taşırdığına inanırlardı. Abib (8 Temmuz- 6 Ağustos) ayında üzümler ve diğer bütün meyveler olgunlaşırdı. Misra (7 Ağustos - 5 Eylül) ayı hurma, incir ve üzüm hasatı ile geçerdi."


Yukarıda okuduğumuz bilgileri Sümer metinleri ile yan yana getirdiğimizde Tanrıça Hathor'un inek ve süt ile sembolize edilen bereket tanrıçası olduğunu, Hathor ayının ise tufan taşkını ile sembolize edilen bolluk ve bereket demek olduğunu görüyoruz. 

Ve bu ayetlerle ilgili son sorumuzu soruyoruz; Tanrıça Hathor aynı zamanda ölüm ve felaket tanrısı olduğuna göre bu çelişkinin sebebi nedir? Cevabı şu; Eğer Osiris'in kardeşi Seth'in yaptığı gibi, tanrıları, hakkı hukuku unutuyor, bolluğu sadece kendi hırsınız ve menfaatleriniz için kullanıyorsanız, Tanrıça Hathor'un tufan denen o bolluğu ahirette sizin için ölüm demek oluyor. )

16. Görmüyor musunuz bu uyarıların sonu nasıl geliyor?

17. Şüphesiz biz zikri (Allah ilmini) bu okumalarla (Kuran ile) kolaylaştırdık, düşünen yok mu?

18. Ad kavmi de yalanlamıştı, nasıl oldu uyarıların sonu?

19. Onların üstüne dehşeti günlerce süren ve uğultuyla gelen soğuk bir rüzgar (saldırı) göndermiştik,

("Sarsar": Uğultuyla gelen çok soğuk fırtına, saldırı. )

20. İnsanları sökülmüş hurma kütükleri gibi yere seren,

21. Nasıl oldu bu uyarıların sonu?

22. Şüphesiz biz zikri (Allah ilmini) bu okumalarla (Kuran ile) kolaylaştırdık, düşünen yok mu?

23. Bu uyarıları Semud da yalanlamıştı,

24. Bizim gibi bir insanı mı dinleyeceğiz, bunu yapmak yanlış, dahası delilik olur,

25. Zikir (Allah ilmi) içimizde ona mı verilmiş, hayır o küstah bir yalancıdır diyorlardı,

26. Kimin küstah bir yalancı olduğunu yakında bilecekler,

27. Şüphesiz azatlık dişi deveyle onları deneyen biziz, sen sabret ve beklemeye devam et,

( Bu dişi devenin iç yüzünü Neml 27/48 ayetinde görebilirsiniz. ) 

28. Onlara suyun aralarında paylaştırıldığını söyle, söyle ki her biri kendi hakkına riayet etsin,

29. Oysa onlar elebaşılarını çağırdılar ve o da atılıp deveyi kesti,

30. Nasıl oldu bu uyarıların sonu?

31. Tek bir ceza gönderdik üzerlerine, kuru otlar gibi ayak altında ezilip gittiler,

( "Sayha": Çığlık, feryat, azap, eziyet, ceza. "Heşim": Kurumak, kırılıp ufalanmak, kurumuş ot.

O tek ceza Allah'ın sessizliği, yani vahyi kesmesidir ve Yasin 36/28-29 ayetlerinde okuyabilirsiniz. )

32. Şüphesiz biz zikri (Allah ilmini) bu okumalarla (Kuran ile) kolaylaştırdık, düşünen yok mu?

33. Lut kavmi de yalanlamıştı uyarıları,

34. Bu nedenle üzerlerine küçük taşlar atan bir rüzgar gönderdik. Ancak Lut'un yakınları hariç, onları seher vaktinde (fecr'i anladıklarında) kurtardık,

("Hasb": Taş atmak, küçük taşlar savuran rüzgar.  

Küçük taşlar atan bu rüzgar Kabe ile Arafat meydanı arasında hala esmekte ve küçük taşlar fırlatmaktadır. Lut'un yakınlarını kurtaran seher vakti için 89 Fecr suresine ve İsra 17/78 ayetine bakınız. )

35. Katımızdan bir nimet olarak, teşekkür edeni işte böyle mükafatlandırırız.

36. Şüphesiz onları uyarmıştı, fakat onun uyarısını ciddiye almadılar,

37. Onun misafirleri hakkında nefsi davranmışlardı ve yaptıklarına karşılık hepsinin gözlerini kör ettik,

("Rav": Ürküntü, korku, heyecana kapılma, telaşa kapılma, acele etme, nefsi hareket. 

Hadis tarihi Lut'un misafirlerinin eşcinsel görünümlü 7 veya 8 genç olduklarını bildirir. )

38. Ve şüphesiz onların erken sabahları istikrarlı bir azap oldu,

("Sabah": Güneşin doğuşundan hemen önce seher çizgisi ile başlayan ve kuşluk vakti denilen saat 10 civarına kadar süren zaman dilimi. "Bükre": Erken, sabahın erken vakti. "Müstakarr": Kararlı, istikrarlı, sürekli, bir yere sabit olarak yerleşen. 

39. Çekin uyarının sonundaki cezayı,

40. Şüphesiz biz zikri (Allah ilmini) bu okumalarla (Kuran ile) kolaylaştırdık, düşünen yok mu?

41. Şüphesiz firavun hanedanına da uyarıcılar gelmişti,

42. Ayetlerimizi yalanladılar, ama hepsini! Bunun üzerine biz de onları iktidar sevgisiyle tutup yakaladık,

("Aziz": Allah'ın isimlerinden biri, seven, sevilen, sevgili. "Muktedir": Allah'ın isimlerinden biri, iktidar sahibi. )  

43. Şimdi sizin kafirleriniz (kalp körleriniz) onlardan daha mı iyi, yoksa eski kitaplarda size verilmiş bir ayrıcalık mı var?

44. Yoksa biz birbirine bağlı güçlü bir toplumuz mu diyorlar?

45. Bozguna uğratılacak ve hepsi arkalarını dönüp kaçacaklar,

46. Asıl cezaları ise geleceği bildirilen o saatte ki, o daha da acıdır,

47. Şüphesiz suçlular şuursuzca bir yanılgı içindeler,

48. O gün yüz üstü ateşe sürüklenirler, tadın dikenli bir hayatın dokunuşunu,

49. Muhakkak ki biz her şeyi bir ölçüyle yarattık,

50. Ve emrimiz anlık bir bakış gibidir,

51. Şüphesiz size benzer nicelerini yok ettik, düşünen yok mu?

52. Ve onların yaptıkları her şey kitaplarda,

53. Küçük veya büyük her şey satır satır yazılıdır,

54. Şüphesiz ki koruyup korunanlar cennetlerde nehirler (bolluk) içinde,

55. Kudret sahibinin katında, sadıklar makamında.

***

  

1 yorum:

  1. Ay'ın yarılması, göğün yarılması (İnşikak 1) ile bütündür. Kuran'da dünya hayatı Ay'a, ahiret hayatı ise güneşe benzetilir. Ay'ın yarılması dünya hayatının son bulması bu hem genelleme hem de şahsi olarak algılanmalıdır. Ay'ın kararması (Kıyamet 8) yarılması aynı anlamı ifade eder. Kişinin ölmesi perdenin üzerinden ayaklardan başlayarak kalkması (Kamer 42) yani ayın yarılması ve kıyamet ahiret (güneş) sahnesi.

    Kıyamet suresinde de bu açık biçimde teşbihi istiareli olarak ifade edilir. İnşikak suresinde yine bu konu. Hem Kamer hem Kıyame, hem de İnşikak surelerinde ayın dünya hayatı ile benzeştirildiği görülür. Sonrasında siyak sibakında ahiret sorgu sual konularına temas edilir. Göz kaydı, bacağın üzerinden örtü dünya hayatı kaldırıldı ay karardı. Ve insan Rabbi ile başbaşa.

    YanıtlaSil