32 SECDE (Ayağa kapanma)

İnsanla görünen O İlah adına,

1. Elif, Lam, Mim. ( Doğru, Eğri, İnsan. )

( Hurufu Mukattaa harfleri hakkında 68 Kalem suresi altında bilgi verilmiştir. )

2. İçinde şüphe barındırmayan kitabın indirilişi âlemlerin (insanlığın) rabbindendir,

3. Yoksa onu uydurdu mu diyorlar? Hayır, o senden önce uyarıcı gelmeyen bir toplumu uyarman için rabbinden gelen gerçektir, umulur ki doğru yolu bulurlar,

4. O İlah gökleri (bilgelikleri), yeri (cinleri) ve arasındakileri altı günde yarattı, sonra arş'ı (geleceğin bilgeliklerini) kapladı. Sizin Ondan başka bir koruyucunuz ve ricacınız yok, hiç düşünmüyor musunuz?

Altı dönüm arpa tarlası bile altı günde ekilip biçilemez iken, gökleri, yeri ve arasındakileri altı günde yaratmak mümkün mü? Dedelerimiz yerle göğün altı günde yaratıldığını bilirlerdi ama bunun bu kadar kısa zamanda nasıl yapıldığını anlatamazlardı. Meğer bizim bildiğimiz altı gün değilmiş, 6 Sümer bilgesinin her biri 50 bin yıl süren 6 yaratılış günüymüş. Meğer İbrahim 14/5 ayetinde Musa’nın İsrail oğullarına anlattığı günler bu günlermiş. Daha ayrıntılı bilgiye Fussilet 41/9-12 ayetlerinde ulaşabilirsiniz

5. Göklerden (bilgelerden) yere (insanlara) bütün işleri O düzenler ve size göre bin yıl süren bir günde Ona döner,

( Yazılı Sümer tarihinden bu güne kadar kurulup yıkılan kültürler incelendiğinde, ortalama biner yıllık periyotlarla değiştiği görülüyor. )

6. İşte görüleni ve görülmeyeni bilen Merhametli Sevgili,

("Aziz": Seven, sevilen, sevgili, Allah'ın isimlerinden biri. "Rahim": Acıma, merhamet, Allah'ın isimlerinden biri. )

7. Her şeyi güzel yarattı ve insanı yaratmaya balçıktan (ilkel insandan) başladı,

("Bede": Başlamak, bir işi başkasından önce yapmak. "Tin": Balçık, çamur, su emmiş toprak, hayat sahibi ilkel insan. )

8. Sonra bu değersiz suyun soyunu (ilkel insan soyunu) çoğaltmayı sürdürdü,

("Nesl": Üreme, yavrulama, çoğalma, nesil, zürriyet. "Sülale": Soy, asıl, kök. "Ma": Su. "Mai": Su gibi akıcı, su cinsinden. "Mehin": Değersiz, alçak, zayıf. )

9. Sonra düzeltti (eğitti) ve ruhundan (ölümsüz nefesinden) üfledi. Size duyuş, görüş ve anlayış verdi, ne kadar az teşekkür ediyorsunuz?

( Ruh, geçmiş eski toplumlarda rüzgar, nefes, buhar, ölümsüzlük anlamlarında anlaşılmış. Günümüz sözlüklerinde ise bir nesnenin veya olayın iç yüzünü açıklayan, onu en ince ayrıntılarına kadar tümüyle tanımlayan kesin bilgi, anlamı veriliyor. Ruhunu okumak, ruhu kararmak, ruhu aydınlanmak, ruhu bozuk, ruhsuz vb. gibi dilimize yerleşmiş deyimler bu tanımdan kaynaklanıyor.

Biz bu çeviride Allah'ın ölümsüz olması ve kalplerde yaşaması nedeniyle eski kültürlerin "ölümsüz nefes" anlamını tercih ettik. Üfleme tabiri bir yönüyle Allah'ın kalbimize girişini, diğer yönüyle bilgilendirme anlamı taşıyor. Nitekim Kuran'ın diğer ayetlerinde bu bilgilendirmenin Allah'ın isimlerinin öğretilmesiyle başladığı ve meleklerinin, yani bilgelerinin isimlerinin öğretilmesiyle devam ettiği anlatılır. )

10. Dediler; Toprağa karıştıktan sonra mı yeniden yaratılacağız? Belli ki onlar rablerine kavuşacaklarını bilmiyorlar,

11. De ki; Size vekil edilen ölüm meleği (sebebi) sizi vefat (ahde vefa) ettirecek ve sonra rabbinize döndürüleceksiniz,

12. Suçluları rablerinin önünde boyun eğmişken bir görsen; Rabbimiz, görüp işitince kesin olarak anladık, şimdi bizi geri çevir de işlerimizi içten yapalım,

13. Dileseydik bütün nefislere (insanlara) doğru yolu gösterirdik. Ne var ki benden gelen, "Cehennemi tümüyle cinlerle ve insanlarla dolduracağım" sözü gerçektir,

( Bu nasıl bir gerçek? Eski Mısır köylüleri bu gerçeği bilirler ve bildikleri için de şöyle dua ederlermiş; "Tanrım, beni Dünya'ya bir daha geri döndürme." 

Şu anda yaşadığımız dünya hayatı, belki de insanların çoğu için cehennemdir. Buna rağmen çok sever, ayrılmak istemeyiz. Kıyamet gerçekleştiğinde ise daha güzeline kavuşan cennetliklerin arkasından baka kalır, derin bir hüsrana düşeriz. Ölelim deriz, ölemeyiz. Ama hayat durmaz, devam eder. Biz kederler içinde yaşarken yeni cehennem çocukları doğar. Bizim Dünyayı sevdiğimiz gibi onlar da cehennemi severler. Onlar için yeni bir Dünyadır. Bilmezler yeni bir imtihan başladığını. Söyleriz, inanmazlar. Ve bu böylece devam eder gider, ta ki en son kafir iman edip cenneti hak edene kadar.

Peki, Mısır Firavunu bilmez miydi Mısır köylüsünün bildiğini? Bilmez olur mu, bilir. Ama onlar gökten düşen meleklerdir (bilgelerdir), ateşe dayanırlar. Allah bu yüzden cehennem muhafızı yapar firavunları. )
  
14. Madem bizi unuttunuz, görün bizim de sizi unuttuğumuz günü. Artık tadın yaptıklarınızın karşılığı olan ve hiç bitmeyecek zannettiğiniz azabı (lezzeti),

15. Fakat ayetlerimize iman edenler onları duyduklarında secdeye kapanıp (rabbin ayaklarına kapanıp) övgüyle rablerini dile getirir ve büyüklenmezler,

16. Yataklarından kalkıp korku ve ümitle rablerine dua eder ve kendilerine verdiğimizden başkalarına da verirler,

17. Yaptıklarına karşılık onlar için nasıl mükafatların saklandığını hiç kimse bilmez,

18. Öyle ya, iman edenle yoldan çıkan bir olur mu? Elbette bir olmaz,

19. İman edip içten olanlara, yaptıklarına karşılık olarak meva cennetleri vardır,

("Meva": Sığınacak yer, yurt, mesken. 

Kuran’ın cennet ve cehennemleri de tıpkı dünyadaki varlıklar ve olaylar gibi çeşitlilik içeren hiyerarşik bir düzen içindedir. Sayı kesin olmamakla birlikte yedi cennet ve yedi cehennem olduğu söylenir. İman edenlere vadedilen Meva cenneti işte o cennetlerden biridir ve Hz. Muhammet’in bu konuyla ilgili bir tavsiyesi var; 

" Cennette yüz derece vardır. Her bir derecenin diğer derece ile arası, yer ile gök arası kadar geniştir. Firdevs bunların ortada olanıdır. Bunun üstünde Arş vardır.  Cennetin dört nehri buradan çıkar. Allah`tan cennet istediğiniz vakit Firdevs’i isteyin."

Neden meva'yı değil de firdevs'i? Meva oldukça altta da onun için. Öyle anlaşılıyor ki, iman ve ibadetle yetinmek cennetin zirvesine ulaşmak için yetmiyor. )  

20. Fakat yoldan çıkanların varacağı yer ateştir, her çıkmak istediklerinde geri çevrilirler ve onlara denir; Tadın acısını, o ateş ki yalanlardınız,

21. Ama bu büyük azaptan önce dünyada başka küçük azaplar da göstereceğiz, umulur ki vazgeçerler,

22. Rabbinin ayetlerindeki zikre (Allah ilmine) yüz çevirinden daha zalim (nefsine uyan) kim olabilir? Muhakkak ki suçlulara yaptığını ödetiriz,

23. Şüphesiz kitabı Musa’ya da vermiştik. Ona kavuşmaktan kuşku duyma ki, biz onu (dirilişi ve O İlah'a kavuşmayı) İsrail oğulları için doğru yolu gösteren bir rehber yaptık,

("Lika": Ulaşmak, buluşmak, kavuşmak. "Mülaki": Kavuşan, ulaşan. "Huden": Yol gösterici, rehber. 
)

24. Ayetlerimizin kesinliğini bildikleri ve sabrettikleri sürece onları doğru yolu gösteren önderler yaptık,

25. Ayrılığa düştükleri şeyler hakkında diriliş günü rabbin aralarında hükmedecektir,

26. Onlardan önce yok ettiğimiz nice nesillerin meskenlerinde (yolunda) yürüyor olmaları onlara doğru yolu göstermiyor mu? Bunlar da birer ayet değil mi, hâlâ dinlemeyecekler mi?

("Mesken": Ev, oturulan yer, tutulan yol, yaşam tarzı.

Görülüyor ki ayetin kastettiği ev değil, öncekilerin hayat tarzıdır. )  

27. Görmüyorlar mı yerin kurak arazilerine suyu nasıl ulaştırdığımızı, hayvanların ve kendilerinin yedikleri ekini nasıl çıkardığımızı? Hâlâ görmeyecekler mi?

( Siz hiç sürülüp hazırlanmadan ve tohum atılmadan arpa buğday veren bir tarla gördünüz mü? Ya da dere kenarında olsa bile, kendiliğinden ürün veren bir meyve sebze bahçesi? Hala görmeyecek miyiz bütün bu işleri Allah'a (Sevgili Bilgeye) halife olan melek bilgelerin yaptığını.? )

28. Diyorlar ki; Anlattığınız şu fetih gerçekse hani ne zaman?

29. De ki; Fetih günü kâfirlerin (kalp körlerinin) imanı fayda etmez ve göz açtırılmaz,

( Fetih gününü Fetih suresinde okuyacak ve bu fethin sadece Mekke'nin fethiyle sınırlı olmadığını göreceğiz. )

30. Artık onları kendi hallerine bırak ve bekle, tıpkı onların beklediği gibi.
                                                                      
***


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder