İnsanla
görünen O İlah adına,
1.
O bereket (bolluk) sahibi ki, alemleri (insanları) uyarsın diye kuluna farkındalığı indirdi,
("Furkan": Ayıran, farkı fark eden, iyi ile kötüyü ve doğru ile yanlışı ayıran, farkındalık.
Bu ayette furkan verilen kimse Hz. Muhammet ise de, Bakara 2/53 ve Enbiya 21/48 ayetleri Musa ve Harun'a da furkan verildiğini söyler. Al-i İmran 3/4 ve Enfal 8/29 ayetleri ise konuyu genelleştirir ve tüm insanların furkan sahibi olabileceğini ifade eder. )
Bu ayette furkan verilen kimse Hz. Muhammet ise de, Bakara 2/53 ve Enbiya 21/48 ayetleri Musa ve Harun'a da furkan verildiğini söyler. Al-i İmran 3/4 ve Enfal 8/29 ayetleri ise konuyu genelleştirir ve tüm insanların furkan sahibi olabileceğini ifade eder. )
2. O ki, göklerin ve yerin yönetimi onundur. Çocuk edinmedi ve yönetimde ortağı yok. Her
şeyi yarattı ve ona bir kader (ölçü) belirledi,
("Şey": Nesne, eşya, şekil verilmiş somut herhangi bir nesne veya tanımlanmış soyut herhangi bir kavram. "Kader": Ölçü, miktar. )
("Şey": Nesne, eşya, şekil verilmiş somut herhangi bir nesne veya tanımlanmış soyut herhangi bir kavram. "Kader": Ölçü, miktar. )
3. Onu
bırakıp hiçbir şey yaratamayan ilahlar edindiler. Oysa onlar kendilerine bile faydası zararı olmayan yaratılmışlardır, hayat verip yaşatamaz ve öldürüp
diriltemezler,
4. Kâfir (kalp körü) olanlar dediler; Bunlar sadece onun uydurmalarıdır ve bazı yabancılar da ona
yardım etti. Böylece karanlık bir yanlışın içine girdiler,
5. Yine dediler
ki; Yazdırdıkları sabah akşam kendisine okunan eski masallar,
6. De ki;
Onu göklerin (bilgeliklerin) ve yerin (insanlığın) sırrını bilen indirdi, şüphesiz O merhametiyle kusurları
örtendir,
7. Ve
dediler; Bu nasıl bir elçi ki bizler gibi yemek yiyip çarşılarda gezer, yanında
uyarıcı bir melek (bilge) indirilmiş olmalı değil miydi?
8. Yahut
hazineleri olsaydı veya uçsuz bucaksız arazileri? Ve o zalimler (nefsine uyanlar) dediler; Siz ancak
felsefeden etkilenmiş bir adamın peşindesiniz,
( Çok uzun asırlar boyunca tanrı krallar ve firavunlar dönemini yaşamış olan insanların, Nuh ile başlayan ve İbrahim ile hızlanan peygamberler dönemine hala alışamadığı anlaşılıyor. )
9. Bak
senin için ne benzetmeler getiriyorlar? Onlar saptılar, artık yola güçleri yetmez,
10. Oysa
o çeşitliliği yaratan dilerse sana bunlardan daha iyisini, içinde her
şeyin su gibi aktığı bahçelerde saraylar verir,
11. Belli
ki o saati yalanlıyorlar, ancak biz o saati yalanlayanlar için alevli bir ateş (zor bir hayat) hazırladık,
12. Ona
yaklaşırken uzaklardan gelen öfkeli uğultusunu duyarlar,
("Baid": Uzak, ırak. "Gayz": Öfke, kin, kızgınlık, hınç. "Zefir": İnlemek, iç geçirmek, hıçkırıklar arasında zor nefes almak.
("Baid": Uzak, ırak. "Gayz": Öfke, kin, kızgınlık, hınç. "Zefir": İnlemek, iç geçirmek, hıçkırıklar arasında zor nefes almak.
13. Ve
onun daracık bir yerine yan yana sıkıştırılırken yok olmayı isterler,
("Dayyık": Çok dar, sıkışık. "Mukarrin": Birlikte tutan, yan yana getiren, sıkıştıran. "Sübur": Felaket, mahvolmak, mahrum olmak, kovulup sürülmek.
Neden bilmem, bu ayeti okurken aklıma iki şey geliyor. Biri; şehir merkezlerindeki yüksek yapıların küçücük daireleri, diğeri; Uzak gezegenlerdeki hayatlar için planlanan uzay kolonileri. )
("Dayyık": Çok dar, sıkışık. "Mukarrin": Birlikte tutan, yan yana getiren, sıkıştıran. "Sübur": Felaket, mahvolmak, mahrum olmak, kovulup sürülmek.
Neden bilmem, bu ayeti okurken aklıma iki şey geliyor. Biri; şehir merkezlerindeki yüksek yapıların küçücük daireleri, diğeri; Uzak gezegenlerdeki hayatlar için planlanan uzay kolonileri. )
14. Bir
değil bin kere yok olmayı isteseniz artık çare mi?
15. De
ki: Dönüş yeri olarak bu mu daha iyi, yoksa koruyup korunanlara söz verilen ebedi cennet mi?
16. Orada
sonsuza kadar diledikleri her şeyin temini rabbinin yüklendiği bir vaattir,
17. Ve o
gün onları ve O İlah’tan başka taptıkları şeyleri toplayıp der ki; Siz mi saptırdınız kullarımı, yoksa kendileri mi çıktılar yoldan?
18.
Dediler; Sen eksiksiz ve kusursuzsun, senden başka koruyucu bulmak ne mümkün? Ancak sen
onları ve atalarını öylesine zenginleştirdin ki, zikri (Allah ilmini) unutup
mahvoldular,
19.
Böylece sizi yalanlarlar. Artık kaçıp kurtulamaz, kimseden yardım göremezsiniz
ve zalimlere (nefsine uyanlara) büyük acılar yaşatırız,
20.
Senden önce gönderdiğimiz elçiler de hiç şüphesiz yemek yerler, çarşılarda
dolaşırlardı. Birbirinizi hoş görebilecek misiniz diye sizi karşılıklı
deniyoruz ve rabbin hepinizi kalp gözünüzden görüyor,
21. Bize
kavuşmayı ümit etmeyenler dediler; Bize bir melek (bilge) indirilseydi veya
rabbimizi görseydik olmaz mıydı? Kuşkusuz içlerinde büyüklenme var ve bunda çok
ileri gidiyorlar,
22.
Melekleri (bilgeleri) görecekleri diriliş günü suçlulara güzel haber yoktur, derler
ki; Uzak dur, yasak,
23.
Yaptıkları her bir şeye sırtımızı döner, zerre kadar değer vermeyiz,
24. O gün
cennetlikler kalınacak en güzel yerdedir,
25.
Örtülü gök (görünmeyen bilgelikler) yarılıp açıldığı gün melekler (bilgeler) sıra sıra indirilir,
("Gama": Örtmek, kapamak. "Gamaa": Örtü, ev örtüsü. "Gamem": Saçın alnı ve başı örtmesi. "Gamam": Bulut, örtmek.)
("Gama": Örtmek, kapamak. "Gamaa": Örtü, ev örtüsü. "Gamem": Saçın alnı ve başı örtmesi. "Gamam": Bulut, örtmek.)
26. Gerçek olan o günde yönetim Rahman'dadır ve kâfirler (kalp körleri) için zor bir gündür,
27.
Zalimler (nefsine uyanlar) o gün pişmanlıktan tırnaklarını yiyerek şöyle der; Keşke elçiyle
birlikte yola girseymişim,
28. Yazık, keşke şunu bunu dost edinmeseymişim,
29.
Kuşkusuz insanı şaşırtan şeytan geldi de beni zikirden (Allah ilminden) saptırdı,
30. Ve
elçi dedi; Ey rabbim, kavmim bu okunanları değersiz bir şey olarak görüp terk etti.
31. İşte böyle, bütün peygamberlerin suçlu kimselerden düşmanları vardır, ne var ki doğru yolu gösterip
yardım edenler rabbine yeter,
32.
Kafirler (kalp körleri), Kuran ona bir defada topluca indirilse olmaz mıydı
diyorlar. Biz onu senin kalbine iyice yerleşsin diye bölüm bölüm okuduk,
33. Sana
açtıkları hiçbir mesele olmaz ki biz sana onun temeldeki gerçeğini
açıklamayalım,
34. Onlar
yüzükoyun cehenneme sürülürler, işte kaldıkları en kötü yer ve işte yaptıkları
en yanlış iş.
35.
Şüphesiz Musa'ya kitabı vermiş, kardeşi Harun'u da ona yardımcı yapmıştık,
36. Ayetlerimizi yalan sayan şu kavme gidin dedik, sonra da onları köreltip mahvettik,
("Demmer" Dumura uğramak, algının körelmesi. "Tedmir": Yok etmek, perişan etmek, mahvetmek. )
("Demmer" Dumura uğramak, algının körelmesi. "Tedmir": Yok etmek, perişan etmek, mahvetmek. )
37. Ve
Nuh kavmi, elçileri yalanladıklarında boğduk ve insanlar için bir ibret yaptık.
Zalimler (nefsine uyanlar) için acıklı bir azap hazırladık,
38. Ad,
Semud, Ress halkı ve bunların arasında birçok nesiller,
39. Her
birine örneklerle öğüt verdik ve hepsini kırdık geçirdik,
40.
Şüphesiz o felaket yağmuru gidip geldikleri kasabalarda hala yağdırılmakta, hala görmüyorlar mı?
Belli ki onlar yeniden dirilmeyi istemiyorlar,
("Nüşur": Yayma, dağıtma, neşriyat, yeniden dirilip yeniden yayılma. )
("Nüşur": Yayma, dağıtma, neşriyat, yeniden dirilip yeniden yayılma. )
41. Seni
gördüklerinde, bu mu O İlah’ın gönderdiği elçi diyerek alaya alıyor,
42.
Direnmeseydik neredeyse bizi ilahlarımızdan edecekti diyorlar. Azabı gördüklerinde kim daha yanlış yolda bilecekler,
43. Kendi heveslerini ilah edinen kimseyi görüyor musun, şimdi sen ona nasıl yardım
edebilirsin?
44. Yoksa
sen onların işitir ve düşünür olduklarını mı sanıyorsun? Hayır, onlar hayvanlar
gibidirler, hatta tuttukları yol açısından daha da şaşkın,
45.
Görmüyor musun rabbin gölgeyi (rahatlığı) nasıl uzatıyor? Dileseydi sabit
tutardı, biz güneşi (bilgelerin ilmini) ona kılavuz yaptık,
("Zulle": Gölge veren bulut, gölgelik, rahatlık, refah, huzur. )
46. Ve
onu yavaş yavaş kendimize çekerek kısalttık.
( Bilgelerin ilminde iki bilgi var, biri iman bilgisi, diğeri dünya bilgisi. Dünya bilgisi uzadıkça iman bilgisi kısalıyor. )
47. Odur size geceyi elbise (ilim ahlak elbisesi) yapan, uzun uykularla öldüren ve gündüzde dirilten,
("Nevm": Uyku, sönmek, sükun. "Sübat": Uzun uyku, dalgınlık, baygınlık, koma hali. )
48. Ve rüzgarları (bilgelik rüzgarlarını) yardımının
önünde müjdeci olarak gönderen. Gökten (bilgelerden) temiz su (ilim) indirdik ki,
("Rih": Rüzgar, devlet, değişim, güç. "Riyaha": Rih'in çoğulu, rüzgarlar, güçler, değişimler. )
49. Ölü
kasabalar hayat bulsun, yarattığımız hayvanlar ve insanlar doyasıya sulansın (hayvanlar su içsin, insanlar ilim sahibi olsun),
50.
Düşünsünler, şüphesiz onu aralarında paylaştırdık, ama insanların çoğu görmemekte
direnir.
51.
Dileseydik her köye ayrı bir uyarıcı gönderirdik,
52. Şu
halde sen o kafirlere (kalp körlerine) uyma ve olanca gücünle onlara karşı dur,
53. Biri
tatlı diğeri acı iki denizi (dünya denizi ve ahiret denizi) salıveren
ve aralarına aşılmaz bir engel koyan O'dur,
( Bu iki deniz 6000 yıl önceki Sümer kil tabletlerinde Tatlı Sular ve Acı Sular olarak geçer. Suyu tatlı olan deniz tanrılar dünyasının ölümsüz yaşamını, suyu acı olan deniz ise insanlar ve cinler dünyasının ölümlü yaşamını anlatır. Aşılmaz engel ölümdür. Gılgamış ve Musa bu
iki denizi arayan iki tarihi bilgedir. Musa'nın yolculuğunu Kehf 18/60 ayetinde okuyabilirsiniz. )
54. O'dur
sulardan beşer (kamil insan) yaratan ve uzak yakın akrabalıklar oluşturan, rabbinin her
şeye gücü yeter,
( Eski dillerde su kelimesi hayat, sular kelimesi ise hayat sahibi insan toplulukları anlamında kullanılır. Gılgamış Destanının 1. ve 2. tabletlerinde sulardan alınıp getirilen Enkidu'nun nasıl eğitildiği ve nasıl insan yapıldığı ayrıntılı anlatılır. Destanın tamamını 31 Lokman suresi altında okuyabilirsiniz. )
55. Onlar O
İlah'ın yanı sıra kimseye faydası zararı olmayan şeylere kulluk ediyorlar, oysa yalnızca kendi rabbine arka çıkan (inanan) kâfirdir (kalp körüdür),
( Ayet sadece kendi inandığımız rabbe değil, tüm rableri içine alan O İlah'a inanmamızı istiyor. )
( Ayet sadece kendi inandığımız rabbe değil, tüm rableri içine alan O İlah'a inanmamızı istiyor. )
56. Biz
seni ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik,
57. De
ki; Sizden, dileyenin rabbine giden bir yol edinmesi dışında herhangi bir karşılık
beklemiyorum,
58. O
ölümsüz hayat sahibini vekil et ve övgüyle Onu dile getir. Kullarının
günahından haberdar olan başka biri var mı?
( 112 İhlas suresi ölümsüz hayat sahibi hakkında bilgi veriyor. )
59.
Gökleri (bilgelikleri), yeri (insanlığı) ve ikisi arasındakileri altı günde yaratarak arşı (geleceğin bilgeliklerini) kaplayan Rahmandır,
bilmiyorsan bir bilene sor,
( Kuran'ın söz ettiği 6 gün, Sümer kil tabletlerinde 6 bilge tanrı olarak verilir. Bu 6 bilge, hayvan yaratılışında olan bir insanı eğitirler ve böylece 7. bilge oluşur. Bu sürekli tekrarlanır ve bilgelerin sayısı gittikçe artar. Sümerler bu bilgelerin hepsine birden "7 Bilgeler", yani "7 Gök" derler. Kuran bu yaratılışın ayrıntılarını Fussilet 41/9-12 ayetlerinde anlatır. )
60.
Onlara Rahman'a secde edin (Rahmanın ayaklarına kapanın) denildiğinde; Rahman da neymiş, yoksa sen kendine
secde etmemizi mi istiyorsun derler ve bu onların nefretini arttırır,
( Rüku ve secdenin tarihsel kökleri hakkında Bakara 2/34 ayetinde bilgi verilmiştir. )
( Rüku ve secdenin tarihsel kökleri hakkında Bakara 2/34 ayetinde bilgi verilmiştir. )
61. O
bereket sahibi ki, gökte burçlar (çeşitli bilgelikler) yaptı ve oraya nurlu (aydınlatıcı) bir kandil olarak Ay'ı (dini) koydu,
( Güneş gündüzü, ay geceyi aydınlatır. Kuran güneşin ışığını ziya, ayın ışığını nur olarak isimlendirir. Gündüzü aydınlatan güneş ışığı parlak, geceyi aydınlatan ay ışığı sönüktür. Ancak bunu bildikleri halde Müslümanların kalbinde Nur kelimesinin tarif edemedikleri özel bir yeri vardır ve bu durum Hz. Muhammet'ten bugüne tartışma konusu olmuştur.
Sümer kil tabletlerindeki ilk dini metinler yakından incelediğinde ve kelimelerin tarihsel derinliğine inildiğinde, Sin/Ay kelimesinin "dinsel bilgi", Şamaş/Güneş kelimesinin ise "bilimsel bilgi" anlamı taşıdığı görülüyor.
Bu sembolizmin başka bir örneği de kale burçlarıdır. Sümerler zamanında sadece gözetleme ve korunma anlamı taşıyan kale burçları, gezegen bilgisinin artmasına paralel olarak yıldız burçları anlamı kazanmıştır. Kuran bu anlam kaymalarının adına müteşabih (benzeşen) der. Bu anlam kaymaları Kuran'ın anlaşılmasını zorlaştıran en önemli sebeptir ve onlarca başka örneği var. Örneğin, Kuran'ın edep, haya, ahlak örtüsü anlamında kullandığı elbise/gömlek kavramı gelişen metal işleme teknolojisine bağlı olarak daha Tevrat zamanında "zırh" anlamı kazanmıştır ve bizim müfessirlerimizce de halen zırh olarak çevrilmektedir. )
( Güneş gündüzü, ay geceyi aydınlatır. Kuran güneşin ışığını ziya, ayın ışığını nur olarak isimlendirir. Gündüzü aydınlatan güneş ışığı parlak, geceyi aydınlatan ay ışığı sönüktür. Ancak bunu bildikleri halde Müslümanların kalbinde Nur kelimesinin tarif edemedikleri özel bir yeri vardır ve bu durum Hz. Muhammet'ten bugüne tartışma konusu olmuştur.
Sümer kil tabletlerindeki ilk dini metinler yakından incelediğinde ve kelimelerin tarihsel derinliğine inildiğinde, Sin/Ay kelimesinin "dinsel bilgi", Şamaş/Güneş kelimesinin ise "bilimsel bilgi" anlamı taşıdığı görülüyor.
Bu sembolizmin başka bir örneği de kale burçlarıdır. Sümerler zamanında sadece gözetleme ve korunma anlamı taşıyan kale burçları, gezegen bilgisinin artmasına paralel olarak yıldız burçları anlamı kazanmıştır. Kuran bu anlam kaymalarının adına müteşabih (benzeşen) der. Bu anlam kaymaları Kuran'ın anlaşılmasını zorlaştıran en önemli sebeptir ve onlarca başka örneği var. Örneğin, Kuran'ın edep, haya, ahlak örtüsü anlamında kullandığı elbise/gömlek kavramı gelişen metal işleme teknolojisine bağlı olarak daha Tevrat zamanında "zırh" anlamı kazanmıştır ve bizim müfessirlerimizce de halen zırh olarak çevrilmektedir. )
62.
Düşünen ve teşekkür etmek isteyen kimseler için gece (cehalet) ile gündüzü (bilgiyi) birbiri ardınca
getirdi.
63.
Rahmanı (insanlığın geçmişini
ve geleceğini) bilen kullar
yeryüzünde tevazu ile yürür ve cahiller laf attığında selam der geçer,
64.
Gecelerini rablerine secde ederek (rablerinin ayaklarına kapanarak) ve ayakta (uyanık) geçirirler,
65. Ve
derler; Rabbimiz cehennem azabını bizden uzak tut, çünkü onun acısı sürekli,
66. Ve
gerçekten yaşanmaz bir yerdir.
67.
Verdiklerinde cimrilik etmezler, ama saçıp savurmazlar da, ölçülü davranırlar,
68. Onlar
O İlah’tan başkasına dua etmezler, nefsi müdafaa hariç O İlah'ın haram kıldığı cana
kıymazlar ve zina etmezler. Bunlar cezalandırılır,
69.
Diriliş günü pişmanlığı git gide artar ve orada aşağılanmış olarak ebedi kalır,
70. Ancak
kim pişman olup iman eder ve içten olursa, O İlah onların kötülüklerini
iyiliklere çevirir. O İlah merhametiyle kusurları örtendir,
71. Kim
pişman olup içtenliğe dönerse, şüphesiz O İlah’a pişmanlığı kabul edilmiş olarak döner,
72. Onlar
yalana şahitlik etmez ve boş sözler karşısında duymazdan gelirler,
73. Yine
onlar rablerinin sözlerine karşı sağır ve kör kesilmezler,
74. Ve
derler; Rabbimiz, eşlerimiz ve çocuklarımızla bizi sevindir, bizi koruyup korunanların öncülerinden eyle,
75. İşte
onlara sabretmelerine karşılık değer verilecek ve orada saygıyla
karşılanacaklar,
76. Orada
ebedi kalacaklar, yaşamak için ne güzel bir yer.
77. De
ki; Rabbim kendisine dönmeyene değer vermez ve siz kaçınılmaz olanı
yalanladınız.
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder